Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Gündem

Kamusal tiyatro hayal değil

Kamusal sanat ve tiyatro bir süredir Moda Sahnesi’nin de sayesinde daha çok gündemimizde. Ekipten Onur Ünsal, Kemal Aydoğan ve Bengi Günay’la konuştuk.

Kemal Aydoğan, Bengi Günay, Onur Ünsal.

Kamusal sanat, Batı’ya kıyasla Türkiye’de geç olsa da artık çok boyutlu biçimde akademik ve entelektüel tartışmalarda kendine yer buluyor. Ancak bu tartışmalar kamusal alanın sanatsal faaliyetler için kullanılıp kullanılmamasına yahut kentlerdeki sanat mekânlarının “kentsel dönüşüm” gibi talan ekonomisi içinde öğütülmesine daha çok odaklandı. Başta sahne sanatları olmak üzere tüm sanat faaliyetlerine yönelik bir baskı, kısıtlama aracına dönüşen “salgın önlemleri”, tiyatromuz için de “öncesi” ve “sonrası” denebilecek kadar keskin iki döneme işaret etti.

Özellikle “kamusal alan” tartışmaları farklı biçimlerde ve disiplinlerde konuşulmuş ve zaman zaman gündeme geliyor olsa da (Örneğin pandemi yasaklarının sahne sanatlarına yönelik bir yasaklama siyasetine dönüştüğüne dikkat çekmek isteyen müzik grubu Redd Maçka Parkı’nda konser vermiş, kendilerine engel olmak isteyen kolluk güçlerine “kamusal alan” kullanımının söz konusu olduğunu hatırlatmışlardı) tiyatro özelinde kamusallık iki kurumun adıyla sınırlı kaldı: Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları. Oysa bugün bu yetmiyor!

Üstelik pandemiden ağır hasarlarla çıkan tiyatromuz fahiş zamlarla birlikte çok temel bir şeyle de sınanmaya başladı: Işık. Moda Sahnesi’nin tiyatronun temel ayaklarından biri olan ışıktan günlerce mahrum kalmak pahasına yaptığı “Ödemiyoruz” eylemi, “kamusal tiyatro (sanat)” tartışmasına yeni bir boyut kazandırdı.

Faturadaki artış sonrası Moda Sahnesi’nin camından bir görüntü.

Günlerce süren eylem yetkililerce görmezden gelindi, faturalardan biri eylemin en etkili olduğu gün bilinmeyen bir el tarafından ödendi. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ise konuya ilişkin sahnenin adını anmadan ilk defa 11 Mayıs 2022 tarihinde Habertürk televizyonunda konuştu.Bu açıklamayı kendilerini “hedef gösterdiği” ve “şeffaf” olmadığı için eleştiren Moda Sahnesi, kamuyu ilgilendien birtakım soruları verdikleri cevapta yinelediler.

Pandemi, ekonomik darboğaz ve Moda Sahnesi’nin eylemiyle yürüyen tartışmalar “Özerk Kamusal Tiyatro” başlığını doğurdu. Şimdilerde bu başlık altından tartışmalar sürüyor, genişliyor. Moda Sahnesi’yse “tiyatronun estetik ihtiyaçları” nedeniyle sonlandırdıkları “Ödemiyoruz” eylemlerinin devamında hukuksal bir süreç başlatmaya hazırlanıyor. “Ortaya çıkan bütün bu yeni kavramları, soruları, kamusal sanatın/tiyatronun tarifini ve sanatsal boyutunu Moda Sahnesi’nden oyuncu Onur Ünsal, sahne tasarımcısı Bengi Günay ve yönetmen Kemal Aydoğan’la konuştuk.

Kamusal sanat/tiyatro derken söze semtle, orada yaşayan insanlarla başlamak, yani lafı Moda Sahnesi’nin “kamuyla” kurduğu ilişkiden açmak anlamlı geldi. Onur Ünsal bu kısma, “Moda Sahnesi sekiz senedir var. Kadıköy’de çok sayıda seyirci ağırladı. Her gün onlarca insanın çeşitli etkinlikler için girip çıktığı dinamik bir mekân. Bu dinamizm Kadıköy’ün ruhunda zaten vardı ve bu enerjinin toplandığı bir yer olması sebebiyle çok sahiplenildi. Devletin politikaları sebebiyle sıkıştırıldığımız bu dönemlerde nefes alınan bu mekânların konukları, mekânların sahipleri oldu” diyerek söze başlıyor. “Ödemiyoruz” eyleminin işaret ettikleri arasından ise şuraya dikkat çekiyor Ünsal: “Mahallenin ihtiyacı Moda Sahnesi ve benzerleri ise Moda Sahnesi’nin de ihtiyacı mahalleydi. Bu başarıldı. Tüm sanatsal düşüncelerin dışında bunu gururla taşıyabiliriz.”

