Hem akademik araştırmaların ortaya çıkardığı sonuçlara hem de kişisel deneyim ve gözlemlerime dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bir sanat kurumunda staj yapmış insanların neredeyse tamamı “Çalıştığım kurumda her türlü işi yapıyordum; sıklıkla fazla mesaiye kalıyordum” ifadesinde hemfikirdir. Günümüzde belirsiz iş tanımı ve çalışma saatleri stajyerliğin doğal uzantısı olarak kabul ediliyor. Peki bu durum taraflar açısından nasıl teamül haline geldi? Soru oldukça geniş, bu nedenle cevabı da çok boyutlu ve kapsamlı bir çalışmayı hak ediyor. Ben öznel ve nesnel koşulların el verdiği ölçüde soruyu güvencesiz emeğin yapısallaşması etrafında tartışmaya çalışacağım. Yazının devamında göreceğiniz üzere, konuyla ilgili Türkiye’deki literatür oldukça sınırlı. Türkiye’de stajyerlik ya da stajyer emeğinin ele alındığı akademik yayınların büyük bölümü turizm, tıp, işletme, eğitim, sosyoloji (çocuk emeği bağlamında) gibi disiplinlere ait. Bu nedenle Türkiye’den stajyer deneyimlerine dair iki örnek halen çalıştığım araştırmamın bir parçası. Görüşmeciler hâlihazırda kültür-sanat alanında çalıştığı için gerçek isimleri ile anılmayı istemiyor; kurum isimlerinin ise gizli kalmasını tercih ediyorlar. Bu nedenle bu yazıda yer alan görüşmecilerin isimleri kendilerinin tercih ettiği isimlerle değiştirildi.
İlke Yılmaz ile 2018 yılında sanat ve güvencesizlikle ilgili bir görüşme yapmıştık. O da kendi araştırma sürecinde benzer taleplerle karşılaştığını ifade etmişti. Dolayısıyla onlarca çalışan (tümü İstanbul’dan) açık kimliğiyle kendini ifade etmesi durumunda kurumların mobbingten işten çıkarmaya kadar farklı güvencesizlik yaptırımlarından çekiniyorlar. Sonrasında başka bir kurumda da iş bulamayacaklarını düşünüyorlar. Bu veri, (pozitif bağlamda) liberal özgürlüklerle donanmış olduğu varsayılan kültür-sanat alanın aslında neoliberal öğretilerle ne kadar yakın olduğunun göstergesi. Bu metinde yer alan Türkiye dışındaki stajyer deneyimleri ise, daha çok uluslararası örgütlenmelerin içinden ya da geleneksel sendikal örgütlenme pratiğinden beslenen örnekler. Diğer bölümlere geçmeden önce staj kelimesinin Türkçe sözlük anlamına, hukuki arka plan için ise stajın Türkiye’de ilgili kanun ve yönetmelikte nasıl tanımlandığına bakalım.
Güncel Türkçe sözlükte staj, “herhangi bir meslek edinecek olan kimsenin geçirdiği uygulamalı öğrenme dönemi” ve “bir kimsenin, meslek bilgisini artırmak için bir kurumun bir veya birçok bölümünde çalışarak geçirdiği dönem”[1] şeklinde tanımlanır. 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu birinci kısım madde 3’ün r bendinde “‘staj’, Yükseköğretim Kurulunca, yükseköğretim kurumlarında verilmekte olan her düzeydeki alana özgü olarak belirlenen teorik ve uygulamalı dersler dışında, öğrencilerin öğretim programlarıyla kazandırılması öngörülen mesleki bilgi, beceri, tutum ve davranışlarını geliştirmeleri, sektörü tanımaları, iş hayatına uyumları, gerçek üretim ve hizmet ortamında yetişmeleri amacıyla işletmede yaptıkları mesleki çalışmayı”[2] ifade eder.
Yükseköğretim Kurulu tarafından hazırlanan ve 17 Haziran 2021 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Yükseköğretimde Uygulamalı Eğitimler Çerçeve Yönetmeliği birinci bölüm madde 3’ün j bendine göre “staj: Yükseköğretim kurumlarında verilen ve programa özgü olarak belirlenmiş teorik ve uygulamalı dersler dışında, öğrencilerin öğretim programlarıyla kazandırılması öngörülen mesleki bilgi, beceri, tutum ve davranışlarını geliştirmeleri, sektörü tanımaları, iş hayatına uyum sağlamaları, tecrübe edinmeleri ve gerçek üretim ve hizmet ortamında yetişmeleri amacıyla işletmelerde yaptıkları mesleki çalışmayı”[3] ifade eder.
