Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Söyleşi

Sosyal etki odaklı bir müzik festivali: “Bu Festival Bizim”

Kreşendo’nun direktörü Beril Sarıaltun’la “Bu Festival Bizim”in üçüncü edisyonunu ve geleceğini konuştuk.

Fotoğraf: Emirkan Cörüt

Kreşendo, çok sesli bir müzik sektörü için bilgi üreten, eğitim veren ve insanları müzikle buluşturan bir sosyal girişim. Beats by Girlz olarak başlayan yolculuğuna yeni ismi Kreşendo’yla devam eden ekip, Haziran 2021’den beri gerçekleştirdiği projelerle müzik sektörüne yeni bir soluk getirmeye devam ediyor ve müzik endüstrisinde eşitliği teşvik ederken kültürün demokratikleşmesine katkı sunuyor. Kreşendo’nun düzenlediği, Argonotlar olarak medya partnerlerinden olduğumuz İstanbul’un müzik buluşması “Bu Festival Bizim” üçüncü edisyonuyla 1-8 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek.

Bu yıl festival, daha önceki edisyonların mottosu olan “Bu Festival Bizim” ismiyle şehri selamlıyor. “Mutluluğun Ritmi” temasıyla ilerleyen festival, müzik festivallerine yeni bir soluk getiriyor ve müzisyen kadınları merkezine alarak çok sesli bir sahne yaratıyor. “Bu Festival Bizim” ilham verici konuşmalar, atölyeler ve konserlerle dolu bir program sunuyor. Kreşendo’nun direktörü Beril Sarıaltun’la Bu Festival Bizim’in üçüncü edisyonunu ve geleceğini konuştuk.

Öncelikle isim değişikliği sonrası, Kreşendo olarak bugüne kadar neler yaptınız?

İsim değişikliği sonrası Kreşendo olarak yeni bir kimlik ve bakış açısıyla yolumuza devam ettik. Müzik endüstrisine, festivallere ve kültürel projelerin geneline katkı sağlamaya odaklandık. Eski adımızla daha çok müzisyenlerin platformu olarak akıllara kazınmıştık. Şu an müzik sektörünü derinleşmiş bir bakış açısıyla ele alan projeler geliştirme hedefindeyiz. Ayrıca farklı içerik platformlarında müzik üzerine daha fazla konuşmaya, içerik üretmeye odaklandık. Kreşendo’nun temel cümlesi “Sesler Birlikte Güçlü”, bu kapsamda yaptığımız festivali de gerçekleştirdiğimiz projeleri de bir platform olarak görmeye başladık. Festival bütün paydaşlarıyla sosyal etki odaklı bir müzik festivali. Bu da bence bir platforma dönüşme iddiamızın altını dolduran noktalardan.

Festivalin ismiyle devam edelim. “Bu festival bizim” geçtiğimiz yıllarda festivalin mottosuyken bu yıl festivalin adı olarak karşımıza çıkıyor. Bu festival, var olan festivallerde neyi göremediği için ortaya çıktı?

“Bu Festival Bizim”, yıllarca bir motto olarak içimizde büyüdü, çünkü gerçekten de bu festivali sahiplenen bir topluluk hayal etmiştik “Bu Festival Bizim” diyen. Var olan festivallerde bazen bu topluluk ruhunun eksik olduğunu düşündük. Müzik festivalleri genellikle daha büyük ve ticari hedeflerle organize ediliyor. Bazen programlamada yan etkinliklerin içerisinde kaybolan bir festival elde kalmış oluyor. Ancak biz müziğin paylaşıldığı, dayanışmanın ön planda olduğu, sanatçıların ve dinleyicilerin birlikte bir şeyler inşa ettiği bir festival hayal ettik. Festival sadece kadınlardan ve kuir sanatçılardan oluşan bir müzik line-up’ına sahip. Gerçekten ses ve söz farklı isimlerde olsun istedik. Bir taraftan özellikle yerel sahneyi desteklemek ve bağımsız müzisyenlere yer vermek önemliydi. “Bu festival bizim” diyerek, katılımcıların festivale sadece izleyici olarak değil, aktif bir parça olarak katılmalarını sağlamak istedik. “Kreşendo Festivali” demek bana oksimoron gibi geliyordu bir de, Kreşendo zaten müzik eserinde güçlenen bir ifadeye sahip. Festivalle yan yana güzel durmuyorlar gibi geliyor, umarım bu ismin hakkını daha güzel veririz. Festivalin gelecekte müzik dışındaki disiplinlerden farklı sanatsal topluluklara, yaratıcılara, performans sanatçılarına vs. daha çok hitap etmesini istiyorum.

