Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Yerel topluluklar ve kültür sanat

Mersin’in kültür ve sanat mekânları: “Yeniden yapabiliriz!”

Depremlerden etkilenen şehirlerde yer alan kültür ve sanat mekânları nasıl bir dönüşüm içinde? Hediye Eroğlu, Mersin’den bildiriyor.

Akdeniz Belediyesi Sanat Galerisi, Mersin. Fotoğraf: Hediye Eroğlu

Bundan 200 yıl önce küçük bir sahil kasabasıyken merkezinde ağırlıklı olarak Hristiyan Levantenler ve Arap toplulukların, Toroslarda ise Yörüklerin yaşadığı kozmopolit bir kente dönüşen Mersin, bugün de göçün adresi olmaya devam ediyor.

1990’lı yıllarda Güneydoğu’dan gelen ve zaman içinde sayıları milyonu bulan sakinlerinin yanı sıra son dönemde yaklaşık 400 bin Suriyeli, 100 bini aşkın Rus, Ukraynalı ve yarım milyonu geçen depremzedenin göçüyle Mersin nüfusu bugün 3 milyona yaklaştı. Depremin sarsıcı etkileri, doğal olarak bölgeye yakın ve güvenli bir alan olan Mersin’i ister istemez bir “üs” haline de getirdi.

Ancak kentte artan nüfus, beraberinde altyapı eksikliklerini ve barınma sorununu da gündeme getirdi. Mersin’e içme suyu temin eden Berdan Barajı’nda kuraklık nedeniyle azalan su miktarı endişe yarattı. Yağışlar ile bu sorun şimdilik geçici olarak çözülse de barınma konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değil.

Sahile yakın, daha çok yüksek katlı yapılardaki zemine yönelik korkular nedeniyle birçok kişi Toroslar’ın eteklerine yakın bölgelere yerleşti ya da bu bölgelerde ev aramaya başladı. Bu nedenle ev ve arsa fiyatlarında uçuk fiyat artışları oluştu. Kent merkezinde 1+1 evlerin kiraları 7 bin TL’ye kadar yükseldi. Mersin bu kaotik ortamda artan nüfusuyla beraber yeni koşulları ve sorunlarıyla uğraşırken yok sayılan, ötelenen alanların başında kültür sanat ortamı geliyor geçtiğimiz iki ayın ardından.

Sanatla, diyalogla yol almak

Mersin’in kültür ve sanat mekânları bir arada yaşama kültürünün temsili açısından hep önemli bir merkez oldu oysa. Bugün, bu ortamda elbette öncelik sanat değil, ancak kentin potansiyeli aradan geçen iki ayda kültür sanat alanında da bir hareketliliğe ihtiyaç duyuyor. Askıya alınan proje ve etkinliklerin hayata geçmeye başlayarak kentin sakinlerine bir diyalog ortamı yaratması, insanları bir araya getirerek etkileşim yaratması da önemli bir ihtiyaç.

Örneğin halktan toplanan paralarla kurulan Cumhuriyet döneminin ilk kültür sanat mekânı Halkevi, bir süredir belediye binası olarak kullanılıyordu. Restore edilip yeniden eski kimliğine, sanat üretim merkezine dönüştürülmesine dair çalışmalar sürerken depremle birlikte durduruldu. Belediye, kente gelen depremzedelere hizmet götürmek için bu projeleri ertelerken bundan nasibini alanlardan biri de Akdeniz Opera ve Bale Derneği oldu. Derneğin belediyeden istediği 35 bin TL’lik destek geri çevrildi.

Kentin Halkevi sonrası kültür ve sanat adresi olan 74 yıllık Mersin Devlet Opera ve Balesi de deprem sonrası temsillerini durdurdu. MDOB çalışanları ise yaşananlara seyirci kalmayarak gezici sahnesiyle deprem bölgesindeki çocuklara gösteriler düzenledi. MDOB depremden ancak iki ay sonra Nisan ayı itibarıyla kendi mekânında gösterilere başladı.