Görüldüğü üzere zorunlu staj, kanun ve yönetmelikle hukuki çerçeveye alınmıştır. Normlar hiyerarşisi gereği üniversitelerin yönergeleri de öğrenci ve iş yeri arasındaki ilişkileri tanımlarken ilgili hukuksal metinlere referans verir. Eğitim hayatı içinde yapılan staj, öğrencinin tercih ettiği bir durum olabildiği gibi öğrencinin mezuniyeti için müfredatta yer alan bir tür zorunlu ders formatında da olabilir. Sektör pratiğinde mesleğe özgünlüğün yanı sıra ortaöğretim ve yükseköğretim düzeylerindeki yaş, amaç, zorunluluk ve benzeri kriterler stajın farklı şekilde deneyimlenmesini beraberinde getirir. Ayrıca bir eğitim kurumuna bağlı olmayanların genellikle de yeni mezunların, kalıcı ve kurumsal bir istihdam elde etmek için sektörde deneyim kazanmak amacıyla yaptığı staj var. Günümüzde bu tür staj “gerçek iş”te çalışmanın “asıl istihdam” çemberine girmenin neredeyse ön koşulu haline geldi.
Yazının başlığından da anlaşıldığı gibi bu metin galeri ve müzedeki stajyer emeğine yani gayrimaddi emeğe odaklanıyor.[4] Ancak fabrika ve atölyede staj yapan, maddi çıktı üreten gençlerin de ucuz emek gücü olarak görüldüğünü, eğitim-sanayi iş birliği adı altında çocuk işçiliğinin teşvik edildiğini hatırlamanın ve hatırlatmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle büyük bölümü yoksul ailelerin çocukları olan, mesleki ve teknik lise ile meslek yüksek okulu öğrencileri hayati tehlikeleri içeren ortamlarda staj yapabiliyor. Basit bir internet taramasında dahi ortaya çıkan, hayati tehlikenin ötesinde maalesef iş cinayetiyle sonuçlanan çok çeşitli stajyerlik deneyimleri mevcut.[5] Bu deneyimler incelendiğinde stajyerlerin mobbing, fazla mesai, düşük ücret/ücretsiz çalışma, sosyal ve sağlık güvencesinden yoksunluk, toplumsal izolasyon, sağlıksız ve güvenliksiz fiziksel ortam ve benzeri etmenlerin çoğu zaman bir arada olduğu güvencesiz emek süreçlerine tabi kılındığı ortaya çıkıyor.
Esnek, özgür, yenilikçi: Güvencesizliğin inşası
Genel bir eğilim olarak tüm dünyada ücretli ve güvenceli işler azalıyor.[6] Günümüz kapitalizmi, iş hayatı ile iş hayatı dışındaki yaşamın sınırlarını gittikçe eritiyor. Açı farkının günden güne kapanması sonucunda hayatımızın neredeyse her ânına müdahil olan bir çalışma rejimiyle karşılaşıyoruz. Bazı işler dijital ve teknolojik gelişmeler sayesinde mekâna bağlı çalışmayı anlamsız hale getirdi ve bu durum çoğu zaman çalışan aleyhine işliyor. Yaratıcılığa vurgu yapan ve özgürlük vadeden esnek çalışma modelleri, ortak çalışma alanlarını tedricen ortadan kaldırırken üretim sürecindeki toplumsallaşmayı ve kolektif varoluşları da minimize ediyor.
Buna paralel olarak neoliberal kapitalizmin toplumsal ve kültürel düzeyde hegemonik söylemler geliştirdiğine dikkat çeken Danielle Child, erken dönem neoliberal aşamanın farklı bir yabancılaşma biçimine tanıklık ettiğini söyler. Bu süreç iş hayatında ve toplumdaki politik kolektivitenin ideolojik olarak karalandığı bir dönemdir. Yazara göre bu dönemde insanlar kendi kendini yetiştirmeye ya da girişimci olmaya teşvik edilmişti.[7] Çalışmalarında etnografik yöntemler de kullanarak emek süreçlerini ve rıza üretimini inceleyen Michael Burawoy ise, üretim alanı ile bu alan dışındaki pratiklerin ekonomik, siyasal ve ideolojik olarak birbiriyle ilişkili olduğuna işaret eder.[8] İki yazarın da altını çizdiği nokta; emek süreçlerindeki atomizasyonun toplumsal bir aradalıkları da çözdüğü yönündedir.
Toplumsal dayanışmanın zayıfladığı durumda geçmişi-geleceği olmayan, tarihsiz-köksüz ve kerameti kendin menkul birey icadı bu kültürün taşıyıcısı olarak işlev görmekte. Pozitif düşünme, seküler kadercilik ve bireysel mutluluk dünya yerinden oynasa da bireyin vazgeçilmezleri olarak kodlanıyor: “Özellikle 2005’ten bu yana mutluluk bilimi ve iktisadı hakkında sayısız kitap basıldı.”[9] Bu yapısal dönüşümü Sara Ahmed “mutluluk dönemeci” olarak adlandırıyor ve mutluluğun “(…) bir çeşit sermaye olarak değer kazan[dığını]”[10] belirtiyor. Dolayısıyla günümüz güvencesizlik formlarını anlayabilmek için üretim noktası dışındaki ilişkilere de dikkat kesilmek her zamankinden daha önemli hale geldi. Örneğin, stajyer emeğini sadece çalışma hayatıyla bağlantılı bir güvencesizlik biçimi olarak ele almak, buzdağının görünen yüzüne işaret edecektir. Günümüz kapitalist emek rejiminde stajyerlik, sosyal sermayeyi geliştirmeyi amaç edinen sınırları belirsiz çalışma kültürünün kristalize olmuş halidir.
