Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

Bir İstanbul arkeolojisi

Taner Ceylan’ı ve pratiğini tek bir kelimeyle anlatmam gerekirse, bu kelime “merak” olur. Çevresine, etrafına, yaşadığı yerlere, tarihe, müziğe, bedene, kısaca soyut ve somut olan her şeye duyduğu iyicil merak.

Emirgân’dan Kanlıca’ya süzülen bir teknede, Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvayda gibi hissettiren şiirsel bir yolculuğun içindeyiz. Birçoğumuzun üstünde, ilk kez bir Taner Ceylan sergisi görecek olmanın heyecanı var. Yaşı tutanların bazıları, İstanbul’daki son kişisel sergisini 2005’te Galerist’te görmüş olsa da, 17 yıl sonra ilk kez bir Taner Ceylan sergisi için yoldalar. İstanbul’a özgü bir şiirsellikle akan Boğaz yolu biteyazıp tekne Kanlıca’ya yaklaştığında, ufukta sanatçının kendisi ve bir heykel beliriyor. Böylece sergi, teknenin Mehmet Emin Ağa yalısına yaklaştığı yerde başlamış oluyor.

Taner Ceylan’ı ve pratiğini tek bir kelimeyle anlatmam gerekirse, bu kelime “merak” olur. Çevresine, etrafına, yaşadığı yerlere, tarihe, müziğe, bedene, kısaca soyut ve somut olan her şeye duyduğu iyicil merak, bana kalırsa sanatçının pratiğinin özü. Türkiye’de olduğu kadar dünyada da güncel resim sanatının öne çıkan bir sanatçısı olan Ceylan, ikinci kez bir heykel yaptı. Tekneden inince, eli belinde, “kontrapposto” duruşta, gözleri kapalı bir edayla İstanbul’u dinleyen, mermerden bir İstanbul heykeliyle karşılaşıyoruz. İstanbul heykelini, mermer malzeme kullanımında ısrarcı olan başarılı heykeltraş Hakan Çınar’la birlikte gerçekleştiren Ceylan, basın açılışında bu heykelin Olimpos’ta, zeytinliklerin arasında kendisine gözüktüğünden bahsediyor. Sanatçı ilk başta aklındakinin 50-60 cm boyutlarında bir heykel olduğunu, Çınar’ın yönlendirmesi ve yüreklendirmesiyle heykeli büyük boyutta (2 metre civarında) yapmaya karar verdiğini anlatıyor.

Taner Ceylan, İstanbul, 2022, mermer, 210 x 60 x 60 cm.

Yeri gelmişken, Ceylan’ın farklı disiplinlerden profesyonellerle yaptığı işbirliklerine de bir parantez açmak isterim. Yardımını aldığı kişilerin ismini mutlaka anmayı, haklarını teslim etmeyi erdem olarak benimsemiş bir sanatçı olarak basın açılışında Hakan Çınar’ın katkılarından, mekân ve sergileme tasarımı için Autoban’dan, serginin ruhunu canlandırmak üzere birlikte çalıştığı Hikmet Mizanoğlu’ndan bahsettikçe, işbirliğinin de Ceylan’ın sanatının bir nüvesi olduğu anlaşılıyor. Serginin başlığı olan “Âheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın” dizesi, Yahya Kemal Beyatlı’nın Çubuklu Gazeli şiirinden alıntı. Fonda ud sesi, burnumda ne olduğunu tam kestiremediğim güzel kokular eşliğinde, beş duyuyla algıladığım bir serginin ortasında kendi kendime soruyorum; yoksa bir İstanbul nostaljisinin içinde miyiz? 

Taner Ceylan, Koral, 2020-2021, tuval üzerine yağlıboya, 240×176 cm.

Ceylan, her ne kadar erkek bir İstanbul heykeli yaptığını belirtse de, ikili cinsiyet sistemine uymayan, akışkan cinsiyetli bir heykele baktığımızı düşünüyorum. Aklıma ve gözümün önüne Gürdal Duyar’ın geriye doğru uzanmış çıplak bir kadın olarak tasvir ettiği Güzel İstanbul heykeli geliyor. Duyar’ın Güzel İstanbul’u 1973 yılında, Cumhuriyet’in 50. Yılı kutlamaları çerçevesinde sipariş edilen yirmi heykelden biri. Duyar, İstanbul’un doğal güzelliğini kadın bedeniyle özdeşleştiren Güzel İstanbul heykelinin kaidesinde yer alan nar, incir, hanımeli, arı gibi motiflerin çağrışımlarından da yararlanarak, İstanbul’u bir incelik, bereket ve güzellik simgesi olarak yansıtmak istemişti.[1] Yerleştirilmesi planlanan Karaköy’de yalnızca dokuz gün kaldıktan sonra Yıldız Parkı’na sürülen, orada da pek dikkat çekmeyen bir köşeye atılan, tahrip olan, atıl durumda bir İstanbul alegorisi. Ceylan’ın İstanbul’u kamusal bir heykel olarak tasarlanmış olmasa da, tekneye binip kıyıdan uzaklaşırken git gide küçülen bu İstanbul heykelinin bundan elli sene sonra nerede olacağını merak ediyorum ve kendimi bir heykele “yolun açık olsun” derken buluyorum.