Ayrıntılı bilgi almak için görsele tıklayabilirsiniz.

Lansmanda ‘istikrarlı ve tutarlı’ destekçilerin bir festival için öneminden bahsetmiştin. Sence Türkiye’de festivallerin sürdürülebilirliği için destekçiler nasıl bir konumda olmalı?

Türkiye’de festivallerin sürdürülebilirliği gerçekten büyük bir zorluk. Özellikle ekonomik dalgalanmalar ve bitmeyen istikrarsızlık nedeniyle festivallerin sürekliliği zorlaşıyor. Sadece festivallerin değil, kültür kurumlarının da bence. Ana akımlaşmış festivallerin istikrarını sağlayamadığı zorlandıkları durumlarda, bizim gibi yapıların ayakta durması daha da güçleşiyor haliyle. Bir taraftan lansmanda bahsettiğim konunun gerçekten sadece bizi kapsadığını düşünmüyorum. Destekçiler sadece maddi kaynak sağlayan kuruluşlar olarak değil, festivali sahiplenen, vizyonuna inanan paydaşlar olarak konumlanmalı. Tutarlı bir destek, festivale güven verip ve uzun vadeli planlamalar yapmamıza olanak sağlayacaktır. Bu yüzden lansmanda “istikrarlı ve tutarlı” bir destekçi olması gerektiğini söylemiştim. Dinleyiciler, sponsorlar, kamu kaynakları anlamında bir dengeye sahip olmak gerekiyor. Biz maalesef bunun henüz çok yakınında değiliz. Dünyada markalaşmış festivallerin tamamında, onu sahiplenen güçlü kültürel paydaşlar var. Festivaller kültürel mirasın bir parçası olarak değerlendirildiğinde kamunun yaklaşımı da daha farklı olacaktır sanırım.

2024’te üçüncü kez gerçekleşecek olan festivalde Marina Satti, Nova Norda ve alternatif sahnenin öne çıkan müzisyenlerinin yer aldığı konserlerle sekiz güne yayılan dolu dolu bir program var. Bu sene, festival öncesi de konserlerle ısınıyoruz. Festival öncesi gerçekleşecek olan “Şarkılar Bizim” konserinde bizi neler bekliyor? Senden duyalım isterim.

“Şarkılar Bizim” konseri, festivalin ruhunu önceden hissettirmek ve dinleyicilerle bağımızı güçlendirmek için düzenlediğimiz bir etkinlik. Bu konserde hem tanıdık şarkılarla nostalji yaşayacağız hem de yeni sesler keşfedeceğiz. 1-8 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek olan “Bu Festival Bizim” öncesinde, Kreşendo ekibi 90’lardan 2000’lere kadar uzanan bir zaman diliminde, Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Sertab Erener, Şebnem Ferah, Nazan Öncel ve Özlem Tekin gibi efsanevi kadın sanatçıların şarkılarını yeniden düzenleyerek izleyiciyle buluşturacak. Şenceylik, Simge Pınar ve Yasemin Mori gibi yetenekli sanatçılar bu unutulmaz şarkıları kendi yorumlarıyla sahnede seslendirecek. Dinleyiciler, yıllar önce dillerine dolanmış şarkıları modern düzenlemelerle ve farklı solistlerin sesinden yeniden keşfetme fırsatı yakalayacak. Biliyorsun geçen yıl da festival içerisinde çaldığımız bir konser yapmıştık, festival akarken bu kadar iddialı bir hareket yapmayalım. Biraz daha festival öncesi seyircileri ısındıracak şekilde Kreşendo ekibi çalsın dedik.

Her sene olduğu gibi bu sene de ilham verici konuşmalar ve atölye kısmında yoğun ve keyifli bir program var. “Müzisyenlerin (Akıl) Sağlığı: Müzik Sektöründe Mutluluğun Resmini Çizebilir Miyiz?” başlığını programa nasıl dahil ettiniz? Biraz da bu ihtiyaca dair konuşalım isterim.

Müzik sektörü dışarıdan bakıldığında çok parıltılı görünse de, içinde yer alan insanlar için büyük zorluklar içeriyor. Bir müzisyen olarak fiziksel sağlığınızın sınırlarının zorlandığı pek çok an oluyor. Türkiye’de henüz çok konuşulan meseleler değil ama turneler, stres, belirsizlik ve sürekli bir rekabet ortamı, müzisyenlerin ruhsal sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. Pandemi döneminde müzisyenlerin hayat koşullarını tartışmak bir mesele olmuştu. Ama şu an bu güvencesiz iklimde pek konuşulan konular değil. Bu konuya da çok fazla değinilmiyor, bu nedenle biz bu ihtiyaca dikkat çekmek istedik.