Güvencesizlik, özellikle kapitalist toplumsal ilişkilerin dönüşümüyle farklı formlara bürünür, zaman zaman diğer toplumsal eşitsizliklere eklemlenir, onlardan beslenir, onları besler. Literatürün[11] işaret ettiği gibi, bu simbiyotik ilişkiyi anlayabilmek için farklı sınıflar, sektörler ve statülerin yanı sıra etnisite, göçmen/mülteci/yurttaş, ırk, yaş, sağlık durumu, sakatlık, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi kategoriler de güvencesizliğin analizinde önemli yer tutar. Bu nedenle güvencesizlikten söz ederken bir “ideal tip” üzerinden çözümleme yapmak mümkün değildir. Richard Seymour’un da belirttiği gibi, “güvencesizlik, giderek daha geniş katmanları etkiliyor; öyle ki sadece kapitalist sınıf ve orta sınıfın bir kesimi bundan muaf gibi görünüyor. Onların güvenliği bizim güvencesizliğimizle elde ediliyor.”[12]
Neoliberal kapitalizm güvencesizliğe alan açıyor; güvencesizlik, ruhunu neoliberal kapitalizmde buluyor. Seymour’un özetlediği şekliyle; “güvencesizlik, büyümenin finansal risk ve borçlanmaya dayandığı, emek piyasasının zayıflatılıp sosyal korumaların geriletildiği, devletlerin belli işçi gruplarını yurttaşlığın normlarından mahrum eden bariyerler kurduğu ve yeni birikim alanlarına yönelik itkinin toprak çitlemeleri, mülksüzleştirme ve istihdamsız kentleşmeyle sonuçlandığı neoliberal kapitalizmde kurulur.”[13] Peki günümüz kapitalizmine içkin bu yapısal güvencesizlik biçimlerini galeri ve müze stajyerleri ne şekilde deneyimliyor?
Stajyer diye bir şey var mı?[14]
Kültür-sanat kurumları gibi kâr amacı gütmeyen kurumlarda “gönüllü” çalışma oldukça yaygın bir uygulama. Gönüllü çalışma neredeyse ücretsiz çalışmayla eşdeğer bir durum. 2017 yılında Amerikan Müzeler Birliği (American Alliance of Museums) Oxford Economics’in desteğiyle Museums as Economic Engines: A National Study başlıklı bir rapor hazırladı. Rapora göre, her yıl Amerika Birleşik Devletleri (ABD) toplumunun her kesiminden ABD müzelerine 850 milyondan fazla ziyaret yapılıyor ve bu sayı artmaya devam ediyor. Aynı araştırmada müze sektörünün doğrudan 372.100 işi desteklediği ve 15,9 milyar Dolar gelir elde ettiği ifade ediliyor. Bu çalışma müze sektörünün ABD ekonomisi için ne kadar hayati olduğunu açık bir biçimde gösteriyor. Raporda, doğrudan istihdamın yanı sıra üç milyon gönüllünün de müzelerde çalıştığı belirtiliyor.[15] Gönüllü sayısı oldukça yüksek, ABD’de müzelerin neredeyse gönüllü emeği üzerine inşa edildiği görülüyor.
Stajyer emeğinde de gönüllülük teamül haline geldiğinden (çoğu zaman) stajyerlerin iş güvencesinden ve sosyal haklardan mahrumiyeti söz konusu. Ücret, sosyal güvenlik, izin, işletmenin ve stajyerin görev ve sorumlulukları yasa ve yönetmelikte açıkça tanımlanmış olsa da (zorunlu) stajın hukuk metinlerinde yer aldığı şekliyle uygulamaya (her zaman) geçmediği hepimizin malumu. Örneğin, 12 Mayıs 2010 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 11/6 maddesinde “hizmet akdi ile çalışmamakla birlikte 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununda belirtilen aday çırak, çırak ve işletmelerde meslekî eğitim gören öğrenciler ile meslek liselerinde okumakta iken veya yüksek öğrenimleri sırasında zorunlu staja tabi tutulan öğrencilerin bildirimleri, Millî Eğitim Bakanlığı veya bu öğrencilerin eğitim gördükleri okullar, yüksek öğrenim sırasında zorunlu staja tabi tutulan öğrenciler için ise öğrenim gördükleri yüksek öğretim kurumlarınca yapılır”[16] ifadesi yer alır. Yükseköğretimde Uygulamalı Eğitimler Çerçeve Yönetmeliği’nin 13/7 maddesinde ise, “staj yapan öğrencilere ödenecek ücretler hakkında 3308 sayılı Kanununun 25 inci maddesi uygulanır”[17] ifadesi bulunur.
