Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Gündem

Mamut 2022’nin öne çıkan sanatçıları

Genç sanatçılara alan açmak amacıyla 10 yıl önce yola çıkan Mamut Art Project’in bu seneki edisyonunda öne çıkan 10 sanatçıyı bir araya getirdik.

Mamut Art Project'in 2022 seçkisinden..
Mamut Art Project'in 2022 seçkisinden.. Fotoğraf: Emir Uzun

Mamut Art Project’in 10. yılını kutladığı edisyonu, 26 – 30 Ekim tarihleri arasında Yapı Kredi bomontiada’da yer alıyor. Güncel sanatta yılın umut vadeden sanatçıları için alan açmayı amaçlayan Mamut Art Project’te bu yıl 49 sanatçı yer alıyor. Öne çıkan 10 sanatçıya şu ana kadarki çalışmalarını, Mamut’a katılma sebeplerini ve sergide yer alan işlerini sorduk.

Bilal Yılmazel

Lisans eğitimimi Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf bölümünde tamamladım, 2021 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf bölümünde halen devam etmekte olan Yüksek Lisans eğitimime başladım. Yurtiçi ve yurtdışındaki çeşitli sergilere fotoğraf projeleri, video çalışmaları ve yerleştirmelerle katıldım. Kocaeli’nde yaşıyor ve çalışıyorum. Mamut Art Project bana işlerimin görünürlüğü ve üretimlerimle ilgili eleştirileri, ziyaretçilerden, doğrudan, samimi bir dille almış olma deneyimi sunuyor.

Ata Kültü serisinden, 2019

Çalışmalarım ağırlıklı olarak beden, mülkiyet ve iktidar ilişkileri üzerine yoğunlaşıyor. Mamut Art Project’e yer alan Ata Kültü fotoğraf serisi, aslında fotoğraf, heykel ve bir takım yerleştirmelerden oluşan bir serinin yalnızca fotoğraflarının yer aldığı bir seçkiyi oluşturuyor. ‘Ata Kültü’ pratiğinin bu seçkisi ‘saygısızlık dizisi’ olarak, Atanın (erkin) kutsalının imgeyi; sıkıştıran, eğik tutan, büken ve isim takan acemice çabalarını ifşa ediyor. Fotoğraflar geceleri gizlice, gerilla bir yöntemle de denilebilir, belirlenmiş bir takım kamusal alanları ve ikonik mimarileri bedenlerimizle işgal ederek, aslında sembolik olarak dahil edilmediğimiz alanları yeniden işgal etmelerini sağlıyor. Saygısızlık, ‘Ata Kültü’ ile girişilen bu mücadelede seçilebilecek en doğru yöntem olarak belirlenmiştir diyebilirim.

Defne Oruç

Geçtiğimiz yaz sanat ve sanat tarihi alanında çift diploma alarak Londra’da Goldsmiths’ten mezun oldum. Hem aynı üniversitede asistan olarak çalışıyor hem de UCL’de sanat tarihinde lisans üstü eğitimime devam ediyorum. Hal buyken, şu anda en çok “Üretimimi çalışma hayatımın yeni rutinine nasıl yedirebilirim?” ya da “Sanatçı kimliğimi nasıl oluşturmak istiyorum?” gibi sorulara kafa yoruyorum. Sanat eleştirmenliği, çağdaş sanat ve yaratıcı yazarlığın kesişimine ilgi duyuyorum ve profesyonel hayatımı bu eksende şekillendirmek isterim. Eğitimim süresince pratiğin ve teorinin iç içe geçtiği derslerden, bana nakıştan metale farklı tekniklerle çalışma imkânı sağlayan atölyelere eriştim. Materyallerden yola çıkarak aidiyet olgusuna ve mekânın içinde taşıdığı daha birçok soyut hissi yerleştirmelerle anlatmaya çalıştım. 2022 yılında Art Hub, Deptford’da ‘Horizons’ adlı bir grup sergisinde fotoğraflarım yer aldı. Aynı yıl University of Chicago’nun düzenlediği üniversiteler arası bir konferansta ‘Şimdiki Zamanda Penelope’ başlıklı araştırmamı sundum. Avrupa’nın farklı noktalarında aktif feminist Autonomous Centre for Research’in üyelerinden biriyim. 2021 yılında ise Deptford X Fringe festivaline mahallenin tarihine atfen geçici bir açık hava ses ve heykel yerleştirmesi yaptım. Mamut Art Project’e bir gün başvurmak gerçekten sanat okumaya başladığım ilk yıldan beri aklımdaydı. Kendimi bu sene hazır hissettim ve en son ürettiğim seri olan Gelecekte Beliren Bir Geçmiş ile katılmaya karar verdim.

