Birinden diğerine heyecanla baktıran göz alıcı, iddialı işler… Sanatçının paradokslar yaratacak şekilde kurguladığı resimler ilk seferde değil ama baktıkça bilmeceye dönüşüyor ve eserlerini, kompozisyonu ele vermeden anlatan sanatçıdan dinledikçe ihtimaller derinleşiyor. Ritmik bir görsel dünya, geniş bir sessiz lügat, zaman tünelinde bir başka âlem… Bu âlem nedense tanıdık fakat yabancı gibi de. Peki, hangi yönleriyle? Ne kadarı nostaljik, ne kadarı güncel? Sanatçının bir tutumu var elbet ama bunu dikte etmemenin ötesinde bildirmiyor bile, farklı anlayışlarla zıt çıkarımlara açık resimler izliyoruz. Zamanın çizgiselliği-döngüselliği arasında, hangi figür doğruyu söylüyor, hangi mekân hangi figürü daha iyi kandırıyor; fakat bu bilmecede doğru cevabın tekil bir kurgusu yok. Hilmi Can Özdemir ile Ambidexter’de görülebilecek kişisel sergisi “Paradoxia Series” üzerine konuştuk.
Ambidexter’de izlenebilen “Paradoxia Series” başlıklı ilk kişisel serginle izleyiciyle buluştun. Ancak daha önce “Enigmatic” ve “Stalker” isimli seriler de üretmiştin. Galeride sergilemek üzere belirli bir takvime göre çalışmak senin için nasıl bir fark yarattı?
“Stalker” ve “Enigmatic” isimli serilerimi ilk başlarda sergilemek ya da göstermek amacıyla ortaya çıkarmadım. Elbet günün sonunda bu serilerimden sergilenen işler oldu ve daha da olacaktır ama asıl amacım atölyemde, kendimle kalıp teknik ve kavramsal arayışlarımı sorgulayarak ve geliştirerek üretim sürecimin temellerini oluşturmaktı. Analizler yapmayı ve üretimlerimi nitelik bakımından yukarı taşımayı hedefledim. Her sanatçının atölyesinde, dış dünyadan uzak ve bağımsız şekilde, mesai harcaması gerektiğini her zaman düşünürdüm. Bunun da önemini zaman içinde fazlaca anladım. Sanatçının, sanatsal bakış açısıyla birlikte kendini en iyi şekilde ifade etmesi gerektiğinin farkındaydım. Sanatçı adayının sınırlarını keşfetmesi ve bu sınırları aşması bu yolda hedeflenebilecek en önemli noktalardan. Bu arayış ve üretim süreçlerimde eserlerimin her birini oluştururken kendimi asla belirli bir zaman dilimine sıkıştırmadım. Bundan dolayı biraz da konfor alanı içinde kaldım. Fakat aynı zamanda teknik ve düşünsel sürecimin hızlandığını da tecrübe ettim. Sergi açılış tarihinin belirli olmasından dolayı “Paradoxia Serisi” bu tecrübelerimi pratiğe geçirebilmem için iyi bir fırsat sundu bana. Konfor alanının getirdiği rahatlıktan sıyrılarak sınırlarımı zorladım. Bir mücadele süreci yaratan bu seride yeni arayışlara girdim, yeni pratiklerde bulundum.
Belirli bir estetik anlayışla güçlü bir kurgusallığı buluşturduğun kompozisyonlarının arkasında yatan çalışma yöntemini açar mısın?
Estetik anlayışıma ve yarattığım kurgusallığa gelirsem, bunun temelinde, benimsediğim sanatsal bakış açısı yatıyor. Kendimi tekrar etmekten uzak durmayı ve özgünlüğü amaçlamayı önemsiyorum. Üretim sürecimi ve çalışma yöntemlerimi oluşturan en önemli yapı taşları bunlar. Ortaya çıkardığım eserleri ve serileri teknik ve kavramsal yönden çeşitlendirerek mükerrer olmayan bir boyuta taşımayı amaçlıyorum. Anonim referanslar kullanarak kolaj yöntemiyle bir araya getirdiğim fotoğraflardan kompozisyonlar oluşturdum ve buna devam etmekteyim. Bu oluşturduğum kompozisyonlar çoğunlukla tuval karşısına geçmeden bitmiş oluyor. Bir bakıma, kompozisyonu ortaya çıkardığımda resmim daha başlamadan tamamlanmıştır. Yine de resmi boyarken bir şeyler ekleyebilir çıkarabilirim, değişiklikler yapabilirim ama bu genel kompozisyon yapısında keskin değişimler şeklinde olmaz. İşi belirlediğim estetik standarda yaklaştırmak ve yarattığım kurgunun ifadesini güçlendirmek için değişiklikler yapıyorum. Bu yaratma sürecimi bütün olarak ele aldığımda her anıyla tecrübelerimle bütünleştirerek, kompozisyonlarımı mekân ve figür dengesi içinde oluşturmaya çalışıyorum.
