Türkiye diasporasının yoğun bir nüfusa sahip olduğu Kreuzberg, 7 yıl önce Berlin’i ilk defa ziyaret ettiğim günden beri hem sokaklarında evimde hissettiğim hem de birçok birbirine tezat kimliğin yan yana açıkça yaşamasıyla bana karışık duygular veren bir yer oldu. Özellikle barındırdığı diaspora nüfusunun tam da Türkiye’nin kendi doğasındaki kontrastları yan yana yaşatması, Türkiyeli bir queer olarak bana “Madem diasporada Türkiyeliler yan yana yaşayabiliyor, LGBTİ+’lar ve muhafazakârlar bir arada barınabiliyor, neden bunu Türkiye’de yapamıyoruz?” sorusunu getirdi.
Biliyorum ki bu yan yana rahatça yaşama hali kendiliğinden olmadı. Hayatı gündelik ve yapısal eşitsizlikler içinde geçenler için Almanya’da evini kurmanın zorluğu Türkiye’den göçenler için de farklı gelişmedi. Belki Kreuzberg’in Türkçe konuşan komünitesini Türkiye’de uzlaşmanın zor olduğu konularda daha hoşgörülü yapan bir göçmen olarak benzer ekonomik ve sosyal ayrımcılıkları yaşamaktı. Kuşaklararası Türkiye LGBTİ+ diasporasının aktivizmi, ‘Avrupa rüyası’ mirası adına LGBTİ+ haklarını araçsallaştıran Alman sosyal hukukunu kullanarak LGBTİ+ komünitenin görünürlüğü adına önemli adımlar attı. Bunu sadece Türkçe konuşan komünite için değil, tüm Almanya’ya yayılan bir şekilde kurdu. Yine de bölge, bir mesafeden her ne kadar ahenkli ve hoşgörülü görünüyorsa da queerlere karşı birçok ayrımcılık, taciz ve saldırıyla karşılaşıyoruz.
İBNE Berlin, Kreuzberg sokaklarının bana verdiği bu karışık hislerden doğdu. İlk çağrışımı erkek eşcinsel olan ‘ibne’ kelimesi LGBTİ+ varlığını hedef almak ve aşağılamak amacıyla tüm queerlere karşı kullanılan bir küfür ve tam bu nedenle Türkiyeli queer komünite tarafından yıllardır sahipleniliyor. Bu sahiplenilmeye rağmen, kelime bugün halen queerleri aşağılamak amacıyla bir küfür olarak kullanılıyor. İBNE işim bölgede erkekler arası sohbetlerde kulağıma çalınan aşağılayıcı tüm ‘ibne’lere bir cevap olarak ortaya çıktı. Bölgede göçmen ve açık queer kimlikleriyle Batılı olmayan LGBTİ+lar için alanlar yaratan insanlara bir teşekkür etme arzusuyla tasarlandı. LGBTİ+ kimliklerin halen bir aşağılama unsuru sayıldığı, alay, dedikodu konusu yapıldığı heteronormatif ideolojinin yüzüne varlığımızı bir aşağılama konusu yapamayacaklarını duyurmanın, onların üzerimize atmaya çalıştığı bir pislik olarak savurdukları küfrü geçersiz kılmanın bir yoluydu ibneliği sahiplenmek. Tam da bu amaçla Türkiye LGBTI+ Onur Yürüyüşlerinde, LGBTİ+ eylemlerinde atılan sloganlardan biri yıllardır “Dünya yerinden oynar ibneler özgür olsa” oldu ve Türkiyeli birçok LGBTİ+ kendi kimliğini ibnelikle ifade eder, ibneliği sahiplenir oldu.
Tüm bu duygusal, kişisel ve politik arka planla, Türkiye’nin şehirleşmemiş kırsal kültürlerini ve ananelerimizi hatırlatan basma kumaşa benzeyen, çiçekli bir kumaş üzerine 700 civarı nazar boncuğuyla ‘ibne’ yazısını işlemeye karar verdim. Orta Doğu’da ve Türkiye’de üzerinde taşıyanı nazardan koruduğuna inanılan, göz şeklindeki mavi bir boncuk olan nazar boncuğunu bir nevi bir koruyucu totem olduğu için seçtim. Sonrasında işi Oranienstrasse/Mariannenstrasse köşesindeki binanın dış cephesine, Ayşe Erkmen’in Am Haus (Evde) işine eklemek, bu “-mışlar, -muşlar” apartmanına geçmiş zaman kiplerinin ortasına yerleştirmek istedim. Bugün artık KZ’de Türkiye diasporasını ifade eden bir sembol haline gelmiş bu binaya Erkmen, Am Haus ile Almanca ya da İngilizcede yer almayan ‘-miş’li geçmiş zaman ekini yerleştirerek bölgede yaşayan Türkiyeli göçmen nüfusa işaret etmişti. Benim İBNE için bu noktayı seçme tercihim ise bu Türkçe geçmiş zaman kipinin aynı zamanda insanlar hakkında dedikodu yapılırken kullanılan kip olmasından kaynaklanıyordu. Bu yer seçimiyle LGBTİ+ varoluşların bir dedikodu malzemesi olarak kamusal alanda yer bulmasına karşı bir eleştirinin işin içeriğine ekleniyordu. Çiçekli kumaş ve nazar boncuklarıyla İBNE’nin bir güzellemeyi, sahiplenmeyi ifade edeceğini ve bu şekilde aşağılamayı tersine çevireceğini düşündüm.