Gelecekte beliren bir geçmiş, 2022

Mamut Art Project’te yer alan işlerim, “A past that looms in the future”’ aynı zamanda mezun olmadan önce hazırlayacağım son projemdi. Bu yüzden bir anlamda aklımdaki bütün soruları ve iklim krizine dair anksiyeteleri bu projeye yüklemiş olabilirim. 2021 yazı sonrası aklımdan çıkmayan orman yangını imgelerini bir şekilde somutlaştırmam ve aynı zamanda konu üzerinde konuşmaya devam etmem gerekiyordu. Projenin ismi maalesef orman yangınlarının, iklim krizi ve politik ihmallerin diğer sonuçları gibi, geçmişte yaşanıp sonuçlandırılmış olaylar olmamakla beraber gelecekte bizi bekleyen görüntülerine işaret ediyor. Peyzaj ve manzara resimlerinin uysallığına gönderme yapan seri, kendi temsilini de sorunsallaştırmayı amaçlıyor. Sergiyi deneyimleyecek topluluğun, insanın ve devletin çevresiyle olan ilişkisini irdeleyebileceği bir ortamın arka planını oluşturacak bir iş yaratmak istedim. Ayrıca çalışmam görünürlük kazandığında izleyiciyle kurmak istediğim yakınlık beni motive eden faktörlerden biriydi. 

Eda Demir

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümünde okuyorum. Genelde çalışma alanımı sokaklar oluşturuyor. Belgesel tarzda dökümanter fotoğraflar çekiyorum. Belki kimsenin dikkat etmeyeceği sahneleri fark etmek ve sıradan anların estetiğini kendi perspektifimden insanlara sunmak beni motive ediyor. Okuldaki derslerim dolayısıyla çeşitli baskı teknikleri, çizim, analog fotoğraf ve tasarım hakkında da eğitim alma şansım oldu. Gelecekte tüm bu bilgilerimin birleşiminden projeler üretmek istiyorum. Eserlerim daha önce Beyoğlu Kültür yolu kapsamında Dijital Obsküra sergisinde ve B Art Space kapsamında Estetik International’da Pause adlı sergide sergilendi.

İsimsiz, 2022

Çalışmalarımda genelde bireysel çıkmazlarımın toplumsal çıkmazlarla kesiştiği noktalara yer veriyorum. Varoluşsal sıkıntılarımız bunların en başında geliyor. Mamut Art Project’te yer alan çalışmalarım ise genelde insanların fark etmeden önünden geçip gittiği sahnelere dikkat çekmek amacıyla oluşturuldu. Estetiği yakalamak için illa güzel giyimli insanlara ve Avrupa mimarisine gerek olmadığını insanlara göstermek istedim.

Günsu Sarı

1992, İstanbul doğumluyum. Film, video ve tiyatro alanlarında sanat yönetmenliği ve sahne tasarımı yapıyorum. ‘Sanatçı’ benim bugüne kadar özdeşleştiğim bir tanım değil aslında. Ara ara yaptığım sanat üretimlerini de hiç paylaşmamıştım. Koç Üniversitesi’nde İşletme ve Medya & Görsel Sanatlar bölümlerini okudum. Mamut Art Project’i ilk senelerinden beri takip ediyordum zaten. Benim için seyirci ile buluşturması duygusal olarak biraz zor olmuş ve zaman almış bir iş olan This Doesn’t Feel Like Winning için de doğru bir platform olduğunu hissettiğim için Mamut’a katılma kararı aldım.

Üretim sürecim genellikle ihtiyaçtan doğuyor. Büyük bir ifade ihtiyacım olan dönemlerde yapabildiğim bir şey üretmek. Bu sene Mamut Art Project’teki işim This Doesn’t Feel Like Winning de dışavurumun zorunlu olduğu bir anda ortaya çıkan bir metinle, bir yıl kadar sonra benzer hislerin dönüşüp farklı bir formda ifade bulduğu videoların birleşmesiyle oluştu. Bir monolog mevcut işin genelinde, kendini başkalarının gözünden yargılama hali. Kendini nereye koysan olmayan bir zaman dilimine ait duygular ve kendine merhamet göstermekte en zorlandığın anda çıkan acımasız bir dürüstlük. Bu işteki çıkış noktam miladını dolduran ya da artık eskisi kadar yer kaplamasına gerek olmayan hisler ve düşünce kalıplarının yeni oluşan bir yaratı ile evrene bırakılması ihtiyacıydı.

