Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Söyleşi

İKLİMCİL: insan müdahalesi ile değişen koşulları anlamak

SALT Araştırma ve Programlar ekibinden Meriç Öner ve Onur Yıldız’la “İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken” sergisi üzerine konuştuk. “Bu son şansımız mı?” gösterim programını ise Fatma Çolakoğlu’ndan dinledik.

Cooking Sections, Exhausted [Kurak Topraklar] 2021 Fotoğraf: Ekin Özbiçer

Son yıllarda “iklim değişikliği” ile ilgili gerçekleştirdiği sergi, sohbet ve gösterim programlarıyla dikkat çeken SALT Beyoğlu, yeni sergisi “İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken” ile çalışmalarına devam ediyor. Kurumun 2018’de başlattığı Sohbetler serisinin üçüncü ayağı olarak hayata geçen sergi, iklim, beslenme ve coğrafya merkezli çalışmalarıyla adını duyuran Londra merkezli Cooking Sections (Daniel Fernández Pascual ve Alon Schwabe) ile birlikte sanatseverlere mevsim, haritadan silinen bölgeler ve geleceği meçhul kıyılar üzerinden tarihsel bir yolculuk sunuyor.

Cooking Sections daha evvel İskoçya, Fransa, İtalya, Amerika Birleşik Devletleri ve Ukrayna gibi ülkelerde bu türde çalışmalar yapmış bir ekip. İkili bu kez Türkiye ve yakın coğrafyasında iklim değişikliği sonucu ortaya çıkan koşulların gıda üretim ve tüketimine etkisine bakıyor. Pek çok araştırmacı, akademisyen, aktivist, üretici ve uzmanın dahil olduğu iki buçuk yıl süren bir hazırlığın ürünü olan sergi değişen koşulları anlamak ve bu koşullar içerisinde gelişen pratiklerimize dair bir kavrayış geliştirmeyi amaçlıyor.

Cooking Sections ekibi bu yılın Turner Ödülü kısa listesinde yer alan beş kolektiften biri. Meraklısı için kolektifle ilgili daha detaylı bilgiye Ezgi Cemre Er’in hazırladığı “Turner Ödülü: 2021 kısa listesi, tartışmalı tarihi ve eleştiriler” yazısından ulaşmak mümkün.

SALT Araştırma ve Programlar ekibinden Meriç Öner ve Onur Yıldız’la sergi, Fatma Çolakoğlu’yla ise 2015’ten beri devam eden “Bu son şansımız mı?” gösterim programı hakkında konuştuk. 

SALT uzun zamandır iklim konusuna dikkat çeken ve çeşitli program ve sergiler aracılığıyla bu konuya değinen bir kurum. Bize öncelikle SALT’ı “iklim değişikliği” meselesine yönlendiren nedenlerden ve kurumun önceki çalışmalarından bahsedebilir misiniz?

Meriç Öner: SALT’ın kuruluşunda ekolojiyi gözeten tercihler öncelikliydi. Örneğin, bütün kurumların tartışmasız alışkanlığı olan sergi broşürü veya davetiyesi dağıtmak gibi kâğıt tüketimini artıran uygulamalardan kaçındı. Yapılarına bisiklet parkı koyarak bu ulaşım biçimini destekledi. Yine kaynak tasarrufu açısından sergi mekânında tekrar tekrar kullanılabilen ahşap panoları seçti. Aynı yaklaşımla, malzeme seçimlerinde dikkatli oldu ve eldekileri dönüştürerek kullanmaya özen gösterdi. Programlar bu bütünlük içerisinde hem konu, hem uygulama olarak ekolojiye karşı hassasiyet taşır. İklimin kritik baskısının giderek arttığı bu dönemde ise söz konusu tavır, meseleyi doğrudan ele alan içerikler ile güçleniyor. Bunların en uzun soluklu olanı 2015’ten beri süren Bu son şansımız mı? film gösterimleri. Şimdi de Cooking Sections sergisi bütünüyle iklime odaklanıyor.

“İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken”, hem bir sergi hem de iş birliklerine dayalı bir kamu programı olarak SALT Beyoğlu’nda sanatseverlerle buluşuyor. Peki bu sergi daha önceki işlerle nasıl bir ortaklık kuruyor ve bugün için nasıl bir anlam ifade ediyor?

Onur Yıldız: Cooking Sections ile Sohbetler serisi kapsamında geliştirilen iş birliği, SALT’ın davetli sanatçılar veya küratörler ile ‘birlikte araştırma’ ve ‘birlikte öğrenme’ odaklı yürüttüğü programlardan üçüncüsü. Sohbetler serisini başlangıcında şöyle tarif etmiştik: “Sohbetler, hızlı tüketime hazır, sırf seyirlik amaçlı sunumlar üretmektense yerinde ve derinlikli incelemeleri teşvik edip etkinleştirir; profesyonel ağlardan beslenmekten ziyade ilişki kurmayı merkeze alır. Sürümde olan kavramlar, etkinlik hâlleri ve izleyici yapılanmalarının tekrarı yerine, sağlam temelli altyapılar oluşturan bütünlüklü ve bir o kadar da aktif bir fikir alışverişi ortamı kurulması önceliklidir. Sergi yapımının bu bağlamda bir araç olarak değerlendirildiği Sohbetler’de, davetli programcıların çalışmalarına SALT ve birlikte araştırdığı, öğrendiği bileşenleri dâhildir.” Bu tanım Sohbetler serisi kapsamında gerçekleşen tüm programların meselesini iyi tarif ediyor.

“Etçil”, “vejetaryen” ve “vegan” gibi kavramlardan farklı olarak “iklimcil” kendi içerisinde bambaşka anlamlar barındırıyor. Aynı zamanda sergiye ismini de veren bu kavramı/iklimcil’i siz nasıl tanımlıyorsunuz? Bu kavram nasıl bir değer taşıyor?

O.Y.: İKLİMCİL (CLIMAVORE), Cooking Sections ekibinin uzun süredir farklı coğrafyalarda yürüttüğü bir çalışmanın adı. İnsan müdahalesi sonucu gerçekleşen iklim değişikliği ile beraber beslenme alışkanlıklarımızın nasıl dönüştüğü ve dönüşmesi gerektiğine odaklanıyor. Daha evvel İskoçya, Fransa, İtalya, Amerika Birleşik Devletleri ve Ukrayna gibi ülkelerde yürütülen çalışma, günümüzde ortaya çıkan yeni iklimleri anlamaya çalışıyor ve bu iklimlere uyarlanabilir bir beslenme alışkanlığı için öneriler geliştiriyor. Bu anlamda etçil, otçul ya da hepçil gibi beslenme rejimlerinden farklı olarak İKLİMCİL’in iklim koşullarına uygun bir beslenme rejimi olduğunu söyleyebiliriz. Sergi kapsamında üretilen işlerin tümü iklim değişikliği kaynaklı ortaya çıkan yeni koşulları ve bu koşulların toplulukların yeme-içme alışkanlıklarını doğrudan veya dolaylı olarak nasıl biçimlendirdiğini anlamaya çalışırken diğer yandan da içinde yaşadığımız yeni koşullara dair İKLİMCİL perspektifinden öneriler sunuyor. Mevcut yeme-içme alışkanlıklarımız belirli gıdaların her mevsimde ve her coğrafyada temin edilebilir olmasına imkân verirken bunun çevreye olan maliyetini göz ardı etmekte. İKLİMCİL ise yerel koşullara ve değişen dönüşen iklimin şartlarına uygun yeme-içme biçimleri geliştirmeye odaklanıyor diyebiliriz.

