Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Kütüphane

Başlarken: Elde Dikmek

İMALAT-HANE’de devam eden Nancy Atakan’ın “Beni Yok Etme” adlı kişisel sergisinin küratör metni Argonotlar Kütüphanesinde.

“İki Boşluk Arasında”, Tek kanallı animasyon video, 2’15”, 2006.

Gezegenler arası yerçekimini açıklayan ünlü fizik deneyinde olduğu gibi, kenarlarından tuttuğumuz kumaşın ortasına Nancy’nin dünyasını yerleştiriyoruz. Yakınındaki her şey onun çekimine kapılıyor ve etrafında toplaşıyor. Kumaşın iplikleri, tüm ağırlıkları—yapıtları, insanları—dengede tutuyor. Yükün fazla geldiği yerlerde yırtıklar oluşmuş; Nancy bazılarını onarmış, bazılarını ise olduğu gibi bırakmış.

*

Öncelikle, hem bu sergide hem de geçmişte Nancy ile yollarımızın nasıl kesiştiğini anlatmalıyım. Çalışmalarında fark ettiğim detayları paylaşmak ve bizi iş birliği içinde yapıtlar üretmeye götüren bağımızı açıklamak istiyorum. Nancy, ürettiği alana başkalarını da ortak eder —aynı bana yaptığı gibi—onları kendi sesleriyle var olmaya cesaretlendirir, ruh hallerini ve çalışma koşullarını gözetir. Bu yaklaşım, onun yapıtlarındaki biraradalığın mayasıdır.

Sanat pratiğimi sürdürürken, Nancy ile ilk kez 2019 yılında (Maria Anderson ile birlikte) hazırladığı bir sergide asistan olarak çalıştım. O dönemde, alışık olmadığım bir yöntemle tanıştım: Kumaşları dikerek kolajlama ve imgeleri nakışla işleme. El yordamıyla öğrenmeye çalıştığım bu teknik, beni şu sonuca götürdü:

Tonlarca yükü kaldırabilen bir yelken kumaşıyla, bir terzinin teyellediği incecik tüller aynı dokuma mantığının ürünüydü. Dikişin değişken sağlamlığı sayesinde, Nancy imgeleri farklı kuvvetlerde bir araya getirebiliyordu. Sıkı ya da gevşek birleşmiş her parça, ayrışmanın gerilimini kenarlarında taşır. Yekpare bir beden ya da sabit bir kimlik peşinde olmadan, farklı özneler arasında dolaşan ve akışkan bir bütünlük kuran Nancy için dikiş, bu özelliğiyle güçlü bir araçtır.

Dikerken tüm dikkatiniz ellerinizde yoğunlaşır. Odaklandığınızda dikiş hatları düzelir; düşünceleriniz kaydığında ise hatalar başlar veya istemsiz kazalar olur— iğne parmağınıza batar. Lekeler, dar bir masada çalışırken oluşmuş katlama izleri veya kullandığınız ipliğin bitmesiyle bir başka ipliğe geçmekten rengi değişmiş çizgiler, dikişin insan eliyle yapılan, her anı kaydedilen bir süreç olduğunu hatırlatır.

Kumaşın hareket kabiliyeti, elin kusurlarını örter. Ancak ruh haliniz iğneyi tutuşunuzu, bu da ortaya çıkan sonucu etkiler. Nancy’nin üslubu, kumaşın kaygan zemininin ve elin hata payının bir sonucu olarak her yapıtının yeni bir kimliğe bürünmesini sağlar.

Nancy’ye asistan olmak, kimi zaman onun kılığına bürünmek gibidir. Onun beklentisi, işlerin harfiyen yerine getirilmesi değil, karşılıklı yollar önererek ilerlenmesidir; bu yollar, bazen kesişir. Nancy, gündelik yaşamın kaba hatlarını çalışmalarına aktarabilir; düşündüğünü doğrudan dile getirebilir; yan yana getirerek çoğaltmaktan çekinmez. Onun sayesinde ben de sanat pratiğimde alıştığım, bazen rahatsızlık veren sınırların dışına çıkabiliyorum.

“Yok”, Tek kanallı video, 2′ 15″, 2002.

