Hüseyin Bahri Alptekin (1957-2007), çağdaş sanata kendi dinamikleri, düşünce ve pratikleri üzerinden yaklaşan, gerek kuşağı gerekse ardılları için bir kutup olarak görülebilecek özel bir isim olarak değerlendirilebilir. Üretimlerini bir yandan kişisel çalışmaları, diğer yandan kolektif işbirlikleriyle gün yüzüne çıkarmış bir sanatçı olarak Alptekin, ardında özgün bir miras bırakabilmiş, arşivi, işleri ve sergileriyle ayrıksı bir yerde durabilmeyi başarmıştır.
Ankara-İstanbul-Paris hattında çokça çalışmış, eğitim görmüş, üretim yapmış bir sanatçı olarak Hüseyin Bahri Alptekin, öncelikle felsefe eğitimi görür. Çağdaşlarından farklı olarak sanat dışı bir disiplinden gelmesi onu ve düşünme pratiklerini şüphesiz farklı şekillerde etkiler. Hacettepe Üniversitesi ve Sorbonne University of Paris I’de gördüğü felsefe eğitimi, bu anlamda dikkat çeker. Sanat üzerine düşünen, düşündüklerini yazıya döken ve geride bıraktığı metinlerde, konuşma ve söyleşilerde bunu vurgulayan Alptekin, tüm bu süreci işlerine yansıtmaktan da geri durmaz. 1980’li yıllarda başlayıp 1990’ların sonuna kadar süren ve doktora eğitimiyle sonlanan akademik serüvenin izlerini bugün Salt Galata’daki Alptekin Kitaplığı’nda ve yine aynı kurumun arşivinde de gösterir.


Arşiv: Miras
Arşiv, bir sanatçı, daha da genel bir başlıkta entelektüel bir uğraşı içerisindeki herkes için üzerine çokça düşünülmesi, çalışılması, kafa yorulması gereken bir başlık/mesele! Nihayetinde işlerin, projelerin, sergilerin nasıl bir çalışma ve düşünme pratiğinin ardından gün yüzüne çıktığını görmek, bunun izini sürmek kişiye/eleştirmene/izleyiciye sanatçıya dair birçok bilinmezi de gün yüzüne çıkarır. Hüseyin Bahri Alptekin’in ardında bıraktığı arşivin bu anlamda önemli bir işi gerçekleştirdiğini, sanatçıya dair belki de ondan çok daha fazla şey söylediğini dile getirmek mümkün.
Hüseyin Bahri Alptekin Arşivi, sanatçının vefatının ardından, 2008 yılında başlatılan bir projeyle Salt tarafından tasniflenip kayıt altına alınır. Sanatçının evi, atölyesi ve deposunu kapsayan, tüm bu mekânlardan çıkan materyaller, bir yandan sanatçıya dair geniş kapsamlı bir envanterin ortaya çıkmasına zemin hazırlarken öte yandan onun salt kendisiyle değil, aynı zamanda yakın çevresi ve çağdaşlarıyla ne tür bir ilişki/diyalog geliştirdiğini de ortaya çıkarır. Mektuplar, fotoğraflar, kitaplar, yarım kalan işlere dair görseller, sergi ve açılışlardan kalan notlar, kâğıtlar, ambalajlar… Tüm bunlar Alptekin Arşivi’nin bir parçası olarak sanatçıya, onun üretimine ve kişisel yaşantısına dair birçok meseleyi imler.
2023 yılında Pelin Uran küratörlüğünde Galerist’te düzenlenen “Dostlar Arasında: Uzun Bir Hikâyeden Kesitler” sergisine paralel bir şekilde Salt ve Sanat Kritik işbirliğinde, Zeynep Nur Ayanoğlu’yla birlikte gerçekleştirdiğimiz “Daha Pek Çok Şey: Hüseyin Bahri Alptekin” başlıklı podcast serisinde, birçok açıdan sanatçının farklı yönlerini ön plana çıkarmıştık. Seri içerisinde Hüseyin Bahri Alptekin Arşivi’nin derlenip toparlanma sürecini anlatan Sezin Romi, “bu sürecin Salt henüz kurulmadan başladığını, sanatçının ani vefatının ardından geride bıraktığı bütün objelerin, yazı çizi ve kitapların bu çalışma kapsamında tek tek elden geçirildiğini, onun ardında bıraktığı tüm işlerin bir envanterinin çıkarıldığını” belirtiyor.