Resimlerinde filmlere olan merakından da ileri gelen neredeyse “zorunlu” olarak niteleyeceğim bir kompozisyonun peşindesin. Özenle seçtiğin unsurların iç içe geçtiği, bunlardan birini bile çıkarsak anlamın değişeceği resimler yapıyorsun. Görüştüğümüzde “İnsan yaşamında bir şey değiştiğinde beraberinde birçok şey değişiyor; resim yaparken bu açıklıkları yakalamaya çalışıyorum,” demiştin. Yaşamdan resme geçerken “açıklık” dediğin meseleyi nasıl ele alıyorsun?
Tarihe baktığımızda geçmişin birbiriyle her anıyla bağlantılı şekilde örülerek günümüze geldiğini görürüz. Şu an içinde bulunduğumuz düzen ve yapılar iyisiyle kötüsüyle bireyi şekillendiriyor, ardından geleceği belirliyor. Kendimizi bir döngü içinde ve bu döngüye müdahale halinde hayal edersek paradokslar oluşuyor; tahmin edilemez birçok sonuçla karşılaşıyoruz, döngü bozuluyor. Özellikle “Paradoxia Serisi”ni bu sorgulamalar eşliğinde ürettim. Sıradan, olası referansları kullanarak eserlerimi deneyimleyen herkesin yaşamındaki döngüleri ve açıklıkları kavramsal bir dille somutlaştırmaya çalıştım. Bu serimde bir bakıma bireye daha çok dokunuyorum. Genel olarak diğer işlerimde ve oluşturduğum serilerde tarihsel dönemlere eğildim. Geçmişten odaklandığım dönemlerde gerçekleşen olayların sonucu olarak ortaya çıkan etkilerin dünyayı ve kültürleri şekillendirmeye etkisini kullanarak yaşamdan resme aktarımlar yaptım.
Resimlerinin bir lügat barındırdığını görüyorum; onları betimlemeye kalkıştığımızda tekrarlandığını fark ettiğimiz belirli sözcükler olacaktır. Bu anlamda sessiz bir ses alanı yaratır gibisin, tekrardan doğan bir ritim var. Bu ritmik görsel dünya senin için ne ifade ediyor?
Her şeyden önce bu dünya benim için arınma ve kendimi ifade etmek için bir araç. Şu an kendimi resim yaparak ifade ediyorum. Gelecekte medyumlarım, yöntemlerim değişebilir. Sanatın evrenselliği düşüncesiyle sessiz bir ifade biçimi olarak ses getirme amacıyla çıktığım yolda resimlerimi izleyen insanların duygu ve düşünce yapılarını, algı dünyalarını etkilemek, onlarda çeşitli uyarılmalar yaratmak isterim. Sanat tarihi boyunca sonsuz deneyim ve pratiklerin ortaya çıktığını düşünürsek bugün özgün kimlikler belirlemek açısından belirli bir kısıtlılık söz konusu; yine de yeni ifade ve araştırma biçimlerinden doğan çeşitli sorgulama ağlarında “özgün” ve “yeni” kalınabilir bana göre. Bir bakıma şanslı olduğumuzu da hissediyorum. Çeşitli kaynaklara ve imkânlara erişebilmek ritmik dünyamı sürekli besleyip geliştiriyor. Bu sayede düşünce ve fikirlerimle harmanlanmış işler ortaya çıkarmayı amaç edindim. Eserlerimi yaratırken bu deneyimlerden fazlaca faydalanarak birçok mekân ve figür varyasyonlarını kullanarak çeşitli kombinasyonlar içinde kompozisyonlarımı oluşturuyorum.
Bu noktada bir çeviri ve aktarım sorusu sormak isterim. Paradoksların (veya genel anlamda odaklandığın kavramın) felsefi yönüyle gündelik boyutu arasındaki ilişki resimlerinde nasıl ortaya çıkıyor?
Öncelikle izleyicinin gerçeklikleriyle, kendi hayal gücümle kurduğum kurgusal gerçeklik arasındaki geçişlere odaklanarak kavramsal çıkarımlarda bulunuyorum. İzleyicinin eserlerimle karşı karşıya kaldığında, kendi görsel deneyimlerine dayanarak farklı tepki, arayış ve sorgulamalarda bulunmasını sağlamaya çalışıyorum. İzleyiciler işlerimi kendi bakış açılarıyla, kültürel ve görsel birikimleriyle deneyimlemekte ve çağrışımlarda bulunmakta elbette özgür. Bu bağlamda soyut kavramları somutlaştırarak yeni tecrübeler edinilmesi de önemli. Bunu çoğunlukla sembolik şekillerde odaklandığım kavramlarla ilgili olarak kompozisyonlarıma yerleştirerek ortaya koyuyorum. Eserlerime yerleştirdiğim mesajlar doğrudan ortada olmuyor. Dolaylı yollardan birikim ve analizlerle ayıklanan bu işlerle izleyiciye bu geniş alanı sağlamayı amaçlıyorum.