Birinci Bölüm: Dolaşık

Serginin giriş duvarında yer alan Can’dan Gelen Kartpostal (2025) ve Nancy’den Gelen Kartpostal (2025) isimli çalışmalarda, Nancy ile birbirimize nakışla birer soru sorduk, kumaşları takas ettik ve cevaplarımızı işledik. Bu haberleşmenin işareti olsun diye, Nancy’nin 2014 yılında ürettiği ve ilk kez dijital olarak bastığı mektup pulları serisi Monoblok Cumhuriyeti Pul Serisi’nin kumaştan versiyonlarını üretip çalışmaya ekledik. Nancy’nin, gittiği yerlerde fotoğrafladığı sandalyeler, bu pulların fonunda yer alıyor. Ben de kendi yaşadığım mahallede çektiğim bir fotoğrafla seriye yeni bir pul ekledim. Bunun yanı sıra, Nancy’nin soruya düzeltme yapmak için eklediği “yok, hiç yok” kelimeleri, sergide yer alan bir başka çalışmadan, Yok (2002) isimli videodan alınarak farklı bir bağlama taşındı.

Kartpostallarda olduğu gibi, Nancy’nin pratiğinde yapıtlar arasında sıçrayarak hareket eden unsurlar dikkat çeker. Farklı çalışmalardaki imgeler birbirine karışır; bir malzemeden arta kalan parçalar sıklıkla başka bir çalışmada yeniden kullanılır.

Giriş duvarının arkasında, “iş birliği” ve “dolaşım” kavramlarını ayrı ayrı ve diyalog halinde ele aldığımız Buradan Oraya (2025) ve Oradan Buraya (2025) isimli çalışmalar yer alıyor. Çalışmada fon olarak kullanılan kumaşlar, Nancy’nin önceki bir yapıtından artan parçaların birleştirilmesiyle oluşturuldu. Hazırladığım fon bezlerinden biri İstanbul’dan o sırada Bodrum’da olan Nancy’ye kargolandı ve bu, onun bezi yanına alarak yaptığı seyahatlerin ilki oldu. Nancy, gittiği yerlerden topladıklarını genelde Nişantaşı’ndaki evine ya da aynı apartmandaki atölyesine getirir. Ancak bu bezi 2024 yazında gittiği her yere beraberinde götürdü; durakladığı noktaları fotoğraf ve video olarak kaydetti. Oradan Buraya’da yer alan videoda, işte bu seyahatlerin izleri ve kumaşın tarih boyunca kazandığı anlam ve işlevleri, kumaşın gözünden anlatır.

Bu çalışmada merkeze yerleştirilen imge ise, 5533 isimli sanat mekanının bulunduğu İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nın (İMÇ) 5. bloğundan bir görüntü. Nancy’nin 2007’de sanatçı Volkan Aslan’la birlikte kurduğu ve benim de 2020’den itibaren dört yıl boyunca yürütme imkanı bulduğum 5533, yıllar içinde kültür-sanat alanından pek çok kişinin yolunun kesiştiği bir üretim ve buluşma yeri oldu. Nancy’nin kumaşa nakışla işlediği “nasılsın?” sorusuna verdiğimiz “iyiyim” cevabı, neredeyse her günkü mesajlaşmalarımızdan bir alıntı. İyi hissetmemizin kaynağında gündelik yaşamlarımızla iç içe geçmiş bir üretim alanı olan 5533 oldukça geniş bir yer kaplıyor.

Yazın, aynı zamanda çalışma alanım da olan odam kumaşlarla doluydu. Kumaşların yaşam alanlarımızdaki pek çok nesnenin parçası olduğunu, kolayca katlanıp bir köşeye kaldırılabildikleri için dikkat çekmediklerini düşündüm. Bezin üstünde çalışırken, Nancy ile paylaştığımız bir anı aklıma geldi: 2023 kışında elimdeki kumaşların bir kısmı onun evindeydi. Birbirimizi yılbaşına nasıl girdiğimizden haberdar etmek için çektiğimiz videolardan birinde, bana ait kumaşlardan birinin yanlışlıkla ona gittiğini, Nancy’nin de bu kumaşı alıp kendine bir etek diktirdiğini ve yeni yılın ilk saatlerinde bu eteği giyip dans ettiğini gördüm. İkimiz de ayrı yerlerde, birbirimizin kumaşlarıyla sarılmıştık. Buradan Oraya (2025), kumaşın Nancy ve benim hayatlarımızdaki yerini ve bunun üzerinden kurduğumuz bağı anlatıyor.

İplik, kan bağına benzer, fakat başka bağlar kurar. Nancy’nin anlatısında aile, genellikle “aile ağacı” yerine, toprağın altında bitkiler ve mantarlar arasında iletişimi sağlayan kök ağıyla temsil edilir. Nancy’nin aile tablosu, her türlü canlı ve cansız varlığı bu ağın bir parçası haline getirir. Köklülük (2020) isimli nakış işinde, Nancy’nin çalışmalarında sıkça kullandığı ağaç imgesi köklere yapılan bir vurgu olarak sergide yer alıyor. “Rooted” (kök salmış) ve “uprooted” (kökünden sökülmüş) gibi kelimeler, Nancy’nin kurduğu aile anlatısında hem bağlı hem bağımsız olabilen kimliğini tanımlıyor.

