Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Gündem

Mamut Art Project 2024 seçkisi

Mamut Art Project 2024’te öne çıkan 8 sanatçıdan çalışmalarını dinledik.

İlhak Altıparmak

22-26 Mayıs tarihleri arasında Yapı Kredi Bomontiada’da gerçekleşen Mamut Art Project’te bu yıl 41 sanatçı yer alıyor. Öne çıkan 8 sanatçıya şu ana kadarki çalışmalarını, Mamut’a katılma sebeplerini ve sergide yer alan işlerini sorduk.

İlhak Altıparmak

Erzurum Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümünde eğitim aldıktan sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Grafik Tasarım Bölümünde lisans eğitimimi tamamladım. Düzce Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Resim Bölümünde Yüksek Lisans eğitimime halen devam ediyorum. Mamut Art Project sürecine kadar birçok karma etkinlikte ve projede yer aldım. Erzurum’da yaşayan ve üreten bir sanatçı olarak çalışmalarımın İstanbul’daki sanat izleyicileri tarafından görülmesi açısından Mamut Art Project’in rolünü önemli buluyorum. Bu anlamda çalışmalarıma görünürlük alanı açması ve benim gibi bağımsız sanatçılara; küratörler, koleksiyonerler, kültür-sanat kurumları ve sanatseverlerle etkileşim imkânı tanımasını kıymetli buluyorum. Mamut Art Project gibi profesyonel bir ekiple paylaştığım bu deneyimin üretim sürecime pozitif katkılar ve yeni olasılıklar sağlayacağını düşünüyorum.

Çoğunlukla ele aldığım (d)okuduğum temalar; kuir yaşamların, fantazmaların görünür(ken)-görünmez(leşen) açılımlarının izini sürüyor. Çalışmalarımda gösteril(mey)en arzu, birtakım dolambaçlı yolları, birtakım engeller ve yasa(k)ları yaşadığım coğrafyanın da etkisiyle doğal olarak içerisinde barındırıyor. Kendini gizleyen, kendini örterek öykülemeyi sürdüren öyküler bunlar. Cinsellik, kimlik ve benlik inşasının akışkan olasılıkları ve cinsiyet politikaları üzerine özdüşünümsellik alanları açmaya çalıştığımı ifade edebilirim. Birini Yumuşakça Sevmek Mümkün mü? adlı seride, kuir arzuya ilişkin gelenek, bellek, imge ve dil arasındaki bağlantılara dair referanslar verdiğimi söyleyebilirim. Birer toplumsal hafıza nesnesi olarak gördüğüm duvar örtülerini ve yorganları; beden siluetleri ve hayvan figürleriyle bir araya getirerek yorumladığım tekstiller üretiyorum. Ve bunları “duvar yorganları” olarak konumlandırıyorum. Kumaşları kesip birleştirdiğim bu seride geleneksel yorgan sırıma/sırıtma tekniği ve makine dikişi kullanarak parçalı bir ilişki(sellik)/bütün(sellik) ağı oluşturuyorum. Duvarın pürüzlü dokusu, sertliği ve soğukluğuyla, yorganın yumuşak ve sıcak dokunsal yapıları arasında kurduğum örüntünün potansiyelleri üzerine doku(n)sal-düş(ün)sel bir artalan açmaya çalışıyorum. “Birini Yumuşakça Sevmek Mümkün mü?” retorik sorusunu yöntemselleştirmeye çalıştığımı ifade edebilirim.

Heper Sayar

Aslında İzmirliyim, yaklaşık 8 yıl önce İstanbul’a taşındım, Şubat’tan beri de Portekiz’de yaşıyorum. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümünden mezunum. Şu anda da Kadir Has Üniversitesi Disiplinlerarası Tasarım Bölümünde yüksek lisansıma devam ediyorum. Yurt dışına taşınana kadar yaklaşık bir yıl boyunca da SANATORIUM’da galeri asistanı olarak çalıştım. Mamut Art Project’ten önce iki karma sergi içerisinde bulundum, aynı zamanda bir tanesinin küratörlüğünü de üstlendim. Aslında sanat hayatıma yeni yeni başlıyorum diyebilirim sanırım. Mamut Art Project’i uzun zamandır severek takip ediyorum. Ulaşılabilir sanat mottosuyla umut vadeden sanatçılara odaklanıyor olmalarından ötürü de kendime yakın görerek bu yıl ben de başvurmak istedim. 

