Şehrin merkezine doğru ilerliyoruz. Haziran ayının sonlarındayız, güneş canımızı almak istercesine yakıyor tenimizi. Taksim’e gelmeden bir ara sokağa sapıyoruz. Girdiğimiz sokak yanlış yoldayız hissi uyandırıyor. Sanki sadece burada çalışan personelin saptığı bir yol burası.
Ardından kırmızı metal levhadan yerleştirmeler görüyoruz. Yaklaşım Tüneli’nin hemen önünde, İpek Yücesoy’un imzasını taşıyan “Oradalar II” isimli yerleştirmesi bize doğru yerde olduğumuzun güvencesini veriyor. Tünele yaklaştıkça şehirden kopuyoruz. Şehrin göbeğinde, yeni bir gerçekliğe adım atıyoruz.
İçeride ilerledikçe, yerin altında olduğumuz hissi karanlık ve nemin artmasıyla pekişiyor. Her gün milyonlarca insanı taşıyan metro hatlarını düşünüyorum. İstanbul’un omurgası haline gelmiş ağlar bütünü, sanata nasıl hizmet edebilir diye sorguluyorum.
İstanbul’da Şifa Bulmak sergisi bir kamu kuruluşuyla bir sanat insiyatifinin ortaklığından doğuyor ve kamusal bir alanı sanat mekânına dönüştürüyor. Sergi Karşı Sanat Çalışmaları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki Metro İstanbul’un ortaklığıyla, M2 Yenikapı-Hacıosman Metro Hattı’nın 1992 yılında temeli atılan Taksim istasyonunun inşaatı sırasında açılan Yaklaşım Tüneli’nde 19 Haziran -19 Temmuz 2021 tarihleri arasında gerçekleşti. Yaklaşım Tünelleri genellikle metro hatlarının yapım aşamasında lojistik amaçlı açılan, ana hatta ya da tali yollara bağlantılı olan tünellerdir. Bu tünellerin bir kısmı inşaat bittikten sonra kapatılsa da bazı yaklaşım tünelleri; bakım araçları veya iş makinalarının hatta ulaşımının ve malzeme nakillerinin sağlanmasının yanı sıra acil durumlarda yolcu tahliyesi, hatta itfaiye ve sağlık ekiplerinin ulaşımı gibi şehir hayatı için kritik durumlarda kullanılmak üzere açık tutuluyor. Serginin gerçekleştiği Yaklaşım Tüneli ise hâlâ açık tutulan tünellerden bir tanesi.
2005’ten beri kimsenin yolu düşmemiş Yaklaşım Tüneli’ne. 2005’te de Karşı Sanat’ın çabalarıyla bir sergi düzenlenmiş, ardından sanatsal bağı kopmuş ve sadece teknik amaçlarla kullanılmış. 16 yıl sonra bugün, Karşı Sanat Çalışmaları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki Metro İstanbul’un ortaklığıyla Yaklaşım Tüneli yeniden canlanıyor.
İstanbul’da Şifa Bulmak sergisi, koleradan koronaya, tarih boyunca büyük kentlerde sağlığa erişim meselesinden yola çıkarak şifa kavramına odaklanıyor. Sergi; sağlık hakkı, yaşam hakkı ve kent hakkının bir arada düşünülmesi gerektiğine tanıklık ettiğimiz bu dönemde, kolektif yaşamın gerekli kıldığı mesafeleri ve sorumlulukları; beden-mekân ilişkisinde düşündüren bir eşikten geçiriyor. Bu bağlamda kamusal bir alanın tercih edilmesi oldukça isabetli duruyor.
Serginin detaylarını kamusal işbirliği perspektifine odaklanarak, Karşı Sanat Çalışmaları küratörü Ezgi Bakçay ve İstanbul’da Şifa Bulmak sergisi küratörü Melis Bektaş’la konuştuk. Her ne kadar sergiye ev sahipliği yapan kurum olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle de detaylı görüşmek istesek de Metro A.Ş’nin kurumsal basın bülteni dışında bir cevap alamadık. Onu da röportajımızın sonuna ekledik. Umarız büyük bir dönüşüm geçiren İBB yaptığı çalışmaları basına aktarmak konusunda da gelişme gösterir.
Yaklaşım Tüneli’nde 2005’te bir sergi gerçekleşmişti. 16 yılın ardından bugün tekrar yerel yönetimle işbirliği yaparak aynı mekânda bir sergi kurguladınız. Bu proje bağlamında yerel yönetim ile nasıl bir araya geldiniz? Proje fikri nasıl gelişti ve ilerledi?