“Gelinler”, Dijital inkjet print, 50 x 70 cm, 2000.

Nancy, kumaşla yaptığı çalışmaları doksanların sonunda bilgisayar kullanarak fotoğraf aracılığıyla gerçekleştirmeye başladı. Örneğin, Gelinler (2000) isimli çalışmasında, kendi evlenirken giydiği gelinliği, oğlu ile evlenen Ela giyiyor ve bu durum fotoğraflanıyor; dijital müdahale ile iki fotoğraf yan yana getiriliyor. Bu çalışmada, aile ağacının bir dalına odaklanıyor; geleneksel performansın yükünü hafifletirken, kimsenin bulunmadığı bir manzarada sevdiği biriyle bağ kuruyor.

Olsun, Ne Fark Eder (2020) adlı çalışmasında, Nancy kendi çocukluğuna ait bir oyuncak bebekle ilgili torunu Cema’nın tepkisini bir battaniyeye işler. Cema’nın, oyuncak bebeğe cinsiyet atanmasıyla ilgili söylediği söz, nakış işi için de aynı yaklaşımı benimseyenlere yöneltilebilir: “Olsun, ne fark eder?”

Ters Göç (2012) isimli videoda Nancy ve arkadaşları, bir masa etrafında toplanmış sandalyeleri seslendiriyor. Kırmızı sandalyeyi oynayan Nancy, diğer sandalyelerin kökeni hakkındaki sorularına verdiği cevaplarla, dünyada dolaştığı yerleri ve kendisi gibi seri üretilmiş “akrabalarının” farklı bağlamlarda kazandığı anlam ve işlevleri anlatıyor. Böylece akışkan, zengin ve geniş bir akrabalık tablosu çiziyor.

Nancy’yle yeni tanışanlar, tıpkı kırmızı plastik sandalyeye sordukları gibi, ona “Nerelisiniz? Nereden geldiniz?” diye sorarlar. İnsan, kimliğine dair tanımlamaların kendi iradesinden çıkmasını ister. Başkaları bunu yaptığında ise direnç gösterir; ortada olmayanı dışarıya kendi ilan eder. Kumaş, Nancy’nin kimlik kavramına yaklaşımı için kullanışlıdır çünkü aynı anda hem gizler hem de gösterir.

Mavi Yeşil Bebek Yorganı (2020) isimli çalışmada görülen büyük koala ile küçük koalanın birbirine sarılmasında Nancy, şefkat ile gözetim arasındaki belirsiz sınıra dikkat çeker. Nancy’nin, parmağını küçük koalanın sıkılmış görünen yüzüne yaklaştırarak, bu ifadenin ne söylediğini anlattığı günü hatırlıyorum. Bugün, birbirine tutunmayı ılımlı tarafından ele almak ve Nancy’ye battaniyeye işlediği sözlerle seslenmek istiyorum.

“Ne İçinde, Ne Dışında”, Dijital baskı, 45 x 52.5 cm, 2001/2011.

İkinci Bölüm: Su Altı

Nancy’nin çalışmalarında yazı, imajların üzerine yapışan dipnotlar olarak değil; imajların içinde zaten var olan seslerin yüzeye yansıması olarak işlev görür. Metin taşıyan yapıtları, bilindik sloganların yazılı olduğu pankartlardan çok, kişisel bir isyanın yazıldığı kağıtlara benzer. Kumaşın ve fotoğrafın hem gizleyen hem de gösteren özelliği, dolayısıyla yüzeyde sürekli bir gerilim yaratması, Nancy’nin yapıtlarını ve insanın dışarıya sunduğu surat ifadesini akla getiriyor. Bir sergi genellikle seyirciye tamamlanmış, kusursuz ve dokunulmaz bir formda sunulur; bizler ise gülümseriz. Tıpkı yakalanmış bir mimiğin bizi derindeki asıl olana götürmesi gibi, Nancy’nin yapıtlarındaki detaylar da arka planda süren yaşamına dair ipuçları verir.

