Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Gündem

Mina’nın Çocukları: Kolektif “İyileşme” sergisi

Birçok farklı alanda sosyal sorumluluk projesi yürüten Mina’nın Çocukları’nın bu yıl gerçekleştirdiği etkinliklerden biri de Kolektif “İyileşme” başlıklı üçüncü grup sergisiydi.

Leyla Emadi, Dead End, 2023, Mekâna özgü yerleştirme, 30x10x4 cm.

Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği İstanbul şubesinin bünyesindeki Mina’nın Çocukları Projesi’nin grup sergisi Kolektif “İyileşme”, 1-31 Mart tarihleri arasında Metrohan’da izleyicilerle buluştu. Küratörlüğünü Ayça Okay’ın üstlendiği sergi bir yandan iyileşmenin ancak kolektif bir bilinç ile gerçekleşebileceğine dikkat çekerken öte yandan çağdaş sanatın bu süreçte nasıl bir rol üstlenebileceğine dair de alternatif bir çıkış yolu önerdi.

1949 yılında Ankara’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve öncü üniversite mezunları arasında yer alan Süreyya Ağaoğlu, Sara Akdik, Şevket Fazıla Giz ve Pakize Tarzi gibi isimler tarafından kurulan Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (TÜKD), yarım asırlık bir sürede gerçekleştirdiği projelerle dikkat çeken özel bir kurum olarak ön plana çıktı. Bugün Türkiye genelinde 26 farklı şubesi bulunan derneğin temel amacı kadın üniversite öğrencilerinin eğitim ve iş hayatında aktif bir rol oynamalarının önünü açmak ve bu süreçte onlara destek olmak. Bu düşünceyle kadın üniversite öğrencilerine sanattan müziğe, edebiyattan yabancı dile kadar birçok farklı alanda eğitim imkânı sunan dernek, İstanbul şubesi üzerinden ise daha farklı alanlarda sosyal sorumluluk projeleri yürütmeye özen gösteriyor.

Mina’nın Çocukları‘nın üçüncü sergi projesi

Hoda Tawakol, Nude serisinden.

Mina’nın Çocukları, birçok farklı alanda sosyal sorumluluk projesi yürüten özel bir yapılanma. Bugüne kadar gerçekleştirdiği üç kolektif sergiyle dikkat çeken Mina’nın Çocukları, bu projelerden elde ettiği gelirlerle üniversiteli genç kadınlara destek olmayı amaçlıyor. İlki Bodrum’da Kolektif “Hafıza” başlığıyla gerçekleştirilen bu sergileri daha sonra Trabzon’da Kolektif “Yansıma” ve İstanbul’da Kolektif “İyileşme” takip etti. Her biri bir parçası olduğu şehir ve coğrafyayla bağ kuran bu sergiler, kolektif olarak hareket etme düşüncesinin altını çizerek belirli bir devamlılığa da işaret etti. Son olarak yaşanan deprem felaketinin ardından gerçekleştirdikleri sergiden elde edilen geliri depremzedeler için kullanan dernek, böylelikle sosyal sorumluluk çalışmalarına da bir yenisini eklemiş oldu.

Mina’nın Çocukları’nın son sergisi Kolektif “İyileşme”, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Cumhuriyet’in 100. Yılı Projeleri’nin bir parçası olarak Metrohan’da gerçekleşti. Küratörlüğünü Ayça Okay’ın üstlendiği sergi, birçok farklı alanda atölye ve söyleşiye de ev sahipliği yaptı.

Kolektif “İyileşme” sergisi kapsamında Hoda Tawakol, Alicia Framis, Mehtap Baydu, Saelia Aparicio, Silva Bingaz, Roslyn Orlando, Neriman Polat, Nancy Atakan, İnci Eviner, Nergiz Yeşil, Büşra Çeğil, Lara Ögel, Zeyno Pekünlü, Deniz Hartık, Leyla Emadi, Leyla Gediz, MADEYOULOOK gibi sanatçıların işlerinin yanı sıra; Julia Stoschek Koleksiyonu’ndan Tracey Emin’e ait bir video ile İstanbul Oyuncak Müzesi Koleksiyonu’ndan çeşitli oyuncaklar da izleyicilerle buluştu. Öte taraftan Kolektif İyileşme Merkezi olarak tasarlanan mekânda yapay zekâ ile geliştirilen bir Sigmund Freud botu olan “Character AI”, izleyicilere sunduğu psikoterapi seansıyla farklı bir deneyimin altını çizdi. Böylelikle sanatın iyileştirici gücüne dair yapılan atfa paralel olarak teknolojinin bu süreçte nasıl bir rol oynayabileceği düşüncesinin de üzerinde durulmuş oldu. Nihayetinde sergi, sanatın insan psikolojisi üzerindeki etkisini vurgularken bu süreçte teknolojinin nasıl kullanılabileceği/etkin hâle getirilebileceğine dair de alternatif bir yöntem geliştirmeye çalıştı.

Kriz dönemlerinde sanatın iyileştirici gücü

Saelia Aparacio, Turşu Balonlar, 2023.

