Eleştiri
Türkiye’nin üç büyük kulübü, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray stat müzeleriyle kültürel etki ve ekonomik potansiyellerini ne kadar gerçekleştirebiliyor?
Ne arıyorsun?
Merkezin uzağında güncel sanat dünyasına yeni bir kapı aralayan I. Uluslararası Akdeniz Bienali, 6 Şubat depremlerinden sonra ayağa kalkmanın ‘yapabiliriz’ vurgusuyla bir ön izlemesi.
Bu yazı, 5533’te gerçekleşen “yana doğru atılan bir adımın / arsızca // çoğaltımı” sergisinde iki gün boyunca kalan yazarının “İşgalci Yazar” süreciyle ortaya çıktı.
Goya’nın ünlü gravüründeki "sağduyunun uykusu canavarlar yaratır" şiarına inanacak olursak gerçek sağduyu mutlak kesinlikten yana değildir ve olacak tahribatı tarif edemez ise de hisseder.
"Çünkü bir kere baktık, biliyoruz artık: Bir dışarısı yok. Çünkü dışarıda değil hiçbir dağ." Gözde Mulla'nın Ankara Vitrin Galeri'de izleyici bekleyen işi üzerine
Türkiye’nin üç büyük kulübü, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray stat müzeleriyle kültürel etki ve ekonomik potansiyellerini ne kadar gerçekleştirebiliyor?
İncil sahnelerini resmedenlerin çoğu kariyerlerinin zirvesindeki erkek sanatçılar olduğu için Floransa’da bir kadın tarafından resmedildiği saptanmış tek son akşam yemeği Plautilla Nelli'ye ait.
Rusya’ya gitmek için evden ayrılan Denef Huvaj'a anneannesinin verdiği, hiç harcanmadan yıllarca saklanmış "6,5 Ruble" sergiye adını veriyor.
Açık Sütun, İstiklal Caddesi’nde düzenlenen yürüyüş ve eylemlerde her zaman son durak olurken üstüne asılan bayrak, pankart ve çeşitli nesnelerle bir dilek ağacına dönüşüyor.
Bir bedenin başka bir bedenin çayırlarını ve ormanlarını keşfe çıkması belki de ancak bu kadar süslü ve/ama cesur bir biçimde anlatılabilirdi.
İki mekâna yayılmış “Olağan Zamanın Dışında” hakikat ve sanatın birer düşman olarak karşı karşıya gelmelerinin sergisi.
Bir yılı aşkın süredir mikro ya da makro ölçekli mesafelerden konuşurken Etel’in “İmkânsız Eve Dönüşü” bana tam tersi bir etkiyle mesafeler yerine yakınlıkları düşündürdü.
Olimpos Sergileri’nin ikincisi “peyzaj” temasıyla bugünün manzarasına çaresizlik kadar umutla, başka türlü hayat formları önerisiyle bakan yapıtlar bütününden oluşuyor.
Kitabın yazarına göre camp tarzın ortaya çıkmasını sağlayan temel unsur, dedikodu üzerinden şekillenen queer bir jargonun varlığı. Bu açıdan 50’ler Amerika’sıyla, günümüz Türkiye arasında...
Hem yazı dizisi hem sergi olarak Ak-sayanlar tek başına özgüne ulaşan yaratıcı enerjinin, ikili deneyim alanında nasıl dönüştüğünü görmek açısından önemliydi.