Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Gündem

2022’de iklim protestoları ve sanat dünyası

Bu yıl iklim aktivistleri müzelerde gerçekleştirdikleri eylemlerle gündeme oturdular. Hak temelli örgütlerin sanat eserlerini hedef alan eylemlerinin geçmişiyse eskiye dayanıyor.

Just Stop Oil! isimli eylem grubundan Anna Holland ve Phoebe Plummer'ın The National Gallery’de gerçekleştirdikleri eylemlerden bir kare.

2013 yılında gerçekleşen 56. Venedik Bienali’nin açılış haftasında Gezi Direnişi patlak vermiş, bienal için Türkiye’nin sanat çevresinden kente gelen insanlar olarak direnişi uluslararası alanda duyurabilmek için çeşitli eylemler yapmıştık. “Police violence, media silence” sloganıyla bienalin ana mekânı önünde yaptığımız eylemle sergiye girişleri engellemeye çalışmış, organizasyona müdahale ederek gündemi değiştirip dikkatleri Gezi Direnişi’ne çekmeye çalışmıştık. Nitekim dünyanın kalburüstü yayınlarında eylemler haber olmuş, Türkiye’deki halk hareketi sanat alanı içinden gerçekleşen eylemler ile daha da görünür olmuştu. İnsanların sanata ulaşmasını engellemeye çalışarak, dünyanın en prestijli sanat organizasyonunun işleyişine çomak sokmayı deneyerek ‘vandalizm’in en güzel, en yakışıklı olanını deneyimlemiştik.

Geride bırakmakta olduğumuz yıl iklim aktivistleri yine sanat alanı içinden gerçekleştirdikleri eylemlerle gündeme oturdular. Eylemlerin başlangıç noktası İngiltere oldu. Başbakan Liz Truss hidrolik kırma yöntemiyle kaya petrolünün üretilmesine yönelik yeni işletme lisanslarının dağıtımını içeren enerji politikasını duyurdu. Ukrayna Savaşı’nın beraberinde getirdiği enerji krizi nedeniyle hak ettiği olumsuz tepkiyi görmeyen yeni enerji politikası, iklim aktivistlerinin sanat eserlerini hedef alan eylemleri sayesinde kamuoyunda daha tartışılır oldu. 

14 Ekim 2022 günü sabah saatlerinde Just Stop Oil! isimli eylem grubuna üye Anna Holland ve Phoebe Plummer Londra’daki The National Gallery’nin 43 numaralı salonunda bulunan Vincent van Gogh’un Ayçiçekleri isimli eserini koruyan cama çorba fırlatıp kendilerini resmin bulunduğu duvara yapıştırmalarıyla kamuoyunu sarstılar. Eylemcilerden Phoebe Plummer gerekçelerini şöyle açıkladı: “Bu eylemleri medyanın ilgisini iklim krizine çekmek, insanların bu konuyu konuşması gayesiyle yapıyoruz. Biliyoruz ki sivil itaatsizlik işe yarıyor. Tarih bize bunu net bir şekilde gösteriyor. Kuir bir kadın olarak burada duruyorsam, oy kullanabiliyorsam, üniversiteye gidebiliyorsam ve umarım bir gün sevdiğim insan ile evlenebileceksem benden önce bu ülkede sivil itaatsizlik gösterenler sayesindedir.”  

Last Generation protestocuları Barberini Müzesi’nde patates püresi eylemlerinin ardından Monet tablosunun önünde.

The National Gallery eylemin hemen ardından esere zarar gelmediğine dair bir açıklama yaptı. Sanki bu açıklama hiç yapılmamış gibi eylemin tarzına gelen eleştirilerin büyük çoğunluğu sanat eserine zarar verildiği yargısıyla şekillendi. Eylemin gündem oluşturarak başarılı olması üzerine kısa süre içinde dünyanın farklı müzelerinde aynı yöntemle sanat eserlerini hedef alan eylemler gerçekleştirildi. 23 Ekim günü Almanya’nın Potsdam kentindeki Barberini Müzesi’nde sergilenen Claude Monet’nin Ot Yığınları isimli eserine Letzte Generation (Son Kuşak) grubunun eylemcileri “Hangisi daha değerli? Sanat mı yaşam mı?” sloganıyla patates püresi fırlattılar. 27 Ekim günü Hollanda’nın Lahey kentindeki Mauritshuis Museum’da sergilenen Johannes Vermeer’in İnci Küpeli Kız isimli eseri de domates sosuna layık görüldü. İklim aktivistleri söz konusu eylemlerden önce de sanat kurumları içinde sansasyon yaratan eylemler yapmışlardı. Örneğin İngiltere’de Liberate Tate British Petrol’ün Tate’e sponsor olmasına karşı kurum içinde ses getiren eylemler yaparak gündeme oturmuştu. Sanat eserine hiçbir zarar getirmeyen, müzelerde fiziki bir iz bırakmayan bu eylemler kulaktan dolma bilgilerle ‘vandalizm’ olarak değerlendiriliyor. Bu vesileyle Vandallar’ın kendilerine has kültüre, tarihe sahip olan bir Cermen topluluk olduğunu, bugünkü Avrupa’nın kurucu unsurlarından birini teşkil ettiklerini belirtmek gerekir. Vandal kelimesine yüklenen olumsuz anlamın ardında kendilerini diğerlerinden üstün gören Latin kültürü bulunmaktadır.   

