Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Söyleşi

Kolektif yas tutmanın aciliyeti üzerine

Isaac Chong Wai ile Zilberman Selected’da yer alan “Ağlamaya devam edersek, kör olacağız” sergisi üzerine konuştuk.

Kuzey Kore’de ağlayan onüç kişi (2011), 2022, fotoğraf: Kayhan Kaygusuz

Zilberman İstanbul’un Piyalepaşa’daki yeni mekânı Zilberman Selected’de açılan “Ağlamaya devam edersek, kör olacağız” (If we keep crying, we will go blind) sergisi Isaac Chong Wai’nin yerleştirme, video, baskı ve performans gibi farklı teknik ve türlerde ürettiği işlerini bir araya getiriyor. Pratiğine yerleştirdiği kavramsal, politik ve performatif niteliklerle dikkat çeken Isaac Chong Wai, ele aldığı olguları farklı disiplinlerdeki yansımalarıyla birlikte değerlendiren özel bir sanatçı.

Beden, güçsüzlük, şiddet, kolektivizm, lidersizlik ve yas gibi temalar üzerinden düşünmeye başlayan Isaac Chong Wai, sanat dinamiğini biçimlendirirken tercih ettiği şiirsel ve eleştirel tonla dikkat çeken bir isim. İzleyicileri sergi alanında gördükleri işlerle yeni bir sorgulamanın içerisine davet eden sanatçı, kişinin kişisel tarihiyle toplumun geçirdiği kaosların, dram ve yıkımların nasıl örtüşüp iç içe geçebileceğine dair de yeni bir perspektif sunuyor. İçerisinde bulunduğumuz çağdaş gerçeklik sürecinde “yas” ve “yas tutma” algısına meydan okuyan sanatçı, üzüntü duygusunun performatif boyutunu araştırırken aynı zamanda bunu farklı temsiller üzerinden sergi alanına taşıyarak izleyicide kolektif bir acı duygusu uyandırmaya da dikkat ediyor.

Sanatçıyla sanat pratiği ve kolektif yas üzerine konuştuk. Sergi 30 Temmuz tarihine kadar görülebilir.

Bu üçüncü solo serginizde yerleştirme, video, ipek baskı gibi farklı materyal ve tarzlarda ürettiğiniz işleri bir araya getiriyorsunuz. Öncelikle bu serginin oluşum süreci nasıl gelişti?

Devlet cenazelerindeki insanların çarpıcı yüz ifadelerine bakarken kendime sordum: Neden insanlar için duyguların içtenliğini ortaya koymak imkânsızdır? Cenazelerdeki video kayıtlarında ağlayan bir sürü insan görünmesine rağmen, ağlayan kişi dışında hiç kimse, ifadelerin arkasındaki niyet ve gerçekliği bilemez. Ya da kimi zaman kişi kendisinin neden ağladığını da bilmez. Duyguların bilinmezliği ve karmaşıklığı bireyin ve hatta devletin de kontrol edemediği bir parçası haline gelir. Ve duyguların tarif edilemezliği ve devletin halkın duygularını homojen hale getirme çabası bende oldukça merak uyandırıyor.

Isaac Chong Wai. Fotoğraf: Innsbruck International/ Mia Maria Knoll

Güçsüzlük, zafiyet, yas ve şiddet gibi konu ve kavramları işlemeniz ve tüm bunları bedenle birleştirmeniz sizin işlerinizin ayrıksılığı ve öznelliği açısından oldukça özel bir tutuma işaret ediyor. Söz konusu tüm bu kavram ve meseleleri nasıl bedenle buluşturdunuz ve sanat pratiğinizin temelinde neler yer alıyor?

Fikirlerimi, beden ve farklı araçlar kullanarak, kavramsal, politik ve çok disiplinli eserler üreterek aktarıyorum. Bu konular genellikle sistematik seviyede toplum nezdinde perdelenir ve hatta silinir. Yokluğun şiddeti vücudumuzda fiziksel ya da duygusal izler bırakır, benim sanat pratiğim de bazen acıyı ve zorlukları hareketler, ifadeler, görüntüler, kelimeler ve kanıtlar aracılığıyla dönüştürüyor.

“Kolektif yas tutmanın aciliyeti”, sizin üretimlerinizin ve düşünme pratiğinizin temelinde yatan, üzerinde durulması gereken bir konu. Özellikle son yıllarda içerisinde bulunduğumuz değişim/dönüşüm süreci (ki bu durum Türkiye özelinde farklı şekillerde de değerlendirilebilir), geçmişten günümüze insanoğlunun serüvenine de işaret ediyor. “Kolektif yas” ve “bu yasın aciliyeti” üzerine ne söylersiniz?

Bilginin hızı ve erişilebilirliği ile küresel olaylar anında yayılıyor. Farklı haberler arasında dolanırken, acıların görsellerini ve videolarını uzaktan görüyoruz, bu sırada bedenin varlığı olayın gerçekleştiği fiziksel mekânında olmaktansa ekranın arkasında kalıyor. Hangi hayatların yası tutulabilir, hangi hayatların tutulamaz? Judith Butler da buna işaret ediyor. “Yası tutulabilir hayatlar” kavramı “biz” kavramıyla mı oluşur? Ne zaman “biz”, “biz” olmayı bırakır? Bir anlamda, toplumsal yasın aciliyeti bu toplumun nasıl bir araya geldiği ve neyin bu toplumun dışında kaldığı üzerinden “biz” krizini yansıtır.