Fotoğraf: İnan Aytaç

Dinleyiciler açısından festivallerin bugünü ve geleceği hakkında neler düşünüyorsun?

Yüz yüze etkinliklerin değeri her zamankinden daha fazla. Özellikle lüks deneyim odaklı işlerde bunu görüyoruz. Farklı seyirci kitlelelerinde bunu bir şekilde mesele haline getirebilmek bence çok önemli olacak. Bence günümüzde festivaller, yalnızca büyük kitlelere hitap eden etkinlikler olmaktan çıkıyor. İster istemez daha deneyim odaklı bir noktaya gidiyoruz; insanlar bir müzik festivalinde müzik dışında pek çok farklı etmen arıyor. Bir taraftan daha niş meselelerin ele alındığı, topluluk odaklı işlerin değerinin arttığı -bahsettiğim bu seyirci meselesinden de kaynaklı- bir döneme giriyoruz. Seyircisiyle güçlü bağlar kuran, yerel ve küçük ölçekli ama derinlemesine deneyimler sunan festivallerin gelecekte daha başarılı olacağını düşünüyorum. Festivaller artık sadık bir dinleyici kitlesi oluşturup bu kitleyi sürdürülebilir bir şekilde ayakta tutabiliyor mu, ona sahip çıkan bir izleyici topluluğu var mı gibi sorulara odaklanmalı.

Bunun yanı sıra, kültür-sanat alanında çalışan diğer kurumlarla bir ekosistem oluşturmak da kritik. Sadece tek başına bir festival düzenlemek değil, sektördeki diğer paydaşlarla işbirliği yaparak uzun vadeli ve kalıcı çözümler üretmek gerekiyor. Bu dayanışma festivallerin sürekliliği için de hayati öneme sahip.

Ekonomik meseleler ise hem organizatörleri hem de seyircileri olumsuz etkiliyor. Türkiye’de şu an var olan genel fiyatlama dengesizliği festivallere, kültürel etkinliklere de yansımış durumda. Bu bazen festivallere katılımı da zorlaştırıyor. Bu nedenle, erişilebilirlik konusuna daha fazla odaklanmak, kitleleri sanatla buluşturmanın yeni yollarını aramak gerekiyor. Bağ kurmanın ve sadık bir izleyici oluşturmanın, festivallerin uzun vadede ayakta kalabilmesi için en önemli unsurlar olduğunu düşünüyorum.

Kreşendo, Türkiye’nin müzik endüstrisini güçlendirmek ve eşitliği teşvik etmek üzere geliştirdiği “Müzikte Eşitlik Projesi” (Grow Local, Grow Equal) ile UNESCO’nun 2005 Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi kapsamında Uluslararası Kültürel Çeşitlilik Fonu’nu (IFCD) almaya hak kazandı. 69 ülkeden gelen 530 başvuru arasından bağımsız uzmanlar tarafından seçilen 12 projeden birisi oldu. Bu proje ne zaman başlıyor ve projede neler göreceğiz?

“Müzikte Eşitlik Projesi”, müzik sektöründe adaletsizlikleri ortadan kaldırmayı ve sektör içindeki farklı aktörlerin ihtiyaçlarını tespit ederek bu doğrultuda bir eğitim programı tasarlamayı hedefliyor. Amacımız, Türkiye’de daha adil ve sürdürülebilir bir müzik sektörü yaratmak. Bizim bu meseleye verdiğimiz en önemli başlangıç noktası müzisyenlerin güncel pozisyonunu tanımlamak üzerine olacak.“Sanatçının statüsü” adı verilen tavsiye karara referansla müzisyenlerin güvencesizliklerini, sektörde karşılaştıkları problemleri ve hangi çarpan etkisiyle bu problemlerin derinleştiğini anlamaya çalışacağız. Kreşendo’nun misyonla eşgüdümlü şekilde paydaşları bir araya getirip farklı seslerden çıkacak çözüm önerilerini de konuşacağı

Bunun dışında detay vermem gerekirse proje kapsamında, Türkiye’deki müzik sektörüne dair kapsamlı bir araştırma gerçekleştirilecek. Müzisyenler, müzik mekânı sahipleri ve stüdyo sahipleri gibi farklı paydaşların karşılaştıkları zorluklar tespit edilecek. Derinlemesine analizler Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve İzmir gibi şehirlerde yapılacak ve bu analizler, uluslararası iyi örneklerle karşılaştırılacak. UNESCO’nun desteğiyle oluşturulacak bu rapor, bölgesel farklılıklar ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi konuların müzik sektöründe nasıl kırılganlıklar yarattığını inceleyecek.