Genelde psikoloji eğitimimin de bir getirisi olarak bilimsel araştırma metodlarıyla sanatsal araştırma pratiklerini çarpıştırmaya çalışıyorum. Çoğunlukla görsel algı, nörobilim, veri görselleştirmeleri ve bunların teknolojiyle ve insan psikolojisiyle kesişimlerine odaklanıp, bazen de halihazırda var olan sistemlere eleştiri getirip yeni sanatsal alternatifler önermeye çalışıyorum. İşlerimin çoğuna baktığımızda en büyük ortak noktalarının, sanatçı dediğimiz kavramı yok etmeye ya da en azından birkaç adım geri çekmeye çalıştığım sistemler olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Mamut Art Project’te yer alan işim Otonomik İroni de aslında bu ortak özelliği taşıyor. Otonomik İroni aslında yüksek lisansım sırasında İnci Eviner’in yürüttüğü bir stüdyo dersindeki sanatsal araştırmamın çıktısı. Midjourney’in metinden-görsel ve görselden-metin özelliklerini arka arkaya kullandığım bu işte de, ilk girdiğim metin/komut’tan sonra benim birkaç adım geriye attığımı ve sistemin kendi kendisini işlettiğini görüyoruz. En sonunda da aslında kendisinin ürettiği bu serinin son görselini engellediğine şahit oluyoruz. Kendi algoritmasının dışına çıkan hatta algoritmasının işlevsizliğini gözler önüne seren bu seri, günümüzde çok duyduğumuz yapay zeka “sanatı” ve yaratıcılık, otonomi gibi kavramları insan merkezcil olmayan bir perspektiften tekrar izleyiciye sunup tartıştırmayı amaçlıyor. 

Özge Akdeniz

Lise yıllarından beri aktif bir sanat izleyicisiyim. Sanatçı olmaya gezdiğim sergilerdeki izleyici deneyimini önceleyen eserleri görerek karar verdim. O zamanlarda bilincimi şekillendiren şey sezgilerimdi. Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi’nde resim bölümüne girip mezun oldum böylece. Ardından ne istediğimi daha iyi anlayabilmek ve öğrenciliği üzerimden atmak için bir süre yeni ilgiler edindim. Bu sayede sosyoloji disipliniyle gerçek anlamda tanıştım ve Mimar Sinan Sosyoloji Bölümünde yüksek lisans yapmaya başladım. Sosyolojiye direksiyon kırmak teoriye olan ilgimi sanatla buluşturmamı da sağladı. Öğrencilik yıllarımdan beri çeşitli karma sergilerde işlerimi gösterme fırsatım oldu. Fuar, galeri ve yarışma sergileri her zaman yeni izleyicilerle buluşmak için alan yaratıyor. Mamut Art Project de bu anlamda iyi bir izleyici kitlesine sahip. Sanatçıları ve alandaki diğer profesyonelleri buluşturma konusunda da sanatçıya pozitif katkıları olduğunu düşünüyorum. 

Anlam üretme sürecinin kendisiyle ilgiliydim hep. Başlarda algılamayı çözebilirsem anlam üretme sürecini kavrarım sanıyordum. Bir şeyler ürettikçe, okudukça, izledikçe farkettim ki anlama işi daha girift ve algılamak bunun sadece bir parçası. Yaptığım işlerde hala benim de anlam üretme sürecini kavramaya çalıştığım izlenebilir. Henüz çok az cevabımın olduğu bir süreç bu. Yöntem olarak şimdilerde farklı disiplinlerin anlam üretmedeki araçlarını çözümleyip birlikte neler yapabileceklerine bakıyorum. Mamut Art Project’te de bu sentezi kurduğum Günler Ekleyelim mi? serisi izleniyor. Bu resimlerde benim ürettiğim sahneleri ve diyalogları bir araya getirerek sinematik anlar oluşturuyorum. Kareleri, sinemanın aracı olan hareketten koparıp, resmin durağanlığına ve sessizliğine teslim ediyorum.

Şafak Kocaoğlu

Koç Üniversitesi İşletme Bölümünün ardından alan değiştirerek ikinci lisansımı Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde tamamladım. Yerleştirme, fotoğraf, heykel gibi alanlarda çalışmalar yapıyorum. Daha önce de Akbank Sanat ve Müze Gazhane’de çalışmalarımı sergileme imkanım olmuştu. Mamut Art Project de takip ettiğim bir oluşumdu, çalışmalarımı izleyiciye ulaştırmak, diğer sanatçılarla bir araya gelerek sanatla ilgili paylaşımı artırmak için doğru bir alan olduğunu düşündüğüm için katıldım.

