Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

BACK TO IZMIR: Gitmek ve geri dönememek üzerine

Sanatçı CV’lerindeki alışılagelmiş “… şehrinde yaşıyor ve çalışıyor” ifadesi bu yazıda epey anlam kazandı. Sanatçılara İzmir dışında yaşamayı ve çalışmayı tercih etmelerinin nedenlerini sorduk.

Mehmet Dere, Aynen Aynen, 2013, buluntu, kartpostal, dijital müdahale, değiştirilebilir boyutlarda.

İzmir’de Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde 7 Eylül – 5 Kasım 2021 tarihleri arasında, Rafet Arslan küratörlüğünde düzenlenen BACK TO IZMIR sergisi, İzmir’de yetişmiş ancak kariyerini başka bir şehirde inşa etmiş farklı nesillerden sanatçıların şehre varsayımsal geri dönüşlerinden yola çıkıyor. Okuyacağınız yazı, sergiye katılan sanatçılardan altısının görüşlerine danışarak, İzmir’e geri dönmek üzerine düşünmeyi ve bu varsayımın gerçekliğini sorgulamayı amaçlıyor.

Yazıda görüşlerine danıştığım altı sanatçı; Gülden Ataman, Mehmet Dere, Yunus Emre Erdoğan, Songül Girgin, Nejat Satı, Merve Şendil. Bu kısıtlama tercihimin nedeni, yazının sınırları bir yana, eleştiri için İzmir’den fiilen gitmiş sanatçıların görüşlerine yer vermeyi istemiş olmam. Küratör ne kadar sergiyi İzmir’e dair bir sanat dinamiğine yerleştirme amacıyla, sergide ve sergiye paralel etkinliklerde İzmir’de halihazırda yaşayan sanatçılara, yazarlara ve müzisyenlere yer vermiş olsa da, İzmir’e geri dönüş fikrinin öncelikle şehri fiilen terk etmiş sanatçılarla konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Bu, aynı zamanda BACK TO IZMIR sergisinin yapısına dair bir eleştiri.

Sergiye davet edilen bazı sanatçıların biyografileri , “Back to Izmir”in ifade ettiği “İzmir’e geri dönmek” anlamıyla uyuşmuyor. İzmir’de doğmuş ancak İzmir’den hiç dışarı çıkmamış sanatçılar (Darağaç inisyatifi) ve İzmir’deki eğitiminden sonra yaşamına  İzmir’de akademisyen olarak devam etmiş isimler sergide mevcut (Hayal İncedoğan). Bazı isimler ise İstanbul doğumlu ancak İzmir’de yaşıyor ve çalışıyor (Genco Gülan). İzmir doğumlu ancak lisansını ve yüksek lisans eğitimini İzmir dışında farklı şehirlerde gerçekleştirmiş isimler de mevcut (Barış Sarıbaş). Son olarak da sergide örneğin Alpin Arda Bağcık gibi bazı İzmirli önemli isimler eksik.

Öte yandan, bu sergiye hem İzmir’le farklı ilişkileri bulunan sanatçıların eserlerini de dahil etmek, birlikteliğin oluşturacağı bir ekolün zihinsel tohumlarını atıyor. Diğer yandan İzmir sanat ortamının başka şehirlere verdiği göçün şehrin yaratıcı potansiyelinde neden olduğu eksikliği görmek için böyle bir sergi gerekliydi.

Ancak belki de odaklanılması gereken nokta, serginin yapısına da yansıyan, İzmir’e kimin döneceğinin belirsizliği. İzmirli sanatçı kimdir? İzmir ekolü hangi sanatçılardan oluşur? Bu soruların yanıtlarını bulmak için öncelikle başka soruların yanıtlanması gerekiyor. İzmir ekolünü oluşturmak için İzmir’de doğmuş olmak yeterli midir? Güzel sanatlar eğitimini İzmir’de almış olmak mı gerekir? Başka bir şehirde doğmuş veya eğitim almış olmak hariç tutularak İzmir’de sanat üretiyor olmak mı kıstas alınmalıdır?