Bölgede yaşayan göçmen LGBTİ+ arkadaşlarımın yardımlarıyla binada yaşayan Jean-Marie ile tanıştım ve işi anlattım. 30 yıldan fazla zamandır Berlin’de yaşayan, KZ sokaklarının soylulaşmadan önceki zamanlarını, o dönemlerin alternatif sanat ortamını yaşamış sevgili Jean-Marie, sadece İBNE’ye evini açmakla kalmadı, ona işi anlattığım günden itibaren son derece yardımcı ve destekleyici oldu. Onun aracılığıyla bina sahibinden almamız gereken izni aldık.
2 Ekim’de, Türkiyeli bir Queer arkadaşımın yardımıyla İBNE’yi sevgili Jean-Marie’nin penceresinden binanın dış cephesine yerleştirdik. İBNE açık mavi kumaşın üzerindeki pembe-sarı çiçeklerin arasından nazar boncuklarıyla Kreuzberg, Kotti’de Oranienstrasse/Marienenstrasse köşesinde yükseldi. İçinde olduğumuz dönemin fiziksel temasa koyduğu yasağa rağmen arkadaşımla ve Jean-Marie ile mutlulukla birbirimize sarıldık. Akşam olmuştu ve arkadaşımla beraber Jean-Marie’nin evinden ayrıldık.
3 Ekim’de bir önceki gün yerleştirmeyi beraber yaptığımız arkadaşımla bir takım gerekli düzenlemeleri yapmak için Jean-Marie’de buluşacaktık. Yerleştirmeyi tamamladıktan sonra İBNE’nin metnini içeren bir QR kodu etrafa yayacaktım. Merdivenlerden alt kattaki bar olan Bateau Ivre’in bir cis-erkek –ve kendisi özellikle belirttiği için söylenmeli ki, heteroseksüel– çalışanı tarafından durdurularak bir süre ibne kelimesinin ne anlam ifade ettiğini dinledim. Gey veya homoseksüelin yazılabileceğini ama ibnenin yazılamayacağını söylüyordu. Bu insana kelimenin Türkiyeli queer komünite tarafından sahiplenilerek aşağılama anlamının kaybettirildiğini ve bir kimlik kategorisi ifadesi anlamını kazandığını anlatmaya çalıştım. Birtakım insanların ibne kelimesinden ne kadar rahatsız olduğunu ve bir önceki akşam bina sahibine telefon açarak ibnenin ne anlam ifade ettiğini anlattığını, bina sahibinin işin kaldırılmasını istediğini söyledi. Yanı sıra bir lezbiyen arkadaşının da hoşlanmadığını, bunun Berlin’de iyi algılanmadığını belirtti. Bu rahatsızlıkların olacağını ama bundan memnun olan birçok LGBTİ+ olduğunu ve olacağını anlatmaya çalıştım ve bina sahibinden daha önce işin anlatılarak izin alındığını söyledim (Sonrasında Jean-Marie bina sahibiyle tekrar konuştuğunu ve kendisinin rızası varken onun da bir sorunu olmadığını söylediğini tekrar onayladı). Yanı sıra nasıl ki toplumun her grubunda birçok farklı bakış/yaşayış var ise LGBTİ+ komünitede de tek bir yaşam tarzı, hayata bakışı olmadığını, kimisinin ibne kelimesinden hoşlanmadığını ama kimisinin benimsediğini anlattım.
Sonrasında bu çalışandan işe ve dolayısıyla Jean-Marie’nin penceresine bir saldırı olabileceğini, bir önceki gün ona gelen insanlarla orada bir gün kalacağını söyleyerek araya girdiğini, eğer ki işi indirmezsem olacaklardan benim sorumlu olacağımı, işe atılabilecek taşların onların dükkân camlarını da kırabileceğini ve ayrıca laf arasında kimi insanların onların astığını düşünerek onların ibne olduğunu düşündüğünü –ve belli ki bundan rahatsız olduğunu– duydum. Bu konuşma sırasında aynı zamanda eşcinsel arkadaşları olduğunu, LGBTİ+’larla bir sorunu olmadığını da belirtiyordu (fakat eşcinsel ya da LGBTİ+ derken sesini kısıyordu).
