Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Gündem

Komet’in “Küçük Resimler” gezegeni

Komet’i ölümünün ikinci yılında “Küçük Resimler” sergisine dair Fatih Özgüven’in metniyle anıyoruz.

Fotoğraf: Murat Akbayrak

Artisan Sanat Galerisi’nde geçtiğimiz Mayıs sonundan 20 Haziran’a dek süren, adı da “Küçük resimler” olan küçük bir Komet sergisi açıldı ve küçük bir “komet,” bir “kuyrukluyıldız” gibi geçip gidiverdi. Komet’i ve resimlerini sevenler -ki kendisi her zaman bunlardan biri değildir, ara sıra sıkılıverir resimlerinden, başka şeyler dener- çok sevindi. Komet resimleri insanı böyle çocuksu bir sevince salar. Çünkü onun resimlerinin muzip ve melankolik bir çocuklukla da yetişkin ve muzip melankoliyle de ilgisi vardır. “Çocukken gün bitmek bilmezdi” demiş kendisi bir yerde, “Yaş ilerledikçe zaman çok daha hızlı geçiyor.”

Bir kısmını kitap kapaklarında da gördüğümüz, o kitaplara belki de sahip olmadıkları bir esrar katan Komet resimlerinde hem Anadolu’da bir yerde hem uzayda bilmediğimiz bir noktada, hem de bir Ortaçağ ya da erken Rönesans freski peyzajı önünde toplanmış—ya da toplanmamış—gibi duran bir grup insan tuhaf “davranırlar.” Biri ağzı açık bir yere bakıyor, ötekisi kucağındaki tavuğa anlayamadığımız bir ilgi gösteriyor, beriki bu çok dünya dışı gibi görünen ortamda yanındakinin ilgisini çekmeye çalışıyor, aralarda küçük cinler, şeytanlar geziniyordur. Sanki bütün bu insanlar hem bir mucize beklentisi içinde hem de bu konuda son derece lakayttırlar. Bu toplaşma, ilk etkisini arka plandan alsa da (neredeyiz?) Komet resminin asıl zevki, figürlerin sade bir “iletişimsizlik” içinde değil yer yer tanıdık, yer yer garip, son derece “kometvari” bir iletişim kurma çabasında olmasıdır. Edebiyatla da hep dirsek temasında olan Komet, Türkiye resmine ve entelektüel ortamına, edebiyatta biraz devşirme bir “varoluşçuluk”un hüküm sürdüğü bir zaman aralığında düşer. Fakat kendisi resimlerinde o dönemin varoluşçuluk ve bunaltı edebiyatına pek ikna olmamış görünür. Ne de saf bir “Anadoluculuğa…” Onun resim dünyasında bu ikisi bir arada, yan yana, iç içe var olurlar. Komet resminin sembolizme, dekadan resme, romantizme, sürrealizme tam manasıyla dalmamış, dalamamış Türkiye modernizminin kayıp halkası olduğunu düşündüğüm çok olmuştur. Onda tekinsiz olan şey mizahla, mizahi olan teatral olanla, gündelik olan ulvi olanla, şehirli ve bohem olan kırsal olanla durmadan karışır, birbirinin içine girer girer çıkarlar. Belki de dünyası en çok Türk moderninin uçbeylerinden Bilge Karasu’ya benzer— ironisi hariç… “İroni de bir ifade biçimidir” demiş bir yerde, “Bazen acıları soyutlar, sahtelikleri ortaya çıkarmak için iyi bir ilaç da olabilir.”