Kontrol Edilebilir/Edilemez Gözyaşları (2022) başlıklı performansınızın merkezinde tekrarlar, zincirler, yapay gözyaşları ve yas yer alıyor. Performansınız ve sergide yer alan aynı isimli eseriniz izleyiciye duyurduğu “sessiz çığlık” ile çarpıcı bir hâl alıyor. Bu çığlığa videoda hayat vermekle izleyicilerle doğrudan buluşulan bir performansta yer vermek arasında ne tür farklar var?

Kontrol Edilebilir/Edilemez Gözyaşları (2022) çalışması rol yapma, gerçeklik ve duygular arasındaki belirsizliği keşfetme çabasındadır. Kontrol edilemez gözyaşlarının kontrol edilme çabasının başarısını veya başarısızlığını gösterir. İki kanallı videoda, kimi zaman aynı insan akan gözyaşının temellerinin karşılaştırılabildiği iki ekranda eş zamanlı belirir; bunlar örneğin ifadesiz bir yüzde gözyaşının olmadığı; ağlama rolü yaparken yapay gözyaşının damlatıldığı; gözyaşıyla veya gözyaşı olmadan ağlandığı sahneleri gösterir. Performans sırasında izleyici karmaşık duygu performansının sessiz tanığı olur, videoda ise bu durum aynı insana ait benzer ve farklı yüz ifadelerinin karşılaştırılması olarak yansır. Bazen, performansçılar izleyicinin gözlerinin içine bakıp ağlamaya başlar. Duyguların insanlar arasındaki alışverişi sırasında, bunun performansın bir parçası olmasından ötürü, kimsenin performansçıları teselli etmeye kalkışmaması hem kişisel hem de kişisel olmayan bir durumdur. Bir mekânda bulunan insanlar arasında artık neyin içten olup neyin olmadığının anlaşılmazlığı ve bilinmezliği konusuna büyük ilgili duyuyorum.

Yas kavramını zincir ve gözyaşıyla birleştirerek işliyorsunuz. Neden zincir ve gözyaşı? Bu bütünleşme nasıl gerçekleşti?

Zincirlere form ve materyal olarak kapıldım. Zincirler sanki göz yaşlarının kuruduğu ve dış hatlarının kaldığı bir arada süzülen bir dizi gözyaşına benziyor. Diğer bir yandan, her bir “gözyaşı” arasındaki bağlantı birlikte zarif bir biçimde sıkı duruyor, halbuki bir anda elle kolayca koparılabilirler. Ben de gözyaşının somut formunun noksanlığını onun çerçevesini çizerek bağlantı kuruyor, her bir gözyaşının ardındaki tarif edilemez gerçekliğin ne olduğuyla ilgileniyorum.

Ağlayan İnsanlar (2022) ve Lidersiz (2021) gibi işlerinizde yas temsilleri ile merkeziyetçilik ve totaliter rejimlerin baskı politikasına karşı samimiyetten uzak; anlatı ve ifade biçimi kişinin kendi gerçekliği ile örtüşmeyen sahnelere yer veriyorsunuz. Oysa ağlamak, ancak bireysel olduğunda değer kazanan bir eylemdir ve onun da içi boşaltılmıştır. Son bir soru olarak, birey olmakla toplumun bir parçası olmak arasındaki çatışma üretimlerinize nasıl yansıyor? Sizi yakın dönem işlerinizde bu konular üzerinde durmaya yönlendiren belirli bir sebep var mı?

Çalışmalarıma genellikle kişisel deneyimlerimden başlayıp sonra dünyayla bağlantılarını düşünerek başlarım. Belki de bu beni bireysellik ve toplumsallık konularına yönlendiriyor. Kültürakademi Tarabya ve Zilberman tarafından desteklenen Lidersiz (2021) başlıklı Bilsart’ta gerçekleşen kişisel sergim; gücün bireyin merkeziyetçi temsilinden çıkmasına çabalayan ve totaliter rejimin şiddetine karşı koyan sanatsal bir politik kampanya önerisi gibi basit bir fikirden yola çıkıyordu. Şu anki sergide ise, liderin yokluğunu ve toplumdan ölen liderler için bir performans talep edilişini işliyorum. Kişisel duyguların bir araç haline gelmesine de ilgi duyarak, yasın politikleşmesi ve kişinin kendine oluşturduğu körlüğü araştırıyorum.

İlginizi Çekebilir

Duyurular

border_less ARTBOOK DAYS’in altıncı edisyonu, bu sene 3–5 Mayıs tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ev sahipliğinde gerçekleşiyor.

Söyleşi

Larissa Araz ile Versus Art Project'te gerçekleşen “In Hoc Signo Vinces” sergisi üzerine konuştuk.

Eleştiri

Gizem Akkoyunoğlu'nun Sanatorium'da gerçekleşen "Kudretin Silüetleri" sergisini Oğuz Karayemiş değerlendirdi.

Söyleşi

Kundura DocLab vesilesiyle İstanbul’a gelecek olan Rabih Mroué ile dünya ahvalini, tiyatro ve performans ilişkisini ve İstanbul’la bağını konuştuk.