Küratör Rafet Arslan, sergi kataloğunda ele aldığı yazıda serginin bağlamını kurarken kimliğin kurucu unsuru olarak şehir kavramını, globalleşmeyle aidiyet ilişkilerinin zayıfladığı yaşam tarzını ve “yokyer”lerin ortaya çıkışını ön plana çıkarıyor. Sanatçılara ve sanat izleyicilerine şu soruları yöneltiyor: Sanatçıların doğdukları yerle nasıl bir öznel ilişkileri var? Sanatçıların yapıtları, şehirle belleklerinde kişisel geçmişleri üzerinden kurdukları bağların yarattığı ve şehrin kendine ait imgelerinden nasıl besleniyor? Şehirden gitmek bu bağlamda ne ifade ediyor, bu imgeleri nasıl değiştiriyor?

Bu sorular, sanatçılar ve İzmir arasında bağ kuruyor veya var olan bağları canlandırıyor olsa da, İzmir’in esas problemine eğilmiyor: İzmir’de sürekliliği olan bir sanat piyasasının ve izleyicisinin bulunmaması ve sanatçıların hayatlarını sürdürebilmek için diğer şehirlere taşınmasıyla bu durumun sanat piyasası ve izleyicisinin oluşmasına engel olduğu bir kısır döngünün gerçekliği.

Bu arada, serginin 21 Kasım’da bitmesi öngörülmüşken, Ahmed Adnan Saygun’da gerçekleşen sergi belediyenin “tasarruf” kaynaklı nedenleriyle daha erken bir tarihte, 5 Kasım’da sonlandırıldı. Anlamlı bir tesadüf, hatta İzmir’e dönüşe ket vuran bir parapraksis.

Peki, sanatçıların İzmir’de dönebilecekleri bir yer var mı? Yanıt olumsuz. İzmir’in bir çağdaş sanat müzesi bulunmuyor, modern sanat müzesi ise tartışılır. Profesyonel çağdaş sanat galerileri yeni açılıyor. Şehrin önemli sergilerini ağırlayan kültür merkezlerinden biri Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi. BACK TO IZMIR sergisi de burada gerçekleşti. Mekânın mimarisi soruya kendi başına yanıt veriyor. Türk müzik tarihinin ilk opera bestecisinin ismini taşıyan Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, oditoryum etrafında tasarlanmış bir binaya sahip ve binanın alternatif diğer alanları sergi alanı olarak kullanılıyor.

Eve geri dönüş olasılığı üzerinde beraber düşünmek için, İzmir’de doğmuş ve güzel sanatlar eğitimini İzmir’de almış (Mehmet Dere, Yunus Emre Erdoğan, Nejat Satı); İzmir’de doğmuş ancak güzel sanatlar eğitimini başka bir şehirde almış (Songül Girgin, Gülden Ataman) ve başka bir şehirde doğmuş ancak güzel sanatlar eğitimini İzmir’de almış olan (Merve Şendil) isimlerden görüş aldım.

Sanatçı CV’lerindeki alışılagelmiş “… şehrinde yaşıyor ve çalışıyor” ifadesi bu yazıda epey anlam kazandı. Yazının devamında okuyacağınız sorularda, sanatçılardan İzmir dışında yaşamayı ve çalışmayı tercih etmelerinin nedenlerini bizimle paylaşmalarını rica ettim. Yanıtlarında bu kararı nasıl aldıklarını ve kararlarını etkileyen etmenleri, İzmir’le olan güncel ilişkilerini ve nasıl gelişmelerin onları belki bir gün İzmir’e döndürebileceğini öğreniyoruz.

Sonuç olarak, bir şehrin sanatçılara yaşaması ve çalışması için gerekli ekonomik koşulları sağlamasının önemi ortada. Serginin, tanımlanması gecikmiş İzmir ekolünü hatırlatması ve birkaç yapısal eksikle buna dair kapsayıcı bir öneri getirerek düşünmeye açması serginin öne çıkan iyi yönlerinden. Daha kapsamlı bir çalışma, İzmir’den İstanbul’a sürekli sanatçı göçünü daha iyi gözler önüne serebilir. Burada dış göze gerek yok (Derya Yücel’in katalog yazısındaki bilgi yanlışları çok doğal bir şekilde mesafeden kaynaklanıyor), şehrin kendi kültürel aktörleri aslında şehirdeki  yaratıcı üretime ve ağlara son derece hâkim, sermaye aktörleri dışında.

