Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Gündem

Boun Sanat Direnişi ve “ifade özgürlüğü” meselesi

Boun Sanat Direnişi sergisi ve sonrasındaki yargılanmalar Türkiye’de sanatsal ifade özgürlüğü kavramının kapsam alanının ne olduğu ve bu sınırın nasıl ihlal edildiği sorularını bir kez daha gündeme getirdi.

Geçtiğimiz günlerde Boun Sanat Direnişi ekibi tarafından Boğaziçi Üniversitesi’nin Güney Kampüsü’nde gerçekleştirilen ve beraberinde birçok tartışmayı da alevlendiren bir sergi hızla Türkiye’nin gündemine oturdu. Özellikle sergi ekibinde yer alan bir grup öğrencinin “dini değerlere hakaret ettiği” gerekçesiyle gözaltına alınması, “ifade özgürlüğü” kavramının yeniden tartışılmasına yol açtı.

Haliç Üniversitesi rektörlüğünü yürüten Melih Bulu, 2 Ocak 2021’de yayımlanan bir kararname ile Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne atanırken 1980 askeri darbesinden bu yana Boğaziçi’ne dışarıdan atanan ilk rektör olarak tarihe geçti. Kimilerine göre oldukça uygunsuz, kimilerine göre ise hukuksuz ve haksız bir şekilde gerçekleştirilen bu atama, Bulu’nun daha önce AKP’den milletvekili aday adayı olması ve iktidar partisinin Sarıyer ilçe teşkilatının kuruluşunda aktif olarak yer aldığının ortaya çıkmasıyla daha da farklı bir hâl aldı. Daha sonra Bulu’nun akademik yeterliliğinin ve doktora tezindeki intihal iddialarının gündeme gelmesiysemeseleyi farklı bir boyuta taşıdı. Tüm bu tartışmalar sürerken Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri giriştikleri birtakım yollarla atamaya karşı protestolarını sürdürdüler. Söz konusu protestolar rektörlük binasına sırtını dönerek atamayı protesto eden akademisyenlerden duruma tepki olarak bir sergi düzenleyen öğrencilere kadar hızla genişledi ve kısa sürede büyük bir yankı buldu. Tam da bu sırada bir grup Boğaziçili öğrencinin gözaltına alınması ve kampüs içerisine polislerin alınmasıyla olaylar tırmanışa geçti.

İlk olarak 4 Ocak günü polis müdahalesiyle karşılaşan Boğaziçili öğrenciler, bu durumun üniversitenin benimsediği demokratik ilkeler, düşünce özgürlüğü ve seçme-seçilme hakkıyla örtüşmediğini belirtti. “Üniversitemizin karar alma mekanizmalarındaki özerkliğine, demokratik ilkelerine, düşünce özgürlüğüne ve seçim yapma iradesine yapılan müdahaleleri kabul etmiyoruz,” diyerek harekete geçen öğrenciler, üniversite rektörünün kendileri tarafından seçilmesini talep etti, ancak bu istekler kendisine herhangi bir karşılık bulmadı.

Boğaziçi Üniversitesi’nde görevli akademisyen ve öğrenciler tarafından gerçekleştirilen protesto gösterileri sürerken hayata geçen bir karma sergi, beraberinde yeni tartışmaları da alevlendirdi. Üniversite öğrencileri, sanatçı ve akademisyenlerin katıldığı bu sergi, kolektif bir bilinç oluşturma anlayışıyla farklı düşünceden birçok insanı bir araya getirdi. Sergi kapsamında izleyicilerle buluşan ve arka planında Mescid-i Haram’ı gösteren Şahmerdan isimli bir eser ise “dine hakaret” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Etrafı LGBTİ+ bayraklarıyla süslü eser, İslam’ın temel görüşleriyle bağdaşmadığı ve toplumun bir bölümünü aşağılamaya çalıştığı gerekçesiyle beraberinde yeni bir polis müdahalesini getirdi. Özellikle Devlet Bahçeli ve Süleyman Soylu gibi kimi siyasetçiler, bu eseri İslam’da kutsal kabul edilen Kâbe’ye saygısızlık olarak yorumladı. Bu gelişmenin ardından hızla tırmanan tansiyon, Anadolu Gençlik Derneği gibi kurumların başlattığı karşı protesto eylemlerinin ardından Boğaziçi Güzel Sanatlar ile BÜLGBTİ+ kulübünün aranması ve Boğaziçi Üniversitesi bünyesindeki kimi kulüplerin kapatılmasıyla iyice tırmandı. Bu süreçte dört Boun öğrencisi de gözaltına alındı.

