Yas ve haz, tezat duygular gibi görünse de birleştikleri nokta sadece harf sayıları değil. Yavaş akan bir şehir olmasından dolayı Eskişehir, her ziyaretimde bana zaman kavramını sorgulatır. Ancak bu ziyaretim Ata Doğruel’in “Işık Kaynağı” performansıyla zaman kavramına dair düşüncelerime bir katman daha ekledi. Odunpazarı Modern Müze’de devam eden “Yas ve Haz” sergisine paralel olarak izleyiciyle buluşan Işık Kaynağı performansı, Performistanbul işbirliğiyle ve Simge Burhanoğlu küratörlüğünde gerçekleşiyor. “Işık Kaynağı”, performans sanatçısı Ata Doğruel’in 40 yaşına gireceği 2031 senesine kadar birbirinden farklı 40 günlük performanslar gerçekleştirme fikriyle yola çıktığı ‘40’ serisinin ilk performansı. Performans 17 Aralık tarihinde sona erecek.
“Yas ve Haz” sergisi, insan olmaya dair tüm duygularla birlikte tek bedende yas ve haz gibi tezat duyguların da nasıl barındığını odağına alıyor. Otuz sekiz sanatçının yer aldığı sergide resimden fotoğrafa, heykelden video ve yerleştirmeye kadar uzanan çeşitli disiplinlerde üretilmiş eserlere yer veriliyor. Sergi 30 Temmuz 2023 tarihine kadar ziyarete açık.
Ata Doğruel’in performansını, karanlıklara sabah dediğimizden son yılları da düşünürsek, karanlık bir odada 40 gün geçirme fikrininin sonuçlarını, hem sanatçıyı hem de seyirciyi nasıl günlerin beklediğini merak ediyordum. “İnsan insanın ışığıdır” fikrinden ortaya çıkan “Işık Kaynağı” seyirciye, insanın birbirine duyduğu ihtiyacı hem gözlemlemeye hem de o ihtiyaca yanıt vermeye dair alan açıyor.
Ata’nın yanına girmeden evvel cep telefonunuzu terk ediyorsunuz. Perdeleri çekip içeri girince sizi bekleyen çakmakla peşinizde getirdiğiniz mumu yakıyor ve içeriye doğru yürümeye başlıyorsunuz. Adımlarınıza dikkat etmelisiniz, mumun sönmemesi için rüzgârı ayarlamak önemli. İnsanların yüzlerce yıl önce mumla nasıl yaşadıklarını merak ederdim, taş duvarları aydınlatan sarı ışık, nasıl “ışık kaynağı” olabiliyordu sorusunun yanıtını buluyorum, daha ilk adımdan Ata’nın henüz haberi yok ama benim de bir hayalim onunkiyle birlikte gerçekleşiyor aslında: “Mumla bir süre aydınlanmak.”
Mumla gelen her ziyaretçinin bir fotoğrafını çeken sanatçı benim de bir fotoğrafımı çekiyor. Ben 568. ziyaretçisiyim, fotoğrafın altına ismimi yazıyor, fotoğrafımı duvara asıyor, benim mumumun ışığıyla yapıyor tüm bunları. Konuşmuyor… Rahat etmemi istediğini söyleyen bir kâğıt okutuyor bana, çok rahatım diyorum ve bir sandalye çekip masaya oturuyorum. Günlerin kayıtlarını tuttuğu defterlerden iki tanesini önüme koyuyor, odasında benimle birlikte iki kişi daha var, sonra bir iki kişi daha geliyor ışığın şiddeti tatlılıkla artıyor. İçeride belirgin bir koku yok, defterlerinden okuyorum, melatonin salgıladığı için çok iyi uyuyormuş Ata ve dinç uyanıyormuş. Kıskandığımı söylüyorum. “Neden uyuyamıyorsun?” diye soruyor. İlk günlerde ziyaretçilerden gelen soruların geneli yemek yemesi ve yaşama şartları üzerine olunca “performans metnini acaba anlaşılır yazmadım mı?” diye düşüncelere daldığını defterindeki kaydından okuyorum. Defterde tanıştığı insanlar da var, kalabalık bir odaya dönüşüyor oda, elimdeki mumla duvardaki fotoğraflara bakıp tanıdık yüzler arıyorum, buluyorum da!
“İstiklal duruyor mu?” yazmış Ata defterinin bir yerine, “duruyor ama ağaçlar yok” diyorum.
“Hangi kokuyu özledin?” diye soruyorum. Sevgilisinin kokusu olduğunu söylüyor.