Son birkaç yıldır bedenin çevresiyle etkileşimi üzerine çalışıyorum. Kültürel yapıların ve bunların dünyayı algılama biçimlerimizle nasıl ilişkilendiği, bunların bedensel deneyimle bağlantısı özellikle ilgimi çekiyor. Sessiz Bir Doğum isimli çalışmam da “Bir yapay zekânın bedeni ne anlama gelir ve insana benzemeli midir?” gibi sorulardan yola çıkarak kendi bedeni üzerine şiir yazma komutu verilen bir yapay zekâ programının ürettiği metin ve görsellerden oluşuyor. İnsan verileriyle beslenen bir sistemin üretimi olan bu çalışmalarda bir yandan bizim yapay zekaya bakışımızı, öngörülerimizi ve kültürümüzün izlerini görüyoruz. Çalışma diğer yandan, insana ve makineye ait, normalde ilişkilendirmediğimiz kavramlar ve formları bir araya getirerek, soyut bir zekanın bedensellikle ilişkisine dair tartışmalara açılıyor.

Ece Erbil

Lisans eğitimimi Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde tamamladım. Halen Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Bölümünde yüksek lisans eğitimime devam ediyorum, tez aşamasındayım. Daha önce video, fotoğraf ve karakalem gibi farklı mecralarda iş üretirken, son yıllarda resme yöneldim. Mamut Art Project’i uzun zamandır takip ediyor ve genç sanatçılara sunduğu fırsatları takdir ediyordum. Bu yıl, kendimi daha hazır hissettiğim ve işlerimi daha geniş bir kitleyle paylaşmak istediğim için başvurmaya karar verdim.

Çalışmalarımda odak noktam, “Ev”in hem fiziksel hem de zihinsel bir mekân olarak taşıdığı anlam. Mamut Art Project’e yedi adet tuval çalışmamla katılıyorum. Bu işlerimde, tuval bezi üzerine katman katman uyguladığım sulandırılmış boyalarla, o an zihnimde canlanan ev atmosferini yansıtmaya çalışıyorum. Tuval yüzeyi aşina olduğumuz gündelik nesnelerin hayaletimsi betimlemelerinin bir araya geldiği ve bu sayede evin zamansallığını, anılarla olan ilişkisini ve çok katmanlı yapısını araştırdığım bir alan haline geliyor. Bir zamanlar dolu olan mekandan geriye kalanların izleri diyebilirim. Resimlerimde bu düşünceleri yansıtan bir dinginlik ve melankoli hâkim. Zamanın akışını ve değişimin kaçınılmazlığını, geçici olanı ve kayboluşu meditatif bir şekilde ele alarak kabullenmeye çalışıyorum.

Arda Coşan

Aslında bir sanat eğitimi arkaplanından gelmiyorum, İstanbul Teknik Üniversitesinden mezun mimar ve peyzaj mimarıyım. Bu dönem itibariyle de Harvard Üniversitesinde yüksek lisans eğitimime başlıyor olacağım. Daha çok mimari üretimler yapmamın yanı sıra yakın zamanda kendi kendime heykeller yapmaya başladım. Bu seri sanatsal anlamda ürettiğim bütünlüğü olan ilk seri, benim için öyle bir heyecanı da var. 

Mamut’u birkaç senedir takip ediyorum ve genç sanatçılar için eşsiz bir platform oluşturduğunu, çok değerli bir görünürlük fırsatı sağladığını düşünüyorum. Aslında çok uzun zamandır başvurmak da istiyordum ama bir türlü aksiyon alamayıp ertelediğim şeylerden biriydi. Sonunda bu sene kendimde gerekli cesareti bulup başvurdum ve ilk başvuruşumda seçildiğim için de çok mutluyum.

İşlerimde kalıntı kavramına odaklanıyorum. İçerisinde bulunduğum mimarlık pratiğinde kalıntı kavramı aklımızda, ziyaret edip izlediğimiz antik ya da klasik dönemin bina yığınları ve eşyaları olarak beliriyor ve romantik bir bağlamda yer alıyor. Ben bunun bir adım ilerisine geçerek kalıntı kavramını çağdaş bir şekilde nasıl yorumlayabilirim diye düşünüyorum. Çeşitli malzemelerin dokularına, karşıtlıklara, eski-yeni birlikteliklerine, eserin kendi kendine bir hacim tanımlamasına odaklanıyorum. İşi oluşturan metal malzemelerin doğasından gelen kuvvetin, çekme gerilimlerinin mekansal olarak hissedilebilir olmasını sağlamaya çalışıyorum. 