Nancy’nin Prova (2013) isimli çalışmasında, Amerika’da yayınlanan ve çocukken izlediği Father Knows Best adlı dizinin sonradan edindiği VHS kasetlerinden üç görüntü alınmış ve bu sahnelere altyazılar eklenmiştir. İmajla altyazıyı ayrıştırarak, insanı mutsuzluğa sürükleyen yargıların aslında dışarıdan gelen projeksiyonlar olduğuna ve onlardan kurtulma ihtimaline dair umudunu paylaşır. Bununla birlikte, baskı altında olduğunu hissettiği dizi karakterine yılgın yüz ifadesiyle aramızda olma hakkı tanır. Ayağını Çek! (2021) adlı çalışmasında ise, bir halıyı özel bir alandan çıkararak sergi alanına taşıdığı sırada kazandığı sanat yapıtı niteliğini ve bireyin kamusal alanda çizdiği sınırları yüksek sesli bir uyarı olarak üzerine işler.

Nancy, bugüne dek uyuduğu tüm yatakları fotoğrafladı. Uyuduğum Tüm Yataklar (2025) için seçilmiş 60 adet fotoğraf, tek kişilik bir yatak hacminde bir araya getirilmiştir. Nancy’nin çalışmalarında, kişiler ve malzemeler kadar, arta kalan boşluk da hareket eder. Özel alanını bizzat kendisi kaydetmek üzere kamera arkasına geçtiğinde bedeni sanki bir astral seyahate çıkmış gibidir. O halde geçmişe dönelim: Yatak başında, her şeyin nasıl başladığını hatırlatan bir işaret olarak, 4-5 yaşlarındaki Nancy’nin arkadaşı Rebecca ile bir yatakta uyurken çekilmiş bir fotoğrafı vardır. Nancy, o dönemlerde arkadaşıyla birlikte dergilerden kestikleri figürleri kolajlayarak eğlendiklerini ve bugünden bakıldığında, yaptığı işin özünde yatan hevesin aynı olduğunu söyler. Ezoterik Sembolizm (2021) adlı çalışmasında, torunu Ada’nın ata bindiği ve böylece ısrarlarının sonucunda arzularının kontrolünü eline aldığı anısını bir heybe üzerine nakışla işleyerek canlandırır. Bu süreçte, birlikte çalışmanın yöntemi genişler; artık geçmişe ait bulanık anılar da ortak bir şekilde sahiplenilir.

1969 yılından beri yaşadığı Nişantaşı’ndaki Kadırgalar Apartmanı’nın, yakın gelecekte yıkılıp yeniden inşa edilmesi ihtimali karşısında Nancy binanın arşivlenmesini istemiştir. Bu doğrultuda sanatçı Kıvılcım S. Güngörün tarafından fotoğraflanmaya başlanan apartman, Nancy’nin üretimi için hem bir yuva hem de bir ilham kaynağıdır. Merdivenin Dili Olsa (2025) isimli çalışmasında Nancy, binaların ve bedenlerin yaşlandıkça güçsüzleşip eskimesi sonucunda onlara nasıl davrandığımız üzerine düşünür. Apartmanla arasındaki ilişkiyi, her gün tırmandığı basamaklara yerleştirdiği kelimelerle tanımlar.

Nancy’nin Ne İçinde, Ne Dışında (2001/2011) isimli çalışması, sergi mekanında öte tarafa geçişi belirleyen perdeye asılır. Suyun bulanık sınırında sanatçı, kendini orada asılı dururken bulur; iç ve dış arasındaki geçişli ilişki üzerine düşünür. Beden, denize atılanların bir şekilde toplanıp geri vurduğu bir kıyı gibidir. İki Boşluk Arasında (2006) isimli animasyon çalışmasında, taranmış çizimler ve fotoğraflar kullanarak aynı kıyıda, denizin derin karanlığı (ölüm) ile kıyının aydınlığı (yaşam) arasında gidip gelen dalgalar biçimlenir.

Maçka Park’ta Yürüyüş (2021) isimli giyilebilen yapıtında Nancy, bir belgesel çekimi sırasında, yakın dostu, yapımcı Dilek Aydın tarafından sokaklarda yürüyüş yaparken videoya alındığı süreçte alıp sakladığı kumaşı kullanarak bir kimono tasarlamış ve üzerine yaşadığı apartmanın yakınlarındaki Maçka Parkı’na yürüyüşlerinden birini nakışla işlemiştir. Uzun yürüyüşler, Nancy’nin hem kişisel yaşamını hem de sanatsal pratiğini şekillendiren en belirgin özelliklerden biridir. Yürüyüş, onun bedeniyle bütünleşen bir “süper güç” gibidir.

“Prova”, 1957 tarihli ABD televizyon programı “Father Knows Best”ten alınmış ipek baskı görseller, 50 x 70 cm, 2013.

