Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

Kayan zeminler, muğlaklaşan ayrımlar

Bütün dünya geçirgen, hissedilebilir, görülebilir… Sanki ben içerideyim, dışarıya bakıyorum. Ekin Kano’nun açtığı çatlaktan sızıyor ve görüyorum.

Geçirgen Zemin, seramik heykel, 2024

Ekin Kano’nun Art On İstanbul’da gerçekleşen “Tereddüt Ettiğin Yer” sergisi gözeneklilik ve geçirgenliğin hem fiziksel hem de metaforik boyutlarını inceliyor. Tüm karşılaşmalar, eserler bedenimin içinde dolandığını hissettiğim bir yere taşıdı beni. Serginin insan ve insan-olmayan, iç ve dış arasındaki sınırların muğlaklığı üzerinden yarattığı garip bir büyü var. Kano çeşitli disiplinler, düşünceler, katmanlar arasındaki gezintiyi oldukça ince ve duyarlı bir şekilde işlemiş. Serginin üzerine kurulduğu gözenekliliğin ve geçirgenliğin sanatçının kalbine ne kadar yakın olduğunu hissetmek hiç zor olmuyor. Serginin başında metafor olarak sunulan nokta, içinde bulunduğumuz hâle ve oluşa işliyor, fiziksel ve metaforik boyutlar bütünleşiyor.

“Aristoteles, metaforun zihnin hata yapma eyleminde kendisini deneyimlemesine neden olduğunu söyler” diye yazıyor Anne Carson (Essay on What I Think About Most). Hataların söz konusu olup olmadığından bağımsız olarak metaforlar zihnin günlük ve alışılmış bağlantılarını kesintiye uğratır, tersine çevirir, yeni yerlere yönlendirir. İlk olarak nerede karşılaştığımızı unutsak da dilimiz, varoluşumuz ve duyularımızla her an temas hâlinde bir bedenselliği var metaforların. Yani metaforlar çoğunlukla zihnin tereddüt ettiği çizgiler, yüzeydekilerin altına battığımız, iskeletine, ruhuna ulaştığımız noktalar. Bazı ilişkileri görmek ve kurmak için de gözlemlemek, kalmak, deneyimlemek gerekiyor. Aristoteles’e göre zihin bu deneyim sonrasında kendine dönüp “Ne kadar doğru! Ben yanlış anlamışım” der. Yani metaforlar hatanın tadına varmak, bir şeyler öğretmek için zihne ulaşır. İlk bakışta yanlış ve korku dolu olan sonrasında mantıklı gelmeye başlayabilir.

Art On İstanbul’un kapısından girdiğimde Suyun Resmi 2 isimli bir tabloyla karşılaşıyorum, tuzlu suyun izlerini taşıyan kanvas üzerinde maviler, bir kuğu ve insan figürü bulunuyor. Resmin parçası olan her şey birbirinin içine yerleşiyor çabasızca, her boşluğun, kesişimin ve ayrımın henüz bilmediğimiz bir sebebi varmış gibi. Aynı odada çeşitli manzara resimlerine bolca gün ışığı, Geçirgen Zemin ve Atalara Tapınma Serisi isimli iki eser eşlik ediyor. Atalara Tapınma Serisi ile Ekin ölüm ve yaşam arasındaki ilişkiye bakıyor, maya ve asetik asit bakterilerini şekerli çayla bir araya getirerek ürettiği selüloz katmanları et dokusunu andıran yüzeyler oluşturuyor. Bu materyali yağlarla işleyip kuruttuktan sonra sanatçı cam üzerinde kompozisyonlar oluşturmuş. Bu yüzeyler uygun koşullar tekrar sağlanırsa, yeniden canlanarak selüloz üretmeye devam edebilir. Yaşamın devamlılığını aslında anlattığımız ve aktardığımız hikayeler mümkün kılıyor. Bu hikâyeleri mümkün kılan ise hassasiyet; nerelere, nasıl dikkat ettiğimiz. Burada Ekin’in duyarlılığı ve merakıyla fiziksel ve metaforik olan arasındaki ayrım ortadan kalkmaya başlıyor.

