Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

OUT Kolektifi: Kit Edwards’ın seçkisi

Victoria Miro, Zilberman Gallery ve Central Galeria seçkisi üzerinden Kit Edwards dijital sergide yer alan işlere detaylı bir bakış sunuyor.

Kudzanai-Violet Hwami, Jonga 2 (Detay), 2021. Oil, acrylic and charcoal on canvas. Victoria Miro ve sanatçının izniyle.

Victoria Miro X OUT Collective

Işık ve ilişki içinde olmaya övgü niteliği taşıyan Victoria Miro x OUT Collective sergisi, birliktelik fikrinden yola çıkarak Vortic platformunda figüratif işler sunuyor. Kudzanai-Violet Hwami, Doron Langberg, ve Russell Tovey tarafından seçilmiş sergide, ikilik fikri baskın: figüratif çiftler ve ikiz resimler birbiriyle konuşuyor ve konuşmalarında gözlemcinin varlığını ima ediyorlar. Bu özneler, birbiriyle ilişkili hale geliyor ve bizi o dokunuşun konforsuzluğunu hissetmeye davet ediyor. Bu sergideki işler, figüratif gelenekle queer ve deneysel aracılığıyla etkileşim içinde.

Jüri ve sanatçı Kudzanai-Violet Hwami diyalog içinde olan iki resim sunuyor: “Jonga 1” (2021) ve “Jonga 2” (2021). Bu işler çıplak siyah bir adamın tekrar eden bakışları ile izleyici ile yüzleşiyor. Çenesi göğsüne doğru eğilmiş, gözleri direkt bakıyor, bakışlarının ağırlığını hissediyoruz, bir tür seyretme eylemi var. Figürün maskülenliğinin yanı sıra, cinsel organı gölge aracılığıyla gizlenmiş veya atlanmış. Sanatçı, siyah maskülen erotizmin merkezine bir fallus koymayı reddediyor. Bu reddediş, Robert Mapplethorpe’un The Black Book isimli kitabını ve kitabın fetişleştirilmiş, vücut kesintilerinden oluşan siyah erkek temsiliyetini eleştiren Essex Hemphill’in “Does Your Momma Know About Me” isimli makalesine atıfta bulunuyor. Jonga 1 isimli işte, canlı kızıl rengi arka plan ve geniş yapraklı muz ağacı figürün arkasında yer alıyor: canlılığında ısrarlı bir erotizm var. Sanatçı kaynak materyal olarak aile fotoğraflarını, çevrimiçi arşiv görüntülerini ve eski pornografik fotoğrafları kullanıyor. Bu performansın kaç kez tekrarlandığını merak ediyorum. Jonga 2’de figür tekrarlanıyor, Joana 1’in ters yüz edilmiş versiyonunun üstüne ekleniyor. Camgöbeği ile sahne ışıldıyor, Jonga 1’in arka planının zıttı olan renk dijital bir manipülasyona sebep oluyor: figürler kesik, dönmüş ve tekrarlanmış, renkler ters çevrilmiş, zaman ve mekândan ayrıştırılmış, baştan çıkarıcı bir kopyaya dönüşmüş.

Bir ters yüz edilmiş baştan çıkarmadan ötekine, Ana Benaroya’nın çarpıcı resimleri “Constant Craving Has Always Been”(2021) ve “A Great Magnet Pulls All Souls Towards Truth”(2021) beni ısısıyla sarıyor. İşler, bir diğerinin kabaran sarı ve kırmızı tonu ışığını ters yüz ediyor. Işıldayan ikili sıcak kıvrımlarını resmin yüzeyine yaslıyor. Çılgınlık bize doğru itiliyor: mutlu gülümsemeler, şişkin, parçalanmış bedenler, karikatürize duman tütsüleri, kabarık Dolly Parton saçları. İzleyiciler olarak cehenneme yakınız ama cehennemde iyi vakit geçiriyoruz. Onları loş ışıkta izlerken, bilgisayar ekranının ışığı beni eğlendiriyor, onların ifadelerini taklit ettiğimi hissediyorum.

Didier Williams, Kyle Coniglio, Doron Lanberg ve Sola Olulode’un çalışmalarında samimiyet ve queer aile kavramları ele alınmış. William’ın, “Red Bush”(2021) isimli işinde, iç mekânın eşiğinde, beyaz gürültüde iki figür parıldıyor. Bedenleri oluşturan parçalar yüzeye oyularak bizi üç boyutluluğa çekiyor. Sağdaki figür, kendi (dis)artikülasyonlarından bunalmış, acı ve coşku içinde başını tutuyor gibi görünüyor. Parçacıklarımızın sürekli titreyen biçimlerini görünür kılarak, bu iş kendi maddi durağanlığı ile alay ediyor. Gözlerimiz herhangi bir noktaya baktığında, bir diğeri dikkatimizi dağıtıyor, öyle ki bedenler bir balık sürüsü gibi titriyor.