Bu konuşmanın ardından, bu süreçte kazandığım arkadaşım Jean-Marie’nin bir tehlike yaşamasını istemediğim için İBNE’yi o gece indirmeye karar verdim. LGBTİ+lar için bir çeşit koruyucu totem olarak nazar boncuklarıyla işlediğim İBNE ona kendi evini açan Jean-Marie’yi risk altında bırakmamalıydı.
Gün içerisinde İBNE beni bölgede yaşayan birçok insanla buluşturdu. Bateau Ivre’e bir duvar resmi yapacak Türkiyeli, 10 yıldır burada yaşayan bir sanatçıyla işin retoriğinden ve tepkilerden konuştuk. Bateau Ivre çalışanlarının kötü ya da ‘öyle’ insanlar olmadığını söyledi. Bir süredir barın duvarlarına bir duvar resmi yapmak için iletişimde olduğu için ekibi tanıdığını belirtti. İşi takdir ettiğini ve güçlü bulduğunu lakin aynı zamanda benimle konuşan adamın tavrını da anladığını ifade etti. Bu insanın kişiler özelinde bir güvenlik riski yaratmadan işi nereye yerleştirebileceğimiz konusunda çözüm aramaya çalıştığını gördüm. Ona teşekkür ederek olanları sindirmek için zamana ihtiyacım olduğunu ancak bundan sonra ne yapacağıma karar verebileceğimi söyledim.
Berlin’de doğmuş büyümüş, kendini mahallenin çocuğu olarak tanımlayan iki erkekle başlangıçta ‘iyi bir provokasyon’ olarak gördüklerini ifade ettikleri, yanı sıra “aman bizi de öyle sanmasınlar” dedikleri bir noktadan başlayan bir sohbet ettik. İbneliği sahiplenmenin ne anlam ifade ettiğini ve işin esasen insanları provoke etmekten çok bir güzellemeyi ortaya koyarak aşağılamayı tersine çevirmeyi aradığını, Kreuzberg sokaklarında Batılı olmayan göçmen LGBTİ+ların bugün daha rahat hissetmesinde emeği olan bir önceki kuşağın göçmen LGBTİ+larına bir teşekkür sunma arzusu taşıdığını anlattım. ‘İBNE’ yerine ‘HEPİMİZ İBNEYİZ’ ya da ‘BİZ İBNEYİZ’ yazmış olsaydım tepkilerin farklı olup olmayacağını beraberce düşündük. Bateau Ivre’in çalışanının söylediklerini onlara anlattığımda abartmış olduğunu, burada hiçbir şey olmayacağını, hele onlar varken böyle bir şeyin hiç olamayacağını söylediler. Buna rağmen Jean-Marie’nin bir gerginlik yaşamasını istemediğim için işi akşam indirme kararımı değiştirmedim. Erkeklik gururunun birçok zaman ne kadar hassas olduğunu ve kendini onaylamak için yapabileceklerinin sınırının geniş olduğunun bilgisi bu kararımın arkasındaki neden oldu.
Gün içerisinde, İBNE’yle selfie çeken insanlar görmek en mutlu olduğum anlar oldu. Esasen işi kurarken hayal ettiğim bu selfielerdi.
İBNE, birçok queer barın, gökkuşağı bayrağının, FLINT Pride gibi LGBTİ+ hareketinin her yıl yaptığı eylemlere ve birçok Türkiyeli dükkan, späti sahiplerine, Türk marketine ev sahipliği yapan Kreuzberg’te bir kamusal müdahale işi olarak kuruldu ve açıkça görünen o ki kamusuna hızla müdahale etti. İBNE muhtelif yaşamlar, hikayeler, tahayyüller ve dargınlıklarla şekillenmiş bir yerde uyumlu bir bir aradalık için yeni iletişimlerin başlamasına yönelik bir çağrıydı ve halen de öyle.
İBNE, 2 Ekim 2020’de Kotti’nin Oranienstrasse ve Mariannenstrasse köşesindeki “-mışlar, -muşlar” apartmanına 1 ay kalmak üzere asıldı. Göçmen LGBTİ+’ların, Berlin’de şu ana kadar geçirdiğim 6 ay civarı süre içinde arkadaş olduğum Almanların destekleri ve iki Avrupa vatandaşının, bir Alman ve bir Fransız’ın kendi alanlarını Türkiyeli bir LGBTİ+ kişiye, Batılı olmayan bir queer bakışı ortaya koyan bu işe açmasıyla Kreuzberg’te 36 saat civarı kalarak varlık buldu, izini bıraktı.