Fakat emek piyasasının çalışanlar aleyhine işlemesi ve stajyerlerin piyasanın en güvencesiz gruplarından olması stajyerin kurumla olan ilişkisini hukuki zemin üzerine kurmasını güçleştiriyor. Kolektif hareket gücünün zayıflığı bireysel pazarlığı da olumsuz etkiliyor. Aynı statüdeki işin karşılığına denk gelen ücret dahi kişilere göre farklılık gösterebiliyor. Bu nedenle özel sektör, maaş bilgisine erişimi resmî veya gayriresmî uygulamalarla (sözleşmelere konulan gizlilik maddeleri ya da sözlü bildirimler gibi) engellemeye çalışıyor. Örneğin yazım aşamasında olan araştırmama göre, İstanbul’da özel bir galeride çalışan Deniz, sosyal ve sağlık güvencesi dahil hiçbir yan hakka sahip olmadan çalıştığını ve 10 ay boyunca stajyerlik maaşını alamadığını belirtti. Durumu galeri sahibine aktardığında ise bu kişi, Deniz’in ifadesiyle “oyalama taktiğine” gitmiş: İkinci ay “bir sonraki ay maaşını ödeyeceğim” demiş sonraki aylarda ise “topluca ödeyeceğim” demiş. Ancak sonuçta kendisine hiçbir ödeme yapılmamış.[18]
Carolin M. Südkamp ve Sarah E. Dempsey maaşların şeffaf olmamasını gündeme getiren Art + Museum Transparency (AMT) kolektifinin pratiklerini inceledikleri araştırmada, müze çalışanlarının gittikçe artan bir şekilde iş güvencesinden yoksun koşullarda istihdam edildiğini belirtirler. Yazarlara göre daralan işlere yönelik artan rekabetçilik, kötü çalışma koşulları ve gönüllü çalışma yoluyla becerileri sergilemeye yönelik artan baskı, tek tek işçilere değişim talep etme konusunda çok az güç bırakıyor. Sanat emekçileri ve müze çalışanlarından müteşekkil AMT, Google e-tablolarını ve Twitter’ı [şu an X] kullanarak maaş bilgilerini kamuoyuna duyuran, özveri ve ücretsiz emeğin normlarını sorgulayan sosyal medya kampanyaları örgütleyerek şeffaflığı gündeme taşıdı.[19]
Mayıs 2019’un sonunda hiyerarşik olmayan bir anlayışla kurulan AMT, müze emekçilerinin maaş bilgisi paylaşımının tabulaştırılmasına karşı şeffaflığı savunan çalışmalar yapmakta. Bunlar arasında sosyal medya kampanyaları düzenleme ve uluslararası düzeyde bilgi paylaşım ağı oluşturma gibi eylemler yer alıyor. Yatay örgütlenme pratiklerini benimseyen kolektif, dünyanın dört bir yanındaki müze ve galeri çalışanlarından gelen bilgilerin bir dosyada toplanmasına ve kamuoyuyla paylaşılmasına vesile oldu. Bir tür dijital aktivizm örneği olarak değerlendirilebilecek bu çalışmalar sayesinde oldukça geniş bir veri seti elde edildi.[20] 2019 yılına ait maaş bilgisi dosyası (Salary Transparency 2019) güncel veri girişine kapalı, ancak erişeme hâlâ açık.[21] Bu veri setinde yoğunlukla ABD, İngiltere ve Kanada olmak üzere farklı ülkelerden[22] 3.323 müze çalışanına ait maaş bilgileri, istihdam koşulları ve demografik bilgiler yer alıyor.[23]
Salary Transparency 2019 araştırmasına katılanların da belirttiği gibi, güvencesiz istihdam biçimlerinin çeşitlenmesi çalışanların sabit/net ücret almasını engelliyor. Örneğin, haftalık çalışma saatlerinin zorunlu olarak değişiklik göstermesi (hastalık nedeniyle işe gidememe, resmî tatil günleri vb.) durumunda kurumlar tam zamanlı kalıcı çalışanlar dışındakilere ödeme yapmıyor. Kültür sanat kurumları yeterli sayıda tam zamanlı uzman istihdam etmediğinden aradaki emek boşluğunu gönüllü ya da stajyer emeğiyle doldurmaya çalışıyor. Dolayısıyla hem kalıcı çalışanlara hem de gönüllülere ya da stajyerlere güvencesizliğin (fazla mesai, ücretsiz çalışma vb.) dayatılması söz konusu oluyor. Yine Salary Transparency 2019 verilerine göre, galeri ilişkileri ekiplerinin yılda 1 milyon £’dan fazla gelir elde ettiği İngiltere’nin en büyük ikinci sanat fuarında çalışan bir uzman, fuarın tamamının altı çalışanla (üç kadrolu üç de daimî kadrolu olmayan personel) yönetildiğini belirtiyor. Bu kadar dar kadroyla iş yapmanın çalışanlar cephesindeki sonuçları ise yetersiz maaş ve fazla mesai oluyor.[24]