Coniglio’nun “Boardwalk Buddy” (2021) isimli işinde yoğun bir sis etrafında yer alan figür, yakınımızda saf bir ifadeyle bize bakıyor. Kaldırımın her iki yanında yükselen sarkık yapraklar, sevilen biri gibi şefkatle figüre doğru uzanıyor. “Night Walk” isimli işte ise kendimi, partnerimin haberi olmadan onu izliyormuşum gibi bakarken yakalıyorum.

Doron Langberg, Gal 2021. Oil on linen. Victoria Miro ve sanatçının izniyle.

Doron Langberg’in samimi portreleri, arkadaş ve aile birlikte yer aldığı, queer ilişki biçimlerini bağlamsallaştırır. “Willy”(2021) alevler içinde bir portre sunar, sanatçı günün erken saatlerinde sevdiği biriyle mekânı ve sigarayı paylaşır. İstikrarlı fırça darbeleri, bütünlüğü yakalama girişiminin imkansızlığını anlatıyor: beyaz bir boşluk, üst üste binen boya kümeleri, hareket halinde birbirleriyle çarpışan uyumsuz gölgeler… “Gal” (2021) kızaran ve başka tarafa bakan bir yeğenin portresi. Sıcak sarı tonları yeğeni derinden sevilen biriymiş gibi aydınlatıyor. Öznelerin etrafının kırpıldığı küçük ölçekli işlerde, sanatçı ile daha yakınlaşıyoruz.

Sola Olulode’nin “Lunch Date” isimli resmi siyah bir coşku ile parlıyor. İki siyah kadın mükemmel bir denge içinde bir masanın etrafında karşı karşıya duruyor. Kendi enerji kürelerinin merkezindiler. İki figür de eriyor, çevreleri yumuşak hatlarını ışıkla deliyor, dinginlik içinde birbirlerini kucaklıyorlar. Birbirlerini tam olarak kavramıyorlar ama hareketleri kararlı. “Sunlight”isimli işte ise, iki figür beceriksizce yan yana duruyor. Parmakları birbirine değiyor, hem altlarında hayalet figürleri öpüşüyor, sarı güneşin parıltısı başlarını döndürüyor. Hem beklenen hem de gerçekleşen bir dokunuş.

Sola Olulode, Lunch Date, 2019, 152 X 122 X 2,5 cm.

Yıkıcı güçler sergide iş başında. Nash Glynn’in iki resmi bize bunun onların dünyası olduğunu, bizim sadece içinde yaşadığımızı hatırlatıyor. “Self Portrait with Robot” (2018)’da, sahte kan kütlesine karşı, robot izleyiciye bakarken bir kadın tarafından penetre edilir. Bizi bu garip sahneyi düşünmeye zorlayan sanatçı, bir sanatçı olarak izleyiciye karşı otoritesini ortaya koyuyor. Glynn’in “Untitled (Landscape)” (2021) isimli işinde ise karşı taraftan bir bakış var ve bu bakış bizi Hwami’nin çıplaklık, cinsiyet ve beyaz, cis-normatif bakışın şiddeti hakkındaki düşüncelerine geri döndürüyor. Trans-femme bir insan, mavi bir gökyüzünün altında kadifemsi yeşil çayırlarda uzanıyor. İkili cinsiyet/ toplumsal cinsiyet, ‘dişi’ çıplaklık, manzara ve doğal dünya arasındaki çağrışımlarla oynayan sanatçı, trans kadınlığı merkeze alarak bu tür çağrışımların doğallaştırılmasını bozuyor.

Sıcak renklerden keskin bir dönüşle, Shadi Al Attalah’ın “your highest tide” (2021) isimli işinde, yayılan siyah bir figür var, uzuvları ortasından kopmuş ve umutsuzca sahneyi parçalayan ışığa doğru pençelerini gösteriyor. Figür, parçalanmış gibi. Kenarları yok olmuş, vücut sıvılarını dışarı püskürtüyor. Arka planda, bir kapı aralığının eskizi var. Geri dönüş ya da terk edilme eşiğinde kırmızı renkte bir bodur figür, bu yıkımın suçlu nedeni gibi yanıyor. 2021 hissiyatını yaymak için, merkezdeki figür kararlılıkla dimdik, yağa bulanmış ve kirli, şekli düzensiz. Kendi boyalı yüzeyini parçalıyor, formundan rahatsız. Bu seriden canlılık akıyor. Mutluluk, zekâ ve hüsranla temsilin sınırları zorlanıyor.

Shadi Al-Atallah your highest tide,2021. Mixed media on unstretched canvas. Victoria Miro ve sanatçının izniyle.