Kurgusal kompozisyonlarındaki gerçeklikler üzerinden “figür-mekân ilişkisinin dengede olduğu eserler” ürettiğini belirtiyorsun. Figür-mekân ilişkisinin dengede olmasına dair ne söylersin?
Akademik eğitim sürecimin başladığı zamandan itibaren mekân ve figür dengesinin iyi kurulmasının, ortaya çıkan çalışmanın niteliği açısından belirleyici olduğunun farkındaydım. Bu süreçte oluşturduğum her kompozisyonda bu dengeyi korumakla, kurgulamakla ilgili arayışa girdim. Figüratif eserler ortaya çıkaran bir sanatçı için, bu sorgulamaların hayat boyu süreceği kanısındayım. Referans aldığım figür ya da figürlerin mekândaki konumuna, duygu durumuna veya iç dünyasına eğiliyorum; perspektifle beraber çevresel unsurlar ve materyaller izleyiciye figürün ne hissettiği ya da neyle karşı karşıya olduğu konusunda çıkarımlar sunar. Figür ve mekân ilişkisi, anlatmak istediğim hikâyeleri, odaklandığım dönemleri, ele aldığım kavramları destekler ve estetik açıdan sanatsal bir değere ulaştırır. Resimlerimde derinliği artırarak izleyicide daha güçlü bir etki bırakır.
Resimlerine çalışmayan makineler yerleştiriyorsun. Bunların belirli bir işlevi yok ama bakan kişi pekâlâ kullanıldıklarını sanıyor. Bu işlevsizlik-işlevini resimlerine hakikat sonrası çağa dair nasıl bir bilinçle ekliyorsun?
Öncelikle bu makinelerle ilgili bilgi edinmiyor, araştırma yapmıyorum. Kompozisyonlarımda kullandığım referansları tamamıyla estetik kaygılarla kurguluyorum. Bir kabloyu ya da düğmeyi ışığın ya da gölgenin düşeceği yere koyabilirim, kendimce çeşitli estetik oyunlar oynuyorum ya da ton dengesini beğendiğim referansı kompozisyonuma koyuyorum, kurguda açıklık olduğu zamanlarda kendi aklımdan tamamladığım yerler oluyor. Kısacası ortaya çıkan sonuç gerçeklikten uzak, çalışan bir sisteme sahip olmayan şeyler. Özellikle “Enigmatic Serisi”nde fütüristik makinelere odaklandım. Aslında fütüristik yaklaşımların günümüz çağdaş sanatında çok kullanılmadığını, hatta eleştiriye açık olduğunu biliyorum. Ben bu eleştiriye açık tarzı ele alarak fütüristik yapıyı göze hoş gelen, izlemesi keyifli bir hale sokmayı amaçladım. Seriyi ilk planladığım zamanda bu durum ilk hedeflerimdendi. Süreç içinde, makinelere yüklediğim anlam serinin kavramsal kısmının bir konusu olarak ortaya çıktı. Soğuk savaş dönemindeki güç savaşının Amerika ve Sovyet halklarında oluşturduğu milliyetçi duyguları ele aldım. Propaganda amacı olarak medyada izletilen uzay programı gösterisine odaklandım. Hazırlanan uzay projelerinde herhangi bir sistemi, teknolojiyi anlama gereği duymadan söz konusu şov durumunu gurur ve güç meselesi haline getirmiş topluma baktım. Bunlar belki göze karmaşık görünen, bir şeye yaradığına inanılan makineler ama gerçekte çalışmasalar bile bu durum propaganda aygıtının önünde engel teşkil etmiyor.
Hakikat sonrası demişken… Resimlerinde tarihi dönemlere eğilerek insan tiplerini belirli mekânlara yerleştiriyor, hislere büründürüyor, onlara belirli kostümler giydiriyorsun. Koşullandırdığın, büktüğün bu gerçeklikler günümüz toplumunu anlamak için nasıl imkânlar sunuyor?