BACK TO IZMIR sergisinin, yine İzmir ekolünü sorgulayan, Esra Okyay’ın projesiyle gerçekleşen ve 1980 sonu 1990 başı 9 Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu deneyimli sanatçıları bir araya getiren Özlemin sadece geçmişe değil biliyorum sergisi ve yine 9 Eylül GSF’den yeni nesil sanatçıları bir araya getiren Tepenin Sonundan Sonra sergisiyle denk gelmesi de olumlu bir ivme kazandırıyor. İzmir’de kendi sanatını tanımlamak adına bir çabanın harekete geçtiğini gösteriyor. En önemlisi ise, sanatçıların yanıtlarında hâlâ İzmir’e dair inançları ve umutlarının olması. Geri dönebilmeye dair.

İzmir dışında başka bir yerde “yaşamayı ve çalışmayı” tercih eden sanatçılara aşağıdaki soruları yönelttim. Cevaplar, İzmir’in profilini sanatçı çıkarabilen ancak onlara ardından maddi – manevi yeterli koşulları sunamayan bir şehir olarak çiziyor. Duygusal bağlar devam etse de, somut beklentiler ve ihtiyaçlar ortada: Müzeler, galeriler ve meslek uzmanlarıyla daha profesyonel bir sanat ortamı.

  • İzmir dışında yaşamınızı ve işinizi sürdürmeye nasıl karar verdiniz? Sizi buna sürükleyen etmenler nelerdi?
  • Güncel olarak İzmir’le nasıl bir ilişkiniz var?
  • İzmir’de çağdaş sanat alanında nasıl gelişmeler olsa İzmir’e dönmeyi düşünürdünüz?

Gülden Ataman

Gülden Ataman, Toprak, 2021, ahşap ve alçı, kalıpla şekillendirme, 147x73x12 cm.

(d.1990, İzmir. Antalya’da yaşıyor ve çalışıyor. 2015’te Akdeniz Üniversitesi’nde lisans, 2020’de aynı üniversitede Sanat ve Tasarım Ana Sanat Dalı’nda yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır.)

İzmir’den ayrılışım üniversite eğitimim vesilesiyle gerçekleşti. Eğitim almak istediğim branşın İzmir’deki üniversitelerde olmaması nedeniyle başka bir şehre (Antalya’ya) taşındım. Süreç içerisinde Antalya’yla kurduğum bağ dönüşümü zorlaştırdı. Biraz da bu sebeple eğitimimin ve üretimimin devamını orada gerçekleştirdim.

İzmir’le olan bağımın aile ilişkilerimle örülü olduğunu hissediyorum. Çok temelden, kökten ancak bir o kadar da mesafeli bir ilişki olarak tanımlayabilirim.

Annemin vefatından sonra iki yıl boyunca İzmir’e hiç gitmediğim bir dönem oldu. Bu, tüm bağlarım üzerine düşündüğüm bir süreci getirdi. BACK TO IZMIR sergisinde yer alan işim de bu süreci, sorgulamalarımı, uzaklaşmamı, tekrar yakınlaşmamı anlatan bir eser. Yaklaşık bir yıl önce babamın İzmir’e taşınması sayesinde şehirle daha fazla temasım oldu. O zamandan bugüne kadar geçen sürede, belki de hayatım boyunca kuramadığım bir yakınlığın şimdilerde kendiliğinden oluştuğunu hissediyorum.

Daha fazla sergi mekanı ve atölyelerin kurulduğunu görmek isterdim. Çoğunlukla belediye ya da üniversite destekli girişimlerle, etkinliklerle karşılaşıyorum. Bu anlamda Darağaç, Hayy, Balconnection gibi oluşumlar beni umutlandırıyor. Heyecanla takip ediyorum. Bu gibi girişimlerin arttığı ve izleyici kitlesinin genişlediği bir noktada İzmir’de üretmenin keyifli olacağına inanıyorum.

Mehmet Dere

Mehmet Dere, İsimsiz, 2012. (Detay)

(d. 1979, İzmir.İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor. 2004’te Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Resim Bölümü lisans, 2015’te Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Resim Bölümü yüksek lisans, 2020’de Sakarya Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Resim ASD Bölümü’nde doktorasını tamamladı.)