Kurumun 2018’de başlattığı “Sohbetler” serisinin üçüncü sergisi olarak hayata geçen “İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken”in arkasında birçok iş birliği ve ortaklığın olduğu hemen fark edilebiliyor. Bize biraz serginin arka planında SALT’ın giriştiği iş birliği ve ortaklıklardan da bahsedebilir misiniz?

O.Y.: Serginin iki buçuk yıla yakın süren araştırma sürecinde pek çok araştırmacı, akademisyen, aktivist, üretici ve uzman ile birlikte çalıştık. Cooking Sections’ın yönlendirmesiyle Türkiye ve yakın coğrafyamızda iklim değişikliği ile birlikte ortaya çıkan yeni koşulları anlamak ve bu koşullar içerisinde gıda üretim ve tüketim pratiklerine dair bir kavrayış geliştirmek için bu alanda çalışan insanlardan öğrenmenin koşullarını yaratmaya uğraştık. Yürüttüğümüz bu kapsamlı araştırma bir tür birlikte öğrenme sürecini mümkün kıldı. Alanda çalışan insanların kendi uzmanlıkları doğrultusunda bize aktardıkları bilgilere karşın biz de farklı alanlardan toparladığımız bilgileri onlarla paylaşma imkânı bulduk. Buna ilaveten serginin gerçekleştirmeye çalıştığı müdahaleler ve sunduğu önerileri somutlaştırmak için gerçekleşen iş birliklerinde sanatçı Serkan Taycan’ın “İki Deniz Arası” haritası rotasının kentin yaşadığı değişimleri göz önüne alarak yeniden oluşturulması ve Mutfak Sanatları Akademisi’yle İKLİMCİL’in önerileri doğrultusunda aşçılık öğrencilerini teşvik etmeye yönelik geliştirdiğimiz iş birliklerini saymak mümkün.

1941’de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Ankara’da toplanan Birinci Coğrafya Kongresi’nde Türkiye, topoğrafya, iklim, bitki örtüsü ve tarım gibi ana başlıklar etrafında yedi coğrafi bölgeye ayrıldı. Coğrafi ve kültürel birçok sınıflandırma da bu yedi bölge üzerinden yapılarak bugüne dek vatandaşlara/öğrencilere öğretildi. Ancak insan eliyle yapılan müdahaleler bugün bu sınıflandırmayı giderek geçersizleştirdi. “İklimcil”in aslında bu tür ezber bilgilerin geçersizliğini ortaya koyduğunu ve ezberlere karşı geldiğini söyleyebilir miyiz?

O.Y.: İKLİMCİL insan müdahalesi ile değişen koşulları anlamak ve bu koşullar içerisinde gıda üretim ve tüketim pratiklerimizin nasıl devam edebileceğine dair öneriler sunmak odaklı bir program. Bu program kapsamında yürütülen araştırma ve kurulan temaslar varsayılanları ya da doğru kabul edilenleri yeniden değerlendirmek için bir girişim olarak görülebilir. Bu girişimin asıl amacı ise yeni koşullar içerisinde beslenme alışkanlıklarımızı nasıl biçimleneceğine dair fikirler üretmek ve geliştirilen öneriler aracılığıyla bu alandaki sorunlara müdahalede bulunmak. Bu nedenle ezberlerin ya da eskiden beri varsayılagelmiş olanın sorgulanması aslında geleceğe dair öneriler oluşturmak için verili koşulları tayin etmek amaçlı diyebiliriz.

SALT’ın davetiyle iklim, beslenme ve coğrafya merkezli çalışmalarını genişleten Londra merkezli Cooking Sections (Daniel Fernández Pascual ve Alon Schwabe), “İklimcil” ile birlikte sanatseverlere mevsim, haritadan silinen bölgeler ve geleceği meçhul kıyılar üzerinden tarihsel bir yolculuk sunuyor. Peki kimdir Cooking Sections, nasıl bir araya gelip böylesi önemli bir çalışmaya hayat verdiniz?