AMT kolektifi 2019 yılında benzer bir yöntemle stajyerlerin çalışma koşullarına ilişkin End Unpaid Internship başlıklı bir veri seti oluşturmuştur. Bu tabloda da görüldüğü üzere tam zamanlı ve kadrolu çalışan sayısının yetersizliği sonucunda ortaya çıkan iş yükü stajyerler tarafından üstlenilmektedir. Çok büyük bir bölümü ABD’den olmak üzere farklı ülkelerden[25] 402 stajyerin deneyimini yansıtan çalışma, stajyerlik sürecinde ücretsiz ve “gönüllü” emeğin oldukça yaygın olduğunu gösteriyor. Veri setinde çalıştığı kurum, çalışma süresi, gelir, yan haklar, kira gideri, staj sürecinde yaptığı ek işler, ek işlerin geçim masraflarının yüzde kaçını karşıladığı, staj sürecinde aylık kira dışındaki fatura masrafları, eğitim düzeyi, yaş, doğrudan bağlı olduğu bir yöneticisinin olup olmadığı, eğitici ve yaparak öğrenmeye yardımcı olan açık şekilde tanımlanmış görevleri, stajyerlik sürecini değerlendirip değerlendiremediği, staj sürecini zenginleştirecek etkinliklere (seminer, konferans, mesleki gelişim) katılım, stajların iyileştirilmesi amacıyla atılması gereken somut adımlar, bu alanda kalırsa ücretiz stajyer emeğinden faydalanmamayı taahhüt edip etmediği sorularına verilen yanıtlar yer alıyor.[26] Aktarılan deneyimler incelendiğinde Türkiye’deki güvencesizlik pratikleriyle benzerlikler görülüyor: Ücretsiz ya da düşük ücretle çalışma, takdir edilmeme, entelektüel emeğin yok sayılması/anonimleştirilmesi/başkasının hesabına geçmesi, açık ya da örtük ırkçılık, çoğu yerde yan hakların olmaması… Bu nedenle ankete katılan çoğu kişinin stajyerlik sürecinde bebek bakıcılığı, köpek bakıcılığı, sekreterlik, havuz görevlisi, servis görevlisi, baristalık gibi çeşitli ek gelir getirecek işler yaptığı ve/veya ailesinden ekonomik destek aldığı görülüyor.
Bununla birlikte aynı ülkede yaşayan ve ücretli çalışan stajyerlerin dahi birbirinden çok farklı miktarda ücret aldığı ortaya çıkıyor. Soru formunu dolduran katılımcıların büyük bölümü dünyanın en ünlü müze (MoMA, Metropolitan Müzesi, Solomon R. Guggenheim Müzesi, Brooklyn Müzesi, Rijksmuseum vb.) ya da galerilerinde staj yapmış kişiler. Benim görüştüğüm çalışanlar da İstanbul’un en bilinen kurumlarında çalışmış kişiler. Örneğin özel bir galeride çalışan Can, bazı kurumların “burada çalışıyorsun daha ne istiyorsun gibi tavırlar” sergilediklerini söyledi.[27] Bu ifade görüşme yaptığım diğerlerinin de sıkça vurguladığı bir şey. Kurumlar çalışanlardan nerdeyse, o kurumda istihdam edildikleri için üzerine para ödemelerini bekliyor. Stajyerler açısından gelecekte kalıcı istihdam için önemli bir deneyim olan bu durum müzeler açısından neredeyse ücret ödemedikleri bir emek gücü demek. Dolayısıyla staj gelecek yatırımı olarak algılandığından stajyerin karşı çıkma ve talep etme hakkını törpülüyor, güvencesiz çalışma kısır döngü haline geliyor. Bu açmazdan çıkmak kısa vadede mümkün görünmese de dayanışma ağlarından gelen bilgi ve deneyimler kolektif talepler üretme ihtimalini güçlendirecek, atomizasyona karşı stajyer diye bir şeyin olduğunu hatırlamayı kolaylaştıracaktır.