Bu soruyu figür-mekân sorusuyla bütün olarak ele almam gerekir. Kullandığım figürlerin güçlü kompozisyonlar oluşturmakta önemi büyüktür ama aynı zamanda eserlerimin duygusal ve kavramsal betimlenişinde de önemli yer tutarlar. Betimlediğim figürleri kavramsal olarak ele aldığımda, günümüzü anlama ve anlamlandırma açısından özellikle yakın tarihi analiz etmeyi önemli bulurum. Süreç içinde yaptığım okumalarda araştırmalarda ya da izlediğim belgesel ve filmlerde çıkardığım sonuçlar kültür toplumunun işleyiş yapısının pek değişmediği yönünde. Aslında bir döngü olarak on altıncı ya da yirminci yüzyılda yaşayan insanların gerçekleşen olaylara verdiği tepkilerin günümüzde de benzer olduğunu düşünüyorum. Eserlerimde ele aldığım sorgulamalar tarihten anlar taşıyor. Bu sorgulamalar günümüzde toplum ve bireyin içinde aktif olarak söz konusu. Ben bu genel soruları ayıklayarak, eski anonim buluntu referansları kullanarak günümüz yapısını ele alıyorum. Tabii bu sorgulamalar eserlerimde göz önünde değil. Birtakım analizler sonucunda görülüyor.
Paradoxia serisinde bir de hiçbir figürün yer almadığı yemek masaların var, onlarda hayalî insanların dahlini görüyoruz. Birileri yemek yemeye başlamış, el ve kollar belirli şekillerde hareket ederek sofra düzeninde iz bırakmış. Mekânı insansız verdiğin bu resimler neye tekabül ediyor?
Yemek masalı natürmortlar tarih boyunca birçok sanatçının sıklıkla ele aldığı konseptlerden. Bu konsepte uzun zaman önce başladım. Özel günler için hazırlanan yemek masalarına kendi yorumumu getirmek istiyordum. Bu süreçte özenle kurgulanmış kusursuz görünen pastalar, yemekler, atıştırmalıklar, bardaklar üzerinden kompozisyonlarımı zenginleştirdim. Bu amacımı “simülasyon” kavramı üzerinden anlamlandırmaya çalıştım. Yemek masalarının gösterişli, renkli kurguları bir gizem oluştururken aynı zamanda belirli yapay kusursuzluklar da içeriyor. Bu bakış açısını betimlemeye değer gördüm. Seriyi oluştururken yaşamın çeşitli anlarından bir şeyleri ele alarak izleyicinin bu anlarla bağlantı kurmasını, kendinden bir şey bulmasını amaçladım. Bu durumda serideki resimlerimde yemek masalı kompozisyonlarımın da olması iyi bir yoldu. Çünkü sonuç olarak bu masaların her birimizin hayatında yeri var. Durağan, sakin kompozisyonlarıma hareket katma amacıyla ise yemek masalarında izler bıraktım.
İşlerinin ucu açık ve yeni kompozisyonlara gebe olmasını seviyorsun. Bundan sonra ne gelecek, Paradoxia’nın devamı var mı?
Oluşturduğum serilerde her zaman açık kapı bırakırım. Hiçbir serimi bitirdim, buraya kadardı diye sınırlandırmak istemiyorum. Süreç içinde yeni bakış açılarımla ortaya çıkmış kompozisyonlarımı kurgulama arayışındayım ve her serimin bu pratiklerimden yararlanması taraftarıyım. “Paradoxia” serisinde odaklandığım “paradoks” kavramı çok geniş bir alana yayılıyor. Bu konuyu işleyen gerek yönetmenler gerekse yazarlar onu çoğunlukla bir yere sığdıramıyor. Bu kadar geniş alana sahip bu konsepti tek bir sergiyle sınırlandırmayı düşünmüyorum. Süreç içinde bu seri gelişecektir ve dokunduğum, ele aldığım, yorumladığım başka açılar mutlaka olacaktır. Bu seriye devam etmek ve eklenecek yeni işleri izleyicilerle buluşturmak için heyecanlıyım.
- 📩 Argonotlar haftalık güncel sanat bültenine abone olarak 3000+ kişilik topluluğmuzun bir parçası olun: E-posta adresinizle ücretsiz kaydolun
- ✍️ 2024 yılı Argonotlar Telif Kumbarası kampanyamız yayında. Telif Kumbarası’na destekte bulunarak Argonotlar Almanak 2023’ün basılı kopyasına sahip olabilirsiniz
- 💬 Taner Ceylan 15 yıllık bir aradan sonra Mehmet Emin Ağa Yalısı’nda gerçekleşen sergisi üzerine Özlem Altunok’un sorularını yanıtladı: Duvar yıkmak, duvar kurmak
- 🌈 Türkiye’den queer sanatçılara sorduk: Sanatsal ve düşünsel yaratıcılığınıza katkıda bulunan, size üretmek için cesaret ve ilham veren sanatçı/lar kimlerdir?: Queer sanatçılara ilham veren isimler
- 📸 İsmail Gezgin’le depremin üzerinden geçen altı ayın ardından Antakya’da yaptıkları çalışmaları, depremle defalarca yıkılan kentin tarihini ve bugününü konuştuk: “Yardım değil, dayanışma kültürü oluşturmamız gerek”