Küçük bir latifeyle başlayalım. Ben üretimlerimi tanımlarken özellikle şehir ve kimlik üzerine yaptığım işlerde İzmir’in “kendini besleyememesi” üzerinden beslenen bir sanatçı olduğumu sürekli vurgulamışımdır. Bu söylemim içerisinde hem sınıfsal hem de üretim pratiklerim açısından büyük bir bağlantı var. İzmir’den kaçışın altında üretimlerinizi ekonomik anlamda destekleyen bir yapı olmaması bulunuyor. Bir dışarı üretilemiyor bu yüzden. İkinci olarak sizin ruhunuzun da beslenmesi gerek, bir öteki bu anlamda elzem. Kültürel olarak yaratıcılığınızı besleyen entelektüel çevre önemli. Bu ikinci besleyememe durumu benim İzmir’le olan ilişkimi net olarak özetlemekte. Sergi ve projeler vesilesiyle İstanbul ve İzmir arası sürekli yolculuklarım oluyordu. İzmir’den tamamen taşınmam 2018 yılına tekabül ediyor. Hayatımın bir döneminde bir sanatçı olarak üretimlerimi bağımsız sürdürmek amacıyla akademisyen olmaya karar verdim. İlk önce lisans sonrası (yaklaşık 9 sene) ertelediğim yüksek lisansıma başladım. Sonrasında hemen sanatta yeterliliğimi tamamladım. 2018 yılında özel bir vakıf üniversitesinde akademik olarak başlamamla İzmir’le ilişkim tamamen değişti.

Günümüzde malum, ‘şimdi’ yerinden edilmenin mekânı haline geldi. Hep bir yerlere savruluyoruz. Yerleşiklik duygusunu, yerleşmeyi ifade etmek pek mümkün görünmüyor. Benim için özellikle bir mekânı mekân yapan insan faktörüdür. Mekânlar önemli ama paylaşılan anılar ve duygular sizi, geçmişinizi oluşturuyor. Çoçukluğum, üniversite yıllarım İzmir’in Gürçeşme semtinde geçti. Şehrin sunduğu kaybolma alanları bize keşif alanı veriyordu. Benim için bitpazarları müthiş imge deposuydu. Bu dünyada kaybolmak deneyimini, şehrin o imgesini özlüyorum.

Geri dönüş yolunun çoktan kaybolduğu romantik bir sürgündeyim. Ne geldiğim yerden kopabiliyorum ne de bağlanabiliyorum. Sonuçta aynı derede iki kez yıkanamazsınız. Ne dönülen ev aynı ev, ne de dönen kişi aynı kişi. Nurdan Gürbilek’in İkinci Hayat kitabında çok güzel özetlediği gibi “Eve dönmek için her zaman çok geç kalındığını, ne dönülen yerin bırakılan yer, ne dönen kişinin vaktiyle giden olduğunu hepimiz kendi hayatlarımızdan biliriz.

Yunus Emre Erdoğan

Yunus Emre Erdoğan, Ah, 2021, kağıt üzerine füzen, 47 x 35 cm.

(d. 1988, İzmir. İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor. Lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde tamamlamıştır.)

Çocukluktan üniversite dönemine kadarki zaman diliminde İzmir’de yaşadım. İstanbul’u ilk defa lise döneminde ziyaret etmiştim, üniversiteye devam ederken çeşitli bahanelerle bu ziyaretler arttı. Lisans bittikten sonra ise daha sık sergi görebilmek, atölye ziyaretleri yapabilmek gibi sosyal sebeplerle yaklaşık iki ayda bir İstanbul’a geliyordum. Birlikte çalıştığım galeri, bienal, fuar, sezon boyunca ziyaret etmeye gayret ettiğim birçok sergi ve etkinlik de İstanbul’daydı. Bu sebepler eşliğinde atölyemi İstanbul’a taşıdım.

Güncel olarak İzmir’le ilişkim aile ve arkadaş bağlarıyla sınırlı. Yaşamıma ve atölye çalışmalarıma 2016’dan beri İstanbul’da devam ediyorum.

Şunlar kesinlikle olsa dönerdim diyebileceğim fiziki bir gelişme yok doğrusu, özellikle galeri ve müze gibi. Yaşamım ve üretimim için ihtiyaç duyduğum motivasyon çok dinamik. Ertelediğim bir deneyim olarak yurtdışında yaşamak da hala kenarda duruyor. İzmir’den ayrılmadan önce İzmir’e dair kalıcı olmasını umduğum bir hayli proje ve fikrim vardı, bu minvalde ortaklaştığımız arkadaşlarla inisiyatif girişimlerimiz de oldu fakat kalıcı olmadılar. Böyle düşününce sürdürülebilirlik diyebilirim belki, İzmir’de sanatçıların ve sanat profesyonellerinin girişimleri sürdürülebilir bir şekilde destek bulsa ve benim orada bulunmam da buna fayda sağlayacaksa neden olmasın.