Boğaziçi Sanat Direnişi, kendisine yurtiçinden birçok destekçi bulurken kimi uluslararası kurum ve kuruluşlardan da peş peşe destek mesajları geldi. İngiliz yayın kuruluşu BBC, tepkilerin “LGBTİ topluluğunu hedef alan bir kampanyaya dönüştüğünü” dile getirirken Avrupa Birliği “Türkiye’yi ulusal ve uluslararası yükümlülüklerine saygı göstermeye ve son haftalarda barışçıl toplanma haklarını kullandıkları için keyfi olarak gözaltına alınan kişileri serbest bırakmaya” davet etti. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (BMCHR) ise protestolar sırasında gözaltına alınan öğrencilerin serbest bırakılması çağrısında bulunurken “yetkililerin LGBTİ+ bireyleri hedef alan nefret söylemlerini” kınadığını açıkladı. Bu sırada New York, Boston, Sidney, Malmö, Amsterdam, Brüksel, Münih ve Berlin gibi şehirlerde Boğaziçi öğrencilerine destek gösterileri düzenlendi.

Bu gelişmelerin ardından bir başka hamle de Twitter’dan geldi. ABD merkezli şirket, Süleyman Soylu’nun LGBTİ+’lar aleyhindeki tweetlerine “nefret davranışı hakkındaki Twitter kurallarını ihlal ettiği” gerekçesiyle sınırlama getirdi. Soylu ise bu duruma artık Telegram’ı aktif bir şekilde kullanacağını söyleyerek cevap verdi.

Üniversitede polis ile göstericiler arasındaki tartışmalar sürerken 35 baro başkanı yazılı bir açıklama yaparak söz konusu gelişmelerden endişe duyduklarını ve göstericilere karşı uygulanan muamelenin “T.C. Anayasası’na, AİHS’e, AİHM’nin ve AYM’nin yerleşik içtihat ve yasaları”na aykırı olduğunu belirtti. Böylelikle işin içine farklı kamu ve sivil toplum kuruluşlarının girmesiyle protestoların eriştiği alan da genişledi.

Geçtiğimiz gün gerçekleştirilen duruşmada serbest bırakılan öğrenciler, dini değerleri aşağıladıkları ve İslam karşıtı bir söylem benimsedikleri gibi konulardaki iddiaları reddederken amaçlarının “toplumsal mizojininin en büyük motivasyonu olan kurgulanmış dinin merkezine iliştirerek Anadolu kadınlarının bu gizli ve derin mücadelesini bir adım daha cesurlaştırmak” olduğunu belirtti. Kendilerinin “günah keçisi” ilan edildiğini belirten öğrenciler, söz konusu sanat eserlerinin anonim olarak kendilerine ulaştığını ve bu durumun LGBTİ+ örgütleri ile herhangi bir ilişkisi olmadığını da sözlerine ekledi.

Sanatsal ifade özgürlüğünün kapsamı

2016 yılında Mardin’in Nusaybin ilçesinde sokağa çıkma yasağı ve güvenlik operasyonları sırasında çizdiği resimleri sosyal medyada paylaştığı için hakkında örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuklanan sanatçı Zehra Doğan, Türkiye’de son zamanlarda ifade özgürlüğü meselesinde akla gelen bir başka isim. Kentin yıkık görüntüsünü resmeden Doğan, şöyle haber veriyordu aldığı hapis cezasını: “‘Yıkık binalara neden Türk bayraklı bu resmi yaptın’ diye 2 yıl 10 ay hapis aldım.  Oysa bu fotoğrafı çeken onlardı. Ben sadece resmettim.” Toplamda 33 ay tutuklu kalan Doğan, oldukça zor bir süreçle karşı karşıya bırakılmıştı.

