Yiğit Karaahmet’in 60 Pages isimli bir platformda yayımladığı “Lubunya” yazısı, ilk cümlesiyle günümüz ortamını en doğru şekilde tasvir eder: “Tanıdığım herkes İstanbul’dan gitmek istiyor.”[1]
Karaahmet, yazısının devamında İstanbul’un Gezi direnişi öncesi queer merkezli gece hayatından bahseder, 90’lar ve 2000’lere yön vermiş ancak tarihe karışmış mekânları bir bir listeler, onları bir nevi kayda geçer. Asıl vermek istediği mesajın ana hatları şudur: İstanbul yakın geçmişte efsane partilere ev sahipliği yapar ve bu partiler başta queer olmak üzere toplumun marjinalleştirdiği bütün kimliklere kendilerini özgürce ifade etme alanı tanır, ancak Gezi sonrası siyasi ortamla bu partiler tarih olur.
Gezi dönemini lisede, yetişkin hayatımı ise yurtdışında geçirmiş biri olarak Karaahmet’in yazısıyla ilk karşılaştığım zaman, varlığından haberdar olup tanıklık edemediğim bu yakın geçmiş hakkında bir anlatı okumak beni çok etkilemişti. Tabii Karaahmet’in anlatısında bazı eksikler de var, mesela yazının kaleme alındığı dönemde başta Dudakların Cengi ve queerwaves olmak üzere birçok alternatif queer etkinlik düzenleniyordu. Yazıdaki temel yakın geçmişi övme ve günümüzü göz ardı etme eğilimi Karaahmet’in sinizmiyle alakalı, ancak günümüzde queer etkinlikleri kamusal alandan silme gayretine, ve bu gayretten türeyen şiddete hepimiz şahidiz.[2]
Böyle bir ortamda hikâyeyi başa sarıp İstanbul gibi bir şehirdeki queer gece hayatının izlerini belgelemek, geçmişi günümüze yön verecek bir pusula olarak kullanmak adına değerli bir girişim. Bu bağlamda, Şokopop’un ünlü kulüp işletmecisi Ceylan Çaplı ve Maslak’ta bir araba mezarlığında kurduğu 2019 isimli kulüp üzerine hazırladığı video önem arz ediyor.[3] Şokopop’un videosu yalnızca 93 yılında açılmış ve birkaç yaz aktif kalabilmiş bu kulübü yeni bir jenerasyona tanıtmıyor, aynı zamanda kulübün queer potansiyellerine de ışık tutmuş oluyor. Parti düzenlemenin, ötekileştirilmiş kimlik için daha çok yaşam talep etme aracı olduğunu Joshua Chambers-Letson’un After the Party isimli kitabını değerlendirdiğim yazımda açıklamıştım.[4] Çaplı ve 2019 projesinin belki de sadece bir eğlence mekânı değil, aynı zamanda bir politik bir mekân olarak görmek gerek.
Tim Lawrence, Love Saves The Day: A History of American Dance Music Culture 1970-1979 isimli kitabında, 1970’li dans müzik kültürünü disco başta olmak üzere kapsamlı bir biçimde ele alır.[5] Lawrence, dans müzik kitlesinin siyasi tavrını karşı kültür kavramıyla değerlendirir. 60’ların siyasi yenilgilerinden bıkmış bu grup, solcu gruplar gibi gösteriler düzenlemektense farklı yaşam tarzlarına ilgi duyar. Çabaları yeni topluluklar, aile örüntüleri, cinsel gelenekler, geçim kaynakları keşfetmektir. Lawrence’ın Michael Gomes’den aktardığı üzere “Yeni bir dünya tasarlamaktansa bu kitleler, kendi yapay cennetlerini inşa eder; kulüpler ise kutsal alanlarıdır.”[6] Karşı kültür kavramının, 70’ler dans müziği kadar 2019 ruhunu tanımlama açısından da değerli olduğunu düşünüyorum.