Herkesin bildiği sır
Stajyerlik deneyimlerinin çeşitli güvencesizlik pratikleriyle bezeli olduğu aşikâr. Daha ilan aşamasında başlayan, talep edilen niteliklerin karşılığına denk gelmeyen çalışma koşulları staj boyunca devam eder. Burada rıza süreci koşulların bir süre için kabul edilmesiyle ilişkilidir. Geçiciliğin farkındalığı, kabullenme ve direnme mekanizmalarının birlikte işlemesini sağlar; salt tabiyet söz konusu değildir. Bu açıdan stajyerliği sektörde deneyim kazanmanın, ileriye yönelik finansal olmayan yatırım yapmanın ve network oluşturmanın adımı olarak değerlendirdiğimizde stajyerlerin gönüllülük normlarını bir strateji çerçevesinde “kabul” ettiğini söyleyebiliriz.
Staj yaptığı kurumdan memnun olmayanların zorunlu stajını tamamladıktan sonra daha iyi bir kurumda işe girebilmek amacıyla harekete geçeceğini öngörmek çok zor değil. İşte staj, harekete geçebilmek için atılması gereken zorunlu bir adımdır. “Gerçek” işe doğru kat edilen yolun iyileşme tahayyülü barındırması, Karl Marx’a atfen, stajyerlik aşamasının bir tür “afyon” etkisine sahip olduğuna işaret eder. Dolayısıyla aşağıdaki örneklerde de görüldüğü üzere, aslında stajyerlik süreklilik arz eder ve profesyonel iş hayatının ya da günümüz kapitalist emek rejiminin kopmaz bir parçasıdır.
2012 yılında The Guardian’da çıkan bir haberde staj deneyimini anlatan Jessica Keating, ücretsiz staj yapmadan sanat ve medya sektöründe çalışma fırsatı bulunamayacağı varsayımının meslektaşları arasında yaygın bir önkabul olduğunu söyler. Aynı yazıda bir öğrencinin Londra’da bir kuaför salonunda iki hafta boyunca yerleri süpürmek için günde 65 £ ödediğini belirtir ve CV’de yer alan şirket adının şirkette kazanılan deneyimden daha önemli olduğunu ekler. Ücretsiz stajın taraflar açısından verimsizliğine de değinen Keating, stajyer ücretinin motive edici ve verimliliği arttıran yönü olduğunu vurgular.[28]
Sophie Hope ve Joanna Figiel’in araştırması, stajyerlik sürecinin aynı zamanda duygusal emek sömürüsüne yol açtığını ortaya koyar. Makalede yer alan görüşmecilerden biri, çalıştığı galeride kendisine iş verilmeyerek görmezden gelindiğini ve sürekli yanında oturmak durumunda kaldığı resepsiyon görevlisinin kendisine oraya ait olmadığını hissettirdiğini söyler. Galeri müdürüne yapması gereken iş olup olmadığını sorduğunda ise kendisine oturup beklemesi gerektiği cevabı verilir.[29] Orian Brook, Dave O’Brien ve Mark Taylor’ın araştırması ise stajyerliğin sınıf dinamikleriyle ilişkisine dikkat çeker. Yazarlar, kültür ve yaratıcı endüstrilerde ücretsiz çalışmanın kişilerin sınıfsal konumuna göre farklı anlamlar ifade ettiğini belirtirler. Ekonomik sermayesi diğerlerine göre gelişkin olanlar bu süreci yaratıcılık, kendini ifade etme, özgürlük gibi kavramlarla tanımlarken daha alt sınıftan gelenler ücretsiz çalışmayı sömürü olarak tanımlama eğilimi gösterir.[30]
Sonuçta araştırmalar gösteriyor ki stajyerlerden genel güvencesizlik uygulamalarını benimsemelerinin yanı sıra ücretsiz çalışmaları bazen çok fazla iş yapıp bazen de durup sabırlı olmaları beklenmekte. Hatta ücretsiz çalışmak bazı durumlarda ayrıcalıklara sahip olmakla eş anlamlı. Bu tablo karşısında genç ve deneyimsiz bir grubun sırtını yaslayacağı tarihsel mücadele örnekleri ve birikimi de yoksa koşulların kısa vadede iyileştirilmesi/değiştirilmesi daha zorlu hale geliyor. Özellikle hak talep etmenin neredeyse kriminal bir durum olarak algılandığı günümüzde…
Diğer yandan yazının başında, dijital ve teknolojik gelişmelerin emek süreçlerinde çoğu zaman çalışanın aleyhine işlediğini söylemiştim. Fakat bazen de dijitalleşme lokal sınırları da aşıp uluslararası dayanışma ve işbirliklerine olanak sağlıyor. Galeri ve müzelerin güvencesizlik uygulamaları sosyal medyada duyurulduğunda zaman zaman olumlu gelişmeler yaşanabiliyor.[31] Südkamp ve Dempsey’nin de vurguladığı gibi, AMT kolektifinin çalışmaları şeffaflığı kurumsal bir talep olarak dillendirmenin ötesinde, emekçilerin sesini yükseltmesine destek olan ve güvencesiz çalışmaya karşı kolektif direniş potansiyeli taşıyan bir pratik olarak ele alınabilir.[32]
Cancel the Damn Art Galleries ya da Sanat İyi de Çevresi Kötü! gibi anonim gruplar da galeri ve müzelerdeki olumsuz çalışma koşullarını sosyal medyada duyuruyor. Bu iki grupta Türkiye’den de deneyimler mevcut. Çalışanlar kurumlar tarafından moda deyimle cancellanmamak için sosyal medyayı, anonim kimlikle de olsa, seslerini duyurmak amacıyla kullanıyorlar. Mücadelelerin haberleştirilmesi de ikinci etki alanı açarak, yaşananların yaygınlaşmasını sağlıyor. Birlikteliğe dair her türlü çaba, her yan yana geliş, güvencesizliğin her gün arttığı bu süreçte oldukça değerli. Tarih yazılmaya devam ediyor…
[1] Güncel Türkçe sözlük, “staj,” son erişim: 6 Kasım 2023, https://sozluk.gov.tr
[2] 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu, son erişim: 6 Kasım 2023, https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.3308.pdf
[3] Yükseköğretimde Uygulamalı Eğitimler Çerçeve Yönetmeliği, son erişim: 6 Kasım 2023, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/06/20210617-2.htm
[4] Daha spesifik ifadeyle İletişim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi öğrencisi ya da bu fakültelerden yeni mezun olmuş bireylerin deneyimlerine odaklanıyorum.