Türk edebiyatı, Komet’in resminde çoktan farkında olduğu bu “ironi” ve “ötekidünyalılık” ilişkisine arkadan yetişti. Komet’in resimlerinin en çok Hasan Ali Toptaş kitaplarının kapaklarına yakışmasının sebebi budur belki. (Kaldı ki, bu kapaklarda, kitabın tüketemediği bir “sır” da hep kalır.) Türk sineması da aynı şekilde feyz alır Komet’ten. Reha Erdem’in “Kozmos”da Kometvari bir atmosferi merak etmesi, Kometvari sahneler kurmaya niyetlenmesi yıllar yıllar sonradır. Bu da Komet’i sadece resim alanında değil, edebiyat, sinema vb alanlarda da bir öncü, bir “komet” yapar: İroni!

“Küçük Resimler” sergisinin güzel tarafı, bu sahnelerin kurucusu Komet’i, büyük sahnelerini oluşturan “birimleri” tasarlarken gözlemlemekti. Suluboya resimlerinin bazıları hariç, bu küçük resimlerde en çok dört ya da beş figür vardı ve bu figürler kendi içlerinde büyük tuvallerdeki kadar esrarengiz, ironik, “Kometvari” ilişkiler kuruyorlardı. İster oturak âlemini andıran bir grupta büyülenmişçesine yarı çıplak bir figürü seyredenler, ister “sofistike” bir sergi açılışı ortamını andıran grupta ilgi çekmeye çalışanlar; ister Commedia dell’arte figürlerini, ister tuhaf aile fotoğraflarını andıran kafa kafaya vermiş ikili figürler olsun; ister bir arzu nesnesi olarak seyirciye bakan, ister sadece kendi içine bakan; ister bir telefonla ilgilenen hatta seyirciye arkasını dönmüş tek figürlü kompozisyonlar olsun; bu “resim kişileri” erotizm ve büyülenme, sosyal ilişki ve bağlantı kurma arzusu, ilgi çekme ve ilgilenme işinin merkezindeydiler. Komet’in “ötedünyalı” atmosferi içinde aslında birbirlerine ulaşmaya çalışıyorlar ve birbirleriyle kurulabilecek ilişkilerin çeşitliliğini deniyorlardı. Tersinden de söylenebilir; belki de kanıksadığımız gündelik, insani iletişim kurma işinin aslında ne kadar fantastik ve sürreal bir “tiyatro” olduğunu da hatırlatıyorlardı. Hepsi, sevdiğimiz büyük Komet kompozisyonlarındaki gibi, zamanın (ve hikâyenin) gelişigüzel bir noktasında donmuşlardı. Kimi akvaryum balıkları gibi ağzı açık, kimi havalı bir pozda, kimi tam bir kendini bırakış, kimi teatral bir kendini sergileyiş içinde…

Ezcümle, tekrarlamak gerekirse; Komet “ötekidünyalılığı”nın aslında bildiğimiz “dünyalılık” olduğunu ya da Komet’teki dünyalılığın tam da Komet’e özgü fantastikten soyutlanamayacağını, Komet’te harikulade olanın tam da bu olduğunu “küçük resimler” halinde bir kere daha hatırlatmak için oradaydılar.


Bu yazı ilk olarak İstanbul Art News dergisinin 2015 yılı Temmuz-Ağustos sayısında yayımlanmıştır. Daha sonra Dirimart’ta 11 Kasım – 12 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen serginin kataloğunda yer almıştır.

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

İki boyutlu bir kesit gibi gözüken videoları, tiyatro sahnesini andıran yerleştirmeleri, zengin sanat pratiği ve alegorik anlatımlarıyla İnci Eviner'in son solo sergisi "Bir Adanın...

Gündem

Kreşendo’nun düzenlediği, Argonotlar olarak medya partnerlerinden olduğumuz İstanbul’un müzik buluşması “Bu Festival Bizim” üçüncü yılında 1-8 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek.

Duyurular

Georg Baselitz’in son on yılda ürettiği eserler, 13 Eylül 2024 - 2 Şubat 2025 arasında Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergilenecek.

Gündem

Mey|Diageo desteğiyle hazırladığımız İstanbul Eylül-Ekim sergileri listesiyle karşınızdayız!