Phoebe Plummer’ın da değindiği gibi İngiltere’de bu tarz eylemlerin ortaya konması eskiye dayanıyor. Örneğin 20. yüzyılın başında, kadınların oy hakkı için giriştikleri mücadele olan süfrajet hareketi, sanat eserlerini hakikaten parçalayarak işkenceye maruz bırakılan, zorla besleme yöntemiyle açlık grevleri engellenen arkadaşlarına dair kamuoyu yaratmışlardı. 10 Mart 1914 günü Mary Richardson’ın, üyesi olduğu hareket Woman’s Social and Political Union’ın hapiste olan lideri Emmeline Pankhurst’e destek olup mücadeleyi ülke gündemine oturtmak için Velazquez’in The National Gallery’de sergilenen Rokeby Venüs’ünün koruyucu camını parçaladıktan sonra eseri bıçakla doğraması buna en çarpıcı örnektir. Richardson’ın eylemi basında olumsuz bir bakış açısıyla gündeme gelir. Kendisi seri katil Karındeşen Jack’e benzetilir. Bununla birlikte yalnızca İngiltere basınında değil uluslararası alanda da süfrajet hareketi gündeme oturacaktır.

Aynı zamanda sanat öğrencisi olan Mary Richardson, saldırının ertesi gününde The Times Gazetesi’nde yayınlanan bildirisinde şöyle diyordu: “Mitoloji tarihinin en güzel kadınının resmini parçalamayı deneyerek modern tarihin en güzel kadını olan Mrs. Pankhurst’ü yok etmeye çalışan hükümeti protesto etmek istedim. En az renk ve çizgi kadar adalet de güzelliğin bir unsurudur. Mrs. Pankhurst kadınlar için adaleti temin etmeye çalışıyor ve hükümet tarafından yavaş yavaş öldürülüyor. Yaptığım eyleme karşı bir tepki varsa böyle bir itirazın ikiyüzlülük olduğunu herkes bilsin. Bana itiraz edip Mrs. Pankhurst’e yapılanlara tepki göstermeyenler sanatsal, ahlaki ve siyasi bir şarlatanlık ve ikiyüzlülük içindedir.”

Last Generation grubundan iki aktivist Viyana’daki Leopold Müzesi’nde Gustav Klimt’in ‘Death and Life’ tablosuna siyah boya fırlattıktan sonra.

İngiltere’de Büyük Savaş’ın patlak vermesinden hemen önceki aylarda 14 esere saldırı düzenlendi ve dokuz kadın bu yüzden tutuklandı. Lilian Forrester ve Evelyn Manesta Manchester Art Gallery’deki on üç eserin koruyucu camını parçaladılar. Grace Marcon, The National Gallery’de içinde Giovanni Bellini ve Gentile Bellini’nin de eserlerinin olduğu beş resme saldırdı. Mary Wood, Royal Academy’de John Singer Sargent’ın resmini hedef aldı. Bu isimler genelde altı ay hapis cezası aldılar. Eylemcilerden bazıları hapiste yattıkları süre zarfında ölüm orucuna girdiler ve defalarca zorla beslenme işkencesine maruz kaldılar.

İngiltere’deki süfrajet hareketinin sanat eserlerini hedef alan eylemleri kadın hakları mücadelesinin savaş öncesi dönemde mütemadiyen gündemde kalmasına yol açtı. Büyük Savaş’ın patlak vermesiyle eylemler sona erdi. Savaşın hemen ardından kadınlara oy hakkının tanındığı kanuni düzenleme yürürlüğe konuldu. 1918 itibariyle İngiltere’de erkekler 21 kadınlar ise 30 yaşında oy hakkına sahip oldular.