Ayça Okay, Metrohan’a özel olarak kurguladığı Kolektif “İyileşme” başlıklı grup sergisinde kriz dönemlerinde sanatın iyileştirici yönü ve bu gibi süreçlerde sanata ne tür bir misyon yüklenebileceği sorunsalını tartışmaya açtı. Metrohan’ın çok bölümlü/parçalı yapısı içerisinde her bir odaya/bölüme birbirleri ile diyalog içerisinde olan çeşitli işler yerleştiren Okay, böylelikle çağdaş sanatı bir uzlaşma ve kolektif bir bilinçle inşa etme aracı olarak değerlendirdi.

Metrohan’da izleyicilerle buluşan Kolektif “İyileşme”, gerek sosyal yönü gerekse içeriği ve yer verdiği sanatçılarla/işlerle dikkat çekerken serginin merkezinde yer alan “kolektif iyileşme” kavramı da bu noktada daha anlamlı bir hal aldı. Sergi kapsamında birçok uluslararası sanatçıyı İstanbul’da izleyicilerle buluşturduklarını belirten Okay, bu bağlamda oldukça uzun bir çalışma dönemi geçirdiklerini de ifade etti: “Kolektif ‘İyileşme’ projesi sekiz aylık bir geçmişi olan araştırma temelli bir proje olarak ortaya çıktı. Proje iyileşmeye teşvik etmek üzere kurgulanmadı. Tam tersi neoliberal sistemdeki açıklar sonucu gücün kötüye kullanımı ve bunun sonucunda acı verici her tartışmadan kaçmayı, topluma yayılan iyileşme takıntısından doğan toplumsal uyuşukluğu eleştiriyordu. Bu sebeple tırnak işareti içinde ‘iyileşme’. Bir araya gelmenin güç olduğu bir dönemde kitleler için bir kavşak olan Metrohan’da 18 sanatçı kadın, iki müze, pek çok sivil toplum kuruluşu ile güç birliği yapıldı. Katılımcı sanatçıların hepsini saymak burada mümkün olmasa da İnci Eviner, Tracey Emin, Neriman Polat, Alicia Framis, Zeyno Pekünlü, Saelia Aparicio, Hoda Tawakol, Büşra Çeğil ve Silva Bingaz gibi isimler seçkidekilerden yalnızca bazılarıydı.”

O dönem içinde bulunduğumuz kriz ve felaket anlarında kolektif olarak hareket etmenin değerinin daha iyi anlaşıldığını belirten Ayça Okay, sergi/proje kapsamında girişilen iş birlikleri ve bu süreçte edindikleri deneyimi ise şu sözlerle dile getirmişti:

“Sivil alandaki dayanışmanın önemini daha çok anladığımız günlerdeyiz, kriz dönemlerinde sanatın araçsallaşmasına bu sergide tanıklık ediyoruz. Müzelerin pandemide aşı merkezine dönüşmesi, dünya savaşları esnasında yaralıları tedavi etmek için hastane işlevi görmesi bu duruma örnek teşkil ediyor. Biz de müzeyi buna göre değişimin acı olduğu bilinciyle acı verici her konuyu diyaloğa açtığımız çok bölümlü bir yapıda kurguladık. Acıyı ve hakikati tekrar tekrar konuşmak ve unutmamak için. Odağımızda kadınların güncelde yaşadığı, KONDA Toplumsal Ruh Hali başlıklı araştırma raporlarında tespit edilen problematikler var. Bu problematiklerin hepsine ışık tutup, tartışmaya açarken BALTAŞ Grup’tan psikopatolojik danışmanlık alındı. Kolektif ‘İyileşme’ uluslararası ölçekte üreten sanatçıların yapıtlarının yanı sıra uluslararası müze, filantropi kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve girişimcilerle alanında öncü analiz ve araştırma şirketlerinin desteğiyle söyleşi, atölye ve deneyim buluşmalarını içeren katılımcı bir kamusal programa ev sahipliği yaptı. Ayrıca belirtmek isterim ki kamusal program tasarlama noktasında ısrarcı olmak özellikle benim küratöryel pratiğimin bir uzantısı demek doğru olur. Entelektüel kaynakları geliştirerek, bilgiyi paylaşarak ve sürdürülebilir destek sistemleri yaratarak araştırmaya dayalı küratoryal projelere büyük önem veriyorum. Bireylerle, topluluklarla ve kurumlarla iş birliği yaparken sanatı düşünceler, fikirler, metinler, teoriler ve deneyler gibi belirli süreçlerin bir yan ürünü olarak görerek güncel sorunlara dair özgün söylemler üretmeyi ve çağdaş sanat alanının yapay sınırlarını aşmayı hedefliyorum. Kolektif ‘İyileşme’ de bu durumun vücut bulmuş hâlidir.”

Kolektif “İyileşme” ve bir performans: “Analı Kızlı”

Mehtap Baydu, Analı Kızlı performansından görünüm.

