Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

17. İstanbul Bienali

17. İstanbul Bienali katılımcılarını tanıyalım: Crip Magazine

Dünyadan toplumsal, ekolojik, politik ve sanatsal çalışmalar yapan bağımsız grup ve insiyatifleri bir araya getiren 17. İstanbul Bienali’nin katılımcılarını daha yakından tanıyoruz.

Crip Magazine, Küçük Mustafa Paşa Hamamı.

Crip Magazine 2011 yılından bu yana Eva Egermann’ın girişimiyle çıkarılan, katkıda bulunanların %80’inin kendini engelli olarak tanımlandığı bir dergi. Derginin beşinci sayısı, 17. İstanbul Bienali kapsamında Türkiye’de yayımlandı. Bu sayıda Türkiye’de bu alanda çalışmalar üretmiş aktivist, yazar, araştırmacı ve sanatçıların katkısıyla aidiyet ve acıyı arşivleme, queer sakatlar, otistik dalga, sosyal bir beceri olarak uyumsuzluk, dans eden bedenlerin çeşitliliği, sakatlık çalışmalarından öğrenebileceklerimiz hakkında metinler, zihin sağlığı, sakatlık onurunu içeren çalışmalar yer alıyor.

Derginin her sayısının farklı bir dayanışma ve işbirliği yarattığına eminim. Bu sayının katılımcılarından biri olarak, engellililik/yapabilirlik veya savunmasızlık/kuvvet gibi yaşamı biçimlendiren ikili inşalara meydan okuyan sanatçıların ve farklı kültür çalışanlarının sanatsal ve kuramsal katkılarını görme şansım oldu. Derginin kurucusu ve editörü Eva Egermann’dan Crip Magazine’in hikâyesini dinledik, 17. İstanbul Bienali kapsamında yayımlanan son sayısına daha yakından baktık.

Crip Magazine’e hem basılı hem de PDF formatında çevrimiçi olarak ulaşmak mümkün. Dergi Ekran Okuyucuları için uygun bir formatta, ücretsiz ve içeriği erişime açık olarak yayımlanıyor.

Dünyadan toplumsal, ekolojik, politik ve sanatsal çalışmalar yapan bağımsız grup ve insiyatifleri bir araya getiren 17. İstanbul Bienali’nin katılımcılarını daha yakından tanımak üzere Argonotlar olarak başlattığımız serinin ilkinde Çınar Eslek’in sorularıyla Eva Egermann’ı ve Crip Magazine’i daha yakından tanıyoruz.

Dilan Aydemir, Frida Kahlo’nun Kırpılmış Saçlarla Otoportresinden Sonra Canlı Resim, video karesi, 2017.

Öncelikle bize Crip Magazine hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Engelli hakları hareketiyle nasıl bir bağ kurdu?

Eva Egermann: Crip Magazine’e 2011 yılında başladım. Benim de bir engelim var ve o dönem engellilik araştırmalarından haberdar olduğum bir dönemdi; bedensel normları inceleyen bu alana kelimenin tam anlamıyla dalmış oldum. Aslında benim başlangıç ​​noktam Prag’da geçekleşen Cripping Neoliberalism adlı bir konferanstı. Konferans, neoliberal toplumların işlevsel, zinde, esnek ve mükemmel bir şekilde yetkin bir bedene sahip olma zorunluluğunu nasıl ürettiğini inceliyordu. Daha sonra Avusturya ve Almanya’daki engelli hakları hareketini de araştırdım. Benim ve dahil olduğum kuşağın pek bilmediği bir tarihti bu. Engellilik veya erişilebilirlikle ilişkilendirilen meseleler, çoğunlukla düzenlemeler açısından ele alınan şeylerdi. Bu hareketin 60’lar ve 70’lerde aslında oldukça radikal bir toplumsal hareket olduğunu görmek gerçekten ilham vericiydi. Bu temalar ve kuramlar, gerek benim gerekse de genel olarak dahil olduğum kuşak için gerçekten yeniydi. Bu vesileyle hem bu konuda bir yayın hazırlamak hem de işlerinde beden normlarının ve engellilik koşullarının eleştirisini ele alan diğer sanatçıları bulmak istedim. Proje, bir topluluk bağlamı yaratmak ve diğer sanatsal bakış açılarını araştırmak ve toplamak üzere bu motivasyondan doğdu.