Sahnelerinin sokağa açılan bir mekân olma özelliğini vurgulayan Kemal Aydoğan’sa, “Moda Sahnesi’nin kafesinin oturma grubu masa sandalye değil kaldırımdaki bir tribün mesela” diyor ve sahnenin çevresiyle ilişkisine değiniyor: “Dinlenmek için Halil Ethem Sokak’ta oturuyoruz. Çevremizle her an iletişim halindeyiz. Çevre esnafı, mahalle sakinleri, bir takım STK’ların, siyasi partilerin yöneticileri, üyeleri ile iletişimimiz her daim var.”

Aydoğan ayrıca Kadıköy Tiyatro Platformu’nun çalışmalarını ve sahnelerinin kimi zaman üstlendiği rolleri hatırlatıyor: “’Benim Komşum Tiyatro’ adında Kadıköy’ün mahallelerinden katılan insanlarla üç yıl tiyatro çalışmaları yürütüldü. Moda Sahnesi bunu teklif eden tiyatroydu. Programının yoğunluğu gereği bu çalışmaya katılamadı ama yakından takip ettik.”

Eylem sırasında Enerji Sendikası (Enerji-Sen) Moda Sahnesi’nde.

“Elektriksiz ama dolu bir salonumuz vardı”

Kadıköylülerle kurulan bu ilişkinin, Moda Sahnesi’nin fahiş elektrik faturalarına dönük “Ödemiyoruz” eylemine rengini nasıl verdiğini Onur Ünsal şöyle anlatıyor:

“Moda Sahnesi 2013’te açıldı. İnşaat, Gezi eylemleri sırasında devam ediyordu. O dönem ve sonrasında şehirdeki dönüşümün etkileri Kadıköy’de de daha çok hissedilmeye başlandı. Açıldığımız tarihten bu yana Anadolu Yakası, özellikle Kadıköy daha fazla kültür ve sanat mekânına sahip artık. Bizler 2013 öncesinde de yine Kadıköy’de tiyatro yaptığımız için buraya ve burada yaşayanlara yabancı değildik. Açıldığımız dönemde de sermaye odaklı kentleşme yüzünden sağlıklı bir kent yaşamı mümkün değildi, şimdi artık imkânsız. Bu yüzden de ilk günden beri mahallenin tiyatrosu olmayı hedefledik; ilk günden beri sanatsal motivasyonumuzun yanında kamusal alana ait olmak fikri de hep vardı. Bunu çok kez dile getirdik. Sermaye ya da devlet destekli bir yapı dışında ‘özerk kamusal tiyatro’ olma mücadelesini uzunca bir zamandır veriyoruz aslında. Kapalı kaldığımız pandemi ve sonrasındaki elektrik faturaları ile ilgili yaşadığımız sıkıntılı süreç boyunca da en büyük destekçilerimiz hep seyircilerimiz oldu. Elektriksiz ama dolu bir salonumuz vardı.”

Kemal Aydoğan, seyirci desteğinin yanı sıra sosyal medyadaki desteğin büyüklüğünü de hatırlatırken seyirciler dışında sanatçılarla dayanışmanın kurulup kurulmadığı konusunda Onur Ünsal şu ifadeleri kullanıyor: “Kimisiyle evet, kimisiyle hayır. Dedikodu yapmak istemiyorum, herkes Twitter’dan konuyu rahatça takip edebilir.”

Kemal Aydoğan ise “Ödemiyoruz eylemine katılan olmadı. Ama bize desteklerini sunanlar oldu. Ancak genel olarak tiyatroların ve tiyatrocuların uzaktan izlemeyi seçtiklerini söyleyebilirim” diyor.

