Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

Bilinmez bir evrende yön bulma kaygısı

Burak Kabadayı’nın Deniz Kırkalı küratörlüğündeki, İMALAT-HANE’de gerçekleşen kişisel sergisi “Çölde olduğunu söylemenin anlamı yok” yön kaybı, yansıma ve serap gibi çöl fenomenlerini bilginin ve bilmenin dünyasına uyarlarken izleyicisini kurgusal bir evrende kendi anlamını yaratmaya davet ediyor.

Camdan sekenler, video, 2024

Bilinmeyeni ve belirsizliği simgeleyen karanlık, atmosferik bir unsur olarak mekânın ruh hâline izleyiciyi çekerek onun çevresiyle daha derin bir duyusal ve duygusal deneyim yaşamasını sağlar. Bunu sergileme özelinde düşündüğümüzde karanlığın karşıtlık aracılığıyla eserlerin detaylarını, dokularını vurgulamak; belli bir görsel deneyim adına dikkatimizin bir yöne çekmek ya da dramatik bir etki yaratmak için kullanıldığına rastlarız sıklıkla. Ama Burak Kabadayı’nın sergisinde mekâna girer girmez izleyiciyi içine çeken karanlık, atmosferik ya da izleyiciyi belli bir duygu durumuna sokan bir öğe olmanın çok ötesinde sergideki eserlerin bir uzantısı, içeriğin devamı olarak işliyor. “Çölde olduğunu söylemenin anlamı yok”, sergiyi oluşturan üç video ve onların yerleştirilme biçimiyle bulunduğumuz yere ve sahip olduğumuz bilgiye dair algımızla oynuyor ve bizi bir karanlığın içine yerleştiriyor.

Serginin ilk uyandırdığı duygu bu anlamda merak; zira eserlere odaklanmadan önce nerede duracağımızı, neye bakacağımızı belirlememiz gerekiyor. Videoların simetrik ya da çizgisel olmayan şekilde mekâna yayılması, cam içine yerleştirilmeleri, başka bir cam plakanın mekânı bölmesi, oluşan yansımalar ve farklı videolardaki seslerin birbirinin üzerine binmesi bizde bir yer-yön kaybı yaratıyor. Böylelikle üç eser ayrı gerçeklikleri anlatıp ayrı karşılaşmalar yaratmadan önce tek bir beden olarak nefes veriyor ve izleyiciyi de bu tek evrenin içinde yolunu aramaya teşvik ediyor. Neresinde durursanız durun serginin bir parçasına dönüşüyorsunuz ama nerede durmanız gerektiğine dair kesin bir talimatın yokluğunda yolu kaybetmek de bir o kadar kolaylaşıyor.

“Çölde olduğunu söylemenin anlamı yok” sergisinden görünüm, Fotoğraflar: Barış Özçetin

Bu yön kaybı sadece karanlığa ve sergi kurulumuna atfedilemez. Eserlerin kendileri de yabancılaştırma yoluyla bedensel ve zihinsel bir uyarım yaşatıyor. Bildiğimiz nesneler bilmediğimiz, tanımadığımız ve tanımlayamadığımız bir ortam içinde sunuluyor bizlere. Videolardaki kablo, jeneratör, pervane, havuz ya da fıskiye gibi insan yapımı ama duygusal anlam yükünden azat nesneler, su ve kum gibi doğal olanlarla daha evvelden tanımadığımız bir şekilde bir araya geliyor. Kabadayı’nın yarattığı insansız kurgu ve yapay ortam, izleyiciyi gerçek dünyada karşılığı bulunmayan alternatif ve yalnız bir evrene sokuyor. Bize kalansa o yalnızlığın içindeki nesnelere tutunup onlara anlam verme ve kendimizi işlerin karşısında hem fiziksel hem bilişsel hem de duygusal olarak konumlandırma oluyor.

