Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Kütüphane

Cem Ersavcı: Yarım kalmış bir yol hikâyesi

Fotoğraf alanındaki çalışmalarının geniş çevrelerce fark edildiği ve merak uyandırdığı bir dönemde, 32 yaşında aramızdan ayrılan fotoğrafçı Cem Ersavcı’nın anısına yayımlanan monografinin editoryal metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Cem Ersavcı, Bilinmeyen Ada serisinden

Bir fotoğrafçının arşivine dalmak, oradan fotoğrafçının yaklaşımlarını yansıtacak ama aynı zamanda dışarıdan bir bakış da getirebilen bir anlatı çıkarmak, fotoğrafla çalışan bütün editörlerin ve küratörlerin hayalindeki bir pratiktir. Tabii ideal olan fotoğrafçıyla beraber çalışmak ve mümkünse bu derinlemesine dalış içinde fotoğrafçının arşivinde var olan ama kendisinin ortaya çıkarmadığı -ancak anlatısını şekillendirmekte etkili olacak- bazı unsurları bulmaktır. Fotoğrafçının iş birliği ve onayıyla yürünen bu yolda, taze bir bakışla yeni bir anlatı yaratılması arzulanır.

Cem Ersavcı, Otoportre

Peki fotoğrafçı artık aramızda değilse nasıl bir yol izlemek gerekir? Elbette bunun tek bir yanıtı yok ama mümkün olduğunca eldeki veriler ışığında arşivlerde saklı olan ile ortaya çıkarılmış olanlar arasında karşılaştırmalar yapmak, sanatçının hayata bakış açısı ve sanat pratiği arasında bağlantılar kurarak dert edindiği ve işlediği konuları değerlendirmek en mantıklı yol olarak görülebilir.

Cem Ersavcı’nın işleriyle ilk olarak, Geniş Açı Fotoğraf Sanatı Dergisi sürecini sonlandırdıktan sonra ama yine dergiyle bağlantılı yaptığımız bir iş olan “Genç Soluklar” projesinin 2007 yılındaki dördüncü edisyonunda karşılaştık. Sonrasında şahsen tanıştığımızda ve çeşitli ortamlarda denk geldiğimizde her zaman tevazusuyla, sakin yapısıyla ve derinleşen sohbetleriyle bir araya gelmekten keyif aldığımız bir insan oldu. Hayatını kaybettiğini öğrendiğimizde, büyük bir şaşkınlık ve üzüntü duyduğumuzu hatırlıyoruz. Bu nedenle, yakın arkadaşlarından Cem’in işlerini bir kitap haline getirme fikrini ilk duyduğumuzda çok sevindik. Kariyerinin henüz başındayken hatırı sayılır işler üretmiş bir fotoğrafçının işlerinin ilk kez basılı olarak bir kitapta derleneceği haberi heyecan vericiydi. Kitap projesine dahil olmamız bize teklif edildiğinde de, zor ama verimli bir sürecin bizi beklediğini biliyorduk.

Cem’in arşivine bakmaya başladığımızda, gün ışığına çıkmamış işlerini görebildiğimiz ve Cem’in bir fotoğrafçı olarak kariyerindeki adımları takip edebildiğimiz için kendimizi şanslı hissettik. İşlerine kronolojik olarak bakarken dikkatimizi en çok çeken, Cem’in durmak bilmeyen çalışkanlığı ve üretkenliği oldu. Bazısı kısa dönemli, bazısı daha uzun zamana yayılan ama çalışıldığı süreç boyunca yoğun vakit ve daha da önemlisi kafa yorulmuş olan işlerle karşılaştık. Araştırmalar, okumalar, kişisel notlarla desteklenen çalışma pratiği ve -pek alışılmadık bir şekilde- sistematik olarak düzenlenmiş arşivi, ne kadar hevesli bir fotoğrafçı olduğunu bize tekrar tekrar hatırlattı.