Zilberman Gallery x OUT Collective

Erinç Seymen, Zilberman Gallery’nin sanal mekânında, sessizce etkileyen iki yapıtı, “Worrying Mansion” (2017) ve “Holly Process”i (2017), HD kalitede sunuyor. İşler kapitalizmin manevi boşluğunu inceliyor. “The Worrying Mansion”da, izleyicinin üzerinde gri tonlu büyük bir ev yükseliyor, pencereleri antropomorfik bir şekilde içerideki objeleri kusuyor. Bu objeler ayırt edilemez ve binadan amansızca sızar. Bir kum saatinden kum, hayatın döküntüsü, bir haşere sürüsü… Atık yığını asla büyümez ve akış asla durmaz ama yine de hareketin içinde sıkışıp kalırız. Binanın arkasında gökyüzü pıhtılaşmış bir sis perdesidir, herhangi bir zaman ya da mekân algısını gizler ve hiçbir yaşam kanıtı bulunmaz. Spesifik olandan kopan izleyici, bu bitmek bilmeyen döngüye mahkûmdur. Sahne, travmanın psişik alanını taklit eder: kendini asla fark etmeyen tehdit. Evin barınma ve koruma işlevi geçersiz kalır.

Sanatçı, işin, zenginliğe sahip olmak ve onu korumaktan kaynaklanan patolojik kaygılara, ‘ya kaybedersem?’ veya ‘ya yağmalanırsam?’ endişelerinin bir ifadesi olduğunu öne sürüyor. Böylece bu ev kapitalist bireylerin endişe içindeki zihinsel döngüsü olarak anlaşılabilir. Bununla birlikte, malikane, servet istiflemenin sembolik özü. İçindekileri kusmak, suçluluk duygusuna, sefilliğe, kişinin statüsünü koruyan her şeyden sıyrılma arzusuna işaret eder. Belki de kendi varlığından iğrenmiştir.

“The Holy Process” (2017) isimli videodakadınsı eller tropik çiçeklerle süslenmiş bir gri madde yığınından çıkıyor. Eller, bir neşter ve cetvelle bir yüzeyi keserek hareketlerini bir döngü içinde tekrarlıyor. Ne olduğu anlaşılamayan kütle neredeyse belli belirsiz titriyor, bir büyüme yanılsaması var. Bunun arkasında, asla tam olarak geri çekilmeyen bir duman dolaşıyor. Eller bana, çalıştığımız en yaygın araçlar olan emeği düşündürüyor. Eller, neden çalıştıklarına dair benliğinden ve hafızasından kesilir. İş durmaksızın ve ilerleme olmadan devam ediyor. Sisifos gibi eller de çalışmayı sürdürüyor. Sanatçı emeğin boş kutsanmışlığından bahseder, çiçekler bir teşekkür hediyesi, tepeye bir adak sunar. Bunun gibi konakları dolduran kadın ve göçmen işçilerin görünmez emeğini ve istismarını düşünüyorum. Emekleri uğruna hizmet edenler onları yağmalamasın diye mi bu koruma kaygısını hissediyorlar? Yine de tasasız uyuduklarını düşünüyorum. Zenginlik ve emek hayaletleri, birbirini kovalıyor. Elleri aptal yerine koyan hizmetçiler çalışır, ürettikleri ev halkını asla tatmin etmeyecek.

Central Galeria x OUT Collective

Ros4 Luz’un video çalışması “Thanksgiving” (2020) sanal galeri alanının duvarını kaplıyor. Siyah beyaz videoda sanatçı, beyaz bir bornoz, beyaz güneş gözlüğü ve platform topuklu ayakkabılarla Northampton’ın Cultural Quarter’ında yürüyor. Kaçak bir gelin. Görüntü, sentetik davullar ve içi boş bir nakarat eşliğinde tekrar ediyor, sanatçının dizelerini dinliyoruz. Açılış cümlesi sürekli olarak tekrarlanıyor: “Sokaktaki beyaz kaltak bana bakıyor, bu Brezilyalı Travestiyi çok kıskanıyorum” Bu cümle takip eden şarkı sözlerinin tonunu belirliyor. ‘Travesti’ terimi, doğumda erkek olarak atanan trans-feminenleri referans alabilir, ancak kendilerini mutlaka kadın olarak görmeyen veya ameliyat olmak istemeyenler için de kullanılan bir Latin Amerika terimi.

Ros4 Luz, The Silent Path, 2015. Inkjet print on cotton paper, 22.5 x 30cm Central Galeria’nın izniyle.