Çınar Eslek, Beyaz’a Doğru, 2021-2022, Kâğıt üstüne kuru kalem.

Türkiye’de engelli kartı denilen bir kart var. Bu kartı alabilmeniz için yüzde 40 engeli bariyerini aşmanız gerekiyor. Ve bir kurula girmek zorundasınız. değerlendirme biçimleri engeli kartı tanımlaması gibi sorunlu. Engelli olarak tanımlanmak başlı başına sorunlu bana göre. Eminim, her ülkede farklı biçimlerde sorunlar ile karşılaşıyoruzdur. Avusturya’da, ya da diğer ülkelerde bu haklar nasıl?

E.E.: Engel yaratan pek çok toplumsal mekanizma birçok yerde aynıdır. Engelli ayrımcılığı [ableism], sürekli olarak normallik durumuna veya bedensel bir ideale atıfta bulunan ve bunu beraberinde getiren; geriye kalan her şeyi ise sapkın, anormal veya arzu edilmeyle ilişkilendiren bir düşüncedir. Engellilik araştırmaları kapsamında yapılan çalışmalar, engelli bedenlerin bu kalıcı olarak değersizleştirilmesi durumunun neden ve nasıl gerçekleştiğini bulmayı amaçlar.

Sosyal Darwinizm, zayıf olan her şeye karşı duyulan bu nefret kavramıyla tanımlanır. Covid-19 pandemisi sırasındaki söylemler bize bu fikirlerin bazı kısımlarının hâlâ sürmekte olduğunu gösterdi. Günümüz toplumlarında bu geçmişin devamı niteliğinde pek çok şey var. Günümüzün liberal sistemleri bize kendimizi birer girişimci, her şeyi başaran, tamamen bağımsız ve kendine güvenen mükemmel bir insan olarak düşünmeyi öğretiyor. Bütün bu kavramlar, dayanışmanın ve sosyal karşılıklı bağımlılığın bir şekilde karşıtıdır.

Pek çok farklı inisiyatifi ve biraz da Türkiye bağlamını öğrendim. Yine de yaptığım sadece küçük bir araştırmaydı ve bağlamı çok iyi bilmiyorum; ama pek çok insanla tanıştım. Örneğin Merhaba Spektrum veya Erişilebilir Her Şey (Accessible Everything) gibi inisiyatifler var. Engellilik çalışmaları ve engelli ayrımcılığı alanlarında Türkçe çalışmalar da olduğunu biliyorum.

Dilan Aydemir, Frida Kahlo’nun İki Frida’sından Sonra Canlı Resim, video karesi, 2017.

Ben engelli bir sanatçıyım. Bedenin yaşama, düşünme ve bir varoluş şekli olarak konumlandırmasındaki olasılıklarla ilgileniyorum. Bedensel deneyimlerimi sanat yapıtına aktarırken ya da bu deneyimler hakkında konuşurken rahatça konuşabildiğim ya da ifade edebildiğim alanı çok zor yakalıyorum. Belirli beden teorileri üzerinde değerlendirilme yapılıp görmezden geliniyor. Crip Magazine ile tanışmak ve birçok isimden haberdar olmak benim için önemli; çünkü burada sanatçılar, sosyologlar ve aktivistler deneyimlerini paylaşıyor, tartışma ortamı yaratıyor, düşünce içeren bir yaklaşım oluşturuyor. Bu etkiyle ilgili ne söylersiniz?

E. E.: 2012’de Crip Magazine‘in ilk sayısını yayımladığımda, bu gerçekten bir tür deneydi ve devamında birbiri ardına sayılar çıktı. Daha önce de başka bir toplu dergi projesinde yer almıştım ve yayımcılığı böyle öğrenmiştim. Dergiyi ilk çıkardığımda, takip edecek sayılar pek planlanmamıştı. Crip Culture dergisi için bir teklif niteliğindeydi.

Başlangıçta pek çok insan dergiyle ilişki kuramadı. Özellikle sanat dünyası için bu bir provokasyon oldu. Sanatta engellilik ve hastalıkla uğraşmak ya da engelli sanatçıyı kendi kendine yeten bir şekilde göstermek, o zamanlar pek çok kişi için çok yeni bir durumdu. Dergiyi 7000 adet bastık ve dergi sokaklarda ücretsiz olarak veya diğer dergilere ek olarak dağıtıldı. Dergi sayfaları ayrılmak suretiyle, bir tür açılan sergi veya duvar-gazetesi gibi duvarlara asılabiliyordu. Yüksek baskı tirajı ve tüm şehirde bulunabilirliği nedeniyle gerçekten bir müdahale gibiydi. Bu anlamda seninkine benzer bir deneyim yaşadım. Crip’in ne olduğunu kimse bilmiyordu ve sosyal bir iş olarak algılandı. Sanat dünyası ise bunu ciddiye almayacak kadar kibirliydi.