M.Ö.: Londra’da yaşayan Cooking Sections ikilisi enstalasyon, performans, haritalama ve video gibi araçları kullanarak mekânsal müdahalalerde bulunan ve bu pratikleri aracılığıyla görsel sanatlar, mimarlık, jeopolitika ve gıda arasındaki sınırları soruşturan bir ekip. Araştırmalarındaki derinlik ve işlerindeki keskinlik hayranlık uyandırıcı. Onları SALT ile bir çalışma yapmaya davet ettiğimizde ortak merak ve ilgilerimizden yola çıkarak Türkiye coğrafyasında gıdaya odaklanan sıkı bir içerik oluşturmak niyetindeydik. Üç yıla yayılan süreç, tarih, coğrafya, edebiyat, arkeoloji, zanaat, tarım, orman ve su bilimleri dâhil pek çok alandan beslenen yaygın bir keşif niteliğindeydi. Taşlar karşılıklı yerine oturmaya başladığında iklimin krizinin tetiklediği bir dizi vakada derinleşmekte karar kıldık. Öğrendiklerimiz sergiye dönüşürken, serginin makale, konuşma ve sunumlarla katmanlanmasına önem verdik. Sergi salgın koşullarında gerçekleştiği için mekânda sürecek çok sayıda performansı kayıtlar aracılığıyla sunma yolunu seçtik.

Sergi, Cooking Sections’ın bu proje için ürettiği beş işten meydana geliyor. SALT Beyoğlu’nun farklı katlarına yayılan bu işler, izleyicilere bambaşka iklim ve coğrafyalardan olsa bile iklimsel sorunların aslında ne denli ortak olduğunu da hatırlatıyor. Bu noktada Cooking Sections’ın vaka araştırmaları, Türkiye’deki izleyicilere neler sunuyor?

O.Y.: İKLİMCİL: Mevsimler Sürüklenirken sergisi kapsamında Cooking Sections tarafından üretilen işler bir yandan Türkiye ve Türkiye’ye yakın coğrafyalarda iklim değişikliği sonucu ortaya çıkan yeni gıda üretim ve tüketim pratiklerine odaklanıyor.  Bu anlamda hem iklim değişikliğinin ulusal sınırların ötesine geçen etkilerini hem de yerelde yarattığı dönüşümü birlikte kavrama imkânı sunuyor. Öte yandan da iklim değişikliğini uzun bir tarihsel dönem içinde ele alarak iklim kaynaklı gelişmelerin toplumsal, ekonomik ve siyasal sistemler tarafından nasıl yönetildiğini inceliyor. Doğal olduğu varsayılan gelişmelerin insan yapısı sistemler tarafından biçimlendirilişinin altını çiziyor.

Sergi, açılışını Anadolu’daki büyük kuraklık ve kıtlıklara kanıt niteliği taşıyan materyallerle üretilen ve “protez bir orman”a dönüştürülen Weathered (Perişan Eden Hava, 2021) başlıklı çalışma ile yapıyor. Gazete kupürü, şiir, fosil yapraklar, ağaç halkaları ve çeşitli ahşap parçalardan oluşan bu enstalasyon, bize meteorolojik verilerin düzenli toplanmadığı dönemlere dair neler anlatıyor?

O.Y.: Weathered [Perişan Eden Hava] kapsamında biraraya getirilen İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nden ödünç alınan ağaçlar, ağaç fosilleri ve polenler, La Turquie gazetesinden taranmış haber ve okur mektupları ve bunlara eşlik eden Abdi’nin 1875 yılına tarihlenen Kuraklık Destanı iklime dair mevcut durumu ve gelecekte beklenenleri anlamak için bir mecra oluşturuyor. İklimin uzun dönemli dönüşümüne ilâveten bu dönüşümün bilgisinin ekonomik tahminler, kararlar ya da spekülasyonlar için taşıdığı önemin altını çiziyor. İklim kaynaklı olduğu varsayılan gelişmelerin toplumsal, ekonomik ve siyasal sistemler dolayımıyla biçimlenmesinin altını çiziyor.

