Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Söyleşi

“Üretirken hepimiz öncelikle kendimizden besleniyoruz”

Yeni kişisel sergisi “Time Machine” ile Versus Art Project’te sanatseverlerle buluşan SABO, alternatif bir gezegen arayışına girdiği işlerinde fantastik ve kurgusal bir dünya yaratıyor.

SABO yeni kişisel sergisi “Time Machine” ile fantastik ve kurgusal bir dünya yaratıyor. Sanatçının eskiz defterleri ve desenlerinin kendi içindeki yolculuğunu çıkış noktası alan sergi farklı zaman ve mekânlara bir seyahat niteliğinde. Versus Art Project’te 3 Haziran-10 Temmuz 2021 tarihleri arasında sanatseverlerle buluşacak SABO, alternatif bir gezegen arayışına girdiği işlerinde zaman kavramına farklı açılardan yaklaşmayı da ihmal etmiyor. SABO ile sergiye özel olarak ürettiği işler; projeye adını veren sanatçı kitabı Time Machine; geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ilişki; tüm bunların kendisine ve sanatına yansıması üzerine konuştuk.

“Time Machine”, kendi içerisinde fikirsel bir birliktelik de barındıran, aurasıyla izleyiciyi içine alan bir sergi. Serginin arka planında özel bir hikâyeye sahip olduğu da hemen fark edilebiliyor. Bize öncelikle biraz serginin hikâyesinden ve oluşum sürecinden bahsedebilir misiniz?

“Time Machine”; yakın zamanda yapmış olduğum eskiz defterlerinden ortaya çıkan bir proje. Bu defterler içerisindeki her bir sayfa farklı zaman ve mekânlara yolculuğumun ve bu yolculuk hikâyelerinin birleşimi niteliğinde. Kurguladığım dünyada zaman makinesinin bulunmasıyla başlayan serüven ile insanlık tarihindeki birtakım olaylar, başarılar, umutsuzluklar, kahramanlıklar olacak izleyenlerin karşılaşacakları. Paralel dünyaların yansımaları, geçmiş anılar ve gelecek hikâyeleri üzerine kurulu zamansız bir sergi. İnsanlığın yılmadan, usanmadan zamanlar ve mekânlar içerisinde kaybolma hikâyesi.

Time Machine 2019 Tuval Üzerine Yağlıboya 170 x 170 cm.

Evrenin farklı köşelerine fırlatılmış, kimi zamanla sönmüş kimi hâlâ kor gibi parlayan, aralarında binlerce ışık yılı mesafe bulunan gezegenlerden; denizcilerin ne kadar sefere çıktığını gösteren bir nişan olarak bedenlerine kazıdığı dövmelere dek birçok unsur/figür/sembol, sergi aracılığıyla görünür kılınıyor. Tüm bunlar zamanın ne denli değişken ve onu algılayan varlığa/kişiye göre biçimlenen bir kavram olduğunu da gösteriyor aslında. Peki sizi “zaman” kavramı üzerine düşünmeye yönlendiren ne oldu? Zaman sizin için nasıl bir değer taşıyor?

2019 yılında açtığım ilk kişisel sergim “PARACETAMOL” kendi zaman çizelgem içerisinde yoğunlaştığım bir sergi olmuştu. Geçmiş anılar ve korkular üzerine kurulu bir grup iş yapmış ve sergilemiştim. Bu sergi sonrasında “Time Machine” projesi yavaş yavaş kendini gösterdi diyebilirim. Fakat bu sefer zaman kavramı kişisel bir noktadan daha genel bir boyuta evrildi. Özellikle son bir-iki yıldır pandemi ile birlikte zaman ve mekân kavramlarımız oldukça değişti. Haliyle “Time Machine” de bu iki kavram arasında konuşan, irdeleyen bir sergi oldu.

Time Machine Sanatçı Kitabı, El yapımı, kalın kapak, 50 x 35 cm., 30 Sayfa, 6 Ed.

Tüm serginin odak noktasında bir “zaman makinesi” yer alıyor. Her şey bu makinenin hayal edilmesiyle başlıyor ve sergideki diğer işler de böylelikle gün yüzüne çıkıyor. Hayalinizdeki bu zaman makinesi nasıl oluştu ve onu nasıl tasarladınız?

Time Machine Sanatçı Kitapları’mı tamamladığımda bu zamanda yolculuk hikâyesinin daha gerçek görünmesi gerektiğini düşündüm. Çocukluğumdan beri izlediğim filmleri, okuduğum romanları düşünüp bir zaman makinesi eskizi yaptım. Âdeta bir uydu gibi görünen, birçok borusu ve bağlantısı olan tipik bir metal karmaşası:) Eskiz tamamlandığında kitapların arka cebine yerleştirdim ve bu çizimin büyük bir tuvalde nasıl görüneceğini düşünmeye başladım. Sonrasında bilim insanlarının üzerinde çalıştığı ve son kontrollerini yaptığı tuval resmim ortaya çıktı.