İçeride bir saate yakın kalıyorum, çıkınca “haz” kelimesinin bendeki karşılığına dair kelimeleri yakalıyorum. Simsiyah bir odadan çıkmış olmama rağmen “yas”a dair bir his yok. Ayrıca performansın 40 gün sürecek olması da yası çağrıştırıyor belki de ama bende yok. Ata, ‘40’ serisini; 40 yaşı törensel bir karşılayış, 40 sayısının gizemli gücüne bir göz kırpış olarak da gördüğünü söylediğinden olsa gerek, onun yeni yaşına girecek olmasının heyecanı ve hazzı bende de karşılık buluyor. Gerçek dünyadan uzaklaşmak, soru sormak ve konuşmadan konuşmak, hazzın karşılığı benim için. Ata’nın bana yönelttiği “Sen sanatçı mısın?” sorusuna ben, “hayır” yanıtını verince. Ata, “Sen, soru sorma sanatçısısın?” yanıtını defterine yazıyor, daha yeni tanıştığım bu sanatçıyla kendime dair de bir keşif gerçekleştiriyorum.
“Bedenimiz, tarih boyunca birbirimizle, zamanla ve dış dünyayla olan ilişkimizin anlamlandırılmasında ve inşasında ana referans kaynağı olarak işlev görmüştür. İnsanın toplumsal varlığını belirleyen en temel araç olarak beden, düalitelerin vuku bulduğu temel zemindir.”
Sergi metninden
Performanstan bedeninin sınırlarını, karmaşık ilişkilerdeki rolünü geçmişe ve bugüne bakarak etik – sosyal parametreleriyle ele alan “Yas ve Haz” sergisine geçiyorum. Sergi beden üzerinden toplumun değişen norm ve değerlerini odağına alıyor.
Patti Smith ile olan üretim partnerliğiyle tanıdığım, Robert Mapplethorpe’un iki fotoğrafını sergide görmek haz kelimesiyle birleşiyor zihnimde. Mapplethorpe’un ünlü vücut geliştirme ve fitness ikonu Lisa Lyon’la 1980’de gerçekleştirdiği işbirliğinden olan bu iki fotoğraf, onun fiziksel gücünü yalın bir dille gösteriyor. Maskülenlik ve feminenlik gibi kavramların bir sosyal kurgu olduğu fikrine dikkat çeken fotoğraflar, 80’li yıllardan bugüne güzelliğin ve cazibenin tanımlarının ana akım dışındaki çeşitliliğini bize göstermeye devam ediyor.
Begüm Yamanlar’ın farklı fotoğrafları kullanarak ürettiği video işi Tahribat (2016), kentin sürekli bir dönüşüme maruz kalan doğasına odaklanırken bu dönüşümün hafızadaki izlerine ve tahribatlarına dair de düşündürüyor. “Bir obruk mu yoksa tende bir yara mı?” sorusunu sorduran ilk sahneden sonra yavaşça kapanan yaranın içine çektiklerini, kabuk tutmasını ve tende bıraktığı tahribatı görebiliyorsunuz. Begüm Yamanlar’ın bu işi, “Yas sonrası yaralar tahribatsız kapanır mı?” sorusunu da bana sorduruyor.
Elif Uras’ın Ayakları Üzerinde Duran Kadın (2018), bana bereketi ve doğurganlığı temsil eden Kibele’yi hatırlatıyor. Uras, bu eserde çini, seramik, sır ve altını bir arada kullanılırken heykeli, yine Anadolu’ya ait motiflerle bezeli bir seramik arka planın önüne konumlandırılarak sergileniyor. Ziyaretçi eserin önüne geçtiğinde tanrıçanın vücudunda kendi yansımasını görebiliyor bu yüzden bu eseri de haz hissinin yanına ekliyorum.
Sergide en eski tarihli eser 1968 tarihli Bruce Nauman’ın video işi Baş Aşağı İlerleme iken 2022’de Willi Dorner’ın Eskişehir ziyaretiyle bu sergi kapsamında üretilen Oturma Odası fotoğraf serisi, serginin amaçladığı geçmişten bugüne değişen beden bakışlarına ayna tutma dileğini de gerçekleştiriyor.
Bu yazıyı beğendiniz mi?
Argonotlar Telif Kumbarası desteğinizi bekliyor!
Çok sesli ve bağımsız güncel sanat yayını Argonotlar, 2025 yılı yazar telifleri için okurlarını desteğe çağırıyor.
Siz de kampanyaya tek seferlik 750₺, 1000₺ ve 2000₺ olmak üzere üç farklı kategoriden sizin için en uygun olanını seçerek destek olabilirsiniz.