Mathilde Melek

10 yıldır Fransa ve Türkiye arasında yaşamış ve çalışmış bir Fransız-Türk sanatçısıyım. 2012 yılında Fransa’da Normandiya’da, ESAM (École Supérieure des Arts et Médias Caen-Cherbourg) yüksek okulundan “Intermedia” yüksek lisansından mezun oldum. 2011’de İstanbul’da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Erasmus programına katıldım, bir sömestr okudum. Çocukluğumdan beri Türkiye’de 6 ay yaşamamıştım. Fransız-Türk olduğum ve çalışmalarımda kimlik ve köken kavramlarını sorguladığımdan, sanatsal pratiğimde keşfetmeye devam etmek için İstanbul’da yaşamak, okumak, benim için gerekli ve önemliydi. Bu tecrübe sayesinde, Fransa’da mezun olduktan sonra, 2013 yılında İstanbul’a gelip yaşamaya karar verdim. Pandeminin başlangıcından beri daha çok Fransa’daydım, orada ve yurtdışında başka ülkelerde çalıştım. Bu yıl yine Türkiye’de işlerimi göstermek istedim. Bunun için Mamut Art Project’in ideal bir sahne olduğunu düşündüm ve başvurdum.

İlk malzemem imajdır. Fotoğrafta ya da videoda, arşivde, imaj her zaman bir hikaye ortaya çıkarır. Hatırladığım kadarıyla analog ve dijital fotoğrafçılık yaptım, kendi fotoğraf stüdyomu açmak için güzel sanatlara girdim. Okuldayken farklı teknikleri keşfettim ve yeni bir sanatsal dünyaya açıldım. Farklı biçimler aracılığıyla kendi hikayemi, hafızamı inşa etmeye başladım. Arşiv, hafıza ve cinsiyet kavramları üzerine çalışıyorum. Kolektif hafızadan silinmiş bir anıyı farklı bir biçimde geri getiriyorum, her farklı teknik imajı destekliyor, pratiğime ise mix media diyorum. İmaj, hafızamızın koruyucusudur, bu dijital dönemde sürekli yeni imajlar yaratıyoruz, yaratıldı imajları unutuyoruz veya unuttuk. İşlerimde, geçmişin unutulmuş hikayelerini ortaya çıkarmayı, bugünü ve hatta bazen geleceği fark etmemizi sağlayan kronolojisini keşfetmeyi seviyorum. Imaja yeni bir algı biçimi vermeye çalışıyorum, sanat dönüştürür, dünyaları birbirine bağlar. Yeni bir imaj oluşturduğumda anında arşiv oluyor. Kişisel hafızamın bir sonucudur, onu oluşturan bir öğeler topluluğudur, daha sonra kolektif hafızadaki yerini alır.

Travelling Light, 2015 yılında başladığım bir proje, imajlarımızın kültürel ve duygusal bagajının metaforu. Kişisel hafızanın, kolektif hafıza içindeki ağırlığını sorgulayan bir proje. 1966 yılında İzmir’de bir havuzun açılış töreninde çekilen fotoğrafları, bu vesileyle yerel dansçılar ve oyuncular bu yeni havuza su altında gösteri yapmaya davet edildi. Reçine tabletlere yerleştirilen baskılar mavi bir pigment kullanılarak ebru tekniğiyle geçirgen, narin ama gerçek anılar gibi karmaşık birer ana dönüşmüş. Bu arşiv görüntüleri küçük bir dolapta yeniden sergilenmek üzere dönüştürüldü, taşınabilir bir ışık kutusu, kitaplığı olarak şekillendi. Metinlerinden ve bağlamlarından ayni olarak, editoryal düzenlerinden çıkarılan bu görüntüleri yeniden keşfediyoruz. Kolektif hafızada unutulup yeniden yayınlandı, halkın gözünde hayata geri döndüler.

