Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Söyleşi

İçimizdeki kozmosta kaosla barışmak: Alp İşmen’den “Aşk imiş…”

İlk solo sergisi 13 Mayıs’a kadar Mixer’de görülebilecek Alp İşmen’le yarattığı kendine özgü kozmos ve sanatının süreç içindeki dönüşümleri üzerine.

Alp İşmen, Aşk imiş... sergisinden görünüm. Fotoğraf: Ayşegül Altunay

Alp İşmen’in “Aşk imiş…” adlı solo sergisi, 13 Mayıs’a kadar Mixer’de ziyarete açık olacak. Alp’in işlerini ilk kez 2019 yılında Daire Sanat’ın açık atölye programında gördüm. Optik illüzyonların ve çoklu görüntülerin eklektik bir aradalığını içeren kendine özgü resimsel dilinden anında etkilendim. Ardından 2021’in Şubat ayında, pandemi tüm hızıyla devam ederken Alp’i Mixer’de genç kuşaktan sanatçı Yüksel Dal ile duo sergi yapmak üzere “Olağanüstü Denklikler, İnce Benzerliklersergisine davet ettim. Bu sergideki çalışmalarını dosya dosya, defter defter doldurduğu yüzlerce çizimi arasından seçmiştik. Aradan geçen iki sene içinde Alp hiç durmadan üretmeye devam etti ve nihayet ilk solo sergisini açtı. Sanatçının ilk duo sergisinin küratörü, sıkı bir takipçisi ve dostu olarak Alp’e aklımdakileri döktüm; Alp de her zamanki şiirselliğiyle karşılık verdi.

Alp’le söyleşimize geçmeden önce bir de not: İşmen’in sergisiyle eşzamanlı olarak Ekin Keser’in “Kendimden Bir Şeyler Aradım” başlıklı ilk kişisel sergisi de Mixer’in proje odasında yer alıyor. 2016 yılında bir vapur yolculuğunda bulduğu cüzdanın içindeki beş adet vesikalık fotoğrafları saklayan Keser, günümüze değin buluntu fotoğrafları kesip biçerek onlara yeni bir yaşam formu vermiş. Sahip çıkılmayan/çıkılamayan anıları, fotoğrafları gündeme getiren Keser’in sergisi de 13 Mayıs’a kadar ziyaret edilebilir.

Alp İşmen, İsimsiz, Kâğıt üzerine mürekkep, 42 x 30 cm., 2023
Alp İşmen, İsimsiz, Kâğıt üzerine mürekkep, 42 x 30 cm., 2023

“Olağanüstü Denklikler, İnce Benzerlikler” sergisinden sonra sanat pratiğinde yenilikler, farklılaşmalar görüyorum. Çizgi senin için hâlâ önemini korusa da daha çok sulandırılmış tek renkle veya mürekkeple yapılan çalışmaları, “lavi”lerini görüyoruz. Çocukluğundan beri mürekkep ve kâğıtla haşır neşir olduğunu, mürekkebin şeffaflığını, renklerin birbirine karışırken dağılmalarını, mürekkebin suyla birlikteliğini çok sevdiğini, bu yüzden bazı işlerini ıslattığını ve renk değişimlerini izlemekten haz duyduğununu birlikte çalışırken anlatmıştın. Bir yandan mürekkebin sürprizlere gebe olması, sıradan gözükürken riskli bir malzeme olması da senin için önemli. Laviye yönelimin nasıl gerçekleşti? “Olağanüstü Denklikler, İnce Benzerlikler” sonrasında hayatın, sanatın nasıl evrildi; neye dönüştü?

Kâğıtla, kâğıdın sunduğu boş alanla karşılaşmanın, usumda bir nevi şehvet doğurduğunu söylemeliyim. Her çocuk bu duyguyu garı ihtiyari bir şekilde deneyimler, olabildiğince hoyrat darbelerle kâğıdın beyazlığını yırtar, bezer, bozar ve devam eder. 

Kâğıt işler üretmek bir sevinç, bir içtenlik ve tadına varıldıkça bağımlılık yaratan bir uğraş, bir yaşama tutunma nedeni benim için. Disiplin gerektiren bir meslek olan grafikerlikten kendimi kopardıktan sonra çalışmalarıma bahsettiğim bu disiplinle başladım. Bu, ürettiklerimde kendisini net bir şekilde gösteriyor zaten. İzleyenler sabırlı biri olduğumu zannetseler de bu sadece güncel deyişle bir anda olma/kalma meselesiydi benim için. Yıllar geçtikçe bu tarzın beni yorabileceği ve kendimi tekrara düşürebileceği endişesi içimi kemirmeye başladı. Sonuç olarak da fırça ve mürekkebi kâğıt üzerinde buluşturmak çözüm oldu benim için. Daha özgür gibi görünse de geçmişten gelen hünerin rafine bir sonucudur lavilerim.