Alptekin Kitaplığı, arşiv meselesinin bir uzantısı olarak dikkat çeken, sanatçının zihinsel dünyasına da işaret eden bir diğer konu olarak ön plana çıkar. Birçok sanat ve felsefe kitabına ev sahipliği yapan bu kitaplık, Alptekin’in uzun yıllar süren akademik yolculuğuna dair bir çıktı olarak görülebileceği gibi onun sanatsal düşünce pratiğini inşa ederken hangi kaynaklardan, hangi isim ve araştırmalardan yararlandığını, en azından yararlanmış olabileceğini gösteren bir diğer somut başlık olarak belirir. Bütün bir kitaplığın dağılmadan, kaybolmadan, zarar görmeden kayıt altına alınmış olması ve bugün toplu bir şekilde Salt Galata’da görülebilir olması da ayrıca kıymetli/değerli bir konu olarak belirtilebilir.
Alptekin’in sanat pratiği
Birçok çağdaşından farklı olarak felsefe eğitiminden gelen Hüseyin Bahri Alptekin, gerek bireysel gerekse kolektif olarak birçok iş gerçekleştirmiş, farklı isimlerle ortak üretimler geliştirmekten, yeni kolektiflerin oluşumuna destek olmaktan yaşamı boyunca vazgeçmemiştir. Dolayısıyla bu çokyönlülük ve her zaman diyaloga hazır tavır, Alptekin için üzerinde durulması gereken bir diğer konuyu, sanat pratiğinin arka planında yatan çok sesliliği vurgular.
Arşiv kayıtlarına 1970’lerden itibaren fotoğraf çeken, resim yapan, kolaj üreten Hüseyin Bahri Alptekin, giderek ivmelenecek bir şekilde yaşamı boyunca üretmeye, işlerini sergilemeye devam etmiştir. “Joseph Beuys Anısına” (1986, Alman Kültür Merkezi, İzmir), “Anı-Bellek I” (1991, Taksim Belediyesi Sanat Galerisi, İstanbul), “Hiyerarşi” (1991, Siyah Beyaz Sanat Galerisi, Ankara), “Popüler Mitler ve Grafik (S)imge Dolaşımı” (1992, ANFA-Atlınpark, Ankara), “Heterotopia” (1992, Ars Art Gallery, Ankara), “A Foreigner = A Traveller” (1993, Stedelijk Museum, Schiedam, Hollanda), “Sabun / Kömür” (1994, Galeri Nev, Ankara) gibi sergilerle özellikle 1990’lı yıllarda yurtiçinde ve dışında birçok sergi gerçekleştiren Alptekin, sanat pratiğinde birçok başlık üzerine düşünür.

Alptekin’in uzun sanat yolculuğu boyunca birçok vesileyle görüştüğü isimlerden biri de Vasıf Kortun’dur. Alptekin’le özel bir dostlukları olan, zaman zaman onunla farklı projelerde beraber de çalışan Kortun, sanatçıyı “müstesna bir kişilik” olarak tanımlarken onun “meraklı, çalışkan ve gayretli bir aydın” olduğunun altını çizer. Alptekin’in kişiliğiyle sanatının birçok açıdan iç içe olduğunu belirten Kortun, onun çevresindeki insanlarla ilişkisinden seyahat ettiği ülkelere, bir parçası olduğu sergilerden diyalog kurduğu dostlarıyla hikâyesine kadar hemen her şeyin bir bütüne işaret ettiğinin altını çizer. Alptekin samimiyeti, içtenliği, esprileriyle kendisine özgü bir isimdir onun için: “Onun hayatı sanattı.”