Sergideki işlerim Ruins adlı serimden eserler. Kalıntılar, yıkıntılar ya da harabeler olarak da yorumlayabileceğimiz bu seride insan sonrası bir geleceğin, post-Antroposen çağın olası artıklarını araştırıyorum. Kompozisyonlarımda kullandığım malzemelerin her birinin yaşı, bozunmuşluk seviyesi, doğası, davranışı ya da tanıklık ettikleri insan yaşamları birbirinden farklı. Paslanıyorlar, kirleniyorlar ya da kırılıyorlar. İstanbul’da gezinerek bu malzemeleri depolardan, eski hanlardan, yıkılan evlerin inşaat hafriyatlarından topluyorum ve daha sert metal çizgilere entegre ediyorum. Bu kalıntı parçaları topladığım coğrafya itibariyle bu kültürün yaşam pratiklerinden ve estetik birikmişliklerinden de çok motif barındırıyorlar. Geçmiş hayatlara ait belli belirsiz izler ve çatlaklar, unutulmuş kırılmalar ve solmuş renklerin bir araya getirdiği zenginliği keşfetmeye çalışıyorum. Farklı farklı özne ve mekanlara tanıklık etmiş canlı/canlı olmayan kütlelerin bağlamlarından koparılıp yeni bir gerçeklik içerisinde birbirine örülmesiyle ortaya çıkan ürünler de bu yığın kompozisyonundan doğan heykelsi objeler olarak karşımıza çıkıyor. 

Aslında bunları tam olarak heykel olarak adlandırmak da doğru olmayabilir. Eserlerim resmin tekdüzlemliliğinden heykelin çokboyutluluğuna sıçrayış serüveninde arada kalmış bir noktada, görece tanımsız bir sınırdalar. Duvara bağımlılıkları devam etse de duvar-çerçeve-eser arasındaki sınır ve geçişler bozunarak muğlaklaşmış durumda. Genel olarak üretimlerimde belirli kalıpların arasında kalan gri bölgelerde dolaşmayı ve keşif yapmayı seviyorum. 

İşlerimde konvansiyonel olarak alışageldiğimiz estetik kaygılarımızı yeniden yorumlamaya çalışıyorum. Malzemelerime yıkım ve inşa süreçlerini yansıtan müdahalelerde bulunarak ortaya çıkan katmanları süperpoze ediyorum. Bu seri aslında bir yığınlar serisi olarak da düşünülebilir. Yapım sürecimde bu parçaları yapboz parçaları gibi farklı kompozisyonlarda birçok kez birleştirerek ve bozarak aralarındaki beklenmedik uyumların, spontane bağlantıların ve keskin malzeme kontrastlarının arayışında oluyorum.

Vardal Caniş

İsmim Caniş, Vardal Caniş sanatçı adını kullanıyorum. Vardal soyismim. Ben 2016’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisinden mezun olduktan sonra ana çalışma alanım resim olmadı. Açıkcası neyi resmetmek istediğim konusu benim için kafa karıştırıcıydı. Dolayısıyla uzun süre resim yapmakla ilgilenmedim. Fanzin çıkardım, derneklerle ve tiyatrolarla çalıştım. Mamut Art benim için resim yapmakta itici bir güç oldu diyebilirim. Mamut’tan yıllardır haberdardım, zaten alanında önemli ve takip ettiğim bir etkinlikti. Aklımda canlanan, resmini yapmaktan keyif aldığımı fark ettiğim konularla ilgili çalışmam için motivasyon oldu ve bana bir deadline kazandırdı. 

Ben karton üzerine çalışmayı rahat ettiğim için tercih ediyorum. Mesela sıfır bir deftere başlamak, gıcır gıcır bir tuvale girişmek zor oluyor benim için. Fine Dining restoranlarda bir esnaf lokantasında ettiğim rahatı bulamamam gibi bir şey bu galiba. Bu sergiye hazırlanırken ifade etmek istediğim bir sürü “an”ı geri çağırmış bulundum. Hepsini tarihe not düşmek istiyorum. 