Sergi kapsamında sanatseverlerle buluşan işlerinizde sık sık tekrarlara yer veriyorsunuz. Havaya kalkan yumruklar, tekrar eden kitaplar, figürler, dövmeler… Üretimlerinizde tekrarlara bu kadar sık yer vermenizin sebebi nedir?

Tekrarları işlerimde sıkça kullanıyorum. Bazen bir görsel, bir fikir tekrarlanıyor, bazen de işler bir araya gelip kurgu içerisinde mini seriler ortaya çıkarıyor. Bu tekrarlar ile bazen gözden kaçan ama etkisi büyük olan detayların gücü ortaya çıkıyor. Kurgulamak istediğim dünya şekillenip genişlemeye başlıyor.

İç içe geçmiş üç üçgenden meydana gelen ve neredeyse tüm eserlerde kendini gösteren, “Time Machine”e özgü olarak geliştirdiğiniz “logo” da özel bir anlam taşısa gerek. Bu tür bir sembol tasarlama fikri nasıl gelişti, bu logonun anlamı nedir?

“Time Machine” işlerini üretirken defterlere aldığım notların yanında çizdiğim, karaladığım bir sembol aslında. Birçok yerde kullanılmış ya da kullanılan ve farklı anlamlara gelen bir sembol olsa da, bu projede benim için oldukça anlamlı olduğunu düşünüyorum. Üçgen formu; bölünmeden, iç içe geçmiş ve sonuç olarak üç ayrı yönü bize gösteriyor. Geçmişi, ânı ve geleceği.

Time Machine, 2020, Kanvas üzerine akrilik ve sulu boya, 210 x 280 cm.

Nuh’un gemisi, Horus’un gözü, Roma’nın kurucularını emziren kurt, dinozorlar ve ibadet hâlindeki insanları resmettiğiniz “perde” atölyenizdeki son iş sanırım. Bu noktada aslında sizin için kişisel bir değeri olan bu perde, insanlık tarihi için büyük önem arz eden çeşitli an ve olayları bünyesinde barındırıyor. Perdeye yansıyan ve insanlığın ortak kültürü için oldukça kıymetli olan tüm bu olaylar, sizin için nasıl bir değer taşıyor?

Uzun yıllar yaşadığım ve çalıştığım atölyemden ayrılmak durumunda kalınca yıllarca kapımda asılı duran perdemi alıp onu bir haritaya çevirmek istedim. “Time Machine” serüveninin son işi olarak tüm detayları ve yönleri o perdeye ekledim, onu bir zaman yolcusu haritasına dönüştürdüm. Seri ile ilgili birçok detayı barındıran bu perde ile hem kişisel hem de kültürel zaman yolculuğu temasının genel okunuşu ortaya çıkmış oldu.

“Time Machine” sergi görüntüsü.

Gerek “Time Machine” gerekse diğer sergi ve eserlerinizde otobiyografik unsurlara yer veriyorsunuz. Bu noktada sanatçının kendisini ve sanatını besleyen bir unsur olarak otobiyografik unsurlara yer vermesi üretimlere nasıl yansıyor?

Bu bağlantının mutlaka olması gerektiği kanısındayım. Ancak bu şekilde işlerin gücü gerçek anlamıyla ortaya çıkıyor. Üretirken hepimiz öncelikle kendimizden besleniyoruz. Bizi şekillendiren ve dolayısıyla işlerimizi şekillendiren bir süreç. Tüm bu detayları üretime dahil etmek günün sonunda hem bir sorgulama hem de bir rahatlama yaratabiliyor.

Arapça “yaratılmış şey”, Latince “boşluk, uzay” anlamına gelen “mekân” kelimesi, üretimlerinizde her iki anlamda da kendisine yer buluyor. Bu durumda mekân ile ne tür bir ilişki içerisindesiniz?

Sergiyi kurgularken mekân ile birlikte düşünmek bence oldukça önemli. Versus Art Project mekânını en doğru ve en etkili şekilde kullanabilmek için kurulum ve öncesinde yoğun bir şekilde çalıştık. Atölyede ya da galeride işlerin izleyiciye etkisi değişkenlik gösterebiliyor. Bunu en doğru şekilde anlatmak ve iyi sonuç almak için mutlaka bir ön çalışma gerekli.

Geçmiş, evvel yüzyılları düşünme ve bizden önceki insanların başından geçenleri tasavvur etme serginin önemli konu başlıklarından. Günümüz insanının “anı biriktirememe” gibi bir sorunla yüzleşmek zorunda kaldığını düşündüğümüzde ise sergideki işler çok daha zengin bir anlam kazanıyor. Peki günümüz insanı anı biriktirmekten bunca uzakken bizden öncekiler nasıl bu kadar üretken olabilmişler?