Serginin en özel işlerinden olan Unicum (Yegâne, 2021), su sıcaklığı ve tuzluluk oranındaki değişimlerin ve bu durumun göç ve habitat üzerindeki etkisini irdeliyor. Mevcut ekosistemi de derinden ilgilendiren bu durum, aynı zamanda Unicum üzerinden Karadeniz’in Akdenizleşmesi meselesini irdeliyor. Peki bu büyük değişim sanatçıların Unicum çerçevesinde kullandıkları materyallerle nasıl bir bütünlük oluşturuyor?

O.Y.: Çanakkale ve İstanbul boğazlarının oluşmasından bu yana Akdeniz’in suları Karadeniz’e akarak, Karadeniz sularını daha sıcak ve daha tuzlu hale getirmekte. Bu jeolojik fenomen iklim değişikliği kaynaklı sıcaklık artışı ile beraber iki deniz arasındaki benzerliği artırmakta ve her iki denize özgü canlıların karşılıklı olarak yeni bölgelere göçünü teşvik etmekte. Sanatçıların Unicum işi bağlamında kullandığı materyaller kadim mecraları (ıslık dili ve halı dokumacılığı) yeni olanı ifade etmek için yeniden işlevlendiriyor. Karadenizli iki balıkçı arasında av yaptıkları denizde artık olmayan balıklar ve yeni gelen türler hakkındaki diyalog ıslık dili ile seslendirilirken, Akdeniz ve Karadeniz arasında göç eden deniz canlılarının Cooking Sections tarafından üretilmiş çizimlerini taşıyan dokuma halı bu hızlanmış göçün bir kaydını oluşturuyor.

Cooking Sections, The Lasting Pond [Kalıcı Gölet], 2021 Fotoğraf: Ekin Özbiçer.

The Lasting Pond (Kalıcı Gölet, 2021), mandaların gündelik güzergâhlarını takip ederek İstanbul çevresindeki sulak alanların zamanla nasıl azaldığına dikkat çeken bir çalışma. Peki İstanbul’a içme suyu sağlayan bu yolların, göletlerin, kemerlerin, kanalların, sulak alanların azalması yakın gelecekte İstanbul’u bekleyen tehlikeye dair bir işaret midir?

M.Ö.: İstanbul’un kuzeyinde, sergide sözü geçen göletin de yer aldığı Arnavutköy ilçesinde, büyük altyapı ve üstyapı çalışmaları sürüyor. Mandaların odağa girmesinin sebebi bu koşulların günlük yaşayışlarını görünür şekilde etkilemiş ve yüzyıldır bu bölgedeki yerleşik popülasyonu İstanbul’dan dışarı itmiş olması. Yani, yine zora giren bir gıda döngüsüne bakıyoruz ve görüyoruz ki çok lezzetli sütlaçlar, yoğurtlar, kaymaklar İstanbul mandalarının sütünden yapılıyor. Oysa bu İstanbulluların pek de farkında olduğu bir bilgi değil. Cooking Sections’ın kazdığı göletin çamuru sergi mekânında seramik çanaklara dönüştüğünde, Arnavutköy İstanbul’da bir masaya konuyor. Serkan Taycan’ın sergi için yeniden hazırladığı “İki Deniz Arası” haritasında bizim tanıştığımız mandaların yerleri işaretli. Haritayı edinip gidebilirsiniz. Ayrıca, Mutfak Sanatları Akademisi pastacılık eğitimlerine hemşehri mandaların sütünü kullanacakları bir ders ekledi. Böylelikle mesele sergi sonrasında mutfaklara ve sofralara taşınacak. Bütün bunlar bölgedeki mandaların varlığının bilinmesine yönelik. Orada yaşamaya devam edebilmeleri ise bu bölgedeki mevcut hayatın projelerden değerli olduğunun idrakını gerektiriyor. Manda sulak alanların değerine dikkati çekebileceğimiz unsurlardan yalnızca biri. Diğer bütün canlı-cansız ögeler birlikte düşünüldüğünde de her şey çok net: Öncelikler İstanbul’daki kısıtlı doğal sistemlerden yana olmalı. Doğru tercihlerde bulunmak için bir tehdit hissetmek şart değil bana kalırsa.