2013 yılında başlayan, 25 Mayıs 2022 günü Minneapolis’te Afrika asıllı George Floyd’un polis tarafından öldürülmesiyle güçlenen Black Lives Matter hareketi çerçevesinde özellikle ABD’de ve İngiltere’de meydan heykellerine karşı tepkiler şekillenmişti. Özellikle köle ticareti ile zenginleşen veya bu ticareti destekleyen kişilerin heykelleri hedef alınmış, bazıları kaldırılmış fakat bazıları ise parçalanmıştı. Örneğin İngiltere’de 17. yüzyıl boyunca köle ticaretinde faaliyet gösteren Royal Africa Company’nin yöneticisi olan, Bristol kentine yaptığı katkılar ile önde gelen filantropistlerden sayılan, Bristol kentinde bulunduğu caddeye ismini veren Edward Colston’ın heykeli 2020’de parçalanmış ve denize atılmıştı. Söz konusu eylem genellikle haklı bir gerekçeye sahip olduğu kabulüyle bir iki istisna dışında olumsuz bir tepki ile karşılaşmamıştı. O halde şu soru akla geliyor: “Sanat eserlerini hedef alan eylemlere karşı gösterilen tepkiler hangi saikler ile şekilleniyor?”

İçinde bulunduğumuz yılda iklim krizine dikkat çekmek gayesiyle gerçekleştirilen eylemler sanat eserleri gözetilerek yapılıyor ve eylemin başarısı için doğal olarak en çok ses getirecek eserler seçiliyor. Bu eylemlerin sanata olan olumlu katkısı ise hedef alınan eserlerin bu sayede dünya nezdinde daha da bilinir olması. Türkiye’de ve dünyada bu tarz eylemlere yönelen en sert tepkiler daha ziyade iklim krizinin farkında olup kendi konforunu bozamadığı için herhangi bir eyleme girişmeyen, risk almaktan çekinenlerden geliyor. Sanata yapılan saldırılara duyarlıysak başbakanın emriyle heykellerin yıkıldığı, İlhan Koman’ın Akdeniz Heykeli’nin “hapis”te tutulduğu, Zehra Doğan gibi yaptığı resim nedeniyle özgürlüğü kısıtlanan, İsimsiz gibi ortaya koyduğu sanatsal müdahale yüzünden yargılanan sanatçıların olduğu bir ülkede yaşadığımızı hep hatırlamamız gerekiyor.


Bu yazıyı beğendiniz mi?

Argonotlar Telif Kumbarası desteğinizi bekliyor!

Çok sesli ve bağımsız güncel sanat yayını Argonotlar, 2023 yılı yazar telifleri için okurlarını desteğe çağırıyor.

Siz de Argonotlar Telif Kumbarası’na tek seferlik 100₺, 250₺, 500₺ ve 1000₺ olmak üzere dört farklı kategoriden kendiniz için en uygun olanını seçerek destek olabilirsiniz.

Argonotlar olarak bu destekle 70 ila 100 arasında yazı yayınlamayı, yazarlarımıza ödediğimiz telif miktarını artırmayı ve daha fazla yazara alan açarak güncel sanat başta olmak üzere kültür sanat alanında çok sesli ve bağımsız bir mecra olmaya devam etmeyi hedefliyoruz. 

Argonotlar olarak gelir modelimizi çeşitlendirmek ve sürdürülebilir bir yayıncılık için arayışlarımız devam edecek. Argonotlar Telif Kumbarası dışında her türlü reklam, destek ve fon öneriniz için bize info@argonotlar.com e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.

Görsele tıklayarak detaylı bilgi edinebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir

Duyurular

border_less ARTBOOK DAYS’in altıncı edisyonu, bu sene 3–5 Mayıs tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ev sahipliğinde gerçekleşiyor.

Söyleşi

Larissa Araz ile Versus Art Project'te gerçekleşen “In Hoc Signo Vinces” sergisi üzerine konuştuk.

Eleştiri

Gizem Akkoyunoğlu'nun Sanatorium'da gerçekleşen "Kudretin Silüetleri" sergisini Oğuz Karayemiş değerlendirdi.

Söyleşi

Kundura DocLab vesilesiyle İstanbul’a gelecek olan Rabih Mroué ile dünya ahvalini, tiyatro ve performans ilişkisini ve İstanbul’la bağını konuştuk.