Özellikle “ifade özgürlüğü” kavramını yeniden tartışmaya açan bu gelişmeler, Türkiye’deki sanatçıların birçok açıdan içinde bulunduğu zor durumun bir göstergesi olarak da değerlendirilebilir. Son yıllarda Avrupa’da özellikle Charlie Hebdo dergisinin manşetine taşıdığı kimi politikacı ve dini kişilikler ile gündeme gelen aynı konu, Boun Sanat ile kendisine Türkiye’de de önemli bir karşılık buldu. İsa’dan Kraliçe Elizabeth’e kadar birçok önemli figürü eleştiren ve bu isimleri farklı biçimlerde manşetine taşıyan yayın grubu, kimi zaman ölüm tehditleriyle de karşı karşıya kalmış, bu durum da yetkilileri harekete geçmeye zorlamıştı. Nihayetinde tüm bu tartışmalara rağmen resmî kurumlar ve devlet idaresi tarafından Charlie Hebdo’ya herhangi bir kısıtlama getirilmezken tüm bu söylemler “ifade özgürlüğü”nün bir yansıması olarak değerlendirilmiş, bu durumun Fransız Anayasası ve özgürlük ilkelerinden kaynaklanan temel bir hak olduğunun altı çizilmişti.

7 Ocak 2015’te gerçekleştirilen Charlie Hebdo saldırısı, derginin  Hz. Muhammed ile dolayısıyla İslam diniyle dalga geçildiğini ileri sürerek harekete geçen ve derginin karikatür kadrosunu hedef alan saldırganlar 11 kişinin ölümüne, birçok sivilin de yaralanmasına sebep olmuştu. Dünyanın birçok yerinden tepkiyle karşılanan saldırılar neticesinde Fransız otoriteleri de harekete geçmiş, bu durumun kabul edilemez olduğunu belirtmişti. Dergiyi savunan Fransız Cumhurbaşkanı Macron, Fransa’da yaşayan her bir bireyin fikirlerini açıkça dile getirme hakkı olduğunu, bunu kimsenin engelleyemeyeceğini açıklamıştı.

Devlet otoritelerinin ifade özgürlüğünü savunması bağlamında Türkiye’de Fransa ve Avrupa’ya göre daha farklı dinamikler söz konusu. Özellikle dini konularda bu tartışmalar çok daha farklı cevaplar bulabiliyor. Öyle ki son olarak Şahmeran isimli sanat eseri üzerinden gündeme gelen tartışmalarda İslam ve LGBTİ+ sembollerinin yan yana gelemeyeceği, böylesi bir durumun dini değerlere hakaret olarak algılanıp ifade özgürlüğü meselesinin suiistimal edilebileceği doğrudan resmî makamlar tarafından dile getiriliyor. Özellikle söz konusu Kâbe görüntüsünün yerde sergilenmesi, bir aşağılama olarak görülürken bu konuda herhangi bir müsamaha gösterilemeyeceğinin altı çiziliyor. Tüm bu gelişmeler de Türkiye’de sanatsal ifade özgürlüğü kavramının kapsam alanının ne olduğu ve bu sınırın nasıl belirlendiği sorularını beraberinde getiriyor.

Sanatsal ifade özgürlüğünün Türkiye’de nasıl kısıtlandığını ve sansüre uğradığını Siyah Bant’ın 2016 yılında hazırladığı Sanatsal İfade Özgürlüğü Kılavuzu’nda örneklerle beraber görmek mümkün. Son yıllarda özellikle “örgüt propagandası yapmak” ve “toplumun bir bölümüne ait dini değerleri aşağılama” gibi suçlamalarla karşı karşıya kalan sanatçılar, ciddi hukuki sorunlarla da yüzleşiyor. Sanatı mevcut durum ve sorunları yansıtan bir tepki aracı olarak değerlendiren sanatçıların sindirilmesine yönelik olan bu tutum, beraberinde çeşitli kısıtlamaları da getiriyor. Sanat eserinin farklı çevreler tarafından farklı şekillerde yorumlanmasını da kapsayan bu alımlama, iktidar ile muhalefet arasındaki gerilimin sanatsal bir karşılığı olarak da görülebilir. Nihayetinde her şey, bir sanatçının dünyayı algılama ve gösterme biçimi olmasından ziyade mevcut siyasi konjonktürün onu nasıl gördüğüne ya da yorumladığına indirgeniyor.