Sanatçı, kamusal alanda, kalabalık bir ana caddenin ortasındaki aynalı bir yüzeyden yükselerek ve sokakta emekleyerek izleyicilerin şaşkınlığı ve merakına karşı yüksek sesle performans sergiliyor. Sanatçı beyaz kadınların etrafında asimile olmayı reddederek, alanı domine ediyor. Bu reddetme hem komik hem de güçlü. Şimdi bu sanal galeri alanında yeniden gösterime giren videoda, sanatçı izleyenler öne çıkıyor. Normatif performansları ve tepkileri, gösterinin bir parçası haline geliyor. Bu kamusal performans, normativite cilasını yırtıyor ve “canavarlık” olarak tanımlanıyor. Canavarlık, Latin Amerika’daki trans bireyler ve travestiler tarafından devletin meşrulaştırılmasına eşlik eden asimilasyona direnmek için bir strateji, yasal ve sosyal tanınmanın yarattığı endişeye bir yanıt. Toplumsal cinsiyete uymayan insanların yaşamlarını ve varlık biçimlerini tek başına korunamaz. Sanatçı varlığı sebebiyle kendi çevresinin yaşadığı şok ile alay ediyor, ama aynı zamanda kendi topluluğunun karşılaştığı şiddete, sugar daddylere, ve transları öldürmeye çalışan politikacılara küfür eden tekerlemelerine de cevap veriyor. Sanatçı, absürtlüğü, marjinalleştirmeye bağlılığının bir vaadi olarak kullanıyor ve ‘siyah kız kardeşlerine’ zarar verilirse şiddete geri döneceği konusunda uyarıda bulunuyor. Brezilyalı siyahi bir trans kadının İngiliz sokaklarında ve şimdi de bu serginin sanal alanında kamusal alan talep etmesi ne anlama geliyor? Bu iş bizlere devletin sürdürdüğü asimilasyon ve silme şiddetini kırmak için ne yaptığımızı soruyor. Bizim suç ortaklığımızı, bedensel özerkliğimizi, ve fark yaratma kapasitemizi hatırlatarak beyaz cis-normatifliğinin sıradanlığını deliyor.

“Thanksgiving”, sanatçının 15 gün boyunca sessiz kaldığı, gelinlik giydiği ve bu eylemi sokaklarda bir yürüyüşle sonlandırdığı daha önceki bir çalışma olan Silent Path’den ilham alarak kurgulandı. Bu performans çalışması, filmin karşısındaki bir duvarı kaplayan “Untitled – The Silent Path”, 2015 adlı siyah beyaz fotoğraflarda belgelenmiş. Sanatçı beyazlar içinde, Birleşik Krallık amblemlerinin yanında duruyor: kırmızı telefon kulübeleri, bayraklarla süslenmiş bir dikilitaş, bir cadde, bir bronz heykel – anıtlar…Trans bedenler, bu tür anıtların anlattığı hikayelerde silinmelerine rağmen her zaman var olmuştur “Trans Women Eliminated or Brazil is the country that kills the most transvestites and transsexuals in the world!”(2015) isimli fotoğrafta sanatçı, inşaat atıklarıyla dolu bir çöplükte uyuyormuş gibi yatıyor, belki de kapitalizm ve devlet tarafından görünmez kılınan ölümlere gönderme yapıyor.

Ros4 Luz, Deyse Ex-Machina, 2021. Inkjet print on cotton paper, 101 x 145cm. Central Galeria’nın izniyle.

Bu varlık biçimine karşı parıldamak, farklı bir protesto biçimi. “Deyse Ex-Machina” (2021), sanatçının beyaz giyinmiş, kulüp için hazır bir otoportresi. Pembe ışıkla yıkanmış bir folyo zemine yaslanıyor. 2000’ler R&B pop prenseslerinin DIY fantezisi. Görüntünün kolaylığı ve geçici çekiciliği, queer kulüp sahnesinin hesaplı yaratıcılığını anlatıyor. Mekansal ve zamansal özgüllükten çıkarılması, sanatçının kendi hikayesini anlatabileceği spekülatif bağlamlar için bir alan yaratıyor.


Bu yazı Vortic, OUT Collective ile Argonotlar işbirliği kapsamında hazırlanmıştır. Diğer yazılara aşağıdan ulaşabilirsiniz.
Haz ve ihlal: Berke Yazıcıoğlu, Miguel Ángel Rojas ve Patrick Angus – Furkan Öztekin
Artishock: Vortic x OUT Collective’den üç önemli sergi – Alejandra Villasmil

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Duyurular

Argonotlar Almanak 2024'ün basılı olarak yayımlanması için başlattığımız destek kampanyasının detayları bağlantıda!

Söyleşi

Uluslararası Sinop Bienali’nin yaratıcı sürecinin merkezinde yer alan Hal kolektif’le, şehirle kurduğu bağlar ve katılımcı bir yaklaşımla gerçekleştirdiği projeler üzerine konuştuk.

Söyleşi

Diclekent’teki yeni mekânları vesilesiyle Merkezkaç Sanat Kolektifi’nden Uğur Orhan’la konuştuk.