Küreselleşme, göç, sürgün, dolaşım, coğrafya, tarih, temellük, metinlerarasılık, heterotopya ve kültür gibi birçok başlık/kavram etrafında düşünen, işlerinde yerel olduğu kadar evrensel/küresel imgeleri de kullanmaya özen gösteren Alptekin, kendi sanat pratiğini bütünleyen ve bütün bir kariyerini üzerine inşa ettiği söz konusu bu temel başlıklar üzerinden hareket eder. 1990’lı yıllarda çokça tartışılan, milenyuma gidilirken yerel ve uluslararası düzeyde birçok sanatçı, yazar ve entelektüelin kafa yorduğu bu başlıklar, Alptekin’in de sanat yolculuğunu büyük oranda belirler.
Neyin önemli neyin önemsiz olduğu, farklı kültürler arasında ne tür diyaloglar geliştirilebileceği, coğrafyanın kaderi nasıl etkilediği, yerel olanın küresel ve evrensel olanla arasındaki bağ, kitsch olanın nasıl özgün olana evrilebileceği, sürgün fikrinin insan üzerindeki etkisi, kişinin çevresiyle ilişkisi, tek bir mekânın birçok farklı zamanı nasıl içerisinde barındırabileceği gibi birçok alt-başlık, Alptekin sergilerinde baş gösteren ana tartışmalar arasında yer alır. Bu anlamda sanatçının yerelde ve uluslararası düzeyde gerçekleştirdiği işler, ortak tema ve düşünceler üzerinden hareket ettiğinden onun pratiğini farklı şekillerde kuşatmış olur.

Kolektif düşünme: M.D. Morris ve Grup Grip-in
Hüseyin Bahri Alptekin, kişisel olarak çalışmaktan hoşlandığı kadar kolektif üretimlere de açık olan bir sanatçı olarak dikkat çeker. Bütün bir sanat yolculuğu boyunca onu farklı isim ve kolektiflerle birlikte iş üretirken, sergi açarken, ortak proje geliştirirken görmek mümkün. Burada en temelinde iki isim ön plana çıkar: Michael D. Morris ve Grup Grip-in.
Özellikle 1990’lı yıllarda M.D. Morris ile birçok ortak iş gerçekleştiren Alptekin için kolektif üretim önemli konulardan biridir. Bir başka sanatçıyla ortak düşünme, üretme ve hareket etme, Alptekin’in ne derece dışarıya açık/dönük bir karakter olduğunu da gösterir. Bu anlamda ilk durak, Morris’tir. 1992 tarihli Heterotopya, 1999 tarihli Turk Truck 4 işi ve “Tezgâh/Hiyerarşi” (1991), “S/Z, Anı/Bellek 1” (1991), “Kömür/Sabun, G-izlemek” (1994) gibi sergiler, Alptekin & Morris ortak üretimleri olarak ön plana çıkar ve ikilinin birlikte ne derece üretken bir anlayışla hareket ettiğini gösterir. Söz konusu bu işlerde sabun, kömür, şeker gibi basit, sıradan, tekil malzemeler kullanan sanatçılar, nihayetinde farklı dünyalardan gelseler de ortak bir anlayışta birleşirler: geçici, önemsiz, basit olanın kıymeti/anlamı. Bu durum zaman geçse de işlerdeki ortak duygu ve duygulanımı belirgin bir şekilde vurgular.
Hüseyin Bahri Alptekin’in 1991 yılında Bilkent Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nde Vasıf Kortun’la beraber yürüttüğü “Modern Sanat Felsefesi” adlı yüksek lisans dersinden tasarım öğrencileri Ali Cindoruk, Eray Makal ve Erhan Muratoğlu’yla birlikte kurduğu Grup Grip-in, bir kolektif olarak Alptekin’in birlikte hareket ettiği oluşumlar arasında yer alır. Alptekin’in farklı kuşaklardan sanatçılarla ne derece yakından ilgilendiğini de gösteren bu kolektif, sanatçıya dair bir başka önemli pencere olarak görülebilir.