Yekhan Pınarlıgil’in küratörlüğünü üstlendiği 2019 sergisi, Çaplı’nın kulübü ve simgelediği karşı kültür kavramından yola çıkarak tasarlanmış. Galerinin İstanbul’da yer alan üç ayrı mekânına yayılan sergide galeri sanatçıları olduğu kadar, galeri tarafından temsil edilmeyen sanatçılara da yer verilmiş. 2019 farklı mekânlarda sergilense de küratöryel olarak en iddialı mekân, Piyalepaşa’da yer alan Zilberman Selected. Piyalepaşa’nın can sıkıcı derecede suni mimarisinden geçip galerilerin yerleştiği binaya girerken 2019 temalı bir serginin bu mekânda olmasının ne kadar ironik olduğunu düşündüm. Araba mezarlığında yer alan aykırı bir kulübün soylulaştırmaya katkı sağlamış steril bir konutta anılması, geldiğimiz noktayı acı bir şekilde tasvir ediyor.
Mekânsal sınırlamalara rağmen serginin Piyalepaşa ayağı zekice tasarlanmış. İçeri girdiğinizde sizi karanlık bir ortam karşılıyor ve sergi boyunca belirli aralıklarla yanıp sönen renkli spot ışıkları aynı anda tek bir işi aydınlatıyor. Bu yaratıcı ışık kurulumu, sergi deneyimini doğrudan müdahale etmiş oluyor; seyircisini sergiyi kendi ritminde izlemeye zorluyor. Bana bu kurulum, Berlin’in çok odalı tekno kulüplerini hatırlattı. Aynı bir kulüpteymişsiniz gibi birçok farklı köşede merak çeken deneyimler var. Ancak neyi göreceğinizi kontrol edemiyorsunuz, farklı deneyimlere tanıklık etmek için onlarla önce karşılaşmak zorundasınız.
Fatoş İrwen’in Güvenlik Ağı ve Gülleler yerleştirmeleri, köşede seyircisini bekleyen işler arasında. Serginin tanıtım metnini okuduğumda 2022 yılında 5. Mardin Bienal’inde sergilenen bu yerleştirmelerin sergi konseptine ne derece uyacağına (ve siyasi mesajının içinin boşaltılıp boşaltılmayacağına) dair kuşkularım vardı ancak İrwen’in kadın saçlarından örerek ürettiği Güvenlik Ağı ve Gülleler, benim için bu farklı mekânda farklı çağrışımlar uyandırdı. İz Öztat’ın kulübün sınırlarına işaret eden metal bariyerlerine keskin bir tezatlık sağlayan işler; karşı kültür bağlamında topluluk inşa etme, dayanışma, ve derttaş olmak üzerinden okunabilir.
Benzer kavramlar, Ateş Alpar’ın serginin Mısır Apartmanı ayağında yer alan ve 2013 yılından günümüze uzanan fotoğraf arşivini okumak için de faydalı. Alpar, tam da Karaahmet’in gece hayatının ölümünü ilan ettiği dönemden itibaren, belki daha yeraltında olan ancak queeri daha çok benimseyen performansları belgelemiş. Sergi açılışında Alpar ile queer gece hayatı ve güvencesizlik üzerine kısaca konuşma imkânı yakaladım. Aklıma, Londra’da yer alan Dalston Superstore isimli queer mekânın sendikalaşma örneği geldi; çoğu kadın veya trans olan emekçilerin talepleri arasında gece evlerine taksiyle dönmek de vardı.[7]
Serginin hem Piyalepaşa hem de Mısır Aparmanı ayaklarında, Guido Casaretto’nun araba artıklarından hazırladığı oturma düzenekleri yer alıyor; estetik açıdan Çaplı’nın kulübüne dair en açık referansı yapan işler belki de bu düzenekler. Mısır Apartmanı’ndaki iki mekân (ana galeri alanı ve alt katta yer alan Project Space), Piyalepaşa’nın özgün kurulumuna sahip değil ancak burada daha çok iş görmek mümkün. Üst katta Furkan Öztekin, 2021 yılında kaybettiğimiz Ceyhan Fırat’ın performanslarında kullandığı tacın replikasını üretmiş. Alt katta ise Fırat’ın bir şiiri Özetkin’in ürettiği kolajlarla yorumlanmış. Kolajların hemen yanında, İz Öztat’ın Claude Cahun ile beraber yer aldığı portresi var. Öztekin’in ve Öztat’ın işlerinde gördüğümüz queer geçmişle özdeşleşme misyonu, serginin Çaplı’nın kulübüyle olan ilişkisine birebir parallel. Her iki sanatçı da diyalog kurdukları figürlerle queer bir soyağacını inşa ediyorlar.