Songül Girgin

Songül Girgin, Kavaklar, 2019, demir ve ahşap panel, 122 x 60 x 35 cm.

(d. 1984, İzmir. İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor. Kocaeli Üniversitesi GSF Heykel Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Marmara Üniversitesi GSF Heykel Bölümü’nde tamamladı.)

Ben İzmir’de doğdum ve Karşıyaka Lisesi’nde eğitimimi tamamladıktan sonra üniversite eğitimi için İzmit’e geldim.  Merak ettim başka yerleri. Kendimi bir yerle tarif etmekten çekinirim. Tabii İzmir benim çocukluğumu ve gençliğimi geçirmekten çok mutlu olduğum bir yer. Babamın balıkçı olmasından kaynaklı, çocukluğum denizde geçti. Buna en uygun yerlerden birisidir Ege Denizi bence. Ve çok iyi komşular, iyi hocalar, iyi arkadaşlar, harika gün değişimleriyle İzmir benim belleğimde hala büyük mutlu resmin parçasıdır. Ve bir gün, bir vesileyle İstanbul’a geldim. İstanbul’u yeşilçam filmlerinden, sevdiğim şairlerin dizelerinden, şarkılardan, trafik ve cinayet haberlerinden falan biliyorum. Romantik ama öyle. Çünkü benim zamanımda böyle akıllı telefonlar falan yok. Neyse sanırım 20’li yaşlarımda geldim. Ve çok sevdim. Her alanda çok daha zengin kültürlerle karşılaşabildim. Mimari, yemek ve içki kültürü, sosyolojik çeşitlilik, her ilçe ayrı bir yer sanki. Konuyu uzatmak istemem ama burada hala gitmediğim yerler var. Ve sonra sanat okumaya geldim. Ve burada hayatımın ikinci yarısı başladı. Şimdi burada çok derin köklerim var her anlamda, tabii İzmir benim çocukluğum… Babam orada yaşıyor. Dolayısıyla yılda en az bir defa oradayım.

Aslında proje bazlı gelip gitmeyi tercih ederim. Neredeyse 17 yıldır buradayım. Artık buradan başka ülkelere gitmeyi amaçlıyorum.

Nejat Satı

Nejat Satı, Yasta dünya yoksul ve boş bir hal alır. Melankolide ise yoksullaşan ve boş hale gelen benin ta kendisidir, 2020, tuval üzerine yağlı boya ve marker ile müdahale, 150 x 93 cm.

(d. 1982, İzmir. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü’nden mezun oldu.)

Pandemiyle beraber değişen bir süreç oldu benim için. Ezber bozan bir süreçti diyebilirim. İzmir’de sayfiyede yaşamak hoşuma gidiyordu. Üretimimde bir eksiklik yoktu ancak merkezde olmamı gerektiren koşullar pandemide oluştu. İnsanlar sanatçıların sadece eserlerini tanımak istemiyorlar. Kendilerini de tanımak istiyorlar. Çalışmalarla duygusal olarak bağlar kurduğunu hissettiğim çoğunluk İstanbul’da. Doğal olarak gündelik hayatımda da bu ilişkileri sürdürebilmek adına İstanbul’a geri döndüm…

Her insan için doğup büyüdüğü yerle ilgili duygusal bağlar vardır. İzmir’i bir kültür tüketim merkezi olarak değil, sığınılacak bir liman olarak gördüm her zaman. Doğup büyüdüğüm, tatillerimi geçirdiğim sahil kasabalarının şehirleşmesine tanık oldum. İzmir benim için günün sonunda dönüp dolaşıp geleceğim yer…

Dediğim gibi İzmir’den kopmama sebep olan şey kültür tüketimi değil. İzmir’e çok uzun süre “kalıcı” olarak döneceğimi düşünüyorum. Tatillerimi geçireceğim bir sıfırlanma noktası. Komik gelebilir ama simide gevrek demeyi özlediğim küçük kaçış noktam İzmir. Koşturmacanın çok olmadığı küçük bir sahil beldesi benim için. Geçmişe nazaran da kültür sanat etkinlikleri de arttı. Bir de profesyonel olarak galeriler ve plastik sanatlar merkezi olsa hiç de fena olmazdı…

Merve Şendil

Merve Şendil, Sarı Topun Maceraları, 2018, kağıt üzerine sulu boya, 226 x 260 cm.