Ezgi Bakçay : Karşı Sanat ekibi son bir yıldır bir arşiv çalışması yürütüyor. Feyyaz Yaman, İpek Yücesoy, Deniz Zeybek, Sena Tural, Melis Bektaş, Önder Atakul hep beraber hep geçişi hem de geleceği birlikte planlıyoruz. Bu sırada 2005 tarihli Kaçak Sergisi’ni yeniden keşfettik. Mekânı yeniden açmanın ne kadar heyecan verici olacağı düşüncesiyle Metro A.Ş.’yi aradık. Büyük bir tesadüf eseri onlar da Yaklaşım Tüneli’nin duvarlarında Erim Bayrı’nın rölyefini ve Cem Arslan’ın altın arslan resmini yeni keşfetmişler ve şaşkınlık içinde failleri aramaya koyulmuşlardı. Tam o gün bizden gelen telefona çok şaşırdılar ve çok sevindiler nihayet 16 yıl sonra Tünel yeniden bir sanat etkinliğine açıldı. Mekâna özel sergi Melis Bektaş’ın küratörlüğünde düzenlendi.
Karşı Sanat kuruluşundan bu yana bağımsız çizgisini sürdürdü. Birbiriyle uzlaşmaz yaklaşımlara ev sahipliği yaptı, geçici ortaklıklar kurdu ve her sergisi kendi gündemini yarattı. Karşı sanat bir bakıma bir özgürlük ve temsiliyet çatısı oldu ve olmaya devam ediyor. Bu doğrultuda kamusal alanda sergi yapmak, Karşı Sanat için ne ifade ediyor? “İstanbul’da Şifa Bulmak” sergisi ve kamusal mekân ilişkisi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Ezgi Bakçay: Sözde demokratik bir ideali temsil eden kamusal alan yerine bir yaratıcılık sorunu olan karşıt kamusal kavramını tercih ediyorum. Karşıt kamusal alanlar her an yeniden performatif olarak açılmayı veya üretilmeyi gerektiren, beklenmedik ve henüz kuralları koyulmamış karşılaşma mekân/zamanlardır. Kendi topluluklarını, öznelerini yaratan bu manyetik alanlar yüklendikleri estetik (yani duyusal) nitelikler ve ürettikleri bellek ile politiktirler. Başka tür toplumsallıkları temsil etmek yerine hayata geçirir, geçici de olsa deneyime açarlar. Bu tür deneyimler toplumsal yaşamın içindeki çatışmaların üzerini örten uzlaşma örtüsünü kaldırır. Tam da bu nedenle çok zahmetli, krizli, yüksek gerilim hatlarıdır. Çoşku ve neşe yarattıkları kadar ilk defa karşılaşılan güçlükler nedeniyle güvenli alanın dışında ve çok zorlayıcıdırlar. İşte “İstanbul’da Şifa Bulmak” sergisi de böyle bir deneyimdi. Oyunun kurallarının henüz koyulmadığı bir yerde gerçekleşti. Yerel yönetim, sanat alanı, toplumsal muhalefet hatlarının birbirine dediği kıvılcımlar saçan bir tren gibi rayalardan geçti. Hayal gücümüzü tetiklediği kadar emek gücümüzün sınırlarını da denedi. Fakat mekân açmanın kendisinin çağdaş sanat pratiğinden ayrılamayacağını hatırlattı. Bunu izleyicinin ilgisinden özellikle de sanat alanında serginin yarattığı heyecandan yola çıkarak söyleyebiliriz.
Yakın zamanda “Rhythm Section Salon Binär” projesi kapsamında Münih Belediyesi ile çalışarak metro, tren ve tramvay istasyonlar gibi kamusal alanları dijital sergiâ dönüştürdünüz. İki farklı belediye ile, eş zamanlı ve benzer projeler yürüttünüz. Karşılaştırmak gerekirse, iki belediyenin yönetim süreçleri arasında ne gibi farklılıklar gözettiniz?
Ezgi Bakçay: Münih Belediyesi ile ortak çalışmamızda pandemi döneminin kültür sanat alanı için yarattığı sıkıntıları da göz önüne alarak sanat deneyimini kentsel kamusal alanlara açmayı hedefleyerek gerçekleşti. Ekin Çekiç, Bekir Dindar, Daniel Geiger, Erdem Varol, Gonghong Huang, Denef Huvaj, Oleksiy Koval, Thomas Rieger – Dailydosage 24 ve Veronika Wenger’in işleri 5-11 Temmuz tarihleri arasında Münih’in metro, tren ve tramvay istasyonlarında 1800 ekran dijitalda gösterildi. RHYTHM SECTION SALON BINÄR Avrupa’nın başka kentlerine yayılmak üzere de geliştirilmiş bir proje. Açıkçası tutarlı bir kültür ve sanat politikası olan kentlerde işler çok daha hızlı ve kolay ilerliyor. İstanbul’da bu tutarlı tavrın gelişmesi amacıyla alınması gereken çok yol var: Sanat alanında uzman kadroların yerel yönetimlere danışmanlık vermesi, sanat kurumlarıyla güven temelli ve ekonomik dayanışma içeren ilişkilerin tesis edilemesi için ortak çaba harcamak gerekiyor.
