Sanat, yalnızca bireylerin yaratıcılığını ifade ettiği bir alan değil; aynı zamanda kentlerin kültürel belleğini zenginleştiren ve topluluklar arasında bağlar kuran güçlü bir araç. Ancak, kentlerin hızla dönüşen yapıları, ekonomik eşitsizlikler ve sosyal zorluklar, bu birleştirici gücü etkili bir şekilde kullanmayı zorlaştırabiliyor. Bu noktada, sivil toplum örgütleri devreye girerek sanatın kentsel hafıza, toplumsal bağlar ve entegrasyon üzerindeki rolünü yeniden tanımlıyor.
Sanat ve kültür yoluyla kent hafızasını diri tutmayı amaçlayan projeler, yalnızca göçmen toplulukları değil, kentin tüm sakinlerini kapsıyor. Göçmen sanatçıların yer aldığı ve kentsel hafızayı odak alan çalışmalarda, bireylerin deneyimleri ve kimlikleri sanata yansırken, kentlerin tarihsel ve toplumsal katmanları da gün yüzüne çıkıyor. Bu projeler, toplulukların hem geçmişle hem de birbiriyle kurduğu bağı güçlendirerek, farklılıkların sanat aracılığıyla anlaşılmasına olanak tanıyor.
Anadolu Kültür ve zusa girişimi olan VAHA gibi bir ulusötesi kültür sanat programının sağladığı finansal ve sosyal destek, sanatın toplumsal entegrasyonda oynadığı rolü daha da görünür hale getiriyor. Program, aynı kentten veya komşu kentlerden iki-üç inisiyatifin bir araya gelmesini teşvik eden “hub” sistemiyle yereldeki kültür sanat altyapısını güçlendirirken, ulusötesi bağlantılar kurarak işbirlikleri geliştirmek için ayrıca destekler sunuyor. Bu tür destekler sayesinde hayata geçirilen projeler, kentlerde yalnızca göçmen topluluklar için değil, kentin tüm sakinleri için ortak bir hafıza ve paylaşım alanı yaratıyor. Kentsel dönüşüm ve sosyal ayrışma gibi güncel sorunlar karşısında, sanatın birleştirici gücü, toplumsal değişimin merkezinde yer alıyor.
VAHA işbirliğiyle hazırladığımız bu yazı dizimizde programın ikinci döneminde (2023-2024) yer alan hubları yakından tanıyacağız. İlk söyleşimizde yer alan iki hub, göçmen sanatçılar ve topluluklarla çalışmalar yürüttü. HUBBAN, İstanbul merkezli Urban.koop ve Ankara Aks ortaklığında çalışmalar yürütürken, Cultural Harmony ise Antep’te faaliyet gösteren NUN Kültür ve Sanat ile Douzan Kültür ve Sanat işbirliğinde yürütüldü. Bu çalışmaların nasıl gerçekleştirildiğini ve karşılaşılan zorlukları, Hubban’ı temsilen Urban.koop’tan Alp Arısoy ve Cultural Harmony adına NUN Kültür ve Sanat’tan Yammen Jazbeh ile konuştuk.
Derneğinizin kuruluş amacı nedir ve hangi konulara odaklanıyorsunuz?
Yammen Jazbeh: Derneğimizin vizyonu, insan ruhunu sanat yoluyla yükseltmeyi ve farklılıklar arasında sınırsız bir yükselişi hedefliyor. Amacımız, toplumu daha ileriye taşıyacak sanatsal mükemmeliyetin ve çeşitliliğin peşinden gitmek. Bu doğrultuda, derneğimiz toplumun her kesimini kapsayan sosyal ve kültürel bir atmosfer yaratmayı amaçlıyor. Eğitimli ve kültür-sanat faaliyetlerine ilgi duyan, sanatsal açıdan gelişmiş bir nesil yetiştirmek de misyonumuzun temel taşlarından biri.
Bu nedenle sanatın çeşitli dallarını toplumla buluşturmayı, kültürel etkileşimi teşvik etmeyi ve sanatçılara hem yerel hem de küresel düzeyde daha geniş bir alan yaratmayı hedefliyoruz. Sanatsal üretimin yanı sıra, sanatın yeni bakış açılarıyla sunulması için farklı kültürel kurumlarla işbirliği yaparak topluma hizmet etmeyi sürdürüyoruz.