Merak ile Oluşturulan Yapbozlar

Arşivine dışarıdan genel bir bakış getirebilmeye başladığımızda, Cem’in işlerinde belirgin bir arayış dikkatimizi çekti. Bunu kısaca “merak” olarak tanımlayabiliriz. Konularına duyduğu ve onları işlerken hak ettikleri kıymeti vermeye yönelik bir meraktı bu. Ama bunun bir adım daha ötesinde hayata duyulan, içinde bulunduğumuz coğrafyayı, zamanı, bu zamana dair olan biteni anlamaya yönelik bir merak aynı zamanda. Bu yönüyle işlerini bir çerçeveye oturtmaya çalıştığımızda, alışageldiğimiz belgesel fotoğraflardan ayrıştıklarını fark ettik. Fotoğrafçıların uzaktan gözlemciler olarak değil ama kişisel bağlar kurarak ilgilerini çeken konular hakkında belgeleme yaptıkları bir tarzdı Cem’inki. Yüksek lisans tezinin başlığının “Belgesel Fotoğraf Estetiğinde Bir Alt Tür Olarak Kişisel Anlatılar”(1) olması da bu nedenle bir tesadüf değil, yakın bulduğu bu pratik hakkında kafa yormaya ve kendini geliştirmeye çalıştığının bir göstergesi…

Gezi Direnişi, Sosyal Manzaralar serisinden, 2023

Belgesel fotoğrafta kişisel anlatılar demişken burada bir parantez açalım. Belgesel fotoğrafın dünyayı değiştirmeye çalışmaktansa dünyayı gözlemleme çabası olduğunu ortaya koyan ufuk açıcı “New Documents” (New York Modern Sanatlar Müzesi, 1967)(2) sergisinin sunum metninde küratör John Szarkowski, bu yaklaşımla ilgili şöyle bir saptamada bulunuyordu:

“Kendilerine belgesel fotoğrafçı diyen birçok kişi fotoğraflarını toplumsal bir hizmet uğruna yapıyordu. Böylelikle dünyada yanlış olan şeyleri gösterebiliyor ve izleyenleri harekete geçmeye çağırıyorlardı. Yeni kuşak fotoğrafçılarsa, belgesel üslûbu daha bireysel bir yaklaşıma soktular. Amaçları hayatı değiştirmek değil bilmekti. Onların çalışmaları, toplumun kusurluluğuna ve zaaflarına sempati gösterir ve neredeyse sevgi besler. Gerçek dünyayı -irrasyonel olsa da- bütün dehşetine rağmen, merak uyandırıcı, büyüleyici ve değerli bir dünya gibi sevdiler. Ortak yanları, sıradan olanın bakmaya gerçekten değer olduğuna inançları ve sıradan olana, onu en az düzeyde kuramsallaştırarak (soyutlayarak) bakma cesaretini göstermeleridir.”

Yukarıdaki alıntıya tezinde de yer veren Cem için, bu yaklaşım zamanla yol gösterici bir kavramsal çerçeve oluşturmuş gibi görünüyor. İçinde bulunduğu dünyayı kendisinin dert edindiği konuları fotoğraflayarak anlamaya çalışmak, hayata ve yaşadığı coğrafyaya duyduğu merak duygusu ile adeta sonradan birleştirilecek yapbozlar oluşturmak ve bu farklı yapbozları bir araya getirerek daha büyük resmi görebilmek istiyordu Cem muhtemelen.

Eylemde, Yolda ve Eleştirel Olmak

Cem’in arşivine baktığımızda hayatı/kariyeri boyunca çok sayıda politik eyleme katıldığını gözlemledik. Bunlar, işlerinin bütünü içinde önemli bir yer tutuyor ve dolayısıyla kendine bu kitapta da arşiv içindeki ağırlığıyla orantılı bir yer buluyor. Kendisini yakın hissettiği sol düşünce içinde yer almasının da etkisiyle, özellikle fotoğrafçılığının erken dönemlerinde, düzenli olarak katıldığı farklı eylemleri belgelemiş Cem. Ama aslında, bu eylem fotoğraflarından bağımsız olarak da, uzun dönemli çalıştığı serilerinin konu başlıklarına baktığınızda dahi politik duruşu ve buradan bakarak dünyayı gözlemleme çabası dikkat çekici. Sadece eylem fotoğrafları veya kendi tabiriyle “Sosyal Manzaralar” değil, “Dışarısı” ve “Kuzey Ormanları” gibi serileri de Cem’in kendini ait hissettiği coğrafyada olup bitene olan ilgisini ve bir mücadele biçimi olarak da belgelemeyi kullandığını gösteriyor. Belgesel janrında -takip ettiği olayı adeta görünmez bir biçimde belgeleyenler için kullanılan- “duvardaki sinek” kavramının tam tersine büyük resmin içine dahil olan ve içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışan bir fotoğrafçı o.

