Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

Dava dosyasında failin hayaleti

Çağla Özbek’in yazıp Kibele Yarman’ın görselleştirdiği GMK En İyi Kitap Tasarımı ödüllü Semada bir kadın failin dava dosyasını bir tür hayalet olarak ziyaretinin hikâyesi.

“Tecrübelerini ve eylemlerini sürekli revize etme alışkanlığına sahip bir özne düşün. Onun aktarmaya çalıştığı, imalardan kurulu bir anlatıda konu edilen unsurlar nasıl görünür? Güvenilmez bir anlatıcı kendisiyle ilgili onur kırıcı ve nahoş şeyleri nasıl anlatır?” GMK (Grafik Tasarımcılar Meslek Örgütü) En İyi Kitap Tasarımı ödüllü sanatçı kitabı Semada, yazarı Çağla Özbek’in dile getirdiği bu soruların rehberliğinde metin ve grafiğin işlevsel sınırlarını bulanıklaştırıyor. Özbek’in kahramanına yönelik bu merakı, faili baştan belli polisiye kurguların büyük bir kısmının beslendiği “niçin” ve “nasıl” gizemini akla getirse de, onlarda olduğu gibi keskin cevaplarla giderilebilecek bir nitelikte değil. Tasarımcı Kibele Yarman’ın metni görselleştirmektense onunla ayrılmaz bir bütün olmaya yönelik çabası sonucunda, kahramanın tüm sayıklamaları, tereddütleri ve böbürlenmeleri, kitabın bir aracı olarak metni taşıma işlevinin sorgulanmasını sağlıyor. Basılı a’ların sürekli üzerinden geçen tükenmez kalem izleri, kurşun kalem karalamaları, kahramanın ruh halini yansıtmaktan çok onun takıntılarını kendine rehber belliyor.

Özbek, bir önceki kitabı Yukio Mishima, Ehio Hosoe ve Güllerin Çilesi’nde Mishima’nın modellik yaptığı fotoğraf serisini ve bağlantılı yayını konu edinmişti. Hayatını bir performans konusu yapan bu Japon romancının bedeniyle ilişkisi, mitolojiden ve güncelden referanslarla kendini “gerçekleştirme” arayışı, Özbek için sanat tarihinde çağrışımlarını izleyeceği odak noktaları olmuştu.

Sanat tarihi konulu bu uzun denemenin ana hatları, yazarın yayımlanan ilk kurmaca çalışmasının da gidişatını belirliyor: Ali Taptık’ın yayın yönetmenliğinde, Onagöre  Tasarım ve Yayıncılık’ın yayımladığı Semada, bir öznenin kendi hayatında söz sahibi olmaya, nasıl göründüğünü belirlemeye yönelik çabalarını izlerken onun endişeleri ve iddialarının dildeki yansımalarına bakıyor, onay ya da ret seçeneklerini devreye sokmadan, eylem ve ifade arasındaki kopuklukları ya da süreklilikleri temeline yerleştiriyor. Zira, yaptıklarını defalarca gözden geçiren, eylemini ya anlaşlır kılmaya çalışan ya da ortada anlaşılacak bir şey olmadığını öfkeyle savunan özne, anlatıyı da sürekli sarsmakta. “Fail kim” ve “sebep ne” sorularının, polisiye olay örgülerinin iki temel hattını oluşturduğu bir düzlemde, Semada, düz bir rota çizmenin imkânsız olduğu bir konumu tercih ediyor. Sürekli düzeltme hali, yazarın birinci tekil şahısta, kahramanı adına konuşma yetkisini elinden alıyor. Bu durumun tasarıma yansımasıyla font ve mizanpaj da aracı unsurlar olmaktan çıkıyor.

Özbek’in eylem ve dil arasındaki gelgite dair ilk referans kaynakları, seri katillerin ya da katliam faillerinin açıklamaları: “Bu gibi manifestoların beni en çok etkileyen -ve yazdığım özneyle de bağlantılı gördüğüm- özelliği, faillerin bu metinlere, üstlendikleri edimin dışında kalana işaret etme amacı taşıyan, ancak doğası gereği bunu başarma ihtimali de olmayan bir tür Pazar röportajı muamelesi yapmaları. Aynı zamanda bu metinleri bir ifade alanı olarak da kabul ediyorlar. Sözle ifade edemediklerini eylemle ifade edebileceklerine dair bir umut da görüyorum ben.”

Ancak, bu metinlerin kodlarına yönelik ilgi, failin zihnine girme çabasını da akla getirmemeli: Semada içerisi ve dışarısı arasında bir sınır, nüfuz edilecek bir gizem öngörmüyor. Dolayısıyla metnin, hiçbir noktasında toplumsal göstergeleri dışarıda bırakma imkânı yok. Miami, Las Vegas veya Beşiktaş sırtları gibi fiziksel mekânlar ya da astroloji, lüks gibi kavramlar ve işaret ettikleriyle ilişkisi, öznenin müdahaleleriyle sürekli çatallanıyor. Sanki toplumsal göstergeleri buluşturan bir harita, Semada’nın kahramanına yansıtıldığında, öncesinde tahmin edilemeyecek damarlar bir bir görünmeye başlıyor.