Alp Arısoy: Kolektif, kent pratiği üzerine çalışan iki sivil toplum örgütünün bir araya gelerek kurduğu bir yapı Urban.koop. Temelde, kentle ilgili problemleri topluluk oluşturarak çözmeyi hedefliyoruz. Farklı şehirlerde, çeşitli metodolojilerle çalışmalar yaparak, toplulukların gücüyle kentte değişim yaratmayı amaçlıyoruz. Bu değişiklikleri, sosyal projeler ve kolektif hareketlerle gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Özellikle Ankara Aks ile bir araya gelerek, İstanbul’daki göçmen topluluklarla çalışmaya özen gösterdik. Kooperatifimizde, sosyologlar, ekonomi uzmanları, mimarlar ve plancılar gibi çok çeşitli alanlardan uzmanlar yer alıyor. Amacımız, kentteki yaşam standartlarını yükseltmek için sadece mekânsal değişiklikler değil, toplulukları dönüştüren projeler de geliştirmek. Kültür ve sanat, topluluk oluşturmak ve bu topluluklarla kentte değişim yaratmak için kullandığımız en güçlü araçlardan biri. Kentleşme politikalarını, kültür-sanat politikalarından ayırmıyoruz. Bu politikaların birbirini beslediğini ve bir arada çalışarak daha etkin sonuçlar alınabileceğini düşünüyoruz.
Derneğinizin çalışmalarında hangi grupları hedef alıyorsunuz?
Y.J: Derneğimizin faaliyetleri, sanata ilgi duyan herkesi kapsasa da özellikle Gaziantep’teki Suriyeli mülteci topluluğuna odaklanıyoruz. Sanat, kültür ve toplum arasında güçlü bir bağ kurarak, bu topluluğun kültürel haklarını savunmayı ve var olan miraslarını korumayı amaçlıyoruz.
A.A.: Yürüttüğümüz projeler, özellikle geniş bir topluluk yelpazesine sahip göçmen topluluklarına odaklanıyor. Çünkü bize göre göçmen sanatçılar, kendi topluluklarıyla ve daha geniş topluluklarla köprüler kurabilecek önemli aktörler. VAHA desteğiyle, İstanbul’da yaşayan göçmen kültür aktörleri arasında bir ağ kurmaya odaklandık. Buradaki sanatçılar hem kendi topluluklarıyla hem de diğer topluluklarla etkileşime geçebilecek, onları bir araya getirebilecek güce sahipler.
Bu bağlamda, şu anda yürüttüğünüz projeler nelerdir?
Y.J.: Son yürüttüğümüz VAHA projesi, derneğimizin en önemli girişimlerinden biriydi. Ancak maalesef son dönemde yaşadığımız olağanüstü koşullar nedeniyle, projeyi gerçekleştirmek için kurduğumuz merkezi kapatmak zorunda kaldık. Yaşanan zorluklar, planladığımız etkinliklerin gerçekleştirilmesini engelledi ve bu durum bizleri oldukça zor durumda bıraktı.
A.A.: VAHA desteğiyle gerçekleştirdiğimiz çalışmaların odak noktası, sanatçılara doğrudan “iş desteği” vermek değil, onlara bir sosyal alan açmaktı. Bu süreçte sanatçılar arasında bir işbirliği ve dayanışma ağı kurmayı amaçladık. Etkinlikler ise bu ağları oluşturmak için bir araç olarak kullanıldı. Sanatçılara, bireysel olarak değil, kolektif bir yapının içinde daha güçlü bir yer edinmeleri için fırsat sunmaya çalıştık. Proje kapsamında, kentteki günlük yaşamda yer alan dayanışma mekânlarını kültürel etkinlik alanlarına dönüştürmeyi amaçladık. Sultanbeyli gibi göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerde kültürel etkinlikler düzenledik. Mahalleleri sergi alanına dönüştürerek, sanatçıların eserlerini çeşitli kamusal mekânlarda sergilemelerini sağladık. Sanatçılar, sokak konserleri, kafe ve restoranlarda etkinlikler düzenleyerek, toplulukla etkileşime girdiler. Bu etkinlikler, sadece sanatçılar için değil, aynı zamanda topluluklar arasında kültürel bir bağ kurmak açısından da önemliydi. Ancak sanatçıların güvenliği açısından bu faaliyetleri duyuramadık ya da mekân bilgisi veremedik.
