Anna Laudel İstanbul’da gerçekleşen “Zamanla Dokunanlar” sergisi, çağdaş tekstil sanatının öncülerinden Belkıs Balpınar’ın 1986’dan 2024’e uzanan üretiminden yaklaşık 20 eseri bir araya getiriyor. Sergiye Dr. Necmi Sönmez editörlüğünde hazırlanan ve Balpınar’ın sanatsal pratiğini ele alan SKIRA yayınevi etiketli Belkıs Balpınar: Through Woven Times adlı kapsamlı bir kitap eşlik ediyor.
Balpınar, geleneksel kilim dokuma tekniklerini deneysel bir yaklaşımla yeniden ele alarak, bu alanda köklü bir dönüşüm başlatan bir sanatçı. Dokuma pratiğinin nesilden nesile aktarılan ve neredeyse değişmez sayılan motifsel yapısına müdahale ederek ve teknik sınırları zorlayarak kendi desenlerini yarattığını ifade eden Balpınar, halı ve kilimi yalnızca bir zanaat ürünü olmaktan çıkarıp, güncel bir ifade alanı olarak yorumluyor.
Günümüzde genç sanatçılar arasında dokuma tekniklerinin çağdaş sanatla ilişkilenmesi alışık olduğumuz bir durum. Fakat Balpınar’ın bu pratiğe 1980’li yıllarda yönelmiş olması, onun tarihsel bağlamda ne denli öncü ve yenilikçi bir pozisyon aldığını ortaya koyar nitelikte. Dokumanın tarihsel sürekliliğine müdahale eden bu yaklaşımıyla Balpınar, halı ve kilimi ilk kez bir çağdaş sanat nesnesi olarak tanımlayan sanatçılardan biri değil, belki de en başta geleni.
Balpınar, “Dokuma-ma” (Un-weaving) adını verdiği özgün tekniğiyle, dokuma sırasında iplikleri serbest bırakarak oluşturduğu negatif alanlar sayesinde yüzeyin bütünlüğünü parçalıyor; böylece iki boyutlu zeminleri boşluklu, geçirgen ve fiziksel olarak derinlikli yapılar hâline getiriyor. Spiral formlar ve hareket hissi taşıyan kompozisyonlarında Albert Einstein’ın zaman ve mekân üzerine kuramlarından etkilenen sanatçı, böylece geleneksel dokuma mantığını hem biçim hem kavram düzeyinde dönüştürüyor.
Sümerbank’taki halı ve desen tasarımcılığı deneyiminizden sonra, 1968-1973 yılları arasında Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde Halı ve Kilim Bölümü küratörü olarak görev yaptınız. Bu iki farklı deneyim, geleneksel dokuma sanatına bakış açınızı nasıl şekillendirdi? Sanat pratiğinize nasıl bir yön verdi?
Uzun yıllar müze görevlisi ve araştırmacı olarak Anadolu’da köy köy dolaşarak geleneksel kilimler üzerinde çalışmalar yaptım. Anadolu kilimleri nesiller boyunca geleneksel kilim dokuma tekniğiyle anneden toruna motifleri değişmeden aktarılır. Binlerce yıllık Anadolu kilimleri geleneksel olarak nesilden nesile değişmeyen motiflerle devam eder. Bu nedenle bazı bölgelerin veya toplulukların belirli desenleri vardır.


1986 yılında başladığımda daha çok kilim motiflerini çekiştirip çarpıtarak desenler yapıyordum. İlerleyen yıllarda dokumanın teknik sınırlarını zorlayarak bu değişmezliği değiştirip kendi desenlerimi tasarlamaya başladım. Geleneksel dokumayı bilmeme rağmen çocukluklarından itibaren tezgâh başında olan dokuyucular gibi hızlı ve verimli bir şekilde dokuma yapamıyorum ve tasarımlarımı geleneksel dokumayı bilen Fatma Hanım dokuyor.
Anadolu’nun en eski sanatlarından biri olan kilim dokumasını geleneksel formlarından uzaklaştırarak, zaman, mekân ve boyut kavramlarıyla özgürleştiren deneysel bir dokuma tekniği geliştirdiniz. Geleneksel dokuma, özellikle de kilim sanatı, köklü teknikleri ve motifleriyle değişime kapalı bir alan olarak görülürken, siz bu geleneği dönüştürerek kilim dokuma tekniğini çağdaş sanatla buluşturdunuz. Bu süreçte hem sanat çevrelerinden hem de geleneksel zanaatkârlardan nasıl tepkiler aldınız?