Zamanla, Crip Magazine‘i kendileri keşfeden ve hiç beklemediğim bağlamlardan çok sayıda olumlu geri bildirim aldım. Crip Magazine, daha genç kimi insanlar için çalışmalarında engelli ayrımcılığını eleştirel bir şekilde ele almak adına bir tür başlangıç ânıydı.

Engelli hakları aktivistleri dünyasının bazı kesimlerinden gelen tepkiler gerçekten iyiydi. Bu insanlar, yıllardır okul/eğitim ayrımcılığına karşı savaşıyorlar. Örneğin İstanbul Bienalinin bu sayısında, erken dönem engelli hakları hareketinin önemli isimlerinden biri olan Theresia Degener’in söz konusu uyumsuzluğu ve radikal havayı mükemmel bir şekilde aktaran bir konuşmasını bulabilirsiniz.

Crip Magazine hem basılı hem de PDF formatında çevrimiçi olarak mevcut (Ekran Okuyucuları için uygundur). Ücretsizdir ve içeriği erişime açıktır.

17. İstanbukl Bienali işbirliğiyle hazırlanan Crip Magazine sayısının kapağı.

Derginin önsözünde bu sayının son sayı olduğunu yazıyorsunuz.

E.E.: Proje, bir topluluk yaratma ve diğer sanatsal bakış açılarını araştırma ve toplama motivasyonundan doğdu. Tek bir kişinin bu dergiyi çıkarması çok yoğun bir iş. Girişte yazdığım üzere, bu sayı yayınlayacağım son sayıdır. İstanbul Bienali bir süre önce beni davet etti. Bu arada, son yıllarda gerçekleşmiş olan birkaç ağ oluşturma etkinliğinden kolektif bir editör grubu oluşuyor. Muhtemelen o zaman farklı bir projeye dönüşecek ve bunu gerçekten sabırsızlıkla bekliyorum.

Pandemi dönemi nedeniyle Bienal bir yıl ertelendi ve üretim koşulları değişti. Bienal için hangi koşullarda hazırlandınız?

E.E.: Bu proje için Zoom üzerinden pek çok çalışma yapıldı. İstanbul ve Batı Türkiye, Ankara, Chicago, Singapur, Zagreb ve Berlin’le çok sayıda Zoom görüşmesi yaptım. Pandemi bunu normal bir çalışma yöntemi haline getirdi.

Tasarımcı Lana Grahek’le işbirliği yapıyorum. Sayfa düzenini ve bilhassa kapak fikirlerini işbirliği içinde geliştiriyoruz. Ayrıca İstanbul Bienalinin küratörleri ve ekibiyle de bir işbirliği oldu. Özellikle Erdem Akter ve Elif Kamışlı sürece çok katkı sağladılar. İçerik ve düzenleme konusunda pek çok görüşmemiz oldu. Küratörlerden David Teh’in önerisi üzerine dergiye katkıda bulunan Bienalden başka katılımcılar da var. Onların çalışmaları hakkında bilgi edinmek harikaydı.

Dergi dışında sergi, konferans gibi etkinlikler düzenliyor musunuz? Dergi dışında bu alan özelinde yaptığınız çalışmalar nelerdir?

E.E.: Şu anda film yapımcısı Cordula Thym’le birlikte bir kısa film üzerinde çalışıyorum. “C-TV” adında bir Talk Show. “C-TV”, başka bir medya formatı ve kurgusal bir TV kanalı olduğu için Crip Magazine‘in bir uzantısı olarak görülebilir. Stüdyo konuklarımız öğrenme güçlüğü çeken bir sanatçı ya da bir trans yazar olabilir. Fakat şovda yer alan kısmen kurgusal bir hikâye. Telefonla bağış toplayan askeri üniformalı bir zombi var. Avusturya’da yer alan hayır işi/bağış programlarına bir gönderme niteliğinde. Sonrasında stüdyoda bir patlama olur. Patlamadan sonra dünya erişilebilir hâle gelir. Bu bir TV Talkshow’u ama aynı zamanda da bir bilim kurgu filmi.