Cem’in işlerinin temel taşlarından bir diğeri de genelde bünyelerinde bir yol hikâyesi barındırmaları. Yolda olmak, kimi fotoğrafçılar için yaptıkları işe odaklanmalarını sağlayan önemli bir unsur. Örneğin fotoğrafın ikinci yüzyılının başlarında, Robert Frank’in kendi belirlediği bir rotayı takip ederek tamamladığı “The Americans” (1958),(3) hem döneminde çok tartışılmış hem de kendinden hemen sonra gelen Lee Friedlander, Garry Winogrand, Joel Sternfeld başta olmak üzere bugüne kadar pek çok ismi derinden etkilemişti. Bu isimlerden Stephen Shore da, kendisinin önemli işlerinden sayılan “American Surfaces” ve “Uncommon Places”ı üretirken yaşadığı yolda olma halini “Birkaç gün geçtikten sonra çok farklı bir psikolojik duruma giriyordum. Sanırım bunun, dikkatimi saatlerce odaklanmış bir şekilde tutmak ve yolun geçişini izlemekle ilgisi var; ben dümdüz ileriye odaklanıyorum ve dünya yanımdan geçip gidiyor. Birkaç gün böyle devam ettikten sonra çok daha enerjik, çok net ve çok odaklanmış oluyordum ve bu haftalarca devam ediyordu.” (4) diye özetler. Benzer bir şekilde, ölümünden hemen önce tüm Anadolu’ya yayılan yeni bir iş üretmek için hazırlık yapan Cem’in de ilham kaynaklarından birinin bu “yolda olma hali” olması kuvvetle ihtimal.

“Milli Coğrafya Sınırlarında Bir Yol Hikâyesinin Cep Atlası” çalışma başlığını taşıyan bu yeni işi için 2014’te kaleme aldığı taslak metinden bire bir alıntılamak gerekirse:

“İstanbul’da motor üstüne çıkan, Karadeniz boyunca kuzey doğuya doğru ilerleyen, koyu gri denize bakarken yeşile doğru yaklaşan, belki Sinop’ta duran, Trabzon’dan sonra yaylalara çıkan, Artvin’den aşağıya Kars’a doğru inen, Ağrı dağını merak eden, Van’a devam eden, göl civarını gezen, göl üzerindeki feribota binmeye çalışan, Siirt’e doğru dağların arasından gitmek isteyen, coğrafyanın değişimini, insanların duruşunu gözlemlerken, havadaki rahatlığı da gerilimi de deneyimlemek isteyen ama tek başına kendini tehlikeli durumlara sokmaktan kaçınan, Mardin’de yatan, dar sokaklara sapan, Akdeniz’i bittiği noktadan başlatan, Mersin’de arkadaşına uğrayan, Konya’daki krater göllerini ve kalıntılarını çeken, Tuz gölünden geçerek Ankara’ya varan bir yolculuk…

Bu atlas, içinde bulunduğum coğrafyayı anlatmaktan ziyade benim yapmış olacağım gezinin önemli gördüğüm veya hoşuma giden yerlerini resmeden bir defter olacak. Bir cep defterine geçtiğim, gördüğüm, kaldığım yerlerin küçük harita çizimlerini yapıp yanlarına notlar yazacağım. Böylece bu yolculukla, aynı zamanda geniş bir coğrafyada, kendimi konumlandırma dürtüsüyle ilişkilendirmiş olacağım.”