Karşı Sanat’ın düzenlediği İstanbul’da Şifa Bulmak sergisi İstanbul Yenikapı – Hacıosman metro hattının kullanılmayan bir ayağı olan Yaklaşım Tüneli’nde gerçekleşiyor. Şifa bulmak teması doğrultusunda, kent ve sağlık ilişkisini kamusal bir alanda sergilemek neyi ifade ediyor?
Melis Bektaş: İstanbul’da Şifa Bulmak sergisi şifa arayışı, istisnalar ve sınırlarla ilgili. Tecrit alanına dönen bir dünyada yeni yaklaşımlarla ve yeni alanlar arasında bir bağ kurmak gerekiyordu. Sergi, başlangıçta hepimiz için olağanüstü olanın insani bir hale dönüşme sürecinde gelişti. Yaşamın aciliyetinin konuşulduğu noktada sanatçılar yeni bir karşılaşma alanı yaratıyorken serginin tahliye tüneli olarak inşa edilen bir mekânda yer alması elbette tesadüf değil. Tünel konumu ve etkisiyle hem şehirde önemli bir noktayı işaretliyor hem de 2005’te bir kere Karşı Sanat’ın sergi mekânı olarak kullanmasından kalan izlerle zamanda ve mekânda katmanlılık sağlıyor. Şehrin bulunabileceğiniz en derin noktalarından birindeyken yaşanacak olağanüstü bir durumda tahliye edileceğiniz alanda sergiyi deneyimlerken; yakınlığın, sınırların ve birlikteliğin nabzını tutan sanatçılar ve araştırmacılar ile karşılaşılıyorsunuz. Kentin derinliklerinde şifayı düşünmek ve aramakla, alışılmış alanlardan koparıp üretimi ve gösterimi sıkıştığımız, kapandığımız bir dönemin devamında kamusal alana açmakla hem bir alan keşfetmiş oluyor hem de uzaklaştığınız, sınırlandırdığınız duyular ilk kez karşılaştığınız yapıtlarla hareketleniyor. Sanatçılar şifa çağrışımı ile kurgular yapıyor, beden haritaları çıkarıyor, ruhsal şifa arayaşını yansıtıyor, toplumsal sağlık ve hafıza üzerine düşünüyor, kaçış noktaları yaratarak tüneli sarıyorlar. İstanbul’da Şifa Bulmak, küresel sağlık krizini; politik, kurgusal ve estetik yaklaşımlar ile yeniden düşünmeye davet ediyor.
Yaklaşım Tüneli’ni ziyaret ederken en çok dikkatimi çeken detaylardan birisi tünelin kendi dokusuna hiçbir müdahale olmamasıydı. Zemin olduğu gibi bırakılmış, duvarlar aynı şekilde, ışıklandırma tünelin kendi cılız ışıkları… Tünelin kendi dokusunu olduğu gibi bırakmanız küratoryal temayla nasıl bağdaşıyor?
Melis Bektaş: Burası bir tahliye tüneli, bir acil çıkış tüneli, sergiyi desteklediği noktaya getirirken mekânı kendisinden koparmadan bu alana yerleşmek öncelikli planımızdı. Nem, soğuk, karanlık, sızan sular ve duvarların desenleri gizlenmeden sergilenen yapıtlarla bir bağlantı kurulması sağlandı, yarattığı tedirginlik de bunun bir parçası. Işık, gölge, iz kullanımı sergiyi takip ederken bir bütünlük yaratıyor. Gölgeler; yakın durmanız, uzak kalmanız gereken rotayı belirlerken tünel içindeki hareketinizi yönetiyor. Yaklaşmanız, uzaklaşmanız, arkasından bakmanız, önüne geçmeniz ve her eserle farklı bir ilişki kurma aşamasına geçmeniz gerekiyor tıpkı sergiyi oluşturan birbirinden farklı disiplin ve yaklaşımların yarattığı bütünlük gibi.
Yaklaşım Tüneli’ndeki serginin sonunda cam bir kapının arkasından Taksim’den geçen metroyu görebilme fırsatı buluyoruz. Bildiğim üzere burada önceden demir bir kapı varmış ve kaldırılmasını talep etmişsiniz. Bunun sebebi nedir? İzleyici’de uyandırmasını istediğiniz hisler neydi? Nasıl tepkilerle karşılaştınız?
