OSMAN BOZKURT’un işleri demografi, kentleşme ve haritacılık üzerine yürüttüğü metodik araştırmalara dayanıyor. Kentin sosyal coğrafyası, mimarisi ve kültürel tarihini inceleyen sanatçı, MERDİVEN Art Space’teki HATIRLA [REMEMBER] sergisinde İstanbul’da süregelen yıkım, inşa ve yeniden inşa sürecine tanıklıklarından yola çıkıyor. Bu biteviye döngüyü kentin harabelerinden topladığı yapı artıklarını kullanarak irdeliyor.
Serginin giriş katındaki MŌLĒS I (2024) ve MŌLĒS II (2024) hem geçmiş hem gelecekle bağlantı kuruyor. Bozkurt’un kent genelinden topladığı moloz parçalarıyla ürettiği bu totemler, taş taş üstünde bırakmayan bir geçmişle hesaplaşma girişimi olabileceği gibi, yıkıntılardan yeni bir gelecek kurulabileceği fikrine de işaret ediyor. İyi şans getirdiği düşünülen ve meditatif bir içsel denge arayışı olarak da dikkate alınabilecek taş istifleme (stone stacking) eylemini topladığı moloz parçalarıyla gerçekleştiriyor. Geleceğe umutlu ve ihtiyatlı bir bakışla girişilen bu “geri sarma” (rewind), bir ŞAKUL [PLUMB LINE] (2024) gerektiriyor. Bozkurt’un üretimi, ilk olarak bu katta arkeolojik çalışmalarla kesişiyor. DÖNGÜ [CYCLE] (2024) siyah-beyaz iki fotoğraf karesini tek bir baskıda birleştiriyor: sol tarafta yakın geçmişten bir moloz yığını, sağ tarafta ise Keban Barajı’nın tamamlanması ile 1975’ten itibaren yavaş yavaş sular altında kalan Norşuntepe höyüğü yer alıyor. En kadim yapıların harabeye dönüşebileceğini anımsatan bu iş, insanlığın yapı inşa etme geçmişi ve dürtüsü üzerinden antik çağı bugüne bağlıyor.
DESTRUCTION [YIKIM] (2007), Bozkurt’un bir Budapeşte ziyaretinde, yenilenmekte olan MÉMOSZ (Macar İnşaat İşçileri Ulusal Birliği) kongre binası önünde yakaladığı mükemmel bir anı donduruyor. Yapımı 1950’de tamamlanan binanın cephesindeki devasa rölyef, komünizm ideali ‘kadın-erkek birlikte çalışılan’ bir inşaat sahasını betimlerken 2007 yılında aynı binanın yıkımında çalışan işçiler bu rölyefin önündeki hafriyat kamyonuna kalas taşırken görülüyor. Böylelikle Bozkurt, altını çizdiği zaman döngüsünü o an orada olmanın tesadüfüyle tek kareye sığdırıyor. Bu fotoğraf çoğunlukla göz ardı edilen iş gücüne dikkati çekerken üst kattaki işlere de göz kırpıyor: KİREMİTLER [TILES] (2024) ve TUĞLA [BRICK] (2024).
Serginin üst katında Bozkurt’un, yıllar boyu katman katman kazmaya devam ettiği konu ve süreçleri içeren işleri barındırıyor. Covid-19 salgınının sebep olduğu karantina günlerinde sanatçının ana meşgalesi, yıkımı virüs nedeniyle durdurulan komşu binadan artakalan maddi kalıntıları toplamak oluyor. Marsilya ve Selanik menşeli çatı kiremitleri, tuğlalar, beton parçaları, boru ve çivilerden oluşan bu buluntu yapı kalıntıları mütevazı bir koleksiyonu ortaya koyuyor. Keşifleri sırasında çektiği bir dizi fotoğrafı derleyen DOMESTIC ARCHEOLOGY [DOMESTİK ARKEOLOJİ] (2020) videosu, saha araştırmasını özetliyor. Videoya eşlik eden KİREMİTLER [TILES] (2024) ve TUĞLA [BRICK] (2024), PİK 60/500 (2024) ve ANTEN [ANTENNA] (2024) ise alelade birer yapı buluntusu olmanın ötesinde, molozlaştırılmış bir kentte yaşanmışlıklara dair elle tutulur kanıtlar sunuyor.
Sanatçının araştırma ve belgeleme yöntemlerine dair ipuçları veren diğer işleri de bu bölümde yer alıyor. Şimdi biraz daha geriye sarıp eskilerden bir projesini hatırlayalım; Bozkurt, TAPE REPUBLIC [BANT CUMHURİYETİ] (2007) projesinde, Laleli’nin kamusal yaratıcılık haritasını koli bantlarının kullanımı üzerinden belgelemeye koyulmuştu. Bozkurt yayalığı seven bir sanatçı. Hatta kayıt dışı ekonominin kalbi olan semte yürüyüşler de düzenledi. Yürüyüşleri, hem bir sanat yapma aracı hem de bu dünyadaki yerini bilme ve tayin etme biçimi. Bozkurt’un rotası bu defa Küçükpazar’a uzanmış. Vefa, Unkapanı ve Eminönü arasında kalan, Süleymaniye’nin alt kısmına denk gelen bu semt, uzun dönemdir bir “zaman / mekan” girdabında. Yıllardır ısrarla arşınladığı bu semtte binaları üçe ayırıyor: Yıkımı bekleyenler; Yıkımı beklenirken çürütülenler; Yıkımına başlanan ancak ara verilen binalar. Bir de molozluklara dönüştürülmüş boş araziler var. GELECEK İÇİN POST-IT’LER [POST-ITS FOR THE FUTURE] (2024) serisinde semtten topladığı yapı malzemelerini bir kazı sahasında envanter çalışır gibi kayda geçiriyor. Tıpkı arkeolojik buluntuların çıkarıldıkları bölgeyi belirten kayıtlar taşıması gibi, bu fotoğraflar da buluntu malzemelerin çıkarıldığı noktaların koordinatlarını paylaşıyor. Bozkurt’un fotoğrafçı geçmişiyse ÖLÇEKLİ MASA [SCALED TABLE] (2024) işinde kendini ele veriyor.
Galerinin sokak cephesinde yer alan BAHAR [SPRING] (2024) isimli fotoğraf tüm buluntuları temsilen muzip bir bahar gününü yansıtıyor. Üst kattaki öz portresi CARANTINA DAYS – INTERRUPT [KARANTİNA GÜNLERİ – KESİNTİYE UĞRATILMIŞ] (2021) işiyse sanatçının hayattan izole yaşadığı günlerdeki değişimini tüm cesaretiyle resmediyor.
Zaman ve hafıza kavramlarını sorgulayan Bozkurt, fotoğraf, video, heykel, ses ve yerleştirmelerle molozlaştırılmış bir kentin silinen hafızasını somut kanıtlarla izleyiciye hatırlatıyor. Bu son dönem ve bazı geçmiş işlerini İstanbul’da ilk kez sergiliyor.
Bu yazı, 4 Eylül – 26 Ekim tarihleri arasında Merdiven Art Space’de görülebilecek Osman Bozkurt’un “Hatırla” isimli kişisel sergisinin metnidir.