Sanırım her dönem aynı düşünceler olmuştur. O zamanları ziyaret edemediğimiz için hep bir gizem veya özlem doğuyor ister istemez. Bildiğimiz ve bize ulaşan tarih dışında yaşanmış olaylar asıl hayal edilesi olan. Ne çok anı, ne çok hikâye vardır kim bilir. Günümüzde zaman kavramımız büyük değişkenlik içerisinde. Âdeta yaşam hızımızı kendimiz belirliyoruz. Belki bu yüzden bizim için anı biriktirmek güçleşiyor.

Dövmelerin denizcilik kültürü ve denizcilerle ne denli iç içe geçtiğini biliyoruz. Siz de Don’t Give Up The Ship başlıklı çalışmanızda vücuduna onlarca dövme yaptıran iki denizciye/korsana yer veriyorsunuz. Vücutlarının güneş görmeyen her yeri dövmelerle kaplı olan bu iki denizci izleyiciye ne anlatır?

Don’t Give Up The Ship işlerine bakınca iki korsan figürü ve bir seramik görüyoruz. Güneşten yanmış suratlarının yanında, giydikleri gömleklerin altında karşımıza çıkan süt beyazı tenleri ve bu tenlerin üzerindeki kazınmış hikâyeleri. Kimi dövme bir anıyı, kimi dövme bir başarıyı, bir korkuyu anlatıyor. O desenleri seçerek âdeta yaşadıkları ânı vücutlarına hapsediyorlar. Evlerinden kilometrelerce uzakta, savaşlarına ve yağmalarına yılmadan devam ediyorlar. Kimi hayatta kalıyor kimi ise uçsuz bucaksız denizlerin dibinde balıklara yem oluyor. Yıllar yıllar sonra sessiz ve karanlık diplerden çıkan bir amfora gibi, tüm bu hikâyelerin işlendiği bir seramik günümüze ulaşıyor. Her bir desen bir korkuyu, bir sevdayı anlatıyor. Âdeta bir seyir defteri, bir zaman makinesi…

Sergide yer alan on parçalık sulu boya serisi paralel dünyaları tasvir ediyor. Adını da paralel dünyaları simgeleyecek şekilde Arapça yıldız ve Latince bakteri isimlerinin birleşiminden alan bu eserlerin ortaya koyduğu paralellik ve ikilikler nasıl bir değer taşıyor?

Bu sulu boya serisiyle zaman kavramını alternatif dünyalara ve zamanlara yönlendirmek istedim. Yaşadığımız ve yaşayacağımız tarihin yanında, verdiğimiz farklı kararlar ile şekillenen diğer senaryoları düşünmek büyüleyici geliyor. Halihazırda soyu tükenen insanlık ya da yaşadığı gezegen ile barış halinde olan bir insanlık. Mikro ve makro düzeyde gözlemler yapıp bu farklı senaryoları keşfetmek oldu amacım.

Gelecek ile diyalog hâlinde olan Boşuna Gitti isimli çalışmanız dünyanın gidişatı, iklim sorunu ve ekonomik krizler gibi çeşitli başlıkları bünyesinde topluyor. Son bir soru olarak, Boşuna Gitti aracılığıyla temas kurulan SABO’nun geleceğinde bizi neler bekliyor?

Özellikle son birkaç senedir dünyamızın içerisinde bulunduğu korkunç gidişatın olumsuz yansımalarını daha çok hissettiğimizi düşünüyorum. Tabiatın sesini duyurma çabalarına karşı doymaz bir tavırla yoluna devam eden bizlerin, artık az da olsa kayıtsız kalmayarak olumlu yönde bir adım atacağımızı ummak istiyorum. Sona doğru giderken “Boşuna Gitmememiz” gerektiği kanısındayım. Geçmişi değiştiremiyoruz ama şu anı fark edip geleceği iyileştirmek bizim elimizde. Artık doğru kararlar verme vaktinin geldiğinin kanısındayım. Gereksiz detaylarla boğuşmadan işin ciddiyetinin farkına varmamız ve gelecek için doğru adımları atmamız gerekiyor.

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

İMALAT-HANE'de 6 Ocak - 6 Nisan 2024 tarihleri ​​arasında yer alan TUNCA'nın "Muhatabı Olmayan Mutfak" sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

İrem Tok ile “Karanlıkla Buluşmak” üzerinden yakın dönem işlerini, insansız hikâyelerini, kültür-doğa-insan üçgenini ve SAHA Studio’daki çalışmalarını konuştuk.

Eleştiri

Merve Ünsal'ın "İçli Dışlı" sergisi aracılığıyla imgeler, metinler ve sesler arasındaki dolanık ilişkileri taşıyan çok kanallı izdüşümler hakkında Fırat Yusuf Yılmaz yazdı.

Söyleşi

Umut Azad Akkel ile “Ortada/it” projesinin ilk ayağı olan sergisini, göçmenlik deneyimlerini ve sanat öğrencilerinin örgütlenmesini konuştuk.