Viyana’daki Sanat Akademisi’nde okudum. Kişisel yayıncılık alanında ve kolektif projelerde çokça yer aldım. Akademi ve eğitim alanında on yıldan fazla çalıştım. Sanat temelli bir doktora araştırma çalışması yürütüyorum ve engellilik çalışmaları kapsamında bir araştırma ağının da parçasıyım.

İpek Burçak, The Autistic Turn / Otistik Dalga, 2018.

Crip Magazine’in 17. İstanbul Bienali işbirliğiyle hazırlanan sayısının içeriğinden bahseder misiniz?

E.E.: İstanbul Bienali için editörlüğünü yaptığım sayı, elbette Covid-19 pandemisi sonrası durumu çokça ele alıyor. Bu sayıda gerçekten harika katkılar var.

Derginin kapağında Ukrayna’dan down sendromlu bir sanatçının çizimi var. Yevhen Holubientsev, bu çiçekleri Ukrayna’nın en çok tahrip edilen şehirlerinden biri olan Borodianka’da Rus işgali altında kapalı kaldığı dönemde çizdi. Yevhen, Kiev’de engelli ve engelli olmayan sanatçılara yönelik bir atölye olan atelienormalno‘da çalışan sanatçılardan biri.

Sayının tamamı çok ağır konularla ilgili diyebilirim. Örneğin, Covid-19 pandemisi sırasında birçok insan hakları ihlali ortaya çıktığından, pandemi sonrası durum ve bundan ne öğrenilmesi gerektiği hakkında bir konuşma da var.

Türkiye’de ve yurt dışında yaşayan Türkiyeli sanatçılardan, yazarlardan, akademisyenlerden pek çok katkı mevcut. Tuğçe Ulugün Tuna’nın resimleri var. Dilan Aydemir’in Frida Kahlo canlandırmaları var. İpek Burçak, otistik dönemece ilişkin bir kitap yaptı. Crip Magazine‘de kitaptan alıntılar mevcut. Kaan Göncü, Türkiye’deki queer crip alanlarla ilgili araştırmasını paylaşıyor. Elif Aybaş’ın kısa öyküleri de dergide yer alıyor.

Tüm metinler Türkçe ve İngilizce olarak tercüme edildi. Neticede, dâhil etmeyi düşündüğümüz her şey için yerimiz yoktu.

Uluslararası Engelli Çalışmaları Akademik Topluluğu aracılığıyla engelli sanatçılara, akademisyenlere ve yazarlara yönelik araştırmalar yapmaya ve ipuçları bulmaya başladım, çok sayıda yanıt aldım ve bundan çokça bahsedildi. Başka kaynaklardan veya Bienal aracılığıyla tanıştığım kişilerden de daha fazla bağlantı önerileri geldi.

 Tuğçe Ulugün Tuna, Farklı Bedenlerle Dans; 2015;,İstanbul Modern, Performans görüntüsü.
Fotoğraf: Murat Dürüm

Küratörün metninde, ”İkinci bir ihtiyacımızı karşılamayı –kendimizi bilgilendirmeyi– umuyorsak, dünya onların iç görülerine ihtiyaç duyar. Farklılar içeren bir topluluk, üyeleri fiziksel deneyimin çeşitliliği karşısında hissizleşirse yolunu bulamaz… Bu tam anlamıyla estetik bir sorgulamadır – sanatçılar aklımızın başımıza gelmesine yardımcı olabilir.” Burada küratörün sözünü ettiği “Bu tam anlamıyla estetik bir sorgulamadır” cümlesi benim için çok önemli.

E.E.: Crip Magazine‘in amacı, diğer materyalleri yüzeye çıkarmak ve mümkün olan her şekilde düşünme ufkunu genişletmektir. Dergideki materyaller yaratıcı, fütürist ve özgürleştiricidir. Aktivist Materyaller, Göz Düzeyinde Materyaller, Sanatsal Öznellik ve Engelli Sanatçıların Yazıları.

Engellilik, aynı zamanda başka maddesellikler, başka şekiller ve kültürel üretim biçimleri yaratan farklı deneyimlerin yaşanmış bir gerçekliği ve ufkudur. Tarih boyunca sanatın birçok farklı şekil alabileceğini gösteren pek çok örnek var. Sanatsal araştırmadan başlayarak buluş için bir alan da olabilir.