Metrohan, Mart ayı boyunca Kolektif “İyileşme” sergisine paralel bir dizi atölye, söyleşi ve performansa da ev sahipliği yaptı. Merkezinde kolektif olarak hareket etme ve birlikte mücadele etme düşüncesinin yer aldığı bu projeler, kadınların yaşadığı güncel problemlere de farklı yönlerden vurgu yaptı. Bu süreçte ön plana çıkan ve serginin son günlerinde izleyicilerle buluşan, Mehtap Baydu’nun “Analı Kızlı” başlıklı performansı da dikkat çektiği meselelerle kendisine özel bir yer edindi.

Mehtap Baydu’nun Kunsthalle Baden Baden ve Sinopale’nin 8. edisyonundan sonra İstanbul’da ilk kez “İyileşme” projesi kapsamında gerçekleştirdiği bu performans, on bir kadını kolektif bir biçimde yemek pişirme düşüncesi üzerinden bir araya getirdi. Baydu’nun uzun yıllara dayanan sanat pratiğini farklı noktalardan ön plana çıkaran bu performans, aynı zamanda serginin merkezinde yer alan “kolektivite” ve “iyileşme” kavramlarına dair geliştirdiği kişisel yaklaşımla da meselelere dair yeni açılımlar sundu.

Mehtap Baydu, serginin merkezinde yer alan “kolektif iyileşme” meselesi, serginin sosyal yönü ve içerisinde bulunduğumuz sıkıntılı sürecin performansına etkisini ise şu sözlerle değerlendirdi: “Performans çerçevesinde, Anadolu’nun ve İstanbul’un sosyal ve kültürel oluşumlarının kadına yaklaşımını farklı yönleriyle bize yansıtan; kadına ve onun sosyal statüsüne göndermeler yapan ya da kadın vücut parçalarının güzelliği ve erotizmi referans alınarak isim verilmiş Türk mutfağı örnekleri kadınlarla birlikte hazırlayarak davetli misafire sunuluyor. Deprem öncesinde şekillenen ve hazırlıklarına başlanan performans, dört günlük izleyicilerin katılımına açık ortak pişirme etkinliği ve davet sırasında bireysel ve kültürel yansımalarla karşılıklı değişimi amaçlarken, gelenekler ve sosyal sözleşmeler üzerine odaklanıyor. Farklı toplumsal pozisyonlardan kadınların katılımıyla onları çevreleyen geleneklerle kadına karşı olduğu gibi kadının kendi tutumunu da belirleyen toplumsal konvensiyonları sorgulamaya açmayı amaçlıyordu.”

“Birbirini hiç tanımayan 11 kadının, kolektif bir çalışmayla yaptıkları 11 yemek arasında Depremin yıkıcı etkilerinin üstesinden gelmeye çalışan Malatya’ya özgü Analı Kızlı, Gaziantep’ten Ezogelin çorbası ve Diyarbakır’dan Duvaklı Pilav gibi kadına ve onun sosyal statüsüne göndermeler yapan yemekler yanında, Türk geleneğinde, Dilber Dudağı, Hanım Göbeği gibi kadın vücut parçalarının güzelliği ve erotizmi referans alınarak isim verilen bazı tatlılar yer alıyordu.”

Nihayetinde bütün bir sürecin birlikte hareket etme düşüncesiyle gün yüzüne çıktığını belirten Baydu, sergilediği performansla depremzedelerle dayanışma isteğini de dile getirmişti: “6 Şubat öncesi hazırlıkları başlayan ‘Analı Kızlı’ performansı çerçevesinde, içinde bulunduğumuz süreci ve deprem sonrası dayanışmanın önemi gereği, davetlilerden ve katılımcılardan gelecek olan bağışların Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği iş birliğiyle depremzede genç kadınlara ulaştırılmasını da hedefler arasına koyduk. İstanbul Sözleşmesinin hukuksuz bir şekilde yürürlükten kaldırılmasının ve yıkıcı bir depremin ardından Kolektif “İyileşme” sergisi kapsamında gerçekleşen performans, tek tek söylendiğinde iddiasız nacak bir araya geldiğinde anlamlar doğuran yemek isimleri gibi bir konuyla önünü açtığı tartışmayla, kadının yapıcı toplumsal eleştiriyle ve dayanışmayla iyileşmenin bir parçası olduğunu bize hatırlattığı gibi, örgütlü bir yardımlaşmaya da her an hazır olduğunu gösterdi.”

İlginizi Çekebilir

Eleştiri

Gizem Akkoyunoğlu'nun Sanatorium'da gerçekleşen "Kudretin Silüetleri" sergisini Oğuz Karayemiş değerlendirdi.

Söyleşi

Kundura DocLab vesilesiyle İstanbul’a gelecek olan Rabih Mroué ile dünya ahvalini, tiyatro ve performans ilişkisini ve İstanbul’la bağını konuştuk.

Eleştiri

LGBTİ+ sanatçıların işlerinden ve kuir üretimlerinden oluşan KIRIK inisiyatifinin hazırladığı gösterim programını İrem Karaaslan ele aldı.

Kütüphane

“Bir Bulut Gibi Belirir Hayaletler Sofra Üstünde” sergisi üzerine sanatçı Kayahan Kaya ve Gözde Mulla’nın yaptığı konuşmanın deşifresi Argonotlar Kütüphanesinde.