Araştırma raporu sonrasında, sektörde fırsat eşitliği yaratmayı amaçlayan eğitim programları ve sektör buluşmaları organize edeceğiz. Ayrıca, müzik endüstrisini dönüştürmek için sürdürülebilir kültür politikaları oluşturulmasına yönelik yuvarlak masa toplantıları yapılacak ve bu doğrultuda bir politika raporu hazırlanacak. Türkiye müzik endüstrisinde uzun vadeli, dönüştürücü bir etki yaratmayı hedefliyoruz.

İKSV tarafından Avrupa Birliği desteğiyle hayata geçirilen Ortaklaşa: Kültür, Diyalog ve Destek programının ikinci döneminde İstanbul’dan üç ilçe belediyesi ve Ankara’dan bir kolektifle “ortaklaşa” projelere imza atacaksınız. Neler var ufukta?

“Bizi Buluşturan Mekanlar” projemiz ile bir yıllık bir maratona gireceğiz. Ortaklaşa: Kültür, Diyalog ve Destek programının temel misyonu Türkiye’de kültür-sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ile belediyeler arasındaki diyalogu ve işbirliklerini geliştirmek. Proje bence röportajda önce yanıtladığım kamu nezdinde “tutarlılık ve istikrar” gibi kavramları da tartışmaya açmamızı sağlayacak diye düşünüyorum.

Projeyi Kreşendo olarak yürütüyoruz fakat Roof Coliving gibi çok güçlü bir ekiple partner olarak çalışıyoruz. Projeyi Şişli Belediyesi, Ataşehir Belediyesi ve Maltepe Belediyesi ortaklığında, Youth For Good ve Pingoin’in katkılarıyla gerçekleşecektireceğiz.  Belediyelerin açık ve kapalı kamusal alanlarındaki (kültür merkezleri, parklar ve pazarlar) kültür-sanat faaliyetlerinin katılımcı ve kapsayıcı şekilde programlanmasını ve bu süreçlerin mekansal tasarım rehberlerinin oluşturulmasını hedefliyor.

Bu süreçte, sanatçılar, sivil toplum kuruluşları, kültür-sanat işletmecileri ve izleyiciler gibi farklı paydaşları da bu işin bir parçası haline getirelim istiyoruz. Projenin amacı, belediyelerin katılımcı ve kapsayıcı kültür politikaları geliştirmesine aracılık etmek ve bu doğrultuda kamusal alanlarda uygulanabilecek somut bir model yaratmak. Kamuda destekleyici bir pozisyon almak nasıl mümkün olur, belediyeler nezdinde bunu da tartışmaya açmak istiyoruz. Bunun dışında üç kültür merkezi ve üç açık kamusal alanı kapsayacak şekilde geliştirilecek ve özellikle kırılgan grupların katılımını, erişilebilirliği ve kültürel çeşitliliği önceliklendiren bir kültürel programlama örneği de çalışmayı hedefliyoruz. Projenin nihai rehberi, belediyelerin farklı ölçeklerde uygulayabileceği bir çerçeve sunmayı amaçlıyor ve bu çerçeve, daha demokratik ve katılımcı bir kültür-sanat ekosisteminin gelişimine katkı sağlayacak.

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

16 Ekim - 31 Ekim 2024 tarihleri arasında Tokatlıyan Han'da seyirciyle buluşacak olan "Polifonik Bir Bahçe" sergisinin küratör metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Duyurular

Yazarlarımızın telif ücretlerini karşılamak için başlattığımız Telif Kumbarası kampanyamızı okurlarımıza sunarız.

Eleştiri

Alman ressam, baskı sanatçısı ve heykeltıraş Baselitz’in eserlerini Akbank Sanat ve SSM’de bir araya getiren “Georg Baselitz: Son On Yıl” sergisi üzerine

Eleştiri

Defne Cemal'in 12 Ekim'e kadar The OG galeride görülebilecek ilk kişisel sergisi yarattığı atmosfer ve akışla günlük bilinç akışımızı kesintiye uğratıyor.