Grup Grip-in üyelerinden Eray Makal, 1990 yılında Bilkent Üniversitesi’nde başladığı yüksek lisans eğitimiyle Hüseyin Bahri Alptekin ve Vasıf Kortun’u tanıdığını söylerken onlarla ilişkilerinin hızla hoca-öğrenci ilişkisinden arkadaşlığa evrildiğini belirtir. Çok yönlü, eğlenceli ve içten bir figür olarak beliren Alptekin, Makal ve sınıf arkadaşları için dersleri heyecanla takip edilen bir hocadır. Kortun ve Alptekin’in verdiği derslerin kendileri için yeni deneyimler vadettiğini belirten Makal, aynı zamanda çağdaş sanatın nasıl okunabileceğini, sanatın ne olduğu ve nasıl ele alınabileceğini de bu iki isimden öğrendiklerini belirtir. Bu anlamda Eray Makal’ın tanıklığı, özellikle de bir eğitmen/hoca olarak Alptekin’e dair farklı bir panorama çizer.
Kitsch, tasarım, kolektif, bilinç, popüler kültür gibi birçok meseleyi kendisine bir araştırma ve üretim alanı olarak belirleyen ve bu düşünce üzerinden hareket eden Grup Grip-in, birlikte çeşitli sergiler de gerçekleştirir. 1992 yılında Ankara’da, ANFA-Atlınpark’ta gerçekleştirilen “Popüler Mitler ve Grafik (S)imge Dolaşımı” başlıklı sergi, bu anlamda başat bir yerde durur. Sadece çağdaşlarıyla değil, aynı zamanda ardıllarıyla da yakından ilgilenen Alptekin, böylelikle sadece bir kuşağı etkilemekle kalmaz, gelecek kuşaklar için de özel bir miras bırakır.
Hüseyin Bahri Alptekin’in bugün için artık adıyla örtüşen, kendisine dair imza niteliği taşıyan birtakım işlerle birlikte anılabilir: H-Faktörü: Atlar ve Kahramanlar, Turk Truck, Winter Depression, Boredom gibi işler, bu anlamda sanatçıya dair akla gelen en başat üretimler olarak dikkat çeker.

Alptekin’in yaşamındaki önemli kişiliklerden biri olan Tunç Ali Çam, kendisiyle 1996 yılında Tepebaşı’nda, TÜYAP’taki sergi alanında yapılan etkinlikler sırasında tanıştığını dile getirir. Gerçekleştirdiği performans üzerinden Alptekin ile tanışan Çam, zamanla aralarındaki ilişkinin giderek daha da samimileştiğini ve bir tür “ready-made father/son” ilişkisine dönüştüğünü ifade eder. Sanat yolculuğu boyunca Alptekin’i kendisini her koşulda desteklediğini ifade eden Çam, onun vefatıyla derinden sarsıldığı, o süreçte yanında olduğunu ve haberi alan ilk kişilerden biri olduğunu belirtir. LOFT zamanında giderek yakınlaşan ve artık bir tür baba-oğul ilişkisine dönüşen bu süreç, onu olduğu kadar sanata yaklaşımını da derinden sarsar. Alptekin ile Çam arasındaki ilişki, 1990’lardan sanatçının vefatına kadar giderek daha da içten bir şekilde gelişir.
Kuşağı için uluslararası düzeyde bir öncü, ardılları için bir kutup olan Hüseyin Bahri Alptekin, yaşamı, üretimleri, kolektif çalışmaya olan inancıyla özel bir sanatçıdır. 2007 yılında aramızdan ayrılmasına karşın bugün hâlâ kendisinden sıkça söz ettiren Alptekin, dostları, sanatçı arkadaşları ve hikâyesine ortak olmak, onu düşünmek isteyen izleyiciler/okurlar/paydaşlar arasında dolaşmaya farklı şekillerde devam ediyor. Bu anlamda Duygu Demir editörlüğünde hazırlanıp Salt tarafından yayımlanan Ben Bir Stüdyo Sanatçısı Değilim başlıklı kitap, 2023’te Pelin Uran küratörlüğünde Galerist’te gerçekleşen “Dostlar Arasında: Uzun Bir Hikâyeden Kesitler” başlıklı grup sergisi, Salt ve Sanat Kritik iş birliğinde hazırlanan “Daha Pek Çok Şey: Hüseyin Bahri Alptekin” başlıklı podcast serisi, Alptekin’e dair işler arasında okuyucular/dinleyiciler tarafından takip edilip tekrar hatırlanabilir.