“Kadıköy bir kültür ve yaşam şekli öneriyor”

Kültür sanat mekânları bulundukları adresleri nasıl etkiler, değiştirir diye de düşünelim istedim bu sohbette. Onur Ünsal “kaçamak cevap” vermek istedi buna ama pek öyle olmuyor bana kalırsa:

“Pandemi boyunca neyden mahrum kaldıysanız bir kültür mekânı size her şeyden önce onu verir. İçerikten önce bulunduğunuz lokasyonu, komşularınızı, sosyolojinizi, hayatınızı tanımanızı sağlar. Kamusal niteliğini de böyle kazanır ve kazandırır. Bu gibi faydalar soyut faydalar olduğu için ölçemiyor olabiliriz ancak bu mekânların olmadığını ve yerlerine çeşitli ticarethaneler olduğunu varsayarsak kaybedeceğimiz şeyi daha rahat kavrıyoruz bence.”

Kemal Aydoğan kültür sanat mekânlarının gündelik hayata etkisini hatırlatarak “Bir kere yumuşatıyor ortamı. Selam veren insan sayısı artıyor. Esnaf, seyircilerin onlardan alışveriş yapmasından memnun. İnsan ilişkilerini pozitif anlamda güçlendiriyor. Birbirini gören simalar birbirine güven duyuyor” diyerek Ünsal’ın bahsettiği sosyolojik etkiyi somutlaştırıyor biraz daha.

Eylemler sırasında Moda Sahnesi önünden bir kare.

Kadıköy koskoca bir ilçe. Bir sürü hane… İnsan yüzü… Sanatsal faaliyet sürdüren mekânlar kimin olursa olsun bulunduğu yerde bariz izler bırakır bana kalırsa. Onur Ünsal bu bağlamda Kadıköy’ün özgünlüğüne değiniyor:

“Yalnızca huzur dolu ufak mahallelerden oluşan bir yerleşke değil burası. Burada mahalleli olmak biraz mahallenin de savunucusu olmak gibi. Sadece sahneleri ile değil, parkları, sinemaları, barları ile de pek çok türden insanı melezleyen bir yer burası. İstediğinizi yapmaya geldiğiniz herhangi boş bir alan değildir Kadıköy, bir kültürü ve önerdiği bir yaşam şekli vardır ve olmalıdır da. Burada mahallelinin kamusal alana katmak istediği bir değer vardır. Bu değeri ürettiği ve sahiplendiği fikirlerle, mekânlarla yaratır öyle değil mi? Kültür sanat alanlarının da Kadıköy’deki yeri malum. Buralının artık alışkanlığıdır tiyatroya gitmek.”

“Kamusal sanat ticaret değil, bir toplum vizyonu”

Tüm bunlarla bağlantılı şekilde, başta belirttiğim konuya geliyoruz; şu sıralar sıkça gündeme gelen, herkesin kavramaya ya da tarif oluşturmaya çalıştığı “kamusal tiyatro” meselesine…

Babamı Kim Öldürdü oyunundan Onur Ünsal.

Onur Ünsal, “Kamu yararında asıl amaç para kazanmak değil kamuya hizmet vermektir. Bu hizmet yapısı gereği kamuya mal olur” diyor ve şöyle devam ediyor: “Erdemli hizmet diye bir kavram duydum. Bu gibi kamuya mal olan kültür ve sanat hizmetleri dünyanın hiçbir yerinde kâra geçme zorunluluğunda değildir ama sürdürülebilirdir. Denetlenebilir bir yapı içinde bu hizmet daima desteklenir. Yerel yönetimler, vakıflar, kurumlar, sponsorlar ve devlet teşvikleri ile bu hizmetin sağlanması kanunlarla belirlenmiştir. Bu farklı bir formdur. Bedava değildir ama ticari de değildir. Niyeti ticaret değildir. Bu bir toplum vizyonudur. Sürdürülebilir olması zorunludur. Özelde kamusal tiyatro kavramı, kimseyi zengin etmek için değil, seyircinin daha nitelikli bir sanata ulaşmasını kolaylaştırmak içindir. Bu kamusal formun iyice tartışılıp anlaşılması çok iyi bir adım bence.”

Kamusal sanatı tiyatro özelinde değerlendirme noktasında Kemal Aydoğan da dahil oluyor: “Seyircinin kolayca katılabileceği, ekonomik ya da statüsel süzgeçlerin olmadığı, seyircinin hem izlediği hem de katıldığı bir ortam ve bununla birlikte gelişen bir zihniyet dünyası. Bir başkasıyla barış içinde, etkileşerek yaşamanın yolları demek.”