Oktay Yılmaz

Lisans eğitimimi, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde tamamladım ve hemen ardından aynı üniversitenin Resim Bölümünde hala devam etmekte olan yüksek lisans eğitimine başladım. Bölüm içi sergilerde yer aldım. Ankara’da çeşitli galerilerde karma sergilere katıldım. Sanat pratiğimde sınırlara yaklaşmak ve kendimin neler yapabileceğini keşfedebilmek adına farklı disiplin ve medyumları denemekten hiç çekinmedim. Performans, video, fotoğraf, gibi alanlarda da işler ürettim ve denedim. Mamut’a katılma sebeplerimden ilki, genç bir sanat üreticisi olarak daha görünür olabilmek ve eskiyi incitmeden güncele yer verebiliyor olması.

Rastlantısal ilişkiler üzerinden başlayan sanat pratiğim bir noktada rastlantısallığı aradığım diğer biçimsel ögeler üzerinden zamanla şekillendi ve gölge, ışık, karanlık, mekan gibi değişkenliğe sahip oluşumların biçimsel yansımalarına dönüşen resimler olarak yüzeyde bir ifade biçimine dönüştü. Mamut Art Project’e, yine karanlığa, gölgeye, aydınlık ve uzama vurgu yaptığım Dolunayda Bir Gece isimli seri ile katıldım. Klasik bir peyzaj görünümünden yola çıkarak oluşturduğum kompozisyonlarda, ay ışığının aydınlattığı doğa manzaraları ve çeşitli görünümleri, siyah ve beyazın kontrast etkisinden yararlanarak görünür olanı daha şiddetli bir biçimde karşı tarafa aktarmaya çalışıyorum.

Şirag Şeşetyan

İstanbul’da doğup büyüdüm. Liseden sonra eğitimime devam etmek için Fransa’ya gittim. Lisansıma halen École Nationale Supérieure des Beaux-Arts, Lyon’da devam ediyorum. Lise yıllarımda müzikle ilgileniyordum, sonra plastik sanatlara, daha doğrusu müziğin plastik yapısına yöneldim. İlk kişisel sergimi, Abstract Bodies and Spaces, Beyoğlu’nda bir apartman dairesinde; ikincisini ise, Continuity and Capture, kurucu üyelerinden olduğum Extimate Kolektifi ile birlikte ArtStage Tattoo’da yaptım. Mamut sayesinde şu anki çalışmalarımı Bomontiada’da sergileme fırsatını buldum. İşlerimi atölyeden çıkartıp sergilemek için bir mekana yerleştirmek beni her zaman heyecanlandırıyor.

Özellikle heykel ve ses medyaları ile ilgileniyorum. Ürettiğim işin” représentatif(temsili)” değil de mekanda “présent (var)” olması ilgimi çekiyor. İşlerimde kentleşme, beden-kent ve beden-hız (accélération) ilişkileri üzerine yoğunlaşıyorum. İşin politik boyutu da buna dahil tabii. Doğrudan politik referanslar vermektense yeni form arayışlarımda politik tavır sergilemenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Sistemlerde hatalara ve motiflerle yoğunlaşıyorum. Bir ses bandını gerip aradaki duyulmayan sesleri tespit ediyor, bu kesitleri kompozisyonlarıma ekliyorum. Kentte dolaşıp psiko-coğrafi haritalar hazırlıyor, mekanı oluşturan çizgileri ayırıp farklı kombinasyonlarla inşa ediyorum. Bu mekanlarda bulunabilecek alternatif objeler ve formların peşinden koşuyorum. Makine-bedenler ve makine-kentler; muhtemelen 20. yüzyılın başlarında denkleme giren bu kavramlar bugün bence yetersiz kalıyor. Bu kavramların arasına, sonuna ya da başına 0’lar ya da 1’ler eklemleniyor. Fiziksel uzamların yanına dijital uzamlar geliyor. Bu bağlamda SI (Situationist International) ya da CCRU (Cybernetic Culture Research Unit) gibi interdisipliner organizasyonları örnek alıyorum. Daha karmaşık ilişkilenme biçimlerini anlamak için farklı disiplinlerde üretim gerçekleştiren insanlarla çalışmaktan zevk alıyorum. Mekandaki farklı işleri birtakım doku benzerlikleri üzerinden ilişkilendirmeye çalışıyorum. Isıyla eriyip harabeye dönüşen bir heykel ve yine harabeler üzerine bir film gibi. Mamut’ta sergilenen işlerim de bütün bunlara eklemleniyor. İnşaat telleri, plastik borular, motor ve rezistanslar gibi kentte görülen endüstriyel malzemeleri, balmumu gibi organik bir malzemeyle birlikte kullanıyorum. Bu malzemelerden animal formlar üretiyorum.