Küratörler sizinle nasıl bağlantı kurdu?

E.E.: Dergi, kendi kendine organize edilen ve DIY [kendi başına yap] tarzında bir deney olarak başladı ve o zamandan beri çeşitli sanat kurumlarının ortak yapımı olarak devam ediyor. Son iki sayı Avusturya’da Kunsthalle Vienna ve Norveç’te Art Triennale Bergen Assembly tarafından ortaklaşa üretildi. Sanırım son iki sayı biraz dikkat çekti ve Bienal küratörleri projeden bu şekilde haberdar oldu.

İstanbul Bienali için bu sayıyı hazırlamak, küratör ekibi Ute Meta Bauer, David The ve Amar Kanvar’ın bir isteğiydi. Beni iki yıl önce davet ettiler; ancak sonrasında pandemi nedeniyle Bienal ertelendi.

Örneğin 2021’de, son sayıyı hazırladığımızda tüm müzeler ve galeriler Covid-19 pandemisi nedeniyle kapatılmıştı. Başka bir sanat mecrası olarak dergi çıkarmak da izleyiciye ulaşmanın bir yolu haline gelmişti.

Bienalde bir konferans vermeyi planlıyor musunuz? Ya da yapmayı planladığınız başka şeyler var mı?

E.E.: Aslında dergiyi bitirip matbaaya zamanında gönderebildiğimiz için çok mutluyum. Derginin amacı yazılı/yayınlanmış biçimde bir söylem yaratmak. Erişilebilir bir konferans oluşturmak –bence– deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki bir dergi çıkarmak kadar iş yükü yaratırdı. Odak noktamız, dağıtılabilen, geniş çapta okunabilen ve ücretsiz olan bir şey yaratmaktı. Umarım İstanbul’daki insanlar bunu okur ve dergi bir tür diyalog oluşturup bunu sürdürür. Bienalin halka açık programının bir parçası olarak yayının tanıtımını yapacak bir sunum da var elbette.

Bu sayının katılımcıları: Eva Egermann; Accessible Everything, Elif Aybaş, Dilan Aydemir, Mel Baggs, İpek Burçak, Eli Clare, Theresia Degener, Eva Egermann, Çınar Eslek, Kaan Göncü, Matthias Julian, Yevhen Holubientsev, atelienormalno, Alyson Patsavas, Araya Rasdjarmrearnsook, Lieko Shiga, Jo Spence, Merhaba! Spektrum, Pelin Tan, Tuğçe Ulugün Tuna ve Sibel Yardımcı

Crip Magazine’in bu sayısına ve önceki sayılarına bağlantıdan ulaşılabilir: cripmagazine.evaegermann.com

Engelliler ve Üşütükler Onur Yürüyüşü
Theresia Degener


13 Temmuz 2013’te Berlin’de gerçekleşen yürüyüş
sırasında Degener’in yaptığı konuşmadan bir kesit. Konuşmanın tamamı Crip Magazine‘in
Bienal özel sayısında.

Biz engelliler için, edepsiz ve onurlu olmaya cüret edip kendimizi ve başkalığımızı kutlamanın vaktidir; bir yaşam tarzı olarak engelliliğe hakkını teslim edip insanlık onurumuz adına saygı görmeyi talep etmenin vaktidir. Bir arada yaşamak için şartlarımız bunlar; normallik terörüne boyun eğmeyeceğiz! Normallik terörünün bir simgesi olarak, oğlum Emil de bugün burada. Son olarak, birlikte size ufak bir performans sergileyeceğiz.


Normalliğin İnşası


Sakatlık Çalışmalarından öğrenebileceklerimiz
Sibel Yardımcı’ya bazı sorular

Şunu vurgulamak istiyorum ki Sakatlık Çalışmaları sadece sakatlıkla ilgili bir alan değil. Bu alandan bedenlerin, duyguların ve acının toplumsallığıyla ilgili öğrenebileceğimiz çok şey var ve bize farklı normalliklerin nasıl belirli hayatlar aleyhine inşa edildiğiyle, güvencesizliğin eşitsiz dağılımıyla ve bütün bunların hepsinin nasıl bioyolojikleştirildiği, medikalleştirildiği ve kanıksandığıyla yüzleşmek için çok önemli bir fırsat sunuyor.