Traces of Escapees (Kaçakların İzinde, 2021), balık çiftliklerinin neden olduğu kirlilik ve deniz canlılarının uğradığı genetik erozyona dikkat çekiyor. Özellikle son günlerde Marmara kıyılarında görülen deniz salyası tehlikesi de Türkiye’deki denizlerin ne denli kirli olduğuna dair bir başka örnek oluşturdu. Dolayısıyla Cooking Sections’ın Traces of Escapees ile ortaya koyduğu üretimin içerisinde bulunduğumuz mevcut erozyonun bir tür sağlaması/kanıtı olarak görebilir miyiz?

O.Y.: Denizlerde balık nüfusunun aşırı avlanma, deniz kirliliği ve iklim değişikliği kaynaklı olarak azalması serginin araştırma sürecinde konuştuğumuz uzmanlar ve balıkçılar tarafından dile getirildi. Bu noktada çiftlik balıkçılığının yaygınlaşması ve av ile yakalanan balıklardan daha fazla tüketilir hale gelmesi gıda üretiminde endüstrileşmenin bir veçhesi olarak görülebilir. Traces of Escapees balık çiftliklerinden kaçan balıklar ile denizde yaşayan türdeşlerinin genetik bir karşılaştırması üzerinden hem iklim değişikliği hem de üretim modeli kaynaklı bu yeni durumun bir değerlendirmesini yapmayı hedefliyor. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Emre Keskin ve ekibi ile birlikte yürütülen uzun vadeli çalışma levrek ve çipura doku ve çevresel izlerinin moleküler olarak incelenmesiyle, çiftliklerde yetiştirilen balıklardaki depresyon örüntülerinin birden çok türde/genotipte genetik olarak kaydının mümkün olup olmadığını tespit etmesi amaçlanıyor. Bu yolla yeni gıda kaynakları ve farklı yeme içme alışkanlıkları edinmenin, okyanuslarda asitlenme oranının yükselmesi, balık çiftliklerindeki ağ kafeslerden deniz suyuna antibiyotik karışması, yeni parazitler ortaya çıkarken türlerin yok olması gibi sularda insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklimsel değişimlerin etkilerini azaltmadaki önemine işaret ediyor.

Cooking Sections, Exhausted [Kurak Topraklar] 2021 Fotoğraf: Ekin Özbiçer.

Exhausted (Kurak Topraklar, 2021) başlıklı eser kısırlık krizini merkezine alarak Neolitik Çağ’ın Bereketli Hilal bölgesinden tüp bebek turizminin patladığı günümüz İstanbul’una dek uzanıyor. Bu da geçmişten günümüze kısırlık/üreme sorununun ne denli köklü bir mesele olduğunu ortaya koyuyor. Peki Exhausted, insanoğlundaki/canlılardaki bu üreme tutkusuna dair neler söylüyor?