Yıllardır araştırmak ve -hayran olduğum- geleneksel Anadolu kilimlerine yapboz oyunu gibi yeni şekiller vermek benim için çok heyecan verici bir süreç oldu. Yapılan her işin zor ve keyifli tarafları vardır. Benim de elbette çok çaba sarfettiğim taraflar oldu. İlk zamanlar dokumalarımı gerçekleştiren dokuyucu hanım, dokunmamış bölümler bırakmama şaşırdı ve teknik olarak zorlandı fakat ısrarım üzerine devam etti. Başlarda birkaç dokumayı ziyan etsek de ısrarla devam edince başardık.



“Zamanla Dokunanlar” serginiz, 1986’dan günümüze uzanan sanatsal yolculuğunuza odaklanıyor. Kilim dokuma tekniğini çağdaş sanatla buluştururken, zaman içinde sanat anlayışınızda ve tekniklerinizde nasıl bir evrim geçirdiğinizi düşünüyorsunuz?
İlk zamanlarda geleneksel motiflerden desenler yapıyordum ve desen tasarımlarımı kâğıt üzerine kalem ve fırça ile hazırlıyordum. Son 10 -15 yılda ise tasarımlarımı dijital olarak hazırlıyorum. Bu da tasarımlarımda geleneksel motiflerin dışına çıkmamı sağladı.
“Dokuma-ma” (Un-weaving) tekniğinizde kasıtlı boşluklar yaratarak eserlerinizi iki boyutun ötesine taşımayı amaçlıyorsunuz. Bu tekniği geliştirirken geleneksel dokuma yöntemlerine karşı nasıl bir yaklaşım sergilediniz ve boşluk yaratmanın sanatsal anlamı nedir? Yeni tasarım dilinizi oluştururken bu teknikle ne tür bir estetik değişim yaratmayı hedeflediniz?
Çalışmalarımda geleneksel motiflerden ne kadar uzaklaşmaya çalışsam da teknik açıdan “kilim” dokumasına sadık kalıyordum. Geleneksel kilim desenlerinde derinlik bulunmuyor. Bense bunu kırmak ve bir derinlik katabilmek istiyordum. Zamanla dokuma sırasında arka planın dokunmadan bırakılmasının mümkün olduğunu gördüm. Böylece “dokuma-ma” tekniğiyle ve bu sayede boşlukta kalan formlarla kendimi daha iyi ifade edebildim. Ayrıca dokunmamış alanlar bırakarak desenlerimle uzamda yaratmak istediğim derinliği, iplerin arkasına düşen gölgelerle pekiştirmiş oldum.
Sanatınızda bilimsel imgeler ve kozmolojiye sıkça yer veriyorsunuz. Albert Einstein’ın görelilik teorisi ve dördüncü boyut fikri eserlerinizi nasıl etkiledi? Bilimsel kavramları estetik bir biçimde aktarırken hangi duygusal veya düşünsel bağlamları ön plana çıkarıyorsunuz? Ayrıca, spiral formları özellikle tercih etmenizin sebebi nedir?
Einstein’in boyutları ifade edişi beni çok etkilemiştir. Mikro ve makro evrenlere olan merakım dolayısıyla kuantum fiziği ve uzayla ilgili, hatta bazen beyin araştırmalarıyla ilgili yayınları takip ediyordum. Bu merakım yaptığım işlere de yansıyor. Uzayda ve yeryüzünde gözümüzün ilk bakışta farkına varmadığı değişik düzlemleri ya da bir şeye olduğumuz yerden değil, başka noktalardan bakıldığında görülebileceği biçimi “dokumanın olanakları içinde” göstermeye çalışıyorum. Kimi çalışmalarımda değişik düzlemleri göstermek için sonsuzluğu ifade eden spiral formlardan desenlerimi oluşturuyorum.
Türkiye’deki ve dünyadaki sanat ortamında, özellikle tekstil sanatlarının geleceğini nasıl görüyorsunuz? Sizce günümüzde kilim/halı dokuma tasarımı, tekstilde kendine özgü bir yer açabildi mi? Ayrı ve özgün bir alan olarak kabul görüyor mu?
Tekstil “dokuma” teknikleri çağdaş sanat olarak ancak son yıllarda sanatçılar tarafından kullanılmaya başlandı. Artık üniversite ve yüksekokulların güzel sanatlar bölümlerinde çağdaş kilim dokumasına da yer veriliyor.
Bugün genç sanatçılar akla gelebilen her türlü malzemeyi kullanıyor ve türlü tekniği uyguluyor ve zorluyorlar. Kâğıt, karton, tuval üzerinde dokuma, metal parçaları, taş, toprak, cam kırıkları, çöpler… Yüzyıllar içinde gelenekselleşmiş kilim dokumasını hem desen hem de teknik olarak zorlayıp geliştirmek biz sanatçıların amacı olabilir.