Aşağıda İBNE’nin bir aylık bir iş olarak tasarlandığı halinin metnini bulabilirsiniz.
Bu metin Hasan Aksaygın, Yener Bayramoğlu, Kültigin Kağan Akbulut, Ali Emir Tapan ve Göksu Kunak’ın çok sevgili yardımlarıyla ortaya çıkmıştır.
Sevgi ve selamlarımla…
İçtenlikle,
LEMAN
İBNE
Kamusal müdahale, Kotti, Kreuzberg 2 Ekim – 2 Kasım 2020
Nazar boncuklarıyla kumaş üzerine işleme 76 x 156 cm
Arapça oğul, oğlan anlamına gelen ‘ibn’ kelimesine dişil ek ‘-e’nin eklenmesiyle oluşan ibne kelimesi, aldığı bu ek ile erkekliği aşağılamaya bir gönderme yapar. Kelimenin Orta Doğu’da yazılı kaynaklarda erkekleri seven/erkeklerle cinsellik yaşayan erkek anlamına gelen kullanımına ilk kez 19. yüzyıl sonlarında rastlanır. Bugün, her ne kadar ilk çağrışımı erkek eşcinsel olsa da genel olarak LGBTİ+ kişilere karşı aşağılama amacıyla kullanılan bir küfür olan ibne, Türkçe konuşan queer komünite tarafından, aşağılama anlamına karşı mücadele etmek için sahiplenilmiştir ve Onur Yürüyüşlerinin, LGBTİ+ hareketinin sloganlarında bir kimlik ifadesi olarak kullanılmaktadır.
Bu strateji, 90’ların HİV/AİDS krizinin ortasında Amerika’daki LGBTİ+’ların heteropatriyarkaya karşı, o güne kadar bir küfür olarak kullanılan ‘queer’ kelimesini sahiplenmeleriyle bir nevi aynıdır. 90’lar ABD’sinin LGBTİ+ hareketi queer kelimesinin toplumsal anlamını bu sahiplenmeyle değiştirmiş ve bugün hem (temel olarak beden politikaları merkezinde) normlara karşı bir karşı duruş hem bir kimlik ifadesi anlamında kullandığımız queerin yolunu açmışlardır.
İBNE Orta Doğu’da taşıyanı nazardan koruduğuna inanılan, mavi bir göz şeklindeki (yaklaşık 700) nazar boncuklarıyla bir kumaş üzerine ‘ibne’ yazısının işlenmesiyle oluşmuştur. Berlin, Kreuzberg’teki Türkiye queer diasporasının varlığının bir güzellemesi olarak bu komüniteye bir selam vermeyi amaçlar.
60’ların başlarından beri ve bugün halen yoğun bir Türkiye diasporası nüfusuna ev sahipliği yapan Kreuzberg, birçok Türkçe konuşan LGBTİ+’nın da yaşadığı bir yer olmuştur. Türkiye’nin kontrastlarla dolu karakterini yansıtan bir şekilde bölge birçok farklı grubu ve hayat duruşunu yan yana getirir. Bugün Kreuzberg sokaklarında ‘ibne’yi halen bir küfür olarak duyarken, yanında Türkçe konuşan queerler tarafından bir kimlik ifadesi olarak kullanıldığına ve kutlandığına rastlarız.
Ayşe Erkmen’in Am Haus (Evde) işinin yer aldığı binanın dış cephesine yerleştirilen İBNE bölgede yıllar boyunca tüm Batı-dışı LGBTİ+’lar için alanlar yaratmış Türkçe konuşan queerlere bir minneti ortaya koyar. Am Haus’un ‘-mişler, -müşler’i İBNE’ye heteroseksist ideoloji karşısında eleştirel bir tutumu sergileme konusunda bir destek sunar. Keza bu geçmiş zaman kipi, geçmişte olmuş olayları imlemenin yanı sıra bir kişinin arkasından konuşurken de kullanılan zaman kipidir. İBNE, Am Haus ile ilişkilenerek LGBTİ+ kişileri hedef göstermek ve aşağılamak için yapılan queerliği alay konusu yapma eylemine işaret eder.
İBNE’nin sokakları alması için bana yardımlarını sunan Jean-Marie, Wolfgang Guess, nGbK, Yener Bayramoğlu, Hasan Aksaygın, Gizem Oruç (aka 6zm), Tülin Duman, Ece Eldek, GLADT, Performistanbul, Serra Öner, Şifa Girinci, Alexandra Weltz-Rombach, Emine Arslan, Kristina Kramer ve Lina Burcu Panebianco’ya teşekkürlerimle…