Tuğrul Şalcı

Jeneratif sanat ve medya teorisi üzerine çalışan bir sanatçıyım. Geleneksel ve klasik sanattan aldığım ilhamı, güncel medyanın yarattığı sosyo-kültürel sorunlara eleştirel bir yaklaşımla yorumluyorum. Jeneratif görsel-işitsel yerleştirmelerimin yanı sıra canlı kodlayarak müzik performansları yapıyorum. Yüksek lisansımı Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı bölümünde yaptım; akademik çalışmalarıma Özyeğin Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olarak devam ediyorum.

Mamut Art Project’e Unclaimed Landscapes adlı manzara serimin ilk versiyonundan çıktılarla katılıyorum. Bu monokrom, soyut manzaralar, Doğu Asya’da gelişmiş olan “zihin manzarası” kavramından esinlenmektedir. Bu klasik Doğu Asya geleneğinde soyut manzaralar sanatçının kalbinin ve zihninin birer aynasıdır; görünür dünya ile hiçbir bağlantıları yoktur. Jeneratif olarak üretilmiş manzaralar da aynı niyetle, fakat güncel tekniklerle hesaplanan rasgele sayılarla oluşturuluyor. Bu teknik kendiliğindenlik prensibini, veri yapıları ve iz sürme algoritmalarının karşısına konumlandıran anlık kompütasyonel hafızaya dayalı kompozisyonlar yaratarak dijital düzlemde yeniden yorumluyor. Günümüzde o kadar çok imge ve bilgi akışına maruz kalıyoruz ki; bunları filtrelemek ve değerlendirmek için gerekli zamana ya da zihinsel kapasiteye sahip olmadığımızı düşünüyorum. Manzara serilerim bu kaostan uzaklaşma ihtiyacım sonucunda doğdu. Mamut Art Project’te sergilenecek olması beni heyecanlandırıyor, çünkü daha önce ulaşmamış olduğu insanlara ulaşacak. Seçkiye meditatif bir deneyim katacağını düşünüyorum.

Yusuf Ağım

2013 yılında güzel sanatlar lisesini bitirdikten sonra İstanbul’ a gelip güzel sanatlar üniversitesi sınavlarına girdim. Aynı sene Kadıköy’ de ilk resim atölyemi kurdum. Lisans eğitimimin ardından akademik konulara olan ilgimden dolayı yüksek lisans eğitimine başladım. Kısa bir zaman önce “Analitik Felsefe Bağlamında Resmin Doğası” başlıklı bir yüksek lisans tezi ile master alıp ardından Doktora- Sanatta Yeterlilik Programına başvurdum. Şu an halen Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde Sanatta Yeterlilik programına devam etmekte ve sanatsal çalışmalarımı Kadıköy’deki atölyemde sürdürmekteyim. Mamut Art Project’e katılma sebeplerimden biri; öncelikle, bir sanatçı olarak, çalışmalarımı bir sanat olayı bağlamı içerisinde izleyici ile buluşturmaktır. Öte yandan, Mamut’un, özellikle genç sanatçılar için oluşturduğu çeşitli ilişki ağlarını değerlendirmek ve belirli konularda deneyim elde etmek açısından oldukça önemli bir platform olduğunu düşünüyorum.

