Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Gündem

Çevrimiçi sanat eğitimi mümkün mü?

Farklı disiplinlerden eğitimcilere ve öğrencilere çevrimiçi olarak sanat eğitiminin mümkün olup olmadığını sorduk.

Sanayi-i Nefise Mektebi Atölyeler, Salt Araştırma

Pandemi dönemiyle zorunlu olarak başlayan çevrimiçi eğitim, 6 Şubat ve devamında gerçekleşen depremlerden sonra 11 Şubat günü alınan kararla tekrar işlerliğe konuldu. Pek çok üniversitenin gerek sınavlar, gerekse Zoom hariç bir platformdan ders yürütmesi için çevrimiçi altyapıları var, ancak derslerin işlenmesi bu altyapıların teknik sorunları nedeniyle hiç kolay değil. Bunun yanında uygulama içeren bölümlerin çevrimiçi dersler konusunda nasıl ilerleyeceği belirsiz. Haberi hazırladığımız sırada 30 Mart günü YÖK tarafından isteyen kurumların yüz yüze eğitime geçebileceği şeklinde açıklama yapıldı. Açıklama şu şekilde: “Halihazırda uygulanmakta olan uzaktan öğretim ile birlikte isteyen öğrencilere devam şartı aranmaksızın sınıflarda yüz yüze eğitim verilebilecek.” Sürekli olarak değişen, eğitimcilere ve öğrencilere danışıldığı düşünülmeden alınan bu kararlar müfredatların çevrimiçi eğitime uygun olup olmadığını sorgulatıyor.

Farklı disiplinlerden eğitimcilere ve öğrencilere çevrimiçi sanat eğitiminin mümkün olup olmadığını sorduk. Ayrıca çevrimiçi eğitimin zorluklarını ve yarattığı dezavantajları eğitimciler ve öğrencilerden dinledik.

Üniversitelerde LGBTİ+’ların yaşadığı hak ihlallerine karşı mücadele etmek için kurulan ÜniKuir Derneğinin Kampüsten Uzakta yazı dizisindeki değerlendirmelerini dikkate aldığımız ÜniKuir Derneği Akademik Çalışmalar Koordinatörü ve Beykoz Üniversitesi Lisansüstü Programlar Enstitüsü Öğretim Görevlisi, Sevcan Tiftik temasın ve atmosferin önemini vurgularken, ağır etkileri devam eden depremin etkisinden çıkamayan öğrencileri bir de kampüs ve fakültelerin olanaklarından mahrum etmenin sakıncalarına değiniyor.

“Sanat gibi uygulamalı eğitim-öğretim ve bir aradalığın oldukça önem taşıdığı bölümlerde uzaktan, çevrimiçi eğitime geçilmesi ve bunun sürdürülmeye çalışılması, başta öğrenciler olmak üzere hem üniversite bileşenlerine hem de sanat alanına katkılarıyla bilinen fakültelerin, kimi zaman da üniversitelerin bütününe zarar veriyor. Hem döndüğü aile evlerinde üretimlerini ve performanslarını gerçekleştirme imkanından yoksun öğrencilerin eğitim hakları ve iyilik halleri ellerinden alınmış olur -kaç öğrenci, aile evinde dans edebilir, heykel ya da seramik yapabilir, bulunduğu şehirde malzeme satın alabilir ya da direkt malzemeleri satın alabilir- hem de temas, etkileşim ve atmosferin etkisiyle anlam kazanan birlikte üretme ve performe etme olanakları tamamen ortadan kalkar. Oldukça ağır etkileri olan deprem sürecinin akut döneminde de sonrasında da öğrencileri çalışma ve üretme alanlarından, özgürlük alanlarından, ilham ve paylaşım alanlarından, kampüs ve fakültelerin olanaklarından kopartmak her eğitim öğretim alanında olduğu gibi sanat alanında da özgürlük, bir aradalık, iyilik hali ve (daha) eşit imkanlara erişimin bilinçli biçimde engellenmesidir.”

“Akademisyen miyiz? İçerik üreticisi mi?”

Akademisyenler ise ilgiyi ekranda tutmanın zorluğuna vurgu yapıyor. Görüş aldığımız akademisyenler pandemide eve kapandığımız dönemlerde görece bir zorunluluk halindeyken şimdi akıp giden dış dünyayla birlikte evde “çevrimiçi kalmanın” imkansızlığına değiniyor.

Marmara Üniversitesi Resim Bölümünde dersler yürüten Doç. Dr. Kerem Ozan Bayraktar, fiziksel bir aradalıkla yürütülen derslerde öğrenciyle etkileşimin daha kolay kurulduğunu ve olması gereken tartışma ortamının kendiliğinden doğduğunu dile getirirken atölyelerdeki çoğu makine ve sistemin bir teknik eleman eşlikçisi yoksa kullanılmasının son derece riskli olduğunu belirtiyor.