Bu manzaranın ortaya çıkışı aslında Özbek’in “kurgu yazmayı farklı farklı öznelerle bir tür denkleşme olarak tahayyül ediyorum,” açıklamasıyla yakından alakalı. “Benim bu özneyi özellikle merak etmemde, kadın faillerin üzerine bir sürü yansıtma yapılmasının, onların yaşıyla, görüntüsüyle, sınıfıyla, olduğu ya da olmaya çalıştığı rivayet edilen kişiyle beraber yansıtılmasının payı büyük. Dolayısıyla bu metnin temelinde benim için bir karşılaşma isteği olsa da, bana yazdıranın özünde feminist bir dürtü ve öykünme olduğu kesin. Bir kadın failin kendi dava dosyasını sonradan, bir tür hayalet olarak ziyaret edip, kesip biçip, nesnel olarak doğru olmasa da razı olduğu türden, kendine ait anlatısını ekleme teşebbüsü olarak hayal ettim.” Semada’nın açılışında yer alan eksiltilmiş gazete kupürleri, metnin güncelle kurduğu ilişkiyi de örnekler nitelikte. Yarman “Kupürlerin üstünde neyin eksiltip neyin gösterilmesi gerektiğiyle ilgili gerçekten çok çalıştık. Çağla çok yazdı ben de nereleri keseceğimi çok düşündüm. Önce sansürler gibi siyah bir bant yaptım. Daha sonra metni örtmek hoşuma gitmedi. Maksat örtmek değil, eksiltmekti… Onlar gerçekten falçatayla kesilmiş metinler. Metinde de formda da amaç eksilterek göstermek.”

Yarman’ın eksiltme çabası, metinle tasarımın bütünleşmesi sürecinde de önemli bir rol sahibi: “En başından itibaren kan, bıçak, silah vb. görsellerin metni karikatürize edebileceğini, bunlardan kaçınmak gerektiğini düşünüyordum. Metnin dünyası fotokopi, kalıntı, leke gibi unsurlar etrafında dönüyor ve bekleme haline odaklanıyor. Dolayısıyla, kâğıt kanadında oluşan mürekkep lekelerinin fotokopisinin uygun olacağını düşündüm. Bu sırada beklenmedik bir şekilde yazıcım bozuldu ya da ‘kanadı’; ona da dokümanın ‘bleed’i’ deniyor ya… Olması gereken de buymuş diye düşündüm.” 

Yarman’ın fazlalıklardan endişe duymasının sebebi metnin görsel bir dünyayı dışlaması değil, aksine kendi görselliğini de beraberinde getirmesi: “Bu metni ilk gördüğümde bir nesne olarak alması gereken boyut, kaç sayfaya yayılması gerektiği gibi konular tamamen bir bilinmezlikti. Başka bir deyişle bakar bakmaz gözümde canlandırabildiğim bir nesne değildi. Biraz yolda keşfettik ki bu da bana çok ilginç geliyor. Bu metnin bir Word dosyası olarak kalmak istemediğine emindim. Ama ne olmak istediğini bilmiyordum.” Özbek de metnin akışının henüz bir Word dosyası iken “ritmik olarak uzayıp kısaldığını, sonunda içgüdüsel bir biçimde kendi uzunluğunu bulduğunu” söylüyor: “Oradaki çok kuvvetli his bu metnin okuyucuyu bir kişiyle, bir dünyayla, bir duygu durumuyla baş başa bırakma amacıydı. Aracı olmadan bir şeyin içine çekmek isteğiydi. O yüzden ben bunun kurgu olmasına dair ikircikli bir duyguya sahibim. Başkasının ağzından konuşma duygusuyla çok rahat bir insan değilim. Bir fiilin faili ve sahibi olduğu başka bir kadını merak etmekle, ona dair tahayyüller yansıtmakla ilgili farklı hislerim var. Kurgu yazınına o öznenin silindiği, çözüldüğü, başka yerlere gidebildiği bir şey yapmaya olanak tanıdığı için ilgi duyuyorum.”

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Bilal Yılmaz'la Kütahya'daki son çini atölyesi olan Elhamra'daki araştırma sürecini ve ilk solo sergisini konuştuk.

Duyurular

Tarihçi ve romancı Reşad Ekrem Koçu'nun ömrünü adadığı İstanbul Ansiklopedisi Arşivi açıldı.

Kütüphane

Fotoğraf alanındaki çalışmalarının geniş çevrelerce fark edildiği ve merak uyandırdığı bir dönemde, 32 yaşında aramızdan ayrılan fotoğrafçı Cem Ersavcı'nın anısına yayımlanan monografinin editoryal metni...

Söyleşi

Tokatlıyan Han'da gerçekleşen "Polifonik Bir Bahçe" sergisini, küratörü Eda Yiğit'le konuştuk.