Üçüncü Bölüm: Yok

Nancy’nin yalnız olduğu bir andaki görüntüsünü aynalayarak çoğalttığı fotoğrafı Kendini Gizlediği Yer (2000) güneş tutulması sırasında çekilmiştir. Fotoğrafın arka planında hem Nancy hem de güneş birlikte saklanırlar. Afişe olmuş olsa bile, insanın kendine ait bir alanı hep gerilerde kalır. Yok (2002) isimli videoda ise Nancy, farklı zamanlarda kaydettiği görüntülerin üstüne eklediği sayıklamalarla, gördüklerimizin ötesinde var olmayanı hissettirmeye çalışır. Tüm görülenlerin yanında, yok olanın da kulakta bir uğultu olarak kalmasını ister.

Nancy, Melankoli (2004) isimli çalışmasında, üzgün oldukları bir gün Pierre Loti’ye çıktıklarında yakın dostları Gül Ilgaz ve Gülçin Aksoy’u fotoğraflamıştı. Bu fotoğraf, Nancy’nin 2025 tarihli Arada Bir Renk (2025) adlı çalışmasına ilham verir. Yeni yapıtında Nancy, kumaşa aktarmak üzere dostlarının yüzlerini seçer. Fotoğraftan arta kalan boşluğu ise kumaş şeritlerle tamamlar. Ayrı düşüldüğünde hissedilen o boşluk, arkadaşlığın kurulması ve sürdürülmesi için verilen emeği hatırlatacak şekilde, kumaşların birbirine dikilmesiyle doldurulur.

Nancy, geçmişte video işlerinin çoğunun prodüksiyonu için birlikte çalıştığı dostu Dilek Aydın ile serginin “beni yok etme” çağrısını bir video yerleştirmeye dönüştürüyor. İş birliğiyle ürettikleri Ver Ki Al, Al Ki Ver (2025) isimli çalışmada, arkadaşlık bağını tanımlayan kelimeler havada hareket eder; esen rüzgara göre yön değiştirir, projeksiyonun ışığındaki dalgalanmalarla karanlığa ya da aydınlığa düşer. Sevgi temelli bir duygudaşlık ve karşılıklı eylemle hayat bulan arkadaşlık bağının canlılığına uygun olarak, bu alan sanki nefes alıp verir.

Bitirirken: Beni Yok Etme

Sergi mekanının yan duvarları boyunca yerleşen Beni Yok Etme (2010 – devam etmekte) serisinde Nancy, yaşadığı ve seyahat ettiği şehirlerde, hem kendi gündelik rutininde ve hafızasında yer edinen hem de şehirde yaşayanlar için değerli sayılan, yok olma tehdidi altındaki mekanları ve yapıları ziyaret eder. Bu mekanların bir köşesine “Save Me / Beni Yok Etme” ibaresini yapıştırır ve fotoğraflar. Ancak bu fotoğraflar, yapıların yalnızca bir yönünü, onların görsel varlığını kaydeder. Nancy, bu görüntülerin milyonlarca kişi tarafından farklı biçimlerde kaydedildiğini, arşivlerin manipülasyona açık olduğunu ve her kaydın ulaşılabilir olmadığını bilir. Tüm bu belirsizliklere rağmen Nancy’nin vurguladığı şey, yok olmanın sert gerçekliği karşısında kaydetme eyleminin kendisinin hala işlevsel ve anlamlı olduğudur.

**

Kumaşı bırakınca tüm ağırlıklar rüzgar zilleri gibi hareketlenip dağılıyor. Yuvarlanmalar ve çarpmalar sona erdiğinde, tam bir sessizlik içinde önümüzde duran bu dağınıklığı kaydetmek için hepimiz birer fotoğraf çekiyoruz. Sonradan bakıldığında, fotoğrafın bir köşesine dizili kırmızı harfler fark ediliyor.


Bu yazı 15 Şubat -12 Nisan 2025 tarihleri arasında Can Küçük küratörlüğünde İMALAT-HANE’de gerçekleşen Nancy Atakan’ın “Beni Yok Etme” adlı kişisel sergisinin küratör metnidir.

İlginizi Çekebilir

Genel

Bor Sanat konuşmalarının üçüncü açık oturumunda Türkiye kültür-sanat ortamında güç dinamikleri konuşuldu.

Kütüphane

İMALAT-HANE’de gerçekleşen Burak Kabadayı’nın "Çölde olduğunu söylemenin anlamı yok” başlıklı kişisel sergisinin küratör metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Millî Reasürans Sanat Galerisi Arşivi

Millî Reasürans Sanat Galerisi arşivi dizimizin ilk konuğu Sabit Karamani! "Sabit bilir!" sergisinin küratörü Arzu Karamani Pekin'in metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Labirent Sanat’ta devam eden Abdo Yalçınkaya'nın “Supernatura” başlıklı kişisel sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.