“Eğitmenlik olgusu dijitalleşmeyle birlikte bir nevi içerik üreticiliğine dönüştü. Derslere bir içerik üreticisi gibi sürekli yeni ve ilgi çekici şeyler hazırlamak ilgiyi ders boyunca o ekranda tutmaya çabalamak gerekiyor. Sınıf ortamında ise böyle değildi tabii, öğrenciyle etkileşim kurabiliyorduk tartışma ortamı kendiliğinden doğuyordu. çevrimiçi platformda soruya yanıt alabilmek için de onları motive etmek gerekiyor. Ayrıca baskı atölyelerindeki çoğu makine ve sistem bir teknik eleman eşlikçisi yoksa kullanılması son derece risklidir. Bir öğrencinin evde tinerle baskı tekniğini denemesini nasıl isteyelim, güvenli bir ortam gerekiyor bunun için.” 

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Temel Eğitim Bölümü’nde görev yapan Prof. Dr. Çağrı Saray da atölyede ders işlemenin, malzemeyle temasın ve yüz yüze eğitimin gerekliliğinden bahsederken teorik derslerin bile çevrimiçi ortamda daha verimsiz olduğuna da değiniyor.

“Öncelikle uzaktan eğitimin nasıl iyileştirilebilirliği üzerine değil, yüz yüze eğitimin neden kesinlikle gerekli olduğu üzerinde durmak gerekiyor. Üniversite eğitimi sadece derslerden ibaret değil, her şeyden önce bir sosyalleşme ve temas alanı. Bu yüzden temasın ortadan kalkmadığı, uygulama derslerinin malzemeyle birebir ilişkiyle gerçekleştiği bir eğitimin devam etmesi önem taşıyor. Buna teorik dersler de dahil. Karşılaştırmalı olarak yapılan ve tartışma ortamının ortadan kalkmadığı bir ders pratiği her zaman için daha verimli. Okullar online eğitim için önerdikleri sistemlerin altyapılarını ne kadar verimli hale getirseler de, ben böylesi bir eğitimi oldukça sentetik buluyorum.”

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ndeki eğitimci kimliğinin yanında aktif olarak Halı Atölyesi’nde de çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Gülçin Aksoy Özdemir, son kararlardan sonra İstanbul Kalkınma Ajansıyla birlikte yürüttükleri bir proje olduğu için açık kalan tek atölyenin kendisininki olduğunu dile getirirken pandemi döneminden bu yana çevrimiçi eğitime dair deneyim ve gözlemlerini şöyle aktarıyor:

“Pandemi döneminde çevrimiçi olarak eğitim yapmak başta iyi gelmişti hatta enteresan projeler bile yaptık ancak sonrasında inanılmaz derece zorlayıcı hale geldi. Çünkü daha önce tamamen fiziksel olarak yaptığınız bir eğitimi kendi kafanıza göre dönüştürmeniz yeterli olmuyor. Bir eğitim çevrimiçi olarak yapılacaksa bunun için gerekli altyapının oluşması ve eğitimin ona göre yapılması gerekiyor. Tamamen uygulamalı, fiziksel alanda yapılan klasik bir eğitimi siz buraya adapte etmeye çalıştığınızda işlemiyor.”

“En zoru geri dönüşü verimli alamamak.”

İletişim ve Tasarım bölümü öğrencisi Alaska, bir atölye ortamında hocası eşliğinde üretmenin yerini hiçbir şeyin tutamadığını söylüyor ve dönem arkadaşlarıyla etkileşime girmeden kendini geliştirmenin zor olduğunu ifade ediyor.

“Üreteceğimiz eser ya da ödevimiz için malzemeye hızlıca erişmek bile zor, fakültede olsak ders çıkışı eve giderken gidip alabileceğimiz bir uzaklıktaydı. Evde olunca bir çıktı almak bile zorlaşıyor. Üç boyutlu olarak tasarladığımız, ürettiğimiz ödevlerimizi hocalarımız mecburen bir fotoğraf üzerinden ya da Zoom gibi platformlardan değerlendiriyor. Bunun verimli olduğunu düşünmüyorum. Sınıf arkadaşlarımın bile neler ürettiğini göremediğimiz dersler oluyor, birbirimizden haberimiz olmuyor, bu da birbirimizi geliştirecek fikirler sunmamızı engelliyor.”

Modern Dans öğrencisi olan Sude ise şu an üçüncü sınıfta, eğitiminin ilk yılları pandemiye denk geldiği için önce o dönemde yaşadığı zorlukları anlatarak sürece dair deneyimlerini paylaşıyor. O dönemde sakatlanma ihtimali doğuran pozisyonları derslerde her defasında es geçtiklerini daha sonra fiziksel olarak okula döndüklerinde tekrar o dersler üzerine pratik yaptıklarını dile getiriyor.

“İlk önce şunu söylemek istiyorum dans topluca icra edilen ve bir arada olmamız gereken bir disiplin öğrenme aşamasında bedenlerimizi izleme şansı vermiyor çevrimiçi. Üç boyutlu bakmayı imkansız kılıyor. Evlerimizin zeminleri dansa uygun değil, ben de dahil pek çok kişi ilk yıllarda bu yüzden sakatlık yaşadık. Hocalarımız ev zeminine uygun olmayan pozisyonları ve hareketleri anlatırken es geçmek zorunda kalıyorlar. Teknik dans derslerinin önemli bir kısmı olan zıplama egzersizlerini yapamıyorduk evde.”