Bir sonraki alanda biraz daha derine batıyoruz, deri ve kaya kesitlerine ve kemik dokusuna bakıyoruz. Katmanlar üzerinden deri ve kaya kesitinin paralelliğini görünür kılan eserler zamanla olan tuhaf ilişkimizin de altını çiziyor. Marguerite Yourcenar, Roger Caillois’nın The Writings of Stones isimli kitabına yazdığı giriş metnini, “Bizim gibi taşlar da birbirini kesen ve sonsuza doğru uzaklaşan sayısız çizginin kesiştiği noktada, ölçülemeyecek kadar öngörülemez bir güçler alanının merkezinde durur; ve biz garip bir şekilde sonuca değişim, tehlike ya da kader deriz,” cümlesiyle tamamlar. Taşlar yığılmalar, basınçlar, kırılmalar ile maddenin madde üzerindeki izleri, katmanlarıyla aslında milyonlarca yıl önceki olayları yazıya döken izler taşır. Aslında taşlar zamanın izlerini taşıyan, bilinçsiz bir alfabesi olan derimizden pek de uzak değil. Parçalanarak, sonrasında birikme veya tortullaşmayla yeniden başka bir hayata başlayabilen taşlarla olan yakınlığımız zamanla döngüsel bir şekilde ilişkinebilmemize, zamanı farklı bir şekilde hayal etmemize olanak sağlıyor. 

Bu dokulara ve katmanlaraysa eller eşlik ediyor. Ellerin birbirini, çevresindekileri nasıl kavradığı, kavradıklarıyla formunu değiştirdiği bir anlatı barındırıyor bu eserler. Biraz kalbin aynası gibi eller… Duygusal ifadeleri tutmak, bırakmak, ifade etmek için kalbin ellere ihtiyacı var. Birbiri içinde onca duyguyu taşıyan kalbin ritimine eşlik eden eller aslında dilin de bir parçası. Kano’nun ellere, dokulara ve katmanlara bakışı, temasın kalbin ritmi ve ellerin hareketleriyle mümkün olduğunu hatırlatıyor. Minör jestlerin, temasın ve dokunmanın eksildiği şu dönemlerde yeniden nasıl ilişkilendiğimizi düşündürüyor sanatçı bir yandan.

Tuhaf, bildiğimiz ancak görmediğimiz, belki de bakmayı unuttuğumuz ilişkilere dikkatimizi getiriyoruz sergi boyunca. Sanatçının yaklaşımı güzel olduğu kadar garip ve ürkütücü bir yere de taşıyor izleyicisini, bambaşka algılama biçimleri öneriyor. Başlangıç ve sonun, canlı ve cansız olanın arasındaki ayrımın kaybolmaya başladığı bir alana giriyoruz. Kemik dokunun kocaman deliklerinin (geçirgen) süngerimsi görünüşüyle karşılaşmak da içinde yaşadığımız bedenle olan ilişkimizi tuhaflaştırıyor.

Son olarak organizmalar serisini takip ederek loş fotogravür baskıların bulunduğu bir odaya yöneliyoruz. Biraz daha yakından bakıyoruz bir şeylere, daha soyut figürler üzerinden kıyasın, dikkatli, ayrıştırılmış bir rasyonalitenin ötesine geçerek beklenmedik olanı anlamlandırmamıza olanak tanıyor bu alan. “Tereddüt Ettiğin Yer” sergisi sağlam olduğunu sandığımız zeminlerin kaymasına, doğruluğuna dayandığımız ayrımların muğlaklaşmasına sebep oluyor. Yanlış yolda olduğumuzu düşündüğümüz, tereddüt ettiğimiz, hata yapmaktan korktuğumuz anları mükemmelleştiriyor. 

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

Enis Malik Duran’ın Art On İstanbul’daki “Yerin Ekseni” sergisi vesilesiyle sanatçıyla ve katalog metnini yazan Nazlı Pektaş’la yaptığımız söyleşinin deşifresi Argonotlar Kütüphanesinde.

Eleştiri

Enis Malik Duran’ın Art On’daki sergisi “Yerin Ekseni” kadim uygarlıklardan Antroposen Çağı’na, izleyiciyi doğrusal bilginin sınırlarıyla yüzleştirirken insan tahakkümü altındaki kutsalın çöküşünden kalanlara bakıyor.

Eleştiri

Hara, ilk grup sergisinde Sena Başöz, İnci Furni, Ekin Kano, İrem Nalça ve Cansu Yıldıran'ın "güvenli alan" fikrinden hareketle ürettikleri eserlerini bir araya getiriyor.

Gündem

Sanatçı kitapları, sergi katalogları, monografiler, akademik yayınlar... 2022'nin öne çıkan sanat kitaplarını derledik.