Kuzey Ormanları serisinden, 2014

Cem’in işleri arasında, yolda olmaktan bağımsız olarak topoğrafya ve insanın onunla kurduğu ilişkinin ağır bastığı seriler de var. “Kuzey Ormanları”, “Dışarısı” gibi serileri veya arşivinde “Yolculuklar” olarak adlandırdığı bir diğer devasa klasör, hem konu hem de yaklaşım/tarz olarak bu alanda çalışan fotoğrafçılardan da ilham aldığını düşündürüyor. Bu fotoğrafçılar, 1975 yılında George Eastman House’da açılan ve küratörlüğünü Willliam Jenkins’in yaptığı “New Topographics”(5) sergisinde yer alan Stephen Shore, Robert Adams, Lewis Baltz, Joe Deal başta olmak üzere 1970’lerden itibaren fotoğrafa yenilikçi bir bakış getiren isimler. Bu serginin alt başlığı olan “Photographs of a Man-Altered Landscape” (İnsan Eliyle Değiştirilen Peyzajın Fotoğrafları), insanın bitmek bilmez bir iştahla doğaya hükmetmesinin belgelenmesine bir eylemlilik hali olarak da işaret eder. Yani bir anlamda Ansel Adams gibi fotoğrafçıların sadece doğadaki güzellikleri ortaya çıkarmasına değil insanlığın, kentleşmenin, ekonomik büyümenin ve tüketim toplumunun doğada yarattığı değişime eleştirel olarak bakma haline de odaklanır. Bu kavramsal çerçeve, Cem’in insan ve doğa ilişkisini merkezine alan bahsi geçen serilerindeki yaklaşımıyla da bire bir örtüşüyor.

Koruganlar serisinden, 2014

“Bilinmeyen Ada”dan “Koruganlar”a

Elinizde tuttuğunuz bu kitabı, tam anlamıyla bir retrospektif olarak nitelendirmek yanlış olur. Veya bu yazının girişinde de bahsettiğimiz türden -sanatçının ortaya koyduğundan çok daha- farklı bir anlatı içerdiğini de iddia etmek… Ölümünden sonra yayımlanan bir ilk kitap olarak, Cem’in bütün külliyatından fotoğraflardan ziyade onun ilgi alanları ve yaklaşımının çeşitliliği ve tutarlılığını yansıtacak, uzun süreli veya dönüp dönüp üzerinde çalıştığı, bir kısmını web sitesinde gün ışığına çıkarmayı yeğlediği ve kimisine maket kitaplar yaptığı serilerine -çoğunlukla onun seçkileri ve hatta olabildiğince sıralamalarına sadık kalarak- yer vermenin daha doğru olacağını düşündük. Aslında Cem’in arşivi bu işlerden çok daha fazlası ve çeşitlisini barındırdığından bambaşka yaklaşım ve seçimlerle ortaya çok farklı yorumlamalar da çıkarılabilirdi. Ama bir ilk kitap için, tüm ekip hemfikir olarak bu konuda kendimizi frenlediğimizi söylemeliyiz. Bu karardan da beslenen bir şekilde, kitabın tasarımını da okuyucuya rahat ulaşabilecek, fotoğrafların ön planda olduğu, dingin ama seri sonlarında (ve kimi zamanda bölüm içlerinde) minik sürprizler barındıran bir üslûpta tutmayı yeğledik. Cem’in çalışma pratiğine dair ipuçları barındıran kontaklar, hem gündelik yaşamında hem de yolculuklarında tuttuğu notları içeren defterlerinden örnekler, serilerine ilham veren metinler veya sürekli takip ettiği eylemlerden mini seçkiler, kitabın bu gizli sayfalarında karşınıza çıkacak.

Kitapta “Kıyı” dışındaki bütün bölümler, Cem’in Türkiye’de gerçekleştirdiği işlerinin seçkilerinden oluşuyor. Bunun da fotoğrafçılığını inşa ederken her ne kadar evrensel olsa da, konu edindiği işlerin ağırlıkla yaşadığımız coğrafyadan beslendiği gerçeğiyle paralel bir karar olduğunu belirtelim. Yaşasaydı fotoğrafçılığının nasıl bir dönüşüm geçirebileceği konusunda spekülasyon üretmek zor ama içinde yaşadığımız dönemle ilgili başka dertleri, öznel bakış açısıyla yansıtmaya devam edeceğini öngörmek hiç de zor değil.