Mersin Devlet Opera ve Balesi sanatçıları gezici sahnede, Fotoğraf: Hediye Eroğlu
İlk kez düzenlenecek Akdeniz Bienali ertelendi

Kentte yeni teknolojilerle sanatın hizmetine sunulan Yenişehir Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi ise bambaşka bir dönüşüm yaşadı. Mekân, deprem sonrası kente gelenlerin ihtiyaçlarının karşılanabilmesi adına yardım merkezi ve giysi evine dönüştürüldü. Her gün binlerce depremzedenin uğrak adresi olan merkezde kültürel ve sanatsal etkinliklere süresiz ara verildi.

Deprem öncesinde sanat galerilerinde dinamik bir sergi atmosferi vardı. Deprem öncesi sessiz sedasız Arkeoloji Müzesi’nin olduğu alana taşınan Mersin Resim Heykel Müzesi ve Sanat Galerisi, Yenişehir Belediyesi Ahmet Yeşil Sanat Galerisi, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Sanat Galerisi, Akdeniz Belediyesi’nin tarihi Mersin evinde açtığı Sanat Galerisi, İçel Sanat Kulübü’nün Müfide İlhan Ayşe Uğural Sanat Galerisi, Deniz Müzesi ile Arkeoloji Müzesi içerisindeki galeri alanları depremin üzerinden iki ay geçmesine rağmen sessizliğe gömülü.

Öte yandan tarihinde ilk kez bir bienale ev sahipliği yapmaya hazırlanan Mersin’de Çukurova Çağdaş Sanat Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından 15 Nisan’da gerçekleştirilecek Akdeniz Bienali de deprem nedeniyle 15 Ekim’e ertelendi. Ancak vakıf, bienal için bir araya getirilen eserlerden oluşan sergiden vazgeçmedi. Bienalin yapılacağı 15 Nisan’da, etkinlik için eser gönderen sanatçıların  çalışmalarının yer alacağı bir sergi açılması için çalışmalar sürüyor. 

Bu zor günlerde de sanata ihtiyaç var.”

Tüm zorluklara rağmen sanatsal çalışmalarını Mersin’in en eski semti Çamlıbel’deki atölyesinde sürdüren seramik sanatçısı Betül Kurt, pandemiden bu yana çok zorlu bir süreçten geçtiklerini vurguluyor. En büyük sorunun ülkede sanatı ittire ittire var etme çabası olduğunu aktaran Kurt, “Pandemide online kanallardan da olsa satış yapabildik. Ama bugün durum çok farklı. İnsanlar canıyla uğraştığı için sanat en son plana atıldı. Çok zor ayakta duruyoruz. Maalesef kaynak aktarımında ilk önce sanattan kısıyorlar. Sanat iyileştirir oysa, insanları sanata yönlendirmek gerekiyor. Sanat ile ruhu beslememiz gerekiyor” diyor.

Çukurova Çağdaş Sanat Kültür ve Eğitim Vakfı kurucularından Tarsuslu sanatçı Ekrem Kahraman, tam da bugünlerde sanatın toplumsal işlevine ihtiyaç olduğunu dile getiriyor. Kahraman, “Bienali erteledik. Çünkü asıl önemli olan yaşamın ortadan kalkmış olması. Fakat bir taraftan da böyle bir durumu değerlendiremeyen veya sanatın asıl işlevini unutmuş bir bakış açısı var. Sanat bir güzellik nesnesi değil, duvara asılacak resim değil, sanatın toplumsal bir anlamı var. Ve bu anlam, gelişmiş toplumlarda daima çok büyük bir rol üstlenmiştir” diyor.