“Sanatsal kararlarda özerk bir kamusal tiyatro mümkün”

Söz artık “özerk kamusal tiyatro” ifadesinden açılınca Bengi Günay da söyleşiye dahil oluyor. Günay, Ünsal’ın anlattığı kamusal tiyatro çerçevesinin etrafını adımlamamızı sağlayarak ve “özerk” olmanın karşılığını değerlendiriyor. “Son iki yıllık pandemi sürecinde özel tiyatroların artık faaliyetlerini ticarethane olarak sürdüremeyeceği anlaşılmış olmalı” diyen Günay şöyle devam ediyor:

“Kamusal bütçeden desteklenmesi gerekli. Destekleme modellerinin acilen oluşturulması gerekiyor. Tiyatro kamuoyu bunda hemfikir olmalı. Ancak kamusal bütçeden destekleniyor olması devletin ya da kamu kurumlarının belirleyiciliğinin altına girileceği olarak anlaşılmamalı. Bu sadece ekonomik bir destek olacak dolayısıyla ekonomik bir hesap verme dışında repertuar ve sanatsal kararlarda özerklik sağlanmak zorunda.”

Tam buranın peşi sıra Kemal Aydoğan da şu cümleleri kuruyor: “90’ların başından beri Devlet Tiyatroları kendi yönetimi için bunu talep etti mesela. Hükümetlerin müdahalesinden, yönlendirmesinden kaçmak için. Sağlayamadılar. Özerklik repertuarı ve içeriği ile sanatsal tercihlerin tiyatroya bırakılması, sadece ekonominin denetlenebilir ve hesap verebilir olması için gerekli.”

“Özerkliğin”, “kamusal” ekonomik modelin, sanatsal ve estetik yansımalarına dair Bengi Günay, “Buradaki mesele, ekonomik açıdan bir rahatlama sağlanması tiyatrolara. On sekiz yıldır özel tiyatrolarda çalışan, prodüksiyon yapan bir tasarımcı olarak ‘özerk kamusal tiyatro’ fikrinin niteliği artıracağını düşünüyorum.” diyor. 

El fenerlerinin ışığıyla oynanan Öteki oyunundan bir sahne.

Kemal Aydoğan bir örnekle aralıyor bu kapıyı: “Söz konusu bir kumpanya ise topluluk üyelerinin ekonomik güvencesi, sosyal güvencesi olmalıdır. Kumpanya oluşumuna destek verir. Kumpanya olmanın önemi topluluğun aynı pencerenden dünya bakıp üretmesidir. Derleme toplama, bir süre sonra dağılmak üzere bir araya gelmiş değillerdir. Zorla bir araya gelmemişlerdir.”

“Sanatın dili, bir araya gelmiş, uzun süre birlikte çalışan insanlarca geliştirilebilir” diyen Aydoğan, konunun, üzerinde top çevirdiğimiz kamuyla yani halkla bağına şu şekilde yeniden değiniyor: “Sanatı, tiyatroyu bir iş olarak görmemek, insanın fayda beklemeden üretimde bulunacağı, en temel insani formlardan biri olarak görmek gerekir. Bu, piyasaya yenik düşmeden, kamusal topluluklar olarak toplum hayatına katılımı inşa eder.”

“Tiyatrocuların zihninde ‘kamusallık’ fikri tam yok”

Özerk kamusal tiyatro (sanat) fikrinin “ütopik” bulunma tehlikesini de soruyorum.

“Dünyanın başka yerlerinde böyle çalışan çok tiyatro var. Bunu bilmiyor olabiliriz, ama öğrenmeye niyetimiz olmazsa öğrenemeyiz, sürekli cahilliği sayıklarız” sözleriyle, bu yapıyı hayata geçirmenin mümkün olduğunu vurguluyor Kemal Aydoğan.

Bengi Günay da bir soruyla katılıyor bu yanıta: “Tiyatrocular kendileri için bu kadarlık bir alanı dahi ütopik buluyorlarsa nasıl bir düzende yaşamak istiyorlar o zaman?”