Göçmenlerle ilgili çalışmalarınızda ulusal veya ulusötesi kurumlarla işbirliği yapıyor musunuz?
Y.J.: Evet, ulusal ve ulusötesi birçok kurumla işbirliği yapıyoruz. “Art in Exile” (Sürgünde Sanat) adlı girişimimiz, özellikle Türkiye’deki NUN Kültür ve Sanat ile Avrupa’daki Collective Ma’louba arasındaki işbirliğiyle güçlendi. Bu proje, Gaziantep’teki ve Berlin’deki Suriyeli mültecilere yönelik kültürel hakların savunulması amacını taşıyor. Gaziantep’te tiyatro yazarlığı ve oyunculuk atölyeleri düzenlemeyi, Berlin’de ise Suriye müziğini tanıtan bir oryantal müzik etkinliği yapmayı planladık.
Ancak, temmuz ayında Türkiye’de yaşanan toplumsal gerilimler ve artan şiddet olayları nedeniyle, bu etkinlikleri iptal etmek zorunda kaldık. Suriyeli mülteciler ve yerel topluluklar arasındaki çatışmalar, insanları evlerinden çıkamaz hale getirdi ve etkinliklerin yapılabilmesi için gerekli güvenli ortamı sağlamak imkânsız hale geldi. Yani fiziksel etkinliklerin düzenlenmesi imkânsız görünüyordu.
A.A.: Göçmen sanatçılar, Türkiye’de önemli sorunlarla karşılaşıyor. Göçmen olma statüsü ve bunun sosyal ve bürokratik etkileri, hayatlarını zorlaştırıyor. Göçmenlerin seyahat izinleri, çalışma fırsatları ve sergiler gibi birçok konuda karşılaştıkları engeller, toplumsal entegrasyonlarını güçleştiriyor. Artık, sanatçılar sadece sanat üretimiyle değil, aynı zamanda göçmen kimliklerinin getirdiği zorluklarla da başa çıkmaya çalışıyorlar. Bu süreçte, VAHA gibi sivil toplum ağları onların sesini duyurabilmesi çok önemli bir fırsat yaratıyor. Sanatçılar, sadece üretmekle kalmayıp, yaşadıkları zorlukları ve göçmenlik deneyimlerini sanat aracılığıyla anlatıyorlar. Söz konusu anlatılar, daha geniş bir toplumsal farkındalık oluşturma amacı güdüyor.
Göçmen sanatçılar, Türkiye’deki ırkçılıkla ve siyasi baskılarla da mücadele ediyorlar. Toplumda kendilerine yönelik ayrımcılık ve yabancı düşmanlığının etkisi, sanatçıların işlerini ve hayatlarını ciddi şekilde etkiliyor. Birçok sanatçı, kimliğini saklama gereği duyuyor ve anonim kalmayı tercih ediyor. Çünkü kimliklerini açıklamak, onları daha fazla hedef haline getirebiliyor. Bu sorun, göçmen sanatçıların işlerine de yansıyor. Birçok sanatçı, karşılaştıkları zorluklar yüzünden geri çekilme ya da işlerini daha temkinli bir şekilde yürütme eğiliminde oluyor. Bu tür bir içe kapanma, yalnızca bireysel yaşamlarını değil, aynı zamanda sanatsal üretimlerini de etkiliyor. VAHA gibi sivil toplum destekleri, sanatçılara bu zorluklarla başa çıkabilme gücü veriyor ve onlara daha geniş bir alanda seslerini duyurabilme fırsatları yaratıyor.
Türkiye toplumunda ve özellikle göçmen topluluklarında yaşanan ırkçılık, sosyal entegrasyonu da ciddi şekilde zorlaştırıyor. Göçmenler, ırkçılığa maruz kalmamak için belirli mahallelerden dışarı çıkmayı bile tercih etmiyorlar. Bu tür sosyal engeller, toplulukların yalnızca fiziksel olarak değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal olarak da izole olmalarına yol açıyor. Göçmen toplulukları, yalnızca kendi aralarında değil, daha geniş toplumsal kesimlerle de etkileşimde bulunmakta zorlanıyorlar.
VAHA, bu konuda size nasıl bir destek sağladı?