[5] Stajyer ölümleriyle ilgili İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nde yer alan haberler için bkz: son erişim: 7 Kasım 2023, https://isigmeclisi.org/7114-ingilterede-genc-stajyer-cok-calismaktan-oldu; https://isigmeclisi.org/7353-denizlide-stajyer-ogrenci-asansore-sikisarak-can-verdi; https://isigmeclisi.org/10866-kocaelinde-filli-boya-stajyer-isciyi-katletti; https://isigmeclisi.org/7138-muglada-stajyer-hakim-dilek-intihar-etti.
[6] Zygmunt Bauman, Bireyselleşmiş Toplum, çev. Yavuz Alogan, (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2005), 147.
[7] Danielle Child, Working Aesthetics: Labour, Art and Capitalism (London: Bloomsbury Academic, 2019), 168.
[8] Michael Burawoy, The Politics of Production: Factory Regimes under Capitalism and Socialism (London: Verso, 1985).
[9] Sara Ahmed, Mutluluk Vaadi çev. Deniz Mayadağ (İstanbul: Sel Yayıncılık, 2016), 12.
[10] A.g.e., s. 12.
[11] Ali Artun (ed.), Sanat Emeği: Kültür İşçileri ve Prekarite (İstanbul: İletişim Yayınları, 2014); Audre Lorde, Zami: A New Spelling of My Name (Watertown, MA: Persephone Press, 1982); Judith Butler, Kırılgan Hayat: Yasın ve Şiddetin Gücü çev. Başak Ertür (İstanbul: Metis Yayınları, 2005); Mark Fisher, Kapitalist Gerçekçilik: Başka Alternatif Yok mu? çev. Gül Çağalı Güven (İstanbul: Habitus Yayıncılık, 2011); Özay Göztepe (ed.), Güvencesizleştirme: Süreç, Yanılgı, Olanak (Ankara: Notabene Yayınları 2012); Sara Ahmed, Mutluluk Vaadi çev. Deniz Mayadağ (İstanbul: Sel Yayıncılık, 2016); Sara Ahmed, Feminist Bir Yaşam Sürmek çev. Beyza Sümer Aydaş (İstanbul: Sel Yayıncılık, 2018); Zygmunt Bauman, Siyaset Arayışı çev. Tuncay Birkan (İstanbul: Metis Yayınları, 2000); Zygmunt Bauman, Borçlu Zamanlarda Yaşamak çev. Akın Emre Pilgir. (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2019).
[12] Richard Seymour, “Hepimiz Güvencesiziz,” Güvencesizleştirme: Süreç, Yanılgı, Olanak içinde, ed. Özay Göztepe (Ankara: Notabene Yayınları, 2012), 253.
[13] A.g.e., 260.
[14] Margaret Thatcher’ın (1925-2013) “toplum diye bir şey yoktur!” cümlesine atfen.
[15] American Alliance of Museums and Oxford Economics, “Museums as Economic Engines: A National Study,” son erişim: 7 Kasım 2023, https://www.aam-us.org/wp-content/uploads/2018/04/American-Alliance-of-Museums-web.pdf s. 5, 21.
[16] Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği, son erişim: 7 Kasım 2023, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/05/20100512-3.htm
[17] Yükseköğretimde Uygulamalı Eğitimler Çerçeve Yönetmeliği, son erişim: 6 Kasım 2023, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/06/20210617-2.htm Ayrıca 3308 sayılı kanunun 25. maddesi için bkz. Erişim tarihi 6 Kasım 2023, https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.3308.pdf
[18] Yıldız Öztürk, galeri çalışanı Deniz ile görüşme, 20.11.2022.