Sanat tarihsel referanslarla ürettiğim çalışmalarım, her biri kendi içerisinde “plastik sanatlar” bağlamında gerçekleştirilmiştir. Çalışmaların belirli bölümünün biçimsel yapısı heykel formatına daha uygun görünse de bunların gösterilme biçimleri resim formatındadır. Çalışmalarım, genel anlamda, resim-heykel arasındaki bu tartışmaya çözümsel kaygılarla yaklaşmamın bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Çalışmalarda, genellikle yüzeyden dışarı doğru devam eden, katmanlı pentürel yapılar öne çıkmaktadır. Bu yapılar resimlerin kavramsal yapısıyla ilişki içerisindedir. Resimlerde, ana yüzeyden oldukça çıkıntılı, görünüm ve malzemesi ile heykeli andıran bir yapı söz konusudur. Amorf bir görünüme sahip bu çalışmalar, gerçekte, daha önceki süreçte gerçekleştirdiğim çeşitli peyzaj resimlerinin içerisindeki belirli pentürel değerlerin görece büyütülmüş halidir. Geleneksel anlamda üretilmiş bir peyzaj resminin içerisinde geçen pentürel bir değeri “dışarı çıkarmak” ya da başka bir ifadeyle, resmin bir heykelini yapmak da diyebileceğimiz bu durum en genelde sanatın ne’ liğinin sorun edilmesine dairdir. Bu durum, kağıt üzerine yazılmış bir metinde geçen önemli bir konunun koyu renk bir fontla vurgulanmasına benzetilebilir. Gerçekten de bir tuvalin karşısında resim yaparkenki algımız ile belirli bir tuvalin katmanlar halinde boyanmış ve bazı pentürel değerlerin yüzeyden ayrı gösterildiği halini gördüğümüzdeki algımız bir değildir. Resmin, ana hatlarıyla ele alınıp, resim tarihsel bağlamından koparılmadan belki de daha çağdaş medyumlarla tekrardan ele alınması çalışmalarımı dinamiklerini oluşturmaktadır. Aslında resim, ister figür kompozisyonu olsun ister soyut vb. en genelde bir araç, bir yöntemdir. Bu yöntem, örneğin Mamut Art Project’te sergilenen resimlerimden herhangi biri, kendi içerisindeki çözümsel yaklaşımla esasında sanatın doğasını kavramaya aracılık etmeyi amaçlamaktadır.

Zeynep Demirhan

1995, Aydın doğumluyum. TOBB ETÜ’de mimarlık lisans eğitimi aldıktan sonra görsel üretim üzerine yoğunlaştım. 2019 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon yüksek lisans bölümüne başladım. Sinema eğitimi ile beraber hareketli görüntü üzerine de düşünerek çekim pratiklerimi gerçekleştiriyorum. Fotoğraf ve video üretimlerim ile birçok karma sergiye katıldım. Günümüz sanatçılarının buluşmasına imkan veren Mamut Art Project’e, sanatçı görünürlüğünün artmasını, yeni fikirlerin ve arkadaşlıkların oluşmasını sağlayacağını düşündüğüm için başvurdum.

Mekanın ruhu ve sınırları, beden, aidiyet ve varoluş gibi kavramlar üzerine biriktirdiğim fotoğraf ve videolar üzerinde çalışıyorum. Günlük yaşantımda tanık olduğum anları ve şeyleri yürüyerek belgeliyorum. Mamut Art Project’te yer alan Orası isimli fotoğraf serisi, çevreyi deneyimleme pratiklerim sonucunda ortaya çıktı. Var olanı olduğu gibi görebilmek için etrafıma bakarak algımı ve düşüncelerimi tekrar şekillendirebildiğimi, anda kalarak çevrem ile bir bütünlük hali içerisinde olabileceğimi gördüm. Doğada bulunan statik ve dinamik elemanların birbiriyle konuştuğu anlara odaklanıp gerçekleştirdiğim yürüme hali ile zihnimde oluşan yanılsamaları geride bırakarak sadece orada olabildiğim bir deneyim sağladığını fark ettim. El değmemiş ve primitive olan mekanlar ile ilişkilendiğim, fenomenolojiyi baz alarak, özne olan beden ile etrafı arasındaki ilişkiye odaklandığım zamanlarda Orası fotoğraf serisi oluşmaya başladı.


Mamut Art Project 2022’ye katılan bütün sanatçılar hakkında detaylı bilgiye Instagram hesabından erişebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir

Eleştiri

Gizem Akkoyunoğlu'nun Sanatorium'da gerçekleşen "Kudretin Silüetleri" sergisini Oğuz Karayemiş değerlendirdi.

Eleştiri

LGBTİ+ sanatçıların işlerinden ve kuir üretimlerinden oluşan KIRIK inisiyatifinin hazırladığı gösterim programını İrem Karaaslan ele aldı.

Kütüphane

İMALAT-HANE'de 6 Ocak - 6 Nisan 2024 tarihleri ​​arasında yer alan TUNCA'nın "Muhatabı Olmayan Mutfak" sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

İrem Tok ile “Karanlıkla Buluşmak” üzerinden yakın dönem işlerini, insansız hikâyelerini, kültür-doğa-insan üçgenini ve SAHA Studio’daki çalışmalarını konuştuk.