Senin küratörlüğünü yaptığın “Olağanüstü Denklikler, İnce Benzerlikler” sergisi sonrasında yaşadığım kişisel deneyimler, yaşam-ölüm döngüsüne kafa yormama sebep oldu ve bir zaman sonra bilinçaltıma bu fikirlerle uğraşma göreveni verdim. Serbest kalan ellerim, biraz toprakla ve yeşille ve sonunda elbette kâğıt üstündeki dünyayla bildiğimi zannettiğimce üretmeye devam etti.

Hayat ve sanatımın neye dönüştüğünü bana sizler ve zaman söyleyecek.

Alp İşmen, İsimsiz, Kâğıt üzerine mürekkep, 76 x 56 cm., 2023
Alp İşmen, İsimsiz, Kâğıt üzerine mürekkep, 76 x 56 cm., 2023

Kendine özgü, Alp’e özgü bir kozmosun kapısını açıyorsun yeni işlerinde. Bu deneysel, daha soyut yaklaşım nasıl gelişti?

Dört köşeli bir düzlem üzerinde sonsuzu aramak, beynimizde dolanık hallerle uçuşan soyut hisleri somut bir şekle dönüştürerek sanat yapmaya çalışmak neticesinde kaos/kozmos serim ortaya çıktı. Yaptıklarıma bakınca da şu evrendeki hiçliğim ve fakat kendimle baş başa kaldığımda hissettiğim biricikliğim, egom şaşırttı beni. Kimi zaman klişe cümleler yardımımıza yetişir ya, benim diyeceğim de bu: Hepimiz yıldız tozuyuz.

Şefkatli ve sevgi dolu personanın bir uzantısı olarak gördüğüm “Aşk İmiş” başlığına gelelim. Serginin ismini, Fuzuli’nin Aşk İmiş Her Ne Var Âlemde mısrasından ödünç alıyorsun. Fuzuli bu mısranın devamında “İlm bir kıyl u kâl imiş ancak” diyor; “ilim sadece bir dedikodu etmekmiş” anlamına geliyor. Aşk İmiş başlığıyla sanatının duygularla, duygulanımla, aşkınlıkla yapılan bir icra olduğunu fısıldamak istiyor gibisin.

Kimi zaman evrendeki her bir atomla olan bağımın varlığına olan inancım sarsılsa da mevcut tüm madde ve varsa boşluğun sebebinin de insandan önce bile yürürlükte olan aşk olabileceğini düşünüyorum. Çocukluğumdan beri, özellikle annemden ayrı düştüğüm zamanlarda aynalara bakıp ağlardım; boy aynalarının karşısına geçip soyunur ve vücudumun bana verebileceklerini, yo hayır, sunabileceklerini keşfetmeye çabalardım. Kendi haz nesnem olmam bir an sonra sihrini kaybetmek zorundaydı, peki ya kendime âşık olsam? Bu o kadar korkutucu gelmişti ki benim dışımda bana benzer kim varsa onlara âşık olmaya ve fakat dokunmak ne kelime, bunu kendilerine itiraf bile edememeye kaptırmıştım kendimi. Ben de onlara şiirler, destanlar yazdım; beni resim yapmaya yönlendirecek imgelerimi geliştirmeye başladım. Şiirle beslediğim bu imgelerim de dünyamı oluşturdu zamanla. Aynalar kâğıtlarıma dönüştü, içimden taşan sıvılardan damıttığım duygularım da çizdiğim her bir çizgiye. 

Alp İşmen, Aşk imiş… sergisinden görünüm. Fotoğraf: Ömer Yenidoğan

Homoerotizm ve bir direniş biçimi olarak kuir aşk, desenlerinin öne çıkan özelliklerinden. Her anlamda akışkan bir pratiğin olduğunu, sessiz sakin akarken aslında kuir bir direniş ürettiğini  düşünüyorum. Sen gücünü öfkenden değil, sevginden alıyorsun. Yapıtlarını meditatif bir arınma duygusuyla yaptığını biliyorum. Öfkeye teslim olmanın işten bile olmadığı bir ülkede bu işler; öfkeye teslim olmamak için kendine yarattığın bir kozmos, dünyadan kaçış noktası mı?

Resim yapma sürecim esnasında öfkeye teslim olmak ya da olmamak diye bir sorunum kalmıyor. Ne zaman ki benim için bir meditasyon, hatta ibadet vazifesi de gören bu sürece ara veriyorum, dünya dertlerinin yalanına kanıyorum, işte o zaman ne olursa olabiliyor, kozmos kaosa dönüşebiliyor ve çözüm de illa ki sanat oluyor. Öfkelendiğim anları ne kadar az da olsalar utançla hatırlıyorum. Bunu hiç öfkelemediğimi zannetme diye söylüyorum. Barış, huzur ancak hayata karşı ne kadar zarif davranabildiğinle ilgili gibime geliyor. Yavru bir kediyi sever gibi, bir manolyanın o sarımsı beyaz çiçeğinden yayılan limoni kokuyu içine çekerkenki mecburen takındığın, çiçeğe değmemeye çalışmamın seni büründürdüğü tavra şaşırman gibi… Dünyamızı yaratırken neleri seçtiğimiz, neleri bünyemizden uzaklaştırabildiğimiz çok önemli geliyor bana. Buna dünyadan kaçmak demektense kendi dünyamı yaratmak demeyi tercih ederim.