O.Y.: Exhausted kapsamında bir araya getirilen koleksiyon ilk tarım topluluklarından günümüze bereket ve bolluk nosyonlarının hem tarımda hem de insan bedeninde izlerini sürüyor. Neolitik Çağ’dan bu yana toprağın bereketi, doğurganlığı çağrıştıran beden imgeleriyle temsil edilmekte; toprak ve beden, iç içe geçen yaşam formları olarak görülmekte. Neolitik tarım topluluklarını ortaya çıkışıyla tahılların evcilleştirilmesi, devlet denetimi, kölelik, boyunduruk ve vergi toplayıcılığından kaçınmak için tarım yapmayan, toprak ve doğurganlık üzerine farklı bir anlayışa sahip olan devletsiz toplumlarında yerinden edilmesinin de tarihi başlar. Göçebe toplumların sürekli yer değiştirmenin külfeti nedeniyle üremeyi kısıtlı tutmasına karşın, yerleşik toplumlar hem toprakta hem de insan bedeninde bereketi artırmaya yönelik bir doğrultuda ilerler. Exhausted, araştırmalara göre 2045 yılından itibaren yerleşik toplumlardaki çoğu çiftin, kaçınılmaz şekilde, üremeye yardımcı tedavi uygulamalarından yararlanmak zorunda kalacak olmasını bu katmanlı tarih içerisinden okumaya çalışıyor.

SALT Beyoğlu gerek “Sohbetler” serisi gerekse kendi bünyesinde düzenlediği sergiler göz önünde bulundurulduğunda “İklimcil”in ardından bizi nasıl karşılayacak?

M.Ö.: SALT Beyoğlu’nda bundan sonra kurumun on yıllık hafızasını sunacağımız bir sergiye hazırlanıyoruz. Ardından 2022’de L’Internationale’nin “Our Many Europes” projesi kapsamında çalıştığımız iki sergiye yer vereceğiz. İlki 90’lı yıllarda performans sanatına odaklanıyor. Avrupa’dan yedi kurum bulunduğumuz coğrafyadaki araştırmalarımızı farklı biçimde sunacağız. Ardından proje başlığında ifade edilen “Avrupalar”ı Türkiye’deki yansımalarından değerlendirdiğimiz bir sergi başlayacak. Yakın zamanda başladığımız çeşitli sohbetler var ama onların nasıl bir içeriğe dönüşeceğini söylemek için henüz erken.

Son bir soru olarak iklim değişikliğinin insana ve dünyaya olan etkilerine dikkati çekmeyi amaçlayan “Bu son şansımız mı?” gösterim programı da yine sergiye paralel olarak ayrıca dikkat çekiyor. Bu noktada sergi ile gösterim programı nasıl planlandı ve iç içe geçti?

Fatma Çolakoğlu: Bu son şansımız mı? programını ilk olarak 2015 yılındaki COP21 Paris İklim Değişikliği Konferansı’na paralel düzenlemeye başladık; yedi yıllık süreç içerisinde 50’den fazla belgesel filmin gösterimini yaptık. Garanti BBVA iş birliğiyle gerçekleştirdiğimiz ve 26 Nisan’da başlattığımız 2021 programı kapsamında ise her hafta bir belgesel filmini 4 Temmuz’a kadar bir hafta boyunca çevrimiçi saltonline.org’da Türkiye’nin her yerinden ücretsiz erişime sunuyoruz. Güney Afrika, Norveç, Fransa, Amerika, Kanada, Bolivya, Çin ve Balkanlardan on belgesel filmi bir araya getirdiğimiz Bu son şansımız mı? farklı kültürlerin çevre ile ilgili benzer sorunları yaşaması ve bunların üstesinden gelme çabalarını inceliyor. Bu belgesel film programının, iklim değişikliği ve yeme içme alışkanlıklarımızı temel alan İKLİMCİL sergisine paralel sunulması ise SALT’ın aciliyet ve hassasiyet gerektiren çevre konularına verdiği önemi vurguluyor. Hem sergi hem gösterim programı iklim ve ekolojik kriz üzerine düşünmeye ve tartışmaya teşvik ediyor.

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Kütüphane

Özkan Işık’ın İMÇ YÜZONBİR'de devam eden “Kısır Gecesi” sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Irmak Canevi’nin “Aralıktan Seksek” adlı kişisel sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Eleştiri

Erdal İnci'nin Art On İstanbul'da gerçekleşen "Real Estate" sergisini Oğuz Karayemiş ele aldı.