Pandemi sürecinde de benzer cümleler duyulduğunu hatırlatan Günay hayalperestlik ve hak talebinin farkını ortaya koyuyor: “O zaman da tiyatrolar kapandığında devletten kira yardımı, vergi indirimi gibi talepleri, ki dünyada devletler talep etmeye gerek bile duymadan yaptılar o yardımları, dile getirdiğimizde bu taleplerden bazılarını ütopik bulanlar, hayal gördüğümüzü düşünenler olmuştu. Bence bunun nedeni tiyatrocuların zihinlerinde ‘kamusallık’ fikrinin tam olmaması, tiyatro faaliyetini ticari olarak düşünmesi yatıyor. Yani bu ülkedeki çoğu tiyatrocu dünyayı sarsan bir pandemide bile devletten talep edeceğimiz en temel haklarımızı hayalperest buluyor. Bunun için herkes koştura koştura elektrik faturasını ödedi. Ödememenin bir vatandaşlık hakkı olduğunun idrakine henüz varılmamış.”

Bu noktada “Kamu kim olduğunu biliyor mu?” demekten kendimi alamıyorum, Kemal Aydoğan da “O da kendinin farkında değil. Devlet tarafından müşterileştirilmiş, piyasalaştırılmış olduğunun farkında değil kamu” diyor.

Çok uzun zamandır özel tiyatroların içinde bulunduğu durumu tartışmaya yönelik çabaları olduğunu belirten Bengi Günay, “Pandemi özel tiyatroların problemlerini su yüzüne çıkarttı. Bu görünürlük herkesin problemi kavramasını kolaylaştırdı. Bundan sonrası, açılmış tartışmaların boyutlanıp bazı sonuçlar alınma süreci” sözleriyle geleceğe işaret ediyor.

“Bir musibet bin nasihatten iyiymiş” diye ekliyor Kemal Aydoğan da: “Pandemi sayesinde en azından ne hakkında konuşulduğu anlaşılıyor. Kamusal bir tiyatronun gerekliliğini sadece tiyatrocular değil, seyirciler bile konuşur oldu.”

“Ödemiyoruz” eyleminin kısa akışı

  • İstanbul-Kadıköy’deki Moda Sahnesi, 2022 Ocak ve Şubat aylarında gelen yaklaşık 20’şer bin liralık elektrik faturalarını ödememe kararı almıştı. 10 Mart ve 5 Nisan 2022’de elektrikleri iki kere kesilen Moda Sahne, elektrik zamlarının kabul edilebilir olmadığını mart ayı faturalarını da ödemeyeceklerini açıklamıştı. Bir süre karanlıkta oyunlarını sahneye taşıyan Moda Sahnesi, 13 Nisan’da elektriklerini kendilerinin açacağını duyurdu ancak elektrik şirketinden gelen görevliler elektrik saatini söktü.
  • Elektriğin kesilmesine rağmen ‘Yeni Bir Şarkı’ oyununu sahneleneceği belirtilmiş, sosyal medyada büyük destek oluşmuş ve sahneye ziyaretler başlamıştı. Tam o saatlerde fatura ödendiği için elektrikleri açıldı. Ancak faturayı Moda Sahnesi ödemedi. Bir sonraki faturanın da ödenmemesi sahneyi yeniden kararttı. Bu gelişmenin üzerine Moda Sahnesi programına konuk toplulukların da dayanışmasıyla ışıldaklar eşliğinde devam etti. Bu süreçte CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dahil pek çok siyasetçi, sanatçı ve seyirci sahneyi ziyaret etti, oyunları izledi, dayanışma gösterdi. Eylem döneminii anlatan bir de belgesel yapıldı.
  • Moda Sahnesi, 21 Nisan 2022 yüksek elektrik faturalarına karşı başlattıkları “Ödemiyoruz” eylemini sonlandırdıklarını duyurdu. Şimdi süreci mahkemeye taşımaya hazırlanıyor ve oyunlarını oynamaya devam ediyor.

İlginizi Çekebilir

Duyurular

border_less ARTBOOK DAYS’in altıncı edisyonu, bu sene 3–5 Mayıs tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ev sahipliğinde gerçekleşiyor.

Söyleşi

Larissa Araz ile Versus Art Project'te gerçekleşen “In Hoc Signo Vinces” sergisi üzerine konuştuk.

Eleştiri

Gizem Akkoyunoğlu'nun Sanatorium'da gerçekleşen "Kudretin Silüetleri" sergisini Oğuz Karayemiş değerlendirdi.

Söyleşi

Kundura DocLab vesilesiyle İstanbul’a gelecek olan Rabih Mroué ile dünya ahvalini, tiyatro ve performans ilişkisini ve İstanbul’la bağını konuştuk.