Kitapta yer alan ilk iş olan “Bilinmeyen Ada”, aslında Cem’in genel çalışma pratiğinin (seriler üzerinde ve belirli bir döneme yayılan bir şekilde çalışmak) dışında duran ama yaşasaydı fotoğrafına yeni bir açılım getirmesi ihtimali de bulunan bir seçki. Biraz da bu nedenle, kitaba alışılmadık bu serisiyle başlangıç yapmak istedik. Cem’in daha somut konulardan yola çıktığı farklı projelerinden fotoğraflarla yeni bir anlatı kurguladığı; farklı zaman, mekân ve projelerden seçtiği fotoğrafları bir duygu bütünlüğü içinde bir araya getirdiği bir seri “Bilinmeyen Ada”. Bir bakıma yaşadığı coğrafyadaki daralma halinden sıyrılmak için oluşturulmuş, sığınak niteliğinde bir ada. Belki de sanatsal pratiğindeki yeni bir aşama…

Kitapta ikinci olarak Cem’in diğer işlerine göre daha kısa zamanda ürettiği ama hem içeriği hem de pastel renk paletiyle bakan kişilerde özgürlük, sonsuzluk ve hafiflik hissi yaratan çalışması “Kıyı” geliyor. Cem’in kişisel olarak da sevdiği serilerinden biri olan “Kıyı”, 2012 yılında İngiltere’de bulunduğu sırada okyanus kıyısındaki sahillerde oluşturduğu bir seçki. Denizin sonsuzluğuyla karanın buluştuğu ve insanın doğanın gerçeğiyle apaçık karşılaştığı bir mekân olarak betimlenen “Kıyı”, Cem’in bilmediği ama merak ettiği uzak ve yabancı bir coğrafyaya duyduğu ilgiyi göstermesi ve bu merakı nasıl görselleştirdiğini izlemek açısından da önemli.

Sosyal Manzaralar serisinden, 2008

Ardından Cem’in fotoğrafa başladığı ilk yıllardan itibaren takip ettiği sosyal hareketliliklerden fotoğraflara yer veren ve 2006-2014 yıllarına tarihlenen kapsamlı “Sosyal Manzaralar” bölümü geliyor. Bu bölüm, kendini bir fotojurnalist veya sıcak haber fotoğrafçısı olarak tanımlamayan Cem’in çeşitli politik eylemler, direnişler, kutlamalar veya bayramlar üzerinden yaşadığı ülkeyi ve dünyayı anlama ve anlamlandırma çabasının da bir simgesi. Kimi zaman kendisinin de içinde bulunduğu, fotoğraflamanın yanında eylemci de olduğu, insanları ezen düzene karşı bir direnme durumunu gösteren “Sosyal Manzaralar”, ağırlıklı olarak yaşadığı İstanbul’daki eylemleri odağına alsa da, sırf içinde yer almak ve belgelemek için gittiği, ülkenin başka şehirlerinden eylemlere de yer veriyor.

Kitapta peşi sıra gelen diğer iki iş, Cem’in İstanbul’un yakın çevresinin son çeyrek yüzyılda geçirmekte olduğu akıl almaz değişimi belgelediği “Dışarısı” ve “Kuzey Ormanları”. “Dışarısı”, kentin çeperlerinde yer alan ve yakın bir zamana kadar doğaya ait olan alanların, kentin genişle(til)mesi sonucu giderek yok olması ve dönüşmesine dair gözlemlerini içeriyor Cem’in. Su havzaları, doğal yaşam alanları, ormanlar gibi kent için önemli bir işleve sahip olan bu alanlar, kentin üzerlerine gelmesi sonucu değişiyor, dönüşüyor ve kaybediliyor. “Kuzey Ormanları” ise bir nevi “Dışarısı”nın devamı niteliğinde. Kentin kuzeyine yapılmakta olan yeni havalimanı ve otoyol projeleri nedeniyle gözden çıkarılan ve tahrip edilmeye başlanan ormanlık alanları fotoğrafladığı bu çalışma, Cem’in çevreye olan duyarlılığını ve bu alanların kaybedilmesiyle yaşanacaklara dair endişesini gözler önüne seriyor. “Kuzey Ormanları”nda adeta bir araştırmacı titizliğiyle orman tahribatını, o dönem henüz kaybedilmemiş ormanları, yollar için yapılmaya başlanmış olan şevleri, ormanken devasa boş arazilere dönüşen alanları belgeliyor Cem.