Bu resim serisini hazırlarken emelim dün gecenin arkeolojisini yapabilmekti. Bir sözlük, ansiklopedi gibi okunabilen sofralar kurmak istedim. Envai çeşit sosyal kültürel yapıyı, sınıfsal farklılıklarımızı ve eğlence anlayışlarımızı sofralar üzerinden okumak istedim bu eserlerde.

Bir sofra başında olmanın önemli ve keyifli olduğu bir dünyada yetiştim. Yemek yapmak, sofra kurmak, bir bankı, sandalı, kapı önlerini softaya dönüştürebilmekten keyif alarak büyüdüm. Zaman içinde fark etmeden konumun, gündemimin, zaman zaman ihtiyacımın ve mesele edindiğim şeyin sofra dediğimiz için bize yuva olan mekanlar olduğunu fark ettim. Kendimi iyi hissettiğim için çizmeyi seçtiğim şeyin, kendimi iyileştirmenin de bir yolu olduğunu hissediyorum bazen. Hatırlamak, unutmamak için. geçmişini silemezsin ama zaten silmemelisin. Ben de resmini yapıyorum. 

Anıl Can

“Anıl ben.” Kendini tanımanın ve tanıtmanın zorluğu beni bu kısa tanıma itti. 2023 yılından bugüne Türkiye’de 5, Milano’da 2 karma sergiye katıldım. Devam eden iki kitap projem var. Aynı zamanda solo sergime hazırlanıyorum.

MAP ailesiyle ilk flörtümüz bu yılki seçki değil. Mamut Limited’in ilk sergisinde yer alan sanatçılardan biriydim. Bu güzel işbirliğinden sonra MAP için de kolları sıvadım ve Emir-i Kûn serisini hazırladım. Değerli jüri üyeleri ve MAP ailesine buradan tekrar teşekkür etmek isterim.

İşlerimin odağında eski İstanbul ve kuir hayat var. Yapay zeka görsel üretim anlamında hayatlarımıza girdiğinde, kullanıcılar çoğunlukla geleceği hayal eden içerikler sundular. Benimse başına geçtiğimde ilk yaptığım, geçmişe gitmek ve yaşanmış onca zamanı yeniden hayal etmek oldu. “Bende bir sorun mu var acaba?” “era”mdan hızlıca çıkıp, kuir bireylerin yıllardır yaşadığı ötekilik duygusunu, sindirilmişliği ve zorbalığı geçmişten silmek istedim. CTRL+Z’ye bastım ve onca nefreti temizledim. Ortaya bu özgür, seksi ve elegan kuir figürler çıktı. Daha kısa tabir etmek gerekirse; yapay zeka yardımıyla yeniden hayal edilmiş retro-futuristik homoerotik portreler.

MAP 2024’te sergilenen serim Emir-i Kûn ise, 17. yy Osmanlısına gidiyor. IV. Murat’ın hizmetindeki Yusufhan ve onun gizli defterinden ilhamla yola çıktım. Aslında Yusufhan karakteri üzerinden, Osmanlı dönemindeki kuir hayatı irdeliyorum. Yarattığım tüm karakterler, IV. Murat’ın erkek hareminden. Emir-i Kûn, çokca üstü örtülmeye çalışılan bir konu olsa da iyi bir araştırmayla doğru ve tarafsız tarihi kaynaklardan ulaşabilir bilgilere dayanıyor.

İlginizi Çekebilir

Gündem

Deprem bölgesinde sanata ilgi duyan ve sanatla hayatını sürdürmek isteyen öğrencilere motivasyon kazandırmak, bölgedeki sanatçıların fark edilmesine katkıda bulunmak üzere düzenlenen yarışmanın sanatçılarıyla tanışın.

Söyleşi

rezzan gümgüm’le 2019 yılında Ankara’da gerçekleştirdiği uzun süreli performansın kayıtlarını video, fotoğraf ve mekâna özgü yerleştirmelerle bir araya getiren sergisini konuştuk.

Eleştiri

Leman Sevda Darıcıoğlu, Elif Saydam ve Ndayé Kouagou'yu bir araya getiren “Filizlendiğimiz Bir Çatlak” sergisi mekânlardaki ilişki sistemlerinin sınırlarını ve imkânlarını gözler önüne seriyor.

Eleştiri

Johanna Gustafsson Fürst ve Dilek Winchester’ın dans, tipografi, heykel, şiir gibi farklı mecralarda ürettikleri eserleri Arter'de GLOSSOLALALA sergisinde bir araya geliyor.