Queer Sakatlık ve Aidiyet
Kaan Göncü


… Queer hareketi içinde pek çok erişilebilirlik sorunu söz konusu. Bunlar içinde en önemlileri queer mekânların, sosyal etkinliklerin ve kaynakların erişilebilir olmaması ve sakatlık konusunda farkındalık eksikliğinin yarattığı engeller olarak sıralanabilir. Fakat sorunlar bunlarla sınırlı değil.

Sadece bu meseleler bile queer hareketinin sakat queer’ler için bir an önce daha erişilebilir ve kapsayıcı hâle getirilmesi gerektiğini göstermektedir. Bu da büyük ölçüde, queer ve sakat toplulukların deneyimledikleri ayrımcılık türlerinin benzerliğini anlamaya ve onların varlığını kabul etmeye bağlı…

… Sakat queer kişilerin queer hareketine aidiyet geliştirmesi önündeki bir diğer engel bazı queer kişiler arasındaki önyargılar ve sakatlığa dair yanlış kanaatler. Sakat queer’lerin kendilerini temsil etme fırsatı bulabildikleri nadir zamanlarda, queer hareketinde yer alan sağlam-bedenli kişilerin sakatlar adına karar verme/ konuşma eğilimleri de aşılması gereken ayrı bir engel. Bu gibi eğilimler kişisel sınırları ihlal etmeye yol açabilirken, sakat kişilerin cinselliğine ilişkin peşin hükümlere –örneğin onları cinsiyetsiz olarak görmek gibi- neden oluyor. Tüm bunlar sakat queer’lerin hâlihazırda maruz kaldığı baskı ve dışlanmayı pekiştiriyor. Mesela, sakat queer kişiler flört platformlarından dışlanabiliyorlar, sakat olduklarını açıkladıklarında engellenebiliyor ya da damgalanabiliyorlar. Araştırmamda, her iki ülkeden katılımcılar da bunu queer mekânlardaki başlıca ayrımcılıklardan biri olarak sıralıyor. Queer topluluklarındaki bu türden farkındalık eksikliği ya da önyargılar ve sakatlığa dair yanlış kanaatler, queer mekânların sakat queer kişiler için ne ölçüde kapsayıcı ya da erişilebilir olacağını belirliyor. Queer hareketi içerisinde, sakat queer kişilerin yaşadığı sorunların ele alınmaması, onlara yönelik ayrımcılığa sebep olurken queer aktivizmine de zarar veriyor. Örneğin, istihdamdan dışlanma queer kişilerin karşılaştıkları en büyük sorunlardan biri ve sakat queer bir kişi queer topluluğunun desteğine erişemediğinde bu gibi ayrımcılıklar karşısında kendisini kolaylıkla yalnız ve güçsüz hissedebiliyor. Sakat queer kişiler için kritik öneme sahip konularda (cinsiyet değişikliği, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ya da üreme hakları gibi) önemli bilgilere ulaşma konusunda daha fazla zorluk yaşıyorlar.

… Yukarıda sıraladığım, queer savunuculuğunun sakatları içermesini engelleyen bu meseleler queer hareketi içinde erişilebilirliği geliştirmenin acil bir ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor. Bu ihtiyaç, sakat queer aktivistlerin queer sosyal mekânlardan dışlanmalarının önüne geçilmesi ve queer hareketine daha güçlü bir aidiyet duygusu geliştirebilmeleri için büyük önem taşıyor…


Argonotlar’da daha fazla 17. İstanbul Bienali içeriği için

İlginizi Çekebilir

Duyurular

border_less ARTBOOK DAYS’in altıncı edisyonu, bu sene 3–5 Mayıs tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ev sahipliğinde gerçekleşiyor.

Söyleşi

Larissa Araz ile Versus Art Project'te gerçekleşen “In Hoc Signo Vinces” sergisi üzerine konuştuk.

Eleştiri

Gizem Akkoyunoğlu'nun Sanatorium'da gerçekleşen "Kudretin Silüetleri" sergisini Oğuz Karayemiş değerlendirdi.

Söyleşi

Kundura DocLab vesilesiyle İstanbul’a gelecek olan Rabih Mroué ile dünya ahvalini, tiyatro ve performans ilişkisini ve İstanbul’la bağını konuştuk.