Y.J: VAHA’nın desteği elbette derneğimiz için çok değerli oldu. Onların desteği sayesinde, Douzan Sanat ve Kültür’le bir araya gelerek Cultural Harmony hub’ı kurduk. Bu merkez, Gaziantep’teki mültecilerin kültürel haklarını savunmayı, miraslarını korumayı ve bu toplulukların sanatla entegrasyonunu sağlamayı amaçlıyor. VAHA’nın desteği, bu projeye hayat vererek mülteciler için anlamlı ve kalıcı bir değişim yaratma fırsatı sundu.
Bu destekle hayata geçen Kültürel Uyum Merkezi, sanatın gücünden faydalanarak topluluklar arasında daha güçlü bir kültürel bağ kurmayı amaçlıyor. Mültecilerle yapılan koro çalışmaları, film gösterimleri gibi etkinliklerle, yalnızca sanatı kutlamakla kalmayıp, aynı zamanda katılımcıların kendilerini ifade etmeleri ve topluma katkı sağlamaları için fırsatlar yaratıyoruz.
VAHA’nın sunduğu destek, sanatı ve kültürü toplumsal bağları güçlendiren bir araç olarak kullanırken, aynı zamanda kültürel anlayışın ve toplumsal dayanışmanın gelişmesine de katkı sağlıyor. Stratejik işbirlikleri, mültecilerin kültürel haklarını savunmalarını teşvik ederken, sanatın evrensel bir dil olduğunu ve toplumsal entegrasyonu desteklediğini ortaya koyuyor.
Bu süreç hem bize hem de tüm paydaşlarımıza ilham veren bir model sundu. Sanat yoluyla toplumsal uyum ve kültürel entegrasyon için sağlanan bu destek, bize göre yalnızca Türkiye’de değil, dünya çapında benzer bağlamlar için de örnek teşkil ediyor.
A.A.: Türkiye’de sivil toplum alanı daralırken, VAHA gibi desteklerin önemi artıyor. Bu tür destekler, projelerin sürdürülebilirliği ve etkili işler yapılabilmesi için hayati bir rol oynuyor. VAHA, sanatçılara yalnızca finansal kaynak sağlamıyor; aynı zamanda ulusal ve ulusötesi ağlarda yer bulma fırsatları sunarak sosyal kapasitelerini artırmalarına yardımcı oluyor.
VAHA’nın desteğiyle sanatçılar, yeni projeler geliştirip sergiler düzenlerken, farklı kültürel ağlarla işbirliği yapma şansı elde ediyor. Örneğin, göçmen kimlikleri, bu projelerde zorluktan ziyade bir kültürel zenginlik olarak öne çıkıyor. Sanatçılar, toplumların çeşitliliğini sanat aracılığıyla ifade ederek hem kendilerini hem de toplumsal rollerini yeniden tanımlıyor.
VAHA’nın bağlantıları, sanatçıların yaratıcı potansiyellerini ortaya çıkarmalarını ve toplumsal entegrasyonlarını destekliyor. Bu tür fırsatlar, göçmen sanatçılara hem kendi kimliklerini hem de yaşadıkları zorlukları daha geniş kitlelere aktarma imkânı tanıyor. Böylece, sanatçılar yalnızca sanat eserleriyle değil, toplumsal ve kültürel kimlikleriyle de güçlü bir şekilde varlık gösteriyor.
VAHA’nın üçüncü dönemi için çağrı metnine bağlantıdan ulaşabilir ve 2 Şubat’a kadar başvurularınızı iletebilirsiniz!
VAHA Programı hakkında
VAHA programı, Türkiye ve Avrupa’daki bağımsız kültür sanat mekanları ve kurumlarını desteklemek ve ulusötesi dayanışma ağı kurmak amacıyla 2020’de başladı. Program, Türkiye’nin çeşitli kentlerinden iki veya üç kültür sanat mekânı/ kurumunun biraraya gelerek oluşturduğu hub’ların hem yereldeki faaliyetlerini hem de ulusötesi ortaklıklar kurup geliştirmelerini desteklerken, bir yandan da kültür aktörleri ve sanatçıların profesyonel gelişimlerine katkıda bulunacak çeşitli olanaklar sunar. VAHA, Anadolu Kültür ve zusa girişimi olup, Stiftung Mercator ve European Cultural Foundation tarafından finanse edilmektedir.
Programa ve VAHA hub’larına dair daha detaylı bilgiye VAHA web sitesi üzerinden erişebilir, hub’ların çalışmaları ve etkinliklerini VAHA instagram sayfasından takip edebilirsiniz.