Ceylan’ın figüratif, hipergerçekçi resimlerini görmeye alışık olsak da, pratiğindeki üçüncü figürsüz resme de bu sergide tanıklık ediyoruz. Sanatçı İstanbul’un meşhur ve görkemli camisi Rüstem Paşa’nın eşsiz çinilerinden değil, kopan çinilerin yapıştırılıp bir çeşit yama yapıldığı duvarını görünce çok etkilenmiş ve buradan hareketle aslında bir Türkiye alegorisi yapmış. Herkesin zaten baktığıyla ya da kolaylıkla görünenle değil, derinlikli bir bakışa ihtiyaç duyan şeylerle ilgilendiği için Ceylan’ın üretimi bana heyecan vermeye devam ediyor.

Taner Ceylan, Halil Paşa, 2022, tuval üzerine yağlıboya, 49×67 cm.

Kafasında fesiyle nargile içerken delici bakışlar atan bir Osmanlı beyfendisinin portresine yaklaşırken, portredeki kişiyle Halil Şerif Paşa’nın günümüze gelen fotoğrafları arasında hiçbir benzerlik olmamasına rağmen, içimden “Halil Şerif Paşa” diyorum. Hemen ardından Ceylan, bu portrenin kendi zihnindeki Halil Şerif Paşa olduğunu anlatmaya başlıyor. Bu spekülatif portre üzerinde, kelimelere ihtiyaç duymadan mutabık kalabilmemiz portreden dışarı fışkıran, kelimelere dökemeyeceğim, Halil Paşa’ya özgü tavır ve ruh bütünlüğünden kaynaklanıyor bence. Ceylan’ın da referans aldığı Michele Haddad, Halil Paşa biyografisinde Paris’te bir İstanbullu olan Şerif Paşa’yı şöyle anlatıyordu: “19. Yüzyıl Paris’inde insanlar siyasal ya da tarihsel bir olay karşısında, bir kişi ya da belirli bir halktan etkilenerek kolaylıkla heyecana kapılabiliyorlardı. Modanın, at yarışlarının ve yosmaların Paris’i, bu yabancı beyefendinin dile getirilemeyecek kadar şık yeleklerine, kusursuz cilalı çizmelerine, benzersiz bastonlarına, imrenilesi saçlarına, Arap atlarının çektiği arabasına bayılıyordu.”[2]

Özlem Altunok’un sorularıyla
Taner Ceylan Söyleşisi

Ceylan, Mehmet Emin Ağa Yalısı’nın odalarına yerleştirdiği “Beril, ya da “Koral” gibi resimlerinin hepsinde, oryantalist resimlerde karşımıza çıkan kırmızı gibi sıcak renkleri değil, monokrom bir griliği tercih ederek formal olarak da oryantalizme karşı çıkıyor. Ve hayır, bir İstanbul nostaljisinin içinde değiliz, şimdi ve burada olan, dönüşen, gelişen ve her şeye rağmen “Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla!” demeye devam eden bir şehrin akışındayız. Üstelik İstanbul heykeli, yalnızca şehri dinlemiyor; “iyimser olmayan umut”ta ısrarcı olmamızı sessiz ama kararlı bir duruşla fısıldıyor.


[1] Aktaran Ahu Antmen, Türk Kültüründe Beden ve “Güzel İstanbul” Olayı, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 2009, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/70157,

[2] Michele Haddad, Halil Şerif Paşa: Bir İnsan Bir Koleksiyon. çev. Elif Gökteke, İstanbul: P Kitaplığı, 2001, s. 53.


Bu yazıyı beğendiniz mi?

Argonotlar Telif Kumbarası desteğinizi bekliyor!

Çok sesli ve bağımsız güncel sanat yayını Argonotlar, 2023 yılı yazar telifleri için okurlarını desteğe çağırıyor.

Siz de Argonotlar Telif Kumbarası’na tek seferlik 100₺, 250₺, 500₺ ve 1000₺ olmak üzere dört farklı kategoriden kendiniz için en uygun olanını seçerek destek olabilirsiniz.

Argonotlar olarak bu destekle 70 ila 100 arasında yazı yayınlamayı, yazarlarımıza ödediğimiz telif miktarını artırmayı ve daha fazla yazara alan açarak güncel sanat başta olmak üzere kültür sanat alanında çok sesli ve bağımsız bir mecra olmaya devam etmeyi hedefliyoruz. 

Argonotlar olarak gelir modelimizi çeşitlendirmek ve sürdürülebilir bir yayıncılık için arayışlarımız devam edecek. Argonotlar Telif Kumbarası dışında her türlü reklam, destek ve fon öneriniz için bize info@argonotlar.com e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.

Görsele tıklayarak detaylı bilgi edinebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Raziye Kubat’la dağ köyüne dönüşünü, romantik imgelerden uzak bir perspektifle, doğanın sertliği ve direnişiyle şekillenen yaratım sürecini konuştuk.

Kütüphane

Sanat Dünyamız dergisinin "Sanat Tarihi Nasıl Yazılır?" temalı Eylül/Ekim 2024 tarihli sayısında yayımlanan Sezin Romi'nin yazısı Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Duyurular

Argonotlar Almanak 2024'ün basılı olarak yayımlanması için başlattığımız destek kampanyasının detayları bağlantıda!