Jaffa Lam Laam, Firework Curtain, 2020, Tuvalet Kağıdı, İplik, UV Işıkları, 120 x 70 x 0,5 cm.Lucia Tallova, Bulutlar serisinden, Tuval üzerine mürekkep ve akrilik, 250 x 200 cm., 2022
Jaffa Lam Laam Shot the Star isimli heykelinde, Çin hükûmetinin baskısı altında özgürlükleri sınırlanan Hong Kong’u ve şehirdeki direniş hareketini ele alıyor. Sergi metni, Hong Kong’daki baskı ortamı ile günümüz Türkiye’si arasında ilişki kurarark olumsuzluklara rağmen tahakkümü unutma önermesi yapıyor. Gece hayatının tek başına bize tahakkümü unutturabileceğinden emin değilim. Bu yazıyı yazarken, X platformunda (nam-ı diğer Twitter), Asena Hayal’in Kapadokya’da gerçekleşen ve kendisini rave olarak tanımlayan bir festivale dair son derece haklı eleştirilerini okudum. Hayal, rave kültürünün zengin/influencer takımı tarafından içinin boşaltığından bahsediyordu. 2019 gibi mekânların benimsediği karşı kültür idealleri, günümüz gece hayatında son derece sulandırılmış bir biçimde önümüze sunuluyor, öteki olana kucak açan partiler ise türlü baskı ve zorluklara karşı direniyor. Karşı kültürün ideallerini anımsayarak gece hayatını tekrar kurgulamak, bize ilerisi için umut verebilir. 2019 sergisinin belki de en büyük iddiası, bu girişime ön ayak olmak.
Daha fazla Argonotlar içeriği için:
- 📩 Argonotlar haftalık güncel sanat bültenine abone olarak 3000+ kişilik topluluğmuzun bir parçası olun: E-posta adresinizle ücretsiz kaydolun.
- ✍️ 2024 yılı Argonotlar Telif Kumbarası kampanyamız yayında. Telif Kumbarası’na destekte bulunarak Argonotlar Almanak 2023’ün basılı kopyasına sahip olabilirsiniz.
- 🌈 Türkiye’den queer sanatçılara sorduk: Sanatsal ve düşünsel yaratıcılığınıza katkıda bulunan, size üretmek için cesaret ve ilham veren sanatçı/lar kimlerdir?: Queer sanatçılara ilham veren isimler
- 👁️🗨️ “Seni Sevmeyen Ölsün” sergisini Berkant Çağlar “buradalık” kavramı üzerinden değerlendirdi: Buradalığın sürekli keşfi ve ihlali
- 📸 İsmail Gezgin’le depremin üzerinden geçen altı ayın ardından Antakya’da yaptıkları çalışmaları, depremle defalarca yıkılan kentin tarihini ve bugününü konuştuk: “Yardım değil, dayanışma kültürü oluşturmamız gerek”
[1] Karaahmet, Yigit. “LUBUNYA.” 60pages, 2019. https://www.60pages.com/longreads/lubunya/.
[2] Bawer ve Ari. “Ari Onur Yürüyüşü’nde Gözaltına Alınmasını Anlatıyor.” Velvele Podcast. https://open.spotify.com/episode/65K75NrjWrHda5RBEXboss.
[3] Şokopop, 2019, Gelecek Geldi (%100 Gece Hayatı İçerir), https://youtu.be/Dge8C-yJ_Eg?si=m0zAGgMt8wd-hAr_
[4] Eran Sabaner, “‘Benim halkım Ross’: Félix González-Torres’in devrimci sanatı.” Argonotlar, 2 Kasım 2021. https://argonotlar.com/benim-halkim-ross-felix-gonzalez-torresin-devrimci-sanati/.
[5] Tim Lawrence, Love Saves the Day: A History of American Dance Music Culture, 1970- 1979, Duke University Press, 2003.
[6] Agy, s. 51-53
[7] Owen Jones, “An East London Nightclub Has Shown How to Unionise the Nightlife Sector – and Win.” The Guardian, 17 Ağustos 2022, https://www.theguardian.com/commentisfree/2022/aug/17/london-nightclub-unionise-nightlife-sector-britain