(d. 1982, Ankara. İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu.)

2004 yılında Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun olur olmaz K2 Güncel Sanat Merkezi’nde hem kendime bir atölye hem de İzmir’de o yıllarda oldukça nitelikli projelere imza atan bir insiyatifte kendime yer buldum. Bu durum Borusan Kültür Sanat’ın fonladığı ArtCenter/Istanbul misafir sanatçı programının ilk açık çağrısına kabul edildiğim 2008 yılına kadar devam etti.

Okuldan sonra, İzmir’de K2’nin bünyesindeki birçok sanatçı dostumun atölyesinin kurumda olması, aynı zamanda bir sergi alanına sahip olması ArtCenter’a uyum sağlamam için müthiş bir imkan sunmuştu. Çünkü aynı sanatçı atölyeleri sistemi ArtCenter’da da mevcuttu. İstanbul’a taşınmamla birlikte şehrin sunduğu pozitif ortam şu an Pilot Galeri olarak devam eden Outlet galeride ilk sergim Üç Şehirli Ülkenin Hikâyesi’nin açılmasına imkân sağlamıştı.

Kısaca İzmir’deki galerisizlik, sergileme alanı olanaklarının azlığının yanı sıra kendimi sergi izlemek için sürekli İstanbul’da bulmam İzmir’den ayrılmamın ana sebepleri oldu.

Ailem İzmir’de yaşıyor. BACK TO IZMIR sergisiyle uzun süreden sonra ilk kez İzmir’de sergi kurma deneyimini tekrarlamak inanılmaz heyecan vericiydi. Daha önce birlikte atölye paylaştığım, okula birlikte gittiğim dostlarımla tekrar bir araya gelip bu deneyimi yaşamak eve dönmek gibiydi.

Aslında İstanbul’a taşındığımdan beri, yani 2008’den bu yana sanatsal olarak en canlı zamanlarını yaşıyor bence İzmir. Bu canlılık sadece sanatla hayatını sürdüren benim gibi bir sanatçı için henüz yeterli değil. Yine de önümüzdeki beş yıllık planlarımdan bir tanesi de şehrime geri dönmek. İstanbul’la bağın sürmemesi benim için elbette imkânsız, ama hemen her şeyin bu kadar hızlı değiştiği bir coğrafyada neden olmasın? Dönebilirim.

Onun dışında İzmir kesinlikle bir çağdaş sanat müzesini hak ediyor. Böyle bir yatırımın kesinlikle dengeleri değiştireceğine de inanıyorum.


Sergide eserleri yer alan diğer sanatçılar ve inisiyatifler ise şöyle: Ahmet Elhan, Barış Sarıbaş, Candaş Şişman, Darağaç, Fırat Neziroğlu, Genco Gülan, Halil Vurucuoğlu, Hayal İncedoğan, Onston Can Yeşiloğlu, Okan Aydoğan, Sercan Apaydın, Şafak Gürboğa, Şevket Akıncı, İlhami Tunç Gencer, Uğur Engin, Gencer Özdamar, Ece Denizci.

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

“Bir Bulut Gibi Belirir Hayaletler Sofra Üstünde” sergisi üzerine sanatçı Kayahan Kaya ve Gözde Mulla’nın yaptığı konuşmanın deşifresi Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

İMALAT-HANE'de 6 Ocak - 6 Nisan 2024 tarihleri ​​arasında yer alan TUNCA'nın "Muhatabı Olmayan Mutfak" sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

İrem Tok ile “Karanlıkla Buluşmak” üzerinden yakın dönem işlerini, insansız hikâyelerini, kültür-doğa-insan üçgenini ve SAHA Studio’daki çalışmalarını konuştuk.

Eleştiri

Merve Ünsal'ın "İçli Dışlı" sergisi aracılığıyla imgeler, metinler ve sesler arasındaki dolanık ilişkileri taşıyan çok kanallı izdüşümler hakkında Fırat Yusuf Yılmaz yazdı.