Zoom Galeri

Fotoğraf bölümünde öğrenim gören Mert, kendi bölümü için en önemli öğrenme metodunun fakültede ya da fakülte dışında hocaları eşliğinde gerçekleştirdikleri fotoğraf çekimleri olduğunu dile getiriyor ve teknik ekipmanın önemini vurguluyor.

“Fotoğraf öğrencisiyim ben; gölge, ışık gibi önemli şeyleri Zoom gibi iki boyutlu bir ortamda öğrenmem nasıl mümkün olsun! Baskı tekniklerini de atölyede görmem ve deneyimlemem gerekir. Renk üzerine konuşurken bunu çevrimiçi üzerinden de yapmak zor, mesela herkesin teknik ekipmanı farklı rengi gördüğü mecra farklı. Bu bile etkiliyor.” 

Yine teknik ekipmanın önemine dikkat çeken, Tasarım bölümü öğrencisi Nazlı, anlattıklarıyla fırsat eşitliğinin önemini vurguluyor.

Bu dönem ders için kullanacağımız bir programı bilgisayarı olmadığı ya da o programa sahip olmadığı için derslerde zorlanan ve geri kalan arkadaşlarım oldu. Çevrimiçi olarak o programı hocamız ile eş zamanlı kullanmak da ayrıca bize bir zorluk yarattı.”


“Akademik başarım etkilendi, bursumu kaybetmekten korkuyorum.”

Bu durumdan şüphesiz en çok etkilenenler öğrencilerken orada da iki farklı aks karşımıza çıkıyor. Barınma sorununun yanında vakıf üniversitelerinde burslu olarak eğitim gören pek çok öğrenci ya bursunu kaybetmekten ya da çevrimiçi olunca akademik başarısının etkileneceğinden endişe ediyor. Bir vakıf üniversitesinin Görsel İletişim Tasarımı bölümünde öğrenci olan Nazlı, hem barınma sorununun ona bir atölye alanı açmamasından hem de akademik kaygılarından bahsediyor.

“Ben üç kişinin bir arada yaşadığı 1+1 evde kalıyorum. En basit örnek verecek olursam ortak olarak kullandığımız bir alanda çevrimiçi derslere katılmak benim için çok zor oluyor. Birinci sınıftayken de pandemi yüzünden sadece bir dönem çevrimiçi eğitim gördüm. Hocalar öğrencilerin arasındaki etkileşimi artırmak için grup ödevleri veriyordu. Kimse birbirini iyi tanımadığı ve daha önce fiziksel olarak bir araya gelmediği için büyük iletişim sorunları, görev dağılımı problemleri yaşamıştık. Sadece bir dönem boyunca çevrimiçi eğitim görmeme rağmen grup ödevlerinin yoğunluklu olduğu bu dönem bana ruhsal ve bedensel olarak bir çöküş yaşattırdı. Şubat ayında çevrimiçi haberi gelince en çok tekrar bunu yaşayacak olmaktan korkmuştum, çünkü özel bir okuldayım ve bursumu kaybetmek istemiyorum. Bu yüzden bireysel başarımı, mental sağlığımı etkileyen sürekli olarak değişen bu kararlar ve belirsizlikler. Bu da motivasyonumu düşürüyor.”

Sevcan Tiftik alınan yanlış kararlardan vazgeçilmesi konusunda sivil topluma ve akademisyenlere düşen görevi hatırlatıyor.

“Eğitim ve öğretim üzerine çalışma yürüten sivil toplum kuruluşları ve savunuculuk yapan inisiyatifler, sendikalar, siyasi partiler; uzaktan eğitim kararından dönülmesi, Nisan ayında yüz yüze eğitimin başlaması ve öğrencilerin yurtlarına yerleştirilmesi ve kampüslerine dönmeleri için daha çok ses çıkarmalı ve karar vericiler üzerinde baskı yaratmalılar. “

İlginizi Çekebilir

Duyurular

Yazarlarımızın telif ücretlerini karşılamak için başlattığımız Telif Kumbarası kampanyamızı okurlarımıza sunarız.

Eleştiri

Alman ressam, baskı sanatçısı ve heykeltıraş Baselitz’in eserlerini Akbank Sanat ve SSM’de bir araya getiren “Georg Baselitz: Son On Yıl” sergisi üzerine

Eleştiri

Defne Cemal'in 12 Ekim'e kadar The OG galeride görülebilecek ilk kişisel sergisi yarattığı atmosfer ve akışla günlük bilinç akışımızı kesintiye uğratıyor.

Söyleşi

İki boyutlu bir kesit gibi gözüken videoları, tiyatro sahnesini andıran yerleştirmeleri, zengin sanat pratiği ve alegorik anlatımlarıyla İnci Eviner'in son solo sergisi "Bir Adanın...