Bilinmeyen Ada serisinden

Cem’in kitapta yer alan son işiyse kendisinin ortaya çıkarmaya zamanının yetmediği “Koruganlar”. Kendisinin ifadesiyle “Bu coğrafyada yaşanmamış olan İkinci Dünya Savaşı’nın izleri”ni sürdüğü “Koruganlar”, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Trakya’da Alman ordusunun olası tehdidine karşı Durusu ile Büyükçekmece arasında oluşturulan -ve Fransızların sonradan işlevsiz hale gelmiş Majino Hattı’ndan esinlenen- Çakmak Hattı’nda yer alan koruganların bugünkü durumunu belgeliyor. Yakın döneme ait tarihî bir olgunun görsel yüzey araştırması olarak nitelendirilebilecek “Koruganlar”da Cem, bu yapıların işlevsiz kalmalarının ardından terk edilmeleri, doğa tarafından ele geçirilmeleri ve yok olma süreçlerini belgeliyor. “Koruganlar”, Cem’in son çalışması. Kendisi tarafından son seçimi/sıralaması yapılmamış, Cem’in genel çalışma pratiğinden beklenenin aksine henüz herhangi bir kitap maketi üzerinde çalışılmamış ve üzerine bir metin yazılmamış bir iş. Bu nedenle “Cem olsaydı nasıl yapardı” diye düşünerek onun titiz ve kapsayıcı yaklaşımını yansıtmaya çalışan bir seçki ve sıralama oluşturduk.

Elinizde tuttuğunuz bu kitap, Cem’in anısını yaşatmak için atılmış bir ilk adım. İlerleyen zamanlarda işlerinden yapılmış bambaşka seçkiler ve yorumlamalar, farklı formatlarda, onun adını yaşatmak için oluşturulmaya devam edecek. Gün ışığına çıkmamış işleri izleyicilerle buluşacak. Bu kitapta sadece bir kısmına yer verdiğimiz Cem’in çok kıymetli arşivinin bir bölümü cemersavci.org adresinde paylaşılıyor. Eminiz ki onun işleri, bizim kadar, şu anda kendini fotoğrafçı olarak geliştirmekte olan kuşaklar için de ilham verici olacaktır.

Notlar

(1) Cem Ersavcı’nın “Belgesel Fotoğraf Estetiğinde Bir Alt Tür Olarak Kişisel Anlatılar” başlıklı yüksek lisans tezine ulaşmak için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz: https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=EEdeQgIdFRxX5NbvVau-AgQm8qft0v7jf4DoOgJ- Gcs9Qnx90-fMFfAMhExV1358

(2) “New Documents” sergisinin arşivine ulaşmak için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz: https://www.moma.org/calendar/exhibitions/3487

(3) Robert Frank’in “Americans” işine detaylı bir bakış için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz: https://www.nga.gov/features/robert-frank/ the-americans-1955-57.html

(4) Stephen Shore, “The Genius of Photography”, BBC, Episode 4, 2007

(5) “New Topographics: Photographs of a Man Altered Landscape” sergisinin arşivine aşağıdaki bağlantıyla ulaşabilirsiniz: https://collections.eastman.org/exhibitions/3417/new-topographics-photographs-of-a-manaltered-landscape


Bu yazı, 2014 yılında bir trafik kazasında hayatını kaybeden Cem Ersavcı’nın anısına ailesi ve dostlarının çabalarıyla hazırlanan “cem ersavcı” monografisi için kaleme alınmıştır. Ağustos 2024’te Espas Sanat Kuram Yayınları etiketiyle yayımlanan kitap hakkında bilgiye ve kitaba indirimli olarak bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

Açık Radyo’nun karasal yayın lisansını iptal etmesinin ardından 2021’den beri ilk kez yayınlanamayan Bağımsızlar, Açık Radyo ile dayanışan Argonotlar aracılığıyla size ulaşıyor.

Kütüphane

Berkay Tuncay'ın SANATORIUM’da gerçekleşen “Clicktrance” isimli sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Fırat İtmeç’ in 16 Kasım 2024'e kadar Martch Art Project‘'te görülebilecek "Sanat, Aşk ve Varoluş Krizleri’’ başlıklı solo sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Bilal Yılmaz'la Kütahya'daki son çini atölyesi olan Elhamra'daki araştırma sürecini ve ilk solo sergisini konuştuk.