Gerek Charlie Hebdo gerekse Şahmeran olayları üzerinden ifade özgürlüğü meselesine bakıldığında ortaya iki farklı tablo çıkıyor. Bunlardan ilki, Avrupa’da ifade özgürlüğünün herhangi bir şekilde sınırlandırılmaması ve kişilerin kendi düşünce ve fikirlerini hangi konuda ve nasıl olursa olsun dile getirebilme serbestîyeleridir. Bu konuda herhangi bir yaptırımla karşılaşmayan Avrupalılar için durum, demokrasinin en temel ilkelerinden birinin eksiksiz olarak işlemesiyle ilgilidir. Şahmeran üzerinden gündeme gelen tartışmalar ve Anadolu Gençlik Derneği gibi kuruluşların yaptığı açıklamalar ise Türkiye özelinde ifade özgürlüğü konusundaki sorunları gözler önüne seriyor. Boğaziçi Sanat Direnişi’ne mensup öğrenciler COVID-19 önlemleri kapsamında okula sokulmazken karşıt görüşlü başka bir derneğin hiçbir müdahale ve uyarıyla karşılaşmadan gösteri düzenleyebilmesi, bir meydanda toplanabilmesi ve birtakım açıklamalarda bulunabilmesi eşitlik ilkesi bağlamında yeni sorgulamalara sebep oluyor. Öte taraftan Boun öğrencilerinin gözaltına alınmaları ve bir sanat eserinin “provokatif bir değer taşıdığı”nın ileri sürülerek yasaklanması, dahası bir suç unsuru olarak telakki edilmesi, sanatın “hakaret” içermediği sürece sınırlandırılmaması gerektiği ilkesinde sınırın nasıl ve kimin tarafından belirlendiği sorusunu da akla getiriyor.

Kaynakça:

“Turkey: Students protest against Erdogan-appointed university rector”, Deutsche Welle, 5 Ocak 2021. https://web.archive.org/web/20210105044823/https://www.dw.com/en/turkey-students-protest-against-erdogan-appointed-university-rector/a-56129129

“Turkey LGBT: Four students arrested over artwork”, BBC News, 30 Ocak 2021. https://www.bbc.com/news/world-europe-55872759

Ayşen Güven, Boun Sergi ekibi: “Korumaya çalıştığımız kültür içerisinde sanatın da olabileceğini göstermek istedik”, Susma, 19 Mart 2021 https://susma24.com/boun-sergi-ekibi-korumaya-calistigimiz-kultur-icerisinde-sanatin-da-olabilecegini-gostermek-istedik/

“Boğaziçi Direnişi: Amacımız değerlere saygısızlık etmek değil; çarpıtıldı”, Diken, 1 Şubat 2021. http://www.diken.com.tr/bogazici-direnisi-amacimiz-degerlere-saygisizlik-etmek-degil-carpitildi/

“Kabe figürlü görsele” gelen tepkiler LGBTİ topluluğunu nasıl hedefe dönüştürdü?”, BBC, 1 Şubat 2021. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-55873409

Abdullah Ezik, “Sanat Dünyasında Neler Oluyor: Özel Bölüm”, SanatKritik, 8 Mart 2021. https://open.spotify.com/episode/1ZzDcMJIV5vRFvL3YlTX1T?si=5o_JfX38Q7WBsayq8-mCPQ&nd=1

Sanatsal İfade Özgürlüğü Klavuzu, Siyah Bant, 9 Mart 2016. http://www.siyahbant.org/sanatsal-ifade-ozgurlugu-kilavuzu-yayinlandi/

İlginizi Çekebilir

Eleştiri

Merve Ünsal'ın "İçli Dışlı" sergisi aracılığıyla imgeler, metinler ve sesler arasındaki dolanık ilişkileri taşıyan çok kanallı izdüşümler hakkında Fırat Yusuf Yılmaz yazdı.

Gündem

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kültür alanındaki beş yıllık politika, strateji ve çalışmalarını, açılan müzeler ve düzenlenen etkinlikler aracılığıyla Emre Erbirer kapsamlı olarak ele aldı.

Duyurular

Galeri Siyah Beyaz, 40. yıldönümüne özel düzenlediği “Siyah Daha da Beyaz” isimli pop-up sergiyle 35 sanatçıyı bir araya getiriyor.

Gündem

Şair ve yazar Mayra Santos-Febres'in Afro-Boricua sanatı üzerine Protodispatch yazı dizisi kapsamında hazırladığı yazının Türkçesi Argonotlar'da.