Kahraman ayrıca süreç boyunca yapılacak sergilerden elde edilen gelirlerin depremzedelere aktarılacağını belirtiyor ve önlerine koydukları “yapabiliriz” düşüncesini vurguluyor: “Bir yandan da bienalin ‘yapabiliriz’ kavramına sahip etkinliğimiz için Ankara’da, İstanbul’da olduğu gibi çağdaş sanatın Mersin’de de toplumsal hayata girmesi için çalışma yürütüyorduk. Bir taraftan bienalin programını gözden geçiriyoruz. Vakfımızın çalışma alanındaki; Mersin hariç Adana, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş’ta büyük bir yıkım yaşanmış durumda. Yeniden bizim ana kavramımız olan ‘yapılabilir, yapabiliriz’i anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü sanat aynı zamanda toplumsal, kültürel altyapımızın bu çağda üretilen, düşünülen formları ve içeriğiyle ilgili bir bütünlük oluşturuyor. Sadece geleneksel sanatlarla yetinen bir toplum gelecek kuramaz. Sanatın bu yönünün toplum hayatının içine yayılması, genişlemesi, toplumsal sanatın işlevinin yeniden hatırlanması, ön plana çıkarılması gerekiyor ki tam da bu zaman, doğru zaman.” 

Toplumun acılarını sanatla dindirebilir, paylaşabilir ve yeni ufuklar açılmasını sağlayabiliriz.”

Mersin’in uluslararası alanda en çok tanınan sanatçılarından Ahmet Yeşil ise sanatın umut olması gerektiğini vurguluyor. Yeşil, “Yaşadığımız felaket nedeniyle elbette sanat dünyasında da sıkıntılar yaşandı. Özellikle deprem bölgesindeki sanatçılar, gençler büyük mağduriyet yaşadı. Birçok arkadaşımız yaşamını kaybetti veya ailesinden yitirdikleri oldu. Bunun haricinde atölyesi, çalışma alanları enkaz altında kaldı. Fakat bunlar sanatın toplumsal işlevini yerine getirmesine engel değil” diyor. Yeşil ayrıca sanat dünyasının yaraların sarılması için birleştiğini belirterek “Birçok farklı kurum ve kuruluşun deprem bölgesindeki ihtiyaçların temini adına düzenlediği organizasyonlara sanatçılar da eserleriyle destek verme çabasında. Tüm arkadaşlar bu konuda çok duyarlı. Toplumun acılarını sanatla dindirebilir, paylaşabilir ve yeni ufuklar açılmasını sağlayabiliriz. Umudu, sanatın ortaya koyduğu çalışmalarla yeniden var edebiliriz. Çünkü sanatçı umudunu kendisi yaratır, aynı zamanda yaşadığı topluma da umut ışığını sunar. Tüm acıların üstesinden gelecek olan, toplumun moralini yükseltecek olan yine sanattır” diyor.

Kültür sanatın dönüştürücü-birleştirici etkisi, diyalog alanı açma-katılımcı ortamlar yaratma potansiyeli yok sayılarak sadece eğlence olarak görülmesi ve ötelenmesi bir refleks gibi Türkiye’de. Oysa zor zamanlarda kültür sanat alanında üreten, çalışan insanların yaratıcı iletişim kanalları açması, toplumun acısını sahiplenmesi ve kayıt tutarak dönüştürmesine hepimizin ihtiyacı var.


Bu yazı bir Avrupa Birliği projesi olan CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı’nın desteklediği “Sanat Haberciliğini ve Eleştirisini Yerelden Geliştirmek” projesi kapsamında Argonotlar tarafından komisyon edilmiştir. 

İlginizi Çekebilir

Eleştiri

Gizem Akkoyunoğlu'nun Sanatorium'da gerçekleşen "Kudretin Silüetleri" sergisini Oğuz Karayemiş değerlendirdi.

Söyleşi

Kundura DocLab vesilesiyle İstanbul’a gelecek olan Rabih Mroué ile dünya ahvalini, tiyatro ve performans ilişkisini ve İstanbul’la bağını konuştuk.

Söyleşi

Dirimart Pera’daki “Öfke” sergisi vesilesiyle Shirin Neshat’la son dönem çalışmalarını, Türkiye’deki ve İran’daki kadın hakları mücadelelerini konuştuk.

Eleştiri

LGBTİ+ sanatçıların işlerinden ve kuir üretimlerinden oluşan KIRIK inisiyatifinin hazırladığı gösterim programını İrem Karaaslan ele aldı.