[19] Carolin M. Südkamp and Sarah E. Dempsey, “Resistant Transparency and Nonprofit Labor: Challenging Precarity in the Art + Museum Wage Transparency Campaign,” Management Communication Quarterly 35, no. 3 (2021): 341-42.
[20] Art + Museum Transparency’nin hazırladığı maaşlara ilişkin veriler, stajyerlik verileri ve sendikalar hakkında bilgilerin olduğu dosyalar ile benzer iki araştırma için (bir tanesi erişim izni istiyor) bkz. son erişim: 12 Kasım 2023, https://www.artandmuseumtransparency.org/spreadsheets
[21] Art + Museum Transparency, “About,” son erişim: 12 Kasım 2023, https://www.artandmuseumtransparency.org/about; https://docs.google.com/spreadsheets/d/14_cn3afoas7NhKvHWaFKqQGkaZS5rvL6DFxzGqXQa6o/edit?pli=1#gid=0
[22] Veri setinde Türkiye’ye dair bilgi bulunmuyor. Dosyada yer alan diğer ülkeler: Almanya, Arjantin, Avustralya, Avusturya, Belçika, Birleşik Arap Emirlikleri, Brezilya, Çin, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Gürcistan, Hindistan, Hollanda, İrlanda, İskoçya, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya, Macaristan, Meksika, Norveç, Portekiz, Porto Riko, Romanya, Singapur, Yeni Zelanda.
[23] Dosyada yer alan sorular çalışanın kurumu, görevi, çalıştığı departmanı, yaşadığı kent ve ülke, hangi yılda ne kadar maaşla işe başladığı, güncel maaşı (çalışmanın yapıldığı tarihe göre 2019 yılı), istihdam türü (saat bazlı, daimî, geçici/düzensiz, sınırlı süreli istihdam), haftalık çalışma saati (kalıcı ve tam zamanlı değil ise), yan haklar, iş deneyimi süresi, ebeveyn izni olup olmadığı (varsa süresi, iznin kime verildiği ve ücretli olup olmadığı), cinsiyeti, ırkı ve eğitim düzeyi, vizeyle ilgili kolaylık sağlayıp sağlamadıklarıyla ilgilidir. Art + Museum Transparency, “Salary Transparency 2019,” son erişim: 12 Kasım 2023, https://docs.google.com/spreadsheets/d/14_cn3afoas7NhKvHWaFKqQGkaZS5rvL6DFxzGqXQa6o/edit?pli=1#gid=0
[24] Art + Museum Transparency, “Salary Transparency 2019,” son erişim: 12 Kasım 2023, https://docs.google.com/spreadsheets/d/14_cn3afoas7NhKvHWaFKqQGkaZS5rvL6DFxzGqXQa6o/edit?pli=1#gid=0
[25] Veri setinde Türkiye’ye dair bilgi bulunmuyor. Dosyada yer alan diğer ülkeler: Almanya, Birleşik Arap Emirlikleri, El Salvador, Fransa, Hollanda, İngiltere, İskoçya, İspanya, İsrail, İsviçre, İtalya, Kanada, Moğolistan, Polonya, Portekiz, Romanya, Singapur.
[26] Art + Museum Transparency, “End Unpaid Internship,” son erişim: 12 Kasım 2023, https://www.artandmuseumtransparency.org/spreadsheets; https://docs.google.com/spreadsheets/d/1VY3GzxL59xJ6Iv67m2Qlg0xZdq-FBiKJapCU6INqrMY/edit#gid=654169754
[27] Yıldız Öztürk, galeri çalışanı Can ile görüşme, 4.11.2022.
[28] Jessica Keating, “Unpaid Internships in the Arts: Why Nothing Really Does Come for Free,” son erişim 14 Kasım 2023, https://www.theguardian.com/culture-professionals-network/culture-professionals-blog/2012/sep/11/unpaid-internships-arts-benefit-nobody
[29] Sophie Hope and Joanna Figiel, “Interning and Investing: Rethinking Unpaid Work, Social Capital and the “Human Capital Regime,” Triple C: Journal for a Global Sustainable Information Society 13, no. 2 (2015): 368.
[30] Orian Brook, Dave O’Brien ve Mark Taylor, “‘There’s No Way That You Get Paid to Do the Arts’: Unpaid Labour Across the Cultural and Creative Life Course,” Sociological Research Online 25, no. 4 (2020): 572.
[31] AMT’nin sosyal medya kampanyalarından ve kurumlar hakkında bilgi paylaşımından sonra Guggenheim Müzesi stajyer ödeneklerini arttırdı. Bkz. son erişim November 14, 2023, https://twitter.com/AMTransparency/status/1214648102776389633
[32] Südkamp and Dempsey, a.g.e., 358-59.