Melis Bektaş: Yaklaşım Tüneli’nde yer alırken mekândan mümkün olduğunca faydalanmak istedik. Sona yaklaşırken İpek Yücesoy’un dışarıda yarattığı birlikli kompozisyondan kopmuş ve içeri kaçmış bir figür, Canavar’ın şehir karmaşası üzerinde ruh durumunu yansıttığı iyileşen desenleri ve ışık veren çıkış kapısı, Eda Emirdağ ve İrem Nalça’nın demir kapının son kısmında tavana yansıttığı kuyu yerleştirmesi alternatif bir iyileşme ve çıkış etkisi yaratıyor. Solda, sağda, yukarıda konumlanan eserlerden sonra tam karşınızda bulunduğunuz noktaya paralel bir kaçış sunuyor metronun hareketi. Son bölüm de oldukça beğenildi ve beklentimin üzerinde tepkiler aldı. Normalde görünen etkiden farklı olmasının sebebi o geçişi serginin içinden izlemeniz, oraya gelene kadar gördüğünüz yorumladığınız her şeyin sonunda bir hız, ışık ve ses kullanımı yaratıyor olması.
Bu sürece İBB’nin dahlini detaylıca öğrenmek istedik. İBB’nin hangi iştiraklerinin sorularımıza cevap verebileceğini bulmak uzun zamanımızı aldı. Yeni İBB’nin çağdaş sanat alanında bundan sonra neler yapacağı ve İstanbul’un kültür ve sanat alanında önümüzdeki sürecine dair planlarını sorduk. Bunlara cevap alamadık, ancak Metro A.Ş’den Yaklaşım Tüneli’ne dair sorumuza kurumun web sitesinde de benzerini görebileceğiniz aşağıdaki cevabı aldık.
İstanbul kaynaklarının çok önemli bir kısmı raylı sistem yatırımlarına ayrılıyor ve gittikçe artan kullanım oranımızla toplu taşımanın omurgası olma hedefimize her geçen gün daha da yaklaşıyoruz. Metrolar sadece trenlerden ibaret ulaşım kanalları değil, aynı zamanda insanların günlük yaşamının bir parçası. 1 milyon metrekarenin üzerinde bir kapalı alana sahibiz. Hedefimiz bu alanları metropol hayatının hızını yakalamış, İstanbullu günü yakalamak için koşarken onunla birlikte koşacak kültür-sanat ve farklı deneyimlemelere olanak sağlayan kavşaklar şeklinde konumlandırarak İstanbulluların ev, iş ya da sevdiklerine giderken keyifli ve verimli vakit geçirebilecekleri alanlar haline getirmek.
Metrolarımızı kullanan İstanbulluların metro alanlarımızda sanatın farklı dallarında eserler görmesini keyifli etkinliklere tanıklık etmesini hedefliyoruz. Yolcularımız perona doğru inen merdivenlerde ilerledikçe onları metro müzisyenlerimizden yükselen notalar kucaklasın, duvarlarımızda, yerin altındaki meydanlarımızda karşılaştıkları sanat eserleri onlara enerji, mutluluk versin, yürüdükleri tünellerde keyifli sergilerin eşlik etmesini hedefliyoruz. Büyük bir metropolde yaşamak sadece hız, gürültü, koşturma ve telaş değildir. Büyük bir kentte yaşamak aynı zamanda kültür, sanat, müzik gibi çok farklı deneyimleme olanaklarının aslında hayatın bir parçası olması, her an kaşınıza çıkabilmesidir de. Yolcularımıza bu metropolde yaşamanın hediyelerini veren metro alanlarını kurgulamak iş hedeflerimizin içinde yer alıyor.
Bu yaklaşımın ilk adımlarını attığımız kadın çalışanlarımızın fotoğraflarının yer aldığı sergimiz ve Mecidiyeköy istasyonumuzdaki duvar boyama uygulamamızla başlayan sürecimize ek olarak Yaklaşım Tüneli ile önemli bir adım daha atıyoruz. Bu yaklaşımımızın Türkiye’deki sanatçılar açısından da kıymetli olacağını düşünüyoruz, çünkü onlar da kendilerini ifade edecek alanlar bulmakta zorlanıyorlar. Sanatçılarımız kent insanı ile aracısız bir şekilde buluşacak, sanat sadece sergilerde müzelerde değil, metro ile hayatın tam içinde kendisine yer bulacak. İstanbul’un sanatçılarının artık kendilerini ifade edebilecekleri bir mekânları var, her türlü güzel öneriyi dinlemeye hazırız, metro alanlarımız sanatçılılarımız ile renklenecek, hayatımızı da renklendirecek.