Alp İşmen, İsimsiz, Kâğıt üzerine mürekkep, 30 x 43 cm., 2021

Alain de Botton, Aşk Üzerine kitabında aşk olmadan gerçek bir kimlik edinme yeteneğimizi yitirdiğimizden, aşk olduğumuzda benliğimizin bir açıdan onaylandığından bahsediyor: “Varoluşumuzu izleyen bir başkası olmadığı sürece gerçekte var olmadığımız doğrudur belki de, söylediklerimizi anlayacak biri olmadan dürüst konuşamayız, yani meselenin özüne inecek olursak, sevilmiyorsak, tam anlamıyla yaşıyor olmayız.”[1]  Senin işlerindeki ikilik vurgusu,“aşk” olarak tarif ettiğimiz duygular bütününün, egomuzu besleyen taraflarını düşündürüyor bana. Sergiye dahil ettiğin aynalar da elbette, kendi yansımasına âşık olup oracıkta ölüp nergis çiçeğine dönüşen Narkissos efsanesini aklıma getiriyor. Jacques Lacan’ın “ayna evresi” teorisini de ister istemez düşünüyorum.

Beden olarak doğduk ve öleceğiz. Bunu biliyoruz ancak içten içe kabul etmiyoruz. Narsist yanımız bize sanat yaptıran. Yansımızı buluyoruz, eser aynamız oluyor sanki. Oysa ayna da o duru, sığ su da bizi göstermez bize. Özlemini çektiğimizle yüzleşiriz. Doğurmak istediğimizle.

Öleceğimizi hatırlatmak istedim, ölümlü varlıklar olduğumuzu ve ölmeden önce bir şekilde aşkı önce kendimizde bulmamız gerektiğini. Yine bir klişe: Kendini sevmeyen başkasını sevemez. Yaşadığımız, yaşadığımızı sandığımız (bu da kabulüm) aşkın bir üçüncü kişisi var olmadan olamazmışız. O üçüncü kişiye ulaşmak sanki biz sanatçıların tüm arzusu; inkar etmek istesek de.

Alp İşmen, İsimsiz, Kâğıt üzerine mürekkep, 43 x 30 cm., 2022
Alp İşmen, İsimsiz, Kâğıt üzerine mürekkep, 43 x 30 cm., 2022

İlk solo serginde, Günümüz Sanatçıları 5. İstanbul sergisinde (1984) sergilenmeye değer görülen gravürünü de gösteriyorsun. 1984’te Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulundan mezun olurken katıldığın bu sergiden sonra, hayatını grafik tasarım alanında çalışarak sürdürdün. Birçoğumuz seni hayat arkadaşın Taner Ceylan’ın “Alp” resminin ilham perisi ve modeli olarak biliyorduk. Bir süredir bize ressam Alp’i gösteriyorsun. Senin gibi “geç açan” sanatçıların son derece yaşçı sanat piyasasında karşılaştıkları meşakkatlerden bahsetmek ister misin?

Derin bir yara bu. Zamanında çok duydum, “galeriler genç sanatçı ister” sözünü, hele ki yeniyse bu ortamda. Sonra sonra genç, dolayısıyla satma garantisi olmayan sanatçı adaylarını istememeye başladıklarını gözlemledim bu tip galerilerin. Böyle geldi, böyle gitmez demek isterim ama zor. Sözü geçen iki sergimin de mekânı olan Mixer gibi galeriler de var. Tek arzuları sanat eserlerini sanatseverlerle buluşturmak. Geçim derdi bir gerçek. Üretmek için gerekirse yanık bir kibridin ucu ve peçete yeter demişti bir arkadaşım. Sanata, üretime ve bilgiye aşkla sarılın derim her yaştaki, ben gibi, sanatçı adayına.

Aşk gibi vazgeçilmez, sorgulanmaz bir dürtü belki de resim yapmak, koşulsuz…

İçimizdeki kozmosta kaosla barışmak.


[1] Alain de Botton, Aşk Üzerine, Sel Yayıncılık, çev.: Ahu Antmen, s. 128.

İlginizi Çekebilir

Duyurular

border_less ARTBOOK DAYS’in altıncı edisyonu, bu sene 3–5 Mayıs tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ev sahipliğinde gerçekleşiyor.

Söyleşi

Larissa Araz ile Versus Art Project'te gerçekleşen “In Hoc Signo Vinces” sergisi üzerine konuştuk.

Eleştiri

Gizem Akkoyunoğlu'nun Sanatorium'da gerçekleşen "Kudretin Silüetleri" sergisini Oğuz Karayemiş değerlendirdi.

Söyleşi

Kundura DocLab vesilesiyle İstanbul’a gelecek olan Rabih Mroué ile dünya ahvalini, tiyatro ve performans ilişkisini ve İstanbul’la bağını konuştuk.