Serginin merkezindeki çölü/kumu küp içinde çöl zamanı videosunda görüyoruz. Filmlerde genellikle parlak, ışıklı ve insan eli değmemiş manevi bir enginlik olarak deneyimlediğimiz çöl adeta klostrofobik bir sonsuza uzanıyor ve bu esnada bir kabloyu takip ediyoruz. Çöl alışık olduğumuz üzere hayat ve ölüm arasındaki sınırları ya da doğal dünya ve insan arası çatışmayı vurgulayan bir sembol değil burada, insani bir hikâyeden uzağız. Kablo sonsuzluğa uzanır gibi gelirken onun bağlı olduğu güç kaynağını gördüğümüzde akış içinde olma halinin verdiği meditatif his kayboluyor. Bir seraptan uyanmak gibi. Akış her kesintiye uğradığında “ulaşmaya çalıştığımız hedef, rotamız ne” diye soruyoruz. Tanıdık olana tutunmakta zorlanıyoruz, çünkü bu dünyada her şey yertsiz yurtsuz ve bazen de birbiriyle çelişki içinde. Maddenin fiziksel sınırlarının zamanın sınırsızlığıyla birleşmesi ya da çölün sert, kırılgan ve acımasız yapısının camın hassasiyetiyle taşıdığı zıtlık gibi. Bu da bizi hipnoza geçirip bir konfor alanı yaratmak yerine sergi süresince tetikte, meraklı ve müdâhil kılıyor.

Nesnelerle bütünleşememenin melankolisi

Aynısı ağa bağlı kopuş isimli video için de geçerli. Videoda uzay boşluğunda süzülen kablolar ve nesneler görüyoruz. Birbirlerine yaklaşıp uzaklaşırken yine sonsuz bir akış içindeler. Kendi aralarında bizim hâkim olamadığımız bir mantıkla dans ediyor gibiler. Bu bir bilim kurgu sayılmaz, fütürist de değil, çünkü gördüğümüz bugünün teknolojisine ait objeler. Ama bu dünyaya ve onun koreografisine dair bilgimiz sadece bölük pörçük. Yapabileceğimiz tek şey merak edip bilginin peşine düşmek, yine kendimize bir konum bulmak. Bu da bizi sorumlulukla, izleyici olarak inisiyatifi ele almakla baş başa bırakıyor. camdan sekenler’de nesneler ve görüntüler soyut bir dünyada ardı ardına geliyor. Su ve kuraklık var burada, sentetik ve organik olan bir arada. İnsan müdahalesi her yerde, ama insan yok. Zıtlıklar bir arada barınabiliyor. Çölün içerisindeki şişme bir havuz gibi. Bildik olanı farklı bir bağlamda görme içinde yaşadığımız dünyanın ne derece anlamlı tasarlandığını düşündürüyor. Genelde tek bir işlev üzerinden değerlendirdiğimiz nesneler bu soyutluğun içerisinde şiirsel bir anlam kazanıyor bir yandan da. Maddi hatta teknolojinin alanına dair olanla da kişisel bir ilişki kurma isteği uyanıyor bu sayede.

Küp içinde çöl zamanı, video, 2024

Peki, nasıl oluyor da bu mesafeli dünya böylesi bir istek, bir his uyandırabiliyor? Kendi elimizle ürettiğimizle ya da parçası olduğumuz doğayla asla tamamen bütünleşememenin, ona yabancılaşmanın verdiği melankoli olsa gerek bu. İnsanın çevresindeki dünyayla kurduğu bağın kopukluğun yarattığı içsel boşluk hissi. Bu boşluk, her şeyin anlamını yitirdiği, fiziksel varlıkların artık sadece uzak bir hatıra gibi göründüğü bir durum yaratıyor.

Bütünleşemediğimiz nesneler, sanki bizden bağımsız birer yansıma haline geliyor. Onlar bizden uzaklaştıkça, içimizdeki yalnızlık ve yabancılaşma somutlaşıyor. Zihnin içinde her şeyin yerli yerine oturduğu bir uyum arayışı devam ederken, gerçeklikte her şey parçalanmış, dağılmış gibi kalıyor. “Çölde Olduğunu Söylemenin Anlamı Yok” izleyicisini kurduğu evrene yabancılaştırırken onu bir yandan da bu boşluğun içinde var olmaya, eksik olanı tamamlamaya teşvik ediyor. Onu en hipnotize edici anlarında bile salt gözlemci olarak bırakmıyor, anlam yaratmaya zorluyor.

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Çevre Haftası vesilesiyle Bursa'nın Misi köyünde gerçekleşen konuk sanatçı programına ve "Misi'nin Florası" sergisine baktık.

Duyurular

Argonotlar ekibi olarak baharın gelişini kutlamak için hazırladığımız sergiler ve etkinlikler seçkisi karşınızda!

Kütüphane

İMALAT-HANE'de 6 Ocak - 6 Nisan 2024 tarihleri ​​arasında yer alan TUNCA'nın "Muhatabı Olmayan Mutfak" sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Eleştiri

10: SOYUTLAMALAR, İMALAR, MÜTALAALAR